Tüpraş ihalesindeki usülsüzlükler örtbas edilemez 11.11.2004 Danıştay’ın üst üste verdiği kararlar ile gündemdeki yerini kaybeden Tüpraş ihalesi, Sabah Gazetesi köşe yazarı Sn. Yavuz Semerci’nin 9-10 Kasım 2004 tarihlerindeki yazılarında yetersiz ve yanlış bilgilendirme ile gündeme yeniden taşınmaktadır. Söz konusu yazı araştırmaya dayalı olmadığı gibi geleceğe ilişkin doğru bilgileri de içermemektedir. Sabah Gazetesi yazarı Yavuz Semerci, […]
Tüpraş ihalesindeki usülsüzlükler örtbas edilemez
11.11.2004
Danıştay’ın üst üste verdiği kararlar ile gündemdeki yerini kaybeden Tüpraş ihalesi, Sabah Gazetesi köşe yazarı Sn. Yavuz Semerci’nin 9-10 Kasım 2004 tarihlerindeki yazılarında yetersiz ve yanlış bilgilendirme ile gündeme yeniden taşınmaktadır. Söz konusu yazı araştırmaya dayalı olmadığı gibi geleceğe ilişkin doğru bilgileri de içermemektedir.
Sabah Gazetesi yazarı Yavuz Semerci, iki gün üst üste yazdığı yazılarında Tüpraş ihalesine ilişkin kararların kamu aleyhine olduğunu, Tüpraş’ın kamu sahipliğinde 2005 yılından itibaren gerekli hamleleri yapamayarak değer yitireceğini, sürecin Türk Telekom’daki gibi gelişeceğini, mahkemenin şekil şartı nedeniyle iptal kararı verdiği, ihale sonucunda toplum ve ülkenin zarara uğrayacağı tespitlerini hukukçu bir dostunun görüşlerine dayanarak geliştirdiğini ifade etmektedir.
Davayı açan ve izleyen Petrol-İş Sendikasını ve karar veren yargı organlarını suçlayıcı ifadelerle süslenmiş bu yazıda yargı süreci, labirente benzetilmiş, sendikamız ise özelleştirme sürecini hukuk labirentinde dolaştıran kuruluş olarak tanımlanmaktadır.Söz konusu yazı araştırmaya dayalı olmayan ve geleceğe ilişkin doğru bilgileri içermemektedir.
Sendikamız, kamuoyunu doğru bilgilendirme ve bu konudaki görüşlerini açıklamayı kamu yararına hizmet olarak görmektedir. Yazıda söz edilen hukukçu dostun, Tüpraş ile ilgili mahkeme kararının en önemli argümanı olarak açık arttırmaya gidilmemesinin kamu yararına aykırı olduğu yönündeki tespitinin, gerçek ile ilgisi bulunmamaktadır.
Mahkeme kararı yansız incelendiğinde iptal kararının hangi tespitlere dayalı olacağı görülecektir.
Bunlar;
Şartlı teklif verilmiş olmasının Yasaya ve İhale Şartnamesi’ne aykırılığı,
İhale bedeninin peşin veya vadeli mi olduğunun belirtilmemiş olması,
İhaleyi kazandığı açıklanan Efremov Kautschuk GMBH şirketinin, şartnameye aykırı davranarak şirketin son üç aylık bağımsız denetimden geçmiş mali tablolarını sunmamış olması, Efremov yerine Tatneft şirketine ilişkin, üstelik eksik bilgi içeren, dökümanların ihale dosyasına sunulması;
İhale hükümlerine uyulmaması ve Açık arttırmaya gidilmemesi.
Bu aykırılıkların tek tek istenildiği biçimde içinden çekilerek algılanması, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşunun satış ihalesindeki usulsüzlükleri örtmek çabası olabilir.Bu usulsüzlükleri teke indirgemek, hukuksal yorum hatası olacağı gibi, idari yargının hiçbir özelleştirme işleminde tek başına kamu yararına dayalı iptal kararı vermeme eğilimini de bilerek göz ardı etmek değil midir?
Yargı labirent midir?
Özelleştirme dogmasına takılı olanlar, özelleştirme ile ilgili yargı sürecinde yurttaşların ve sendika, meslek odaları v.b. gibi örgütlerin çok büyük güçlükle karşılaştıklarını, bunun idarenin ve şirketlerin işlerini kolaylaştırdığını çok iyi bilmektedirler. Yargı labirent midir? Yargı sürecinin hak arama özgürlülüğünü ihlal eden boyutta aksadığı gerçektir. Ama bunun sorumluları yargı faaliyetlerini uygun bir içimde geliştirmeyen siyasi iradedir. Bu durumdan zarar görenler ise, özelleştirme işlemlerini yürüten idare ve onlarla hareket eden alıcılar değil, hak aramak için yargı dışında seçeneği ve gücü olmayan kişi ve kurumlardır. Diğer yandan Tüpraş % 34’ü halka açık, yani yatırımcıda olan özelleştirilmiş bir şirkettir. Bu yatırımcılar Tüpraş yönetiminde iki yönetim kurulu üyesi ile temsil hakkına sahiptir. Özelleştirme savunucuları, Maliye Bakanı’nın yasa dışı müdahelesi ile seçilmiş bu iki yöneticiyi alarak yerine, ÖİB bürokratlarının atanmasına neden ses çıkarma gereği duymamışlardır? Benzer biçimde Tüpraş’ın 2000 yılındaki halka arz tarihinden bu yana kârlılığının artmasına karşın giderek değer kaybetmesinin, küçük yatırımcının zarara uğratılmasında neden sesleri yükselmemektedir? Borsa spekülatörleri mi desteklenmektedir?
Zorlu grubunun hukuksal niteliği yok
Tatneft Tüpraş ihalesinde, sadece Efremov’un Tatneft şirketinin % 51 hissesine sahip olması nedeniyle dolaylı olarak ilgisi bulunurken, Zorlu Grubu’nun ise hiç bir hukuksal niteliği bulunmamaktadır. Ayrıca Tüpraş Anonim bir şirket olup, ticari faaliyetlerini bu kurallarla yürütmektedir. 2003 yılında toplam ham petrol ithalatının ancak % 12,8’ni Tatneft’den karşılamıştır. Tatneft Efremov şirketinin tedarikçisi olup, pazarlama faaliyetlerini Efremov yürütmektedir. Tüpraş % 87’lik ham petrol ithalatını Pazar koşullarındaki fiyatlarla seçme özgürlüğünü kullanarak İran, Suudi Arabistan, Libya gibi ülkelerden sağlamaktadır.
Diğer yandan köşe yazısında söz edilen Petrol Yasası, petrol arama ve ham petrol üretimini içeren petrol sektörü faaliyetlerini düzenlemektedir.Ham petrolün işlenmesi (rafinaj) elde edilen petrol ürünlerinin ithalatı, depolanması, dağıtımı, pazarlanması, ihracatı gibi petrol ürünlerinin piyasa faaliyetlerini ise, Petrol Piyasası Yasası düzenlemektedir. Yani bunlar birbirinden çok farklı iki yasal düzenlemelerdir. Konumuzla ilgili olan ve 10 Aralık 2003 tarihinde yasalaşan Petrol Piyasası Yasası’na göre, 2005 tarihinde petrol ürünleri piyasasının liberalizasyonu öngörülmektedir.
Petrol ürünleri/akaryakıt ana dağıtım şirketleri, % 40 ithalat limiti olmaksızın ürün ithalatı yapabileceklerdir.
Ancak, kamudan devraldığı depolama kapasitesi ve bayi ağı ile güçlü konumda bulunan POAŞ dışındaki küçük dağıtım şirketlerinin çoğu mevcut ithalat kotasından dahi tam olarak yararlanamamaktadırlar. Kaldı ki POAŞ 2003 yılında zaten dizel yakıt ve kurşunsuz benzin ihtiyacının % 40’nı ithalatla karşılamıştır. Bazı dağıtım şirketleri ise fiyat avantajını sağlamak, işletme sermayesi ihtiyacını azaltmak için Bulgaristan, Romanya, Ukrayna gibi ülkelerden düşük kaliteli, standart dışı ürün ithal etmektedirler. Kaçak akaryakıt ticareti ise 2-2,5 milyar dolarlık bir değere ulaşmıştır.
Serbest piyasada rekabet bu mudur?
Yazar, ülkemizin çevre ve insan sağlığını tahrip eden ve kayıt dışı ekonomiyi teşvik eden bu uygulamalara karşı mücadeleyi hukuk labirentinde dolaşma olarak mı görmektedir? Burada kamu zararı söz konusu değil midir? Kamu yararı yüzeysel bir değerlendirme mi olmaktadır? Ya da bütün bunlar serbest piyasa ve kâr uğruna gözlerden mi kaçırılmaktadır? Tüpraş ise, 2007 yılına kadar zaten AB spesifikasyonuna uygun ürünleri üreten, yatırımlarını tamamlamış olacağından ithalatın serbestleşmesi karşısında, maliyet-yarar analizleri doğrultusunda ihracata yönelerek gelirlerini artırma avantajına sahiptir.
Petrol Piyasası Yasası ile dikey entegrasyona izin verilmesi, Tüpraş’ı daha da güçlendirecektir.
Yasa’ya göre rafineri şirketleri dağıtım pazarının, % 40’ını geçmemek koşulu ile bir veya birden fazla ana dağıtım şirketlerinde çoğunluk hissesine sahip olabileceklerdir. Ulusal rafineri sektöründe % 86 paya sahip olan Tüpraş dağıtım şirketleri için cazip konuma gelmektedir. Petrol ürünleri
dağıtımı daha istikrarlı nakit akışları sağladığından son derece kârlı bir alandır. Tüpraş kendi dağıtım şirketi kurarak ya da mevcut şirketlerden birini satın alarak veya ortak olarak bu yasal düzenlemeden avantaj sağlayabilecektir.
Ayrıca Tüpraş, Türkiye’deki ürün depolama kapasitesinin % 52’sine sahip olması nedeniyle zaten güçlü konumdadır. Bu bakımdan yeni yasa ile getirilen dağıtımcıların
90 günlük ulusal stok yükümlülüğünü yerine getirebilecek tek şirket olacaktır. Ek olarak, küçük depolama kapasitesi olan dağıtımcılar ücret karşılığında Tüpraş’ın standartlara uygun depolama tesislerini kullanabileceklerdir. Dolayısıyla, yeni ulusal stok şartı, Tüpraş’ın işletme sermaye ihtiyacını azaltacak ve dağıtım şirketlerinden alınacak ücretlerle ilave gelir yaratılacaktır.
Otomatik fiyatlandırma mekanizmasının kalkması rafineri çıkış fiyatları ve pompa fiyatlarının serbest piyasada belirlenmesi, rafineri piyasasında önemli paya sahip olan Tüpraş’ı olumsuz etkilemeyecektir.
Tüpraş rafineri fiyatlarını dünya fiyatlarından 7 gün gecikme ile belirlediğinden, TL/$ kuru hızla arttığında, fiyatlar 7 günlük gecikme ile ayarlandığından, kârlılığı olumsuz etkilenmektedir.
2005 yılında rafineri fiyatları dünya fiyatlarına göre 7 günden daha az gecikme ile ayarlanacağından Tüpraş’ın kârlılığı artacaktır.
Bu yansız bilgi ve değerlendirmeler;
1) Tüpraş’ı gelecekte olumsuzlukların beklediğine ilişkin ileri sürülen tezlerin, uzmanlık bilgisi ve yeterliliği gerektiren rafinaj sektörü faaliyetleri ve petrol ürünleri piyasası düzenlemelerine ilişkin eksik, yanlış ve yüzeysel bilgilere dayalı geliştirildiğini göstermektedir.
2) Kuralsızlığa, keyfiliğe, yolsuzluğa ve hukuksuzluğa karşı toplum yararını gözeterek mücadele edenlere, “dinozor, statükocu” diyenlere soruyoruz?
Bunların devam etmesinden yana tavır almak, muhafazakarlık, statükoculuk değil midir?
Tüpraş’ın “serbest piyasa” labirentleri içinde dolaştırılarak buharlaştırılmasına göz yumanlar, hangi yarara hizmet etmektedirler?
Kamuoyuna saygı ile duyurulur
Petrol-İş Sendikası
Merkez Yönetim Kurulu adına
Mustafa Öztaşkın
Genel Başkan