Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, “THY’nin ısrarla özelleştirme politikalarına kurban edilmek ve birilerine peşkeş çekilmek istendiğini ” söyledi. Konuşmasını ”Halka arz ile halkı ortak etme söyleminin bir aldatmaca olduğunu herkes biliyor. Halka arz, özelleştirme saldırısının makyajıdır. Bu şirketi bugüne kadar sattırmadık, bundan sonra da satamayacaklar.” diye sürdüren Ayçin, mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı. Eylem atılan sloganlar […]
Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, “THY’nin ısrarla özelleştirme politikalarına kurban edilmek ve birilerine peşkeş çekilmek istendiğini ” söyledi. Konuşmasını ”Halka arz ile halkı ortak etme söyleminin bir aldatmaca olduğunu herkes biliyor. Halka arz, özelleştirme saldırısının makyajıdır. Bu şirketi bugüne kadar sattırmadık, bundan sonra da satamayacaklar.” diye sürdüren Ayçin, mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı. Eylem atılan sloganlar ve alkışlarla sona erdi.
Basın Açıklaması Metni
Halka arz özelleştirmedir, özelleştirmeye hayır!
THY kimler için BÜYÜ(TÜLÜ)YOR?
Yıllardır özelleştirme kapsamında tutulan ve eli kolu bağlanan THY’nin, bugün büyüyeceği ilan ediliyor. Özelleştirilecek şirkete yatırım ve uçak yağdırılıyor.
“Halka arz” ile halkı ortak etme söyleminin bir aldatmaca olduğunu herkes biliyor.Hisselerin el değiştirip belli grupların elinde toplanacağını, özelleştirmenin son saldırısında şirketi daha ucuza peşkeş çekmek için her türlü manipülasyona zemin sağlayacağını, gerek dünyada, gerek Türkiye’de yaşanmış örneklerden biliyoruz. “Halka arz özelleştirme saldırısının makyajıdır” diyoruz. THY çalışanları ve onların örgütlü gücü Hava-İş sendikası olarak THY’nin özelleştirilerek yok edilmesine her zaman karşı durduk ve yine karşı duruyoruz.
“Portföylerindeki en değerli varlık”
Özelleştirme İdaresi Başkanı Killi THY’nin halka arzı ile ilgili basın açıklamasında THY’nin “portföylerindeki en değerli varlıklardan” olduğunu söylüyor! THY milli birikimimizdir. Ulusal havayolumuzdur. Özelleştirmecilerin portföyündeki değil, Türkiye’nin olan, Türkiye halkına ait olan bir büyük değerli varlıktır. Türkiye halkı devlete vergisini ödeyerek, çalışarak, üreterek THY gibi kamu işletmelerine yapılan yatırımları finanse etmiştir ve onların gerçek sahibidir.Yıllardır uygulanan emek karşıtı politikalarla, sermaye kesiminden vergi toplamayarak, dışarıdan ve içeriden alınan borçları katlayarak gelinen bu noktada, bugün bu borçların faizinin küçük bölümlerinin ödenmesi için milli varlıklarımız, ekonomimizin üretken güçleri satışa çıkarılıyor. IMF ile yapılmış yeni borç anlaşmalarında bu milli değerlerimizin özelleştirileceği taahhüt ediliyor. THY özelinde de, ne yazık ki, Reuters haber ajansının geçen hafta THY halka arzı ile ilgili haberinde Amerikan açık sözlülüğü ile söylemekte olduğu gibi, “THY satışı, IMF ile 19 milyar dolarlık borç anlaşmasının üzerinde anlaşılmış özelleştirme programının önemli bir unsuru”dur (17 Kasım 2004 Reuters).
Özelleştirme öncesi yatırım yağıyor!
Bugün özelleştirileceği açıklanan şirkete yeni yatırım ve uçak yağdırılıyor! Son 5 yıldır THY’ye yatırım yağmaktadır. Bu yatırımlar, geçmiş yıllarda daha çok amortismanlarda gizlenmiş, ancak olumlu sonuçları yeni yeni alınmaya başlanmış yatırımlardır.
THY dünya sivil havacılığında 11 Eylül saldırıları sonrasında derinleşerek yaşanan krizde zarar etmeyen az sayıdaki havayolundan birisidir. Bundan önceki yıllardaki “zarar”ları da şirketin güçsüzlüğünden kaynaklanan bir zarar değildi, aksine yapılan yatırımlar ile THY’nin mali yapısı sağlamlaştırılmıştı. Bugün THY Genel Müdürü zaten THY’nin “nakit zengini” bir şirket olduğunu ilan etmektedir. Bu bir günde olmamıştır.
