Son dönemde sendikal çevreler tarafından sıkça dile getirilmekte olan Toplumsal Hareket Sendikacılığı kavramı, Türkiye’de ilk kez, Sınıf Hareketinde Yön Dergisi’nin Şubat 1995 tarihli 1. sayısında yer alan bu yazı ile tartışmaya açılmıştı. Yazıyı Sendika.org’de önümüzdeki günlerde yer almasını planladığımız konuyla ilgili daha geniş tartışma dosyalarına bir giriş olarak yeniden yayınlıyoruz Uluslararası işçi hareketi, 70’li yıllarla […]
Son dönemde sendikal çevreler tarafından sıkça dile getirilmekte olan Toplumsal Hareket Sendikacılığı kavramı, Türkiye’de ilk kez, Sınıf Hareketinde Yön Dergisi’nin Şubat 1995 tarihli 1. sayısında yer alan bu yazı ile tartışmaya açılmıştı. Yazıyı Sendika.org’de önümüzdeki günlerde yer almasını planladığımız konuyla ilgili daha geniş tartışma dosyalarına bir giriş olarak yeniden yayınlıyoruz
Uluslararası işçi hareketi, 70’li yıllarla birlikte dünya kapitalizminin hedef tahtasına yerleştirildiğinde, kendisini, on yıllardır süregelen bir yabancılaşma ve içerilme döneminin yarattığı sorunlarla boğuşur bulmuştu. Özellikle gelişmiş kapitalist ülke işçi hareketleri bu dönemi sermaye karşısında bir yenilgi dönemi olarak yaşadılar. Bir başka deyişle, işçi sınıfı hareketinin tarihsel bir dönemi, sınıfsal bir krizle birlikte sona erdi.
Daha bir dönem önce sermayenin rıza gösterdiği sınıf ilişkileri rejimi (uzlaşma modelleri, politik katılım kanalları, vs) artık geçersizleşmişti. Çöküntü, dünyanın birçok ülkesinde işçi hareketinin geleneksel örgütlerini ve bu hareketlere yarım yüzyıldır yön veren politik öncül, ilke ve kavramları da silip süpürdü.
80’li yıllar, dünyanın birçok ülkesindeki işçi sınıfının nesnel sınıf çelişkisi içinde soy atan dinamiklerinden hareketle, sınıf hareketini yeniden yapılandırma çaba ve mücadelelerine tanıklık etti. Brezilya, Filipinler, Güney Kore ve Güney Afrika gibi birbirlerinden oldukça farklı özellikle sahip birçok ülkedeki işçiler, bugün dünyanın en güçlü ve dinamik emek hareketleri olarak görülebilecek olan oluşumları yarattılar. Bu işçi hareketleri, kendi ülkelerindeki üretim ve bölüşüm süreçleri üzerindeki etkilerinin yanı sıra, ülkelerindeki özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesinin başlıca aktörleri durumundalar.
Dünyanın çeşitli köşelerinde içiler tarafından yürütülen bu çaba ve deneyimleri anlamak, işçi sınıfı hareketinin biten tarihsel döneminin yerine neyin başlamadığını görebilmek için vazgeçilmez bir zorunluluk. Yeni işçi sınıfı deneyimleri, uluslararası işçi hareketinin önümüzdeki dönemde geliştireceği form ve eğilimlerin ipuçlarını oluştururken, geçmiş dönemin biriktirdiği politik sorulara da pratik yanıtlar sunuyorlar.
Ortada uluslararası bir merkez bulunmamasına karşın bu hareketler, mücadele tarz ve dinamikleri bakımından birbirleriyle büyük bir yakınlaşma göstermektedirler. İşçi sınıfı hareketindeki bu evrenselleşme, sermaye saldırılarının uluslararası karakteri gibi güncel bir olguyu yansıtırken, tarihsel olarak da, kapitalist sınıf çelişkilerinin bugün ulaştığı olgunlaşma noktasını vurguluyor.
