Tarım, Türkiye için pek çok açıdan önem taşıyan bir sektördür. Sosyal devlet anlayışının gerekli kıldığı uygulamalar ve kamu işletmeleri nasıl teker teker yok ediliyorsa, bir bütün olarak tarım sektörü de giderek hızlanan bir saldırının hedefi durumundadır. IMF, Dünya Bankası ve AB kaynaklı politikalarla sektörün küçültülmesi ve dışa bağımlı hale getirilmesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı taşra […]
Tarım, Türkiye için pek çok açıdan önem taşıyan bir sektördür. Sosyal devlet anlayışının gerekli kıldığı uygulamalar ve kamu işletmeleri nasıl teker teker yok ediliyorsa, bir bütün olarak tarım sektörü de giderek hızlanan bir saldırının hedefi durumundadır. IMF, Dünya Bankası ve AB kaynaklı politikalarla sektörün küçültülmesi ve dışa bağımlı hale getirilmesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı taşra teşkilatının büyük ölçüde tasfiye edilmesi gündemdedir. Ülkemizin bitkisel ve hayvansal üretiminin artırılmasında, çeşitlendirilmesinde ve iyileştirilmesinde önemli rol oynamış olan; çiftçilerimize uygun koşullarda tohumluk, damızlık, fidan gibi girdiler sağlayan ve bütün bu hizmetleri kâr amacı gütmeksizin, ülkeye, halka ve çiftçiye hizmet anlayışıyla yerine getiren Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) çiftliklerinin bir bölümü özel sektöre kiralanma aşamasındadır.
Tarım sektörüne ilişkin tartışmalarda tarım çalışanlarının durumu genellikle gündeme gelmemektedir. Oysa soframızda tükettiğimiz her üründe işçisi ve köylüsüyle tarım çalışanlarının emeği vardır.
Devlet İstatistik Enstitüsü
Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre tarım, ormancılık, avcılık ve balıkçılık sektöründe 7-8 milyon çalışan bulunmaktadır. Her üç çalışandan en az biri tarım sektöründedir. Bunların 500 binden fazlası ücretli ve yevmiyeli, 3 milyondan fazlası kendi hesabına çalışan ve işveren, 4 milyon civarındaki bir kısmı ise ücretsiz aile işçisidir. Bu rakamlar 15 yaş ve üzerindeki kişilere ilişkindir. Oysa tarımda 15 yaşından küçüklerin yaygın biçimde çalıştığı bilinmektedir. Tarımda 1 milyonun üzerinde ücretli ve yevmiyeli işçinin bulunduğu tahmin edilmektedir.
Kamuya ait tarım işletmelerinde çalışan sendikalı ve hakları toplu sözleşmelerle düzenlenen işçiler dışındaki tarım işçileri en korumasız işçi grubunu oluşturmaktadır. Onların çok büyük bir bölümü, İş Kanunu’nun diğer işçiler için getirdiği düzenlemelerin kapsamı dışındadır. Çocuk işçiliğinin en yaygın olduğu sektör tarımdır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) istatistikleri, iş kazaları ve meslek hastalıkları yönünden madencilik ve inşaat sektörünün ardından en tehlikeli sektörün tarım olduğunu göstermektedir. Diğer sektörlerde olduğu gibi, tarım sektöründe de işçi sayısını azaltma ve özelleştirme politikaları nedeniyle, sendikalı işçi sayısı giderek düşmektedir.
İlk İş Kanunu’nun kabul edildiği 1936 yılından beri İş Kanunlarının kapsamı dışında bırakılan tarım işçilerinin bir bölümü, kamuoyunda iş güvencesi yasası olarak bilinen 4773 sayılı yasa ile İş Kanunu kapsamına alındı. Ağustos 2002’de kabul edilen yasa, 15 Mart 2003’te yürürlüğe girdi. Meclis’e sunulan tasarı aslında bütün tarım işçilerinin İş Kanunu kapsamına alınmasını öngören biçimde düzenlenmişti. Ancak Meclis’teki görüşmeler sırasında ilginç bir gerekçeyle 50 ve daha az işçinin çalıştığı işyerlerindeki tarım işçileri yasa kapsamı dışında bırakıldı. Gerekçe şöyleydi: ”Ülkemizin tarım sektöründe, ekonomik olarak genellikle çok küçük ölçekli işletmelerin bulunması sebebiyle, tarım işyerlerinin tamamında İş Kanunu hükümlerinin uygulanmasının getireceği güçlükler dikkate alınarak (50) işçi çalıştırma kriteri getirilmiştir.” Sanki başka sektörlerdeki küçük işyerlerinde İş Kanunu hükümlerini uygulamak kolaymış gibi, iki satırlık bir gerekçeyle tarım işçilerinin çok büyük bir bölümü yine kapsam dışında bırakılmış oldu.