Son olarak 2005-2009 yılları yatırım programına ilişkin hazırlanan THY’nin 2005 yılı yatırım programı ödenek teklifi toplam tutarı 328 milyon ABD doları olarak revize edilmiş olup, bu tutarın 50 milyon doları HABOM (Havacılık Bakım Onarım Modifikasyon Merkezi) Projesi, 200 milyon doları uçak temini projesi ve 78 milyon doları ile diğer projelere ayrılmıştır. Bu yatırımlar yine halkın cebinden, kimler için yapılıyor, özelleştirme ile kimlere aktarılması planlanıyor?
Halka arz blok satışa giden ilk adımdır, küçük yatırımcı yine zarar edebilir.
Daha önceki kamu kurumlarının halka arzında küçük yatırımcıların zarar ettiği bilinmekle birlikte bugün THY’de bunun böyle olmayacağı söyleniyor.
TÜPRAŞ’ın % 31’i halka arz edildikten sonra dört yılı aşkın süredir küçük yatırımcı zarardadır. Bilindiği gibi bu halka arzdan sonra gelen % 66’lık blok satış, sadece % 31 hissenin arzında elde edilen kadar bir miktar karşılığında, haraç mezat yapılmaya kalkışılmış, bu durum yargıdan dönmüştür. Böylelikle Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu olan TÜPRAŞ’ın peşkeş çekilmesine giden yolda “halka arz” sadece oyalayıcı ve borsa oyunları ile fiyat düşürmeye yarayan bir işlev görmüştür.
THY’nin özelleştirmesinde de % 20’lik halka arz ile kalmayacaklarını ilan ediyorlar. Bu sürecin sonunda THY’nin kamu kuruluşu niteliği kalmayacak, hakimiyetini hızla pekiştiren uluslararası tekellerden biri tarafından kolaylıkla ele geçirilecektir.
Ortaya konan halka arz planının başka ilginçlikleri de var. Bir kere hisse satışından elde edilmesi planlanan para THY’ye değil Özelleştirme İdaresi fonuna gidecek. Bir de hisse alana uçak bileti gibi promosyonlar var. Tüm bu yönleri ile bu özelleştirme uygulaması da hukuki yönden de tartışmalıdır.
Özelleştirerek yok etme riskine atmak istedikleri THY 10 bin personeli ile 103 noktaya uçuyor. Türkiye’ye büyük döviz katkısı sağlıyor (2003 yılında 570 milyon dolar). ÖİB ise 3 bin personeli Türkiye’nin bütün üretken gücünü satışa çıkarıyor. Özelleştirme gelirleri Özelleştirme İdaresinin masraflarını karşılayamıyor.Hükümet tasarruf etmek istiyorsa THY’den değil ÖİB’den kurtulmalıdır!
THY mi, uluslararası sivil havcılık tekeller mi büyüyor? Kamuoyundan gizlenenler…
Avrupa Birliği pazarlıklarının göbeğinde Airbus ile yapılan büyük sayıda uçak alımı anlaşmaları ile şirket büyüme yönünde planlanmaktadır. Reklamlarda da bu vurgulanmakta, THY filosunun 100 uçağın üzerine çıkacağı ilan edilmektedir. Oysa dünya sivil havacılığında keskinleşen rekabet ortamında Swissair gibi hızlı bir büyüme stratejisi içine giren bir havayolunun nasıl iflasa sürüklenebildiği görülmüştür. Bu kırılgan sektörde büyüme, büyüyeceğim demekle olmuyor.
Küçük yatırımcıyı bu kötü özelleştirme senaryosuna çekmek için “THY’nin başarılarına ortak olun” denmektedir. THY elbette başarılıdır. Ancak bu başarısı 70 yıllık birikimine, onyıllarını THY’ye veren nitelikli çalışanlarının emeklerine, kamu kaynakları ile yapılmış yatırımlarına ve her şeyden önce de kamu kuruluşu oluşuna bağlıdır. Türkiye’de mevcut ekonomik olanaklar ve sermaye birikimi ile dünya ölçeğinde rekabet edebilecek bir özel havayolu yaratılması olanağı yoktur. Ancak teşviklerle kurulmuş ve batırılmış özel havayolu saymakla tükenmez. Heba edilen bu kaynaklara ne oldu?
Sivil havacılıkta dünyada gitgide keskinleşen rekabet ve yeni Açık Gökler adı altındaki rejim ile gelişmiş ülkelerin tüm dünya havacılığını ele geçirme saldırıları söz konusudur. Bu ortamda Türkiye sivil havacılığı için benimsenen özel sektörü destekleme ve THY’yi de özelleştirme politikaları, hem THY’yi, hem Türkiye sivil havacılığını yıkıma sürükleyecektir. Bugün halka arz maskesi altında özelleştirme hedefi doğrultusunda THY’nin başarıları ve geleceği ile ilgili söylenenlerde pek çok şey de gizlenmektedir.
“Türkiye’nin coğrafi konumundan kaynaklanan avantajı”, “Türkiye’den
2.5 saatlik uçuş mesafesi ile 50’nin üzerinde ülkeye erişme imkanı”, “İstanbul Atatürk Havaalanı’nın sadece Türkiye için değil, bölge için de önemli bir ana dağıtım noktası haline gelmekte” oluşu bunlar doğru tespitlerdir. Ayrıca, büyük ve dağlık coğrafyasından dolayı, havacılıkta iç hatlar da Türkiye için önemli ve vazgeçilmezdir. Ancak söylenmeyen de birçok şey var.
ABD ile Açık Gökler Anlaşması
THY’nin ve Türkiye sivil havacılığının zenginliğinin önemli bir bölümünü uçuş hakları oluşturmaktaydı. Ancak 2000 yılında ABD ile yapılmış olan ve uçuş haklarını serbestleştiren Açık Gökler Anlaşması ile bu durum değişmiştir. Özelleştirme savunucuları yapılan bu anlaşmadan hiç bahsetmemektedirler. Oysa 2000’den 2003’e kadar uçuş haklarını kademeli olarak serbestleştiren bu anlaşmanın sonuçları bugün açığa çıkmakta ve yabancı havayollarının Türkiye havacılığındaki ağırlığı artmaktadır.
57. Hükümet döneminde yapılan, 23 Mart 2000 tarihinde Washington’da dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem tarafından imzalanan ve 26 Nisan 2001 tarihinde de 4657 sayılı kanun ile TBMM tarafından kabul edilen bu Anlaşma ile Türkiye, ABD’nin havayollarına ve ABD havayollarının küresel ittifaklarında yer alan Avrupalı ve diğer büyük havayollarına sınırsız uçuş hakları vermiş ve çıplak bir rekabete girmiştir.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’den havacılıktaki talepleri…
Bugün, Avrupa Birliği de, Türkiye’den, sivil havacılık alanında önemli taleplerde bulunmaktadır. AB, dış hatlarını ABD ile yaptığı anlaşma ile serbestleştirmiş olan Türkiye’den, iç hatlarını da Avrupa havayollarına açmasını talep ediyor. Böylelikle AB kabotaj haklarımızın kaldırılmasını talep etmektedir. Yine Avrupa Birliği, 2004 yılı Türkiye raporunda, sivil havacılıkta AB müktesebatına uyum ve bu alanda sermayenin serbest dolaşımı önündeki engellerin kaldırılmasını istiyor. Yani Avrupa havayollarının iç hatlarımızda uçabilmelerini, Avrupa sermayesinin de Türkiye’deki havayollarını satın alabilmesini istiyor. Bu konularda hiçbir ilerleme kaydedilmemiş olmasını eleştiriyor.
Hükümetler bir yandan uçuş haklarını serbestleştirerek dünyada hızla tekellerini kuran uluslararası havayolu ittifaklarının önünü açan düzenlemeleri hiçbir direnç göstermeden kabulleniyor. Diğer yandan sivil havacılıkta özel sektörü destekleyen politikalarında ısrar ediyorlar. Ve nihayet Türkiye sivil havacılığı ile özdeş THY’nin özelleştirilmesini savunuyor ve bunun THY’nin büyümesini getireceğini savunuyorlar. Bu senaryolar bir hayaldir. Özelleştirmenin gerçekleşmesi durumunda THY değil, uluslararası tekeller büyüyecektir. Türkiye sivil havacılığı ise küçülecek ve uluslararası tekellerin eline geçecektir.
HABOM projesi…
Hakkındaki kimi gerçeklerin açıklanmadığı bir konu da THY’nin HABOM projesi. THY’nin Kurtköy Sabiha Gökşen Havaalanında yapmayı planladığı Havacılık Bakım, Onarım, Modifikasyon Merkezi HABOM, THY’nin orta vadede büyük gelir elde edeceği önemli bir yatırım olarak sunuluyor (2000 yılında 500 milyon dolar gelir hedefi).