Ancak söz konusu evrenselleşme henüz bu hareketlerin nesnel bir görünümü yalnızca. Dolayısıyla uluslararası iççi hareketinin eşitsiz gelişimini kendiliğinden ortadan kaldırmıyor. Benzer dinamikler, sınıf hareketi içindeki çeşitli aktörlerin müdahalelerine de bağlı olarak, ülke politikası açısından son derece devrimci sonuçlara doğru olgunlaşabileceği gibi, sınıf hareketi açısından gündelik talepler anlamında bile bir başarısızlık örneği oluşturabiliyor.
Birada hemen anılabilecek bir örnek Karabük. Karabük, sermaye saldırısının işyeri ile tüm bir kent arasındaki duvarları nesnel anlamda yıktığı ve çeşitli emekçi kesimleri, merkezsinde işçilerin olduğu ortak bir toplumsal çıkar etrafında birleştirdiği bir örnek. Bu haliyle Karabük, işçi hareketinin gelişimindeki evrensel bir dinamiğin yerel ifadesi durumunda. Ama Karabük işçilerinin kendi işyerleriyle birlikte tüm kentin çıkarlarını savunma eğilimleri, geleneksel sendikal örgütlerin denetimi altında tüm kent emekçilerinin, demir-çelik işletmelerinin özellileştirilmesine ortak edilmesi gibi bir sonuca yol açabiliyor.,
Peki ama bir sendikal hareketten daha fazlası beklenebilir mi? Yada politik bir işçi hareketi kendi sendikal organlarını bunun ötesinde bir mücadeleye nasıl sevk edebilir? Yeni işçi sınıfı hareketlerinin yarattığı deneyimler, işte bu sorulara pratik yanıtlar oluşturuyor.
Toplumsal Hareket Sendikacılığı ve 1 Mayıs Hareketi
Dünyanın birçok ülkesinde gelişen yeni işçi sınıf hareketleri için kullanılan kavramlardan bir tanesi “toplumsal hareket sendikacılığı.” Toplumsal hareket sendikacılığı, radikal toplumsal değişim istemini dile getiren bir tür emek hareketi olarak, sadece farklı bir sendikal model olmanın ötesinde bir anlama da sahip. Daha eski politik sendikacılık modelinden önemli farklılıklar taşıyan bu hareket, işçi sınıfının toplumsal değişim mücadelesinin örgütlenmesi konusunda değişik bir anlayışa dayanıyor. Filipinlerde faaliyet gösteren 1 Mayıs hareketi., “Mayo Uno”, toplumsal hareket sendikacılığı kavramının gelişiminde önemli bir rol üstlenen işçi merkezlerinden bir tanesi.
1 Mayıs hareketi ya da Kilusang Mayo Uno, Marcos diktatörlüğünün karanlık günlerinde., 1 Mayıs 9980’de kuruldu. Hareketin oluşumunu hazırlayan iki önemli etken, uluslarası kapitalizmin dayattığı yeni işbölümüyle azgınlaşan sömürü ve Filipinli işçilerin yaşam koşullarındaki kötüleşmeye karşın, varolan dört ayrı sendikal merkezin işçi mücadelelerini “satmaları” oldu. 1 Mayıs Hareketi, kuruluşundan itibaren kapitalizme ve yabancı sermaye egemenliğine karşı mücadeleyi temel ilkelerinden birisi haline getirecekti. Sendikal hareket, ister ABD ve Japonya gibi yabancı ülkelerin, ister IMF, Dünya Bankası gibi finans kurumlarının isterse de AFL-CIO gibi sendikal örgütlerden kaynaklansın, tüm emperyalist müdahalelere karşı çıkıyor.
Dünyadaki tüm sendikal merkezlerin ciddi üye kayıplarından dolayı “kriz!” diye haykırmaya başladıkları 80’li yıllarda, 50 bin üyeyle işe başlayan 1 Mayıs Hareketi, 10 yıl sonra 750 bin Filipinli işçiyi örgütlemeyi başardı.
1 Mayıs hareketi, önderlerinin, genel sekreterinin ve yaklaşım 100 işçi önderinin tutuklanması ve sürgün edilmesi de dahil olmak üzere diktatörlüğün baskılarına karşın nasıl yaşayabildi? daha da önemlisi., bu radikal işçi hareketi, merkezinde kendisinin bulunduğu BAYAN, yani Yeni Yurtsever İttifak isimli toplumsal güçler cephesiyle, Marcos diktatörlüğünün devrilmesinde kilit bir rolü nasıl oynayabildi?