Bugün yüz binlerce tarım işçisi çalışma sürelerini düzenleyen kurallardan, hafta tatili ve yıllık ücretli izin haklarından, işten çıkartılmaya karşı koruyucu düzenlemelerden, ihbar ve kıdem tazminatlarından yoksun olarak çalışmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin koruyucu düzenlemeler 50 ve daha az sayıda işçinin çalıştığı işyerlerindeki tarım işçileri için geçerli değildir.
Tarım işçileri uzun yıllar sosyal güvenlik haklarının da kapsamı dışında tutuldu. 1977 yılında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası kapsamına alınanlar yalnızca kamu işletmelerinin işçileri ile özel sektörde ücretle ve sürekli çalışanlardı. 1983 yılında kabul edilen 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu ise tarımda süreksiz işlerde çalışanları kapsamakta ve primleri işçinin kendisi ödemekte, işverenin herhangi bir prim ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Özel sektöre ait yerleşik tarım işyerlerinde en önemli sorunlardan biri sigortasız işçi çalıştırma uygulamasıdır. Gerçekte 50’den fazla işçi çalışıyor olsa bile, işçilerin önemli bir bölümü kaçak çalıştırıldığında, işyerinde İş Kanunu hükümlerinin uygulattırılması mümkün olamamaktadır. Ayrıca, iş hacminin mevsimlere göre değişiklik gösterdiği tarım işletmelerinde, yasadan yararlanmayı belirli bir sayıda işçinin çalışıyor olması koşuluna bağlamak anlamlı değildir.
Sektörün en korumasız kesimini gezici tarım işçileri oluşturmaktadır. Kadın işçilerin yoğun olduğu ve çocukların da aileleriyle birlikte çalıştığı bu kesim, elçi adı verilen tarım aracılarının ve büyük toprak sahiplerinin insafına terk edilmiştir. Kendi kurdukları çadırlarda sağlıksız koşullarda konaklayan ve çoğunlukla parça başı ücretle kötü şartlarda çalışan bu işçiler, yalnızca kazaya uğradıklarında ve öldüklerinde haber olmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu uyarınca çıkarılan yönetmeliklerin bir bölümü işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkindir. Örneğin 16 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe giren Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği, tarımsal ilaçların kullanılması, hayvansal gübre işleri gibi bazı işlerde kadınların ve 18 yaşını bitirmemiş gençlerin çalıştırılmasını yasaklamaktadır. Ancak bu yasak yalnızca 50’den fazla işçinin çalıştığı tarım işyerleri için geçerlidir.1998 yılından beri başkanı olduğum TÜRK-İŞ’e bağlı TARIM-İŞ Sendikası, kurulduğu 1961 yılından beri bir yandan örgütlü olduğu işyerlerinde üyelerine toplu iş sözleşmeleriyle en iyi hakları sağlamaya çalışırken, diğer yandan tarım işçilerinin İş Kanunu kapsamına alınması ve diğer işçilerle aynı haklardan yararlanması için sabırla ve inatla mücadele etmiştir. Defalarca yasa teklifleri hazırlanmış, tarım işçilerinin ”yasası olmayan işçi” durumundan kurtarılması için her düzeyde girişimlerde bulunulmuştur. Verilen mücadele ve yapılan girişimler tarım işçilerinin en azından bir bölümünün diğer işçilerle aynı haklara kavuşmasını sağlamıştır. Mevzuat bakımından bugün gelinen nokta dünkünden iyidir; ancak tarım işçilerinin insanca çalışma ve yaşama koşullarına kavuşturulmasını sağlamaya yeterli olmamaktadır.İşsizin çok, iş bulmanın zor, iş güvencesinin ve işsizlik sigortasının yetersiz, işverenlerin sendika üyesi olan işçilere karşı acımasız olduğu koşullarda, sendikasız işyerlerindeki işçilerin haklarının korunması, toplumun işçi hakları konusunda daha duyarlı olmasını gerekli kılmaktadır.