THY işvereninin yayınladığı Skytech dergisinin HABOM özel sayısında ise, bu yatırımın bir yabancı ortakla yapılmasının söz konusu olduğu, THY’den ayrı bir şirket olarak yapılandırılacağı ve % 50 THY ortaklığı olmasının planlandığından bahsediliyor. Bir bağlantının söz konusu olduğu, ancak gizlilik gereği şimdiden açıklanmayacağı ifade ediliyor.
THY’nin uçak bakım ve onarımında gerçekten önemli bir birikimi söz konusudur. Ancak bu yatırım ile ilgili bu söylenenlere şüphe ile bakmamıza neden olan şeyler de var. Türkiye, bu alanda da, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) içerisinde cömert taahhütlerde bulunmuştur. Sivil havacılıkla ilgili DTÖ GATS anlaşması (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) kapsamına giren üç hizmet bulunuyor: Uçak tamiri, bilgisayarlı rezervasyon ve pazarlama. Uçak tamiri alanında 150 civarındaki DTÖ üyesi ülkeden sadece 3’ü taahhütte bulunmuştur ve bunlardan birisi de Türkiye’dir. Yani bu alanda bir kısıtlama olmadığını taahhüt ederek, yabancı yatırımcılara her türlü hakkı tanımıştır. Özelleştirme propagandasında söylenenler bir yana, acaba HABOM projesi bir THY yatırımı olmaktan ziyade, dış yatırımcıların talepleri doğrultusunda atılan bir adım mıdır? Bugün havacılık bakım hizmetlerinde de dünya çapında bir tekelleşme yaşanmaktadır ve bu tekellerin, örneğin Lufthansa Technik’in dünyanın çeşitli bölgelerinde kurdukları büyük bakım merkezleri vardır. Acaba THY’nin çok değerli Teknik bölümünün THY’den ayrıştırılması ve bir uluslararası tekelin parçası haline gelmesi mi planlanmaktadır?
Türkiye sivil havacılığı ile ilgili politikalar her yönüyle tartışılmalıdır
THY ve Türkiye sivil havacılığının hiçbir yönü ile ilgili kapalı kapılar ardında planlar yapılamaz. THY ve Türkiye sivil havacılığı ile ilgili kararlar borç yükümlülükleri sonucunda IMF’ye verilen taahhütlerle, dış baskılarla, ideolojik özelleştirme savunuculuğu yönlendirmesiyle verilemez. Verilen kararların ve atılan adımların Türkiye sivil havacılığını nereye götüreceğini bu adımları atanlar açıklayabilmelidir. Basın da tüm bu konuların takipçisi olmalı ve sorularını sorumlulara yönlendirmelidir.
Sivil havacılıkta şimdiye kadar özelleştirme uygulamaları olmuştur. Örnek olarak ikram hizmetlerinde USAŞ 1989 yılındaki özelleştirme ile bir yıllık karı karşılığında satılması sonrasında önce SAS sonra da Gate Gourmet şirketinin eline geçmiştir ve bugün ülkemizde tekel konumunda faaliyet yürütmektedir. Yine 36 milyon dolara 4 taksitle Turgay Ciner’e satılan HAVAŞ daha sonra Swissport’a pazarlanmış, Swissair’in batması ile bu el değiştirme gerçekleşmemiştir.
1 Ocak 2005 itibarı ile başlayacak yeni toplu sözleşme döneminde, özelleştirme politikalarında ısrarcı olunursa, bu olumsuzluk işverenle en önemli tartışma konumuz olacaktır.
Tüm bu örnekleri de yaşayarak görmüş olan THY çalışanları ve onların örgütlü gücü Hava-İş sendikası olarak özelleştirmenin nasıl bir yıkım getireceğinin, sadece THY çalışanlarının hak ve kazanımları açısından değil, Türkiye sivil havacılığı için nasıl bir yıkıma yol açacağının bilincindeyiz. Bu nedenle bu yıl içine girmiş olduğumuz toplu iş sözleşmesi dönemimizde özelleştirme saldırısının en büyük önceliğimiz olacağını, önümüzdeki toplu sözleşme sürecinde bu konuda üretimden gelen gücümüzle tavır almaya hazır olduğumuzu ilan ediyoruz. Hükümeti ve THY yönetimini bugünden bu konuda geri adım atmaya çağırıyoruz. Yeniden vurguluyor ve uyarıyoruz:
THY halkındır satılamaz!
Özelleştirip yok etmeyin!
Özerk, şeffaf, ulusal ve kamu yararı gözeten bir kamu kuruluşu olan bir THY.
HAVA-İŞ GENELE MERKEZ YÖNETİM KURULU