1 Mayıs hareketinin üst düzey önderlerinden bir tanesi, bu dayanma gücünü “yeni, militan ve anti emperyalist” sendikacılık ilkelerinden aldıklarını ifade ediyor ve bu ilkelerin ne anlama geldiğini şöyle açıklıyor:”Gerçek sendikacılık sözcüğüyle KMU’nun üyeleri tarafından yönetildiğini kastediyoruz., Üyelere tüm bilgiler veriliyor ve onlar da örgütü yönetecek politikaları belirliyorlar. ‘Militan’ sözcüğüyle KMU’nun kendi canımız pahasına bile olsa, işçi sınıfının çıkarlarına asla ihanet etmeyeceğini kastediyoruz. KMU, işçilerin kolektif kitle eylemleriyle, kendi insani değerlerinin farkına vardıklarına inanıyor. ‘Anti emperyalist’ sözcüğüyle Filipinlerdeki zenginliklerin Filipin halkına ait olduğunu ve ulusal egemenlikten asla taviz verilemeyeceğini vurguluyoruz. KMU, ABD üslerinin varlığına karşı çıkmaktadır.”
Sınıf bilincini temel dayanağı haline getiren 1 Mayıs hareketi işçilerin kapalı kapılar ardında iş bitiren önderlerden çok, kitle mücadelesinden bir şeyler öğrendiklerine inanıyor. Kitlesel mücadele yoluyla eğitim ise, güçlü bir sendikal demokrasi ve denetim mekanizmalarının varlığıyla doğrudan orantılı görüld
üğünden, önderlerden beklenen fedakarlık ve örgüt-içi çürümeye karşı mücadele, 1 Mayıs Hareketi’nin en önemli örgütsel dayanaklarını oluşturuyor.
Diğer yandan, 1 Mayıs hareketinin en önemli özelliklerinden bir tanesi, sağ ya da sol politik bir odak tarafından değil, üyeleri tarafından denetlenmesi ve yönetilmesi. 1 Mayıs hareketi, devlet tarafından sürekli olarak Filipinler Komünist Partisi’nin cephe örgütü olmakla suçlanırken, hareketin önderleri KQ ile aralarındaki ilişkiyi şöyle açıklıyor: “KP’nin, önemli bir kısmı KMU’nunkine benzeyen, ancak bütünü açısından farklı olan kendi programı vardır.”
Sonuçta 1 Mayıs Hareketi, üç temel unsuru örgütsel dayanağı haline getiriyor: (sadece temsilcilere ya da önderlere değil) tüm üyelerine politik eğitim ve politika oluşturma yeteneği sağlamayı amaçlayan kitlesel bir politik eğitim programının yürütülmesi; Filipin toplumu açısından son derece önemli olan köylüler, kadınlar, balıkçılar., kent yoksulları, kabileler ve öğrenciler gibi değişik toplumsal kesinlerle kurulan ilişkiler ve örgütsel bağımsızlık.
Yeni Bir Politik Sendikacılık Tarzı
1 mayıs hareketinin varlığını sürdürmesindeki diğer bir kritik nokta, örgütün “gerçek sendikacılık” konusunda geliştirdiği politik kavramlaştırmadır. Aslında bu politik sendikacılık tarzı sadece Filipinler sendikal hareketine de ait değildir; devletten, sermayeden ve politik partilerden bağımsızlık ve sendikal mücadele alanını esas olarak politik terimlerle tanımlama geleneği, yeni işçi hareketlerinin son on-on beş yılda geliştirdiği en temel ortak özelliklerden birisidir.
Yeni politik sendikal hareket, iki temel soruya sistematik bir yanıt oluşturmak durumunda. Bunlardan ilki, sınıf çıkarları konusunda tavizsiz bir tutum benimseyen bir sendikal hareketin diğer toplumsal güçler ve siyasal partiler de dahil olmak üzere, kendi dışındaki siyasal aktörlerle nasıl bir ilişki kuracağıdır.
Geleneksel politik sendikacılık modellerinin son elli yılda bu sorulara verdiği yanıtlar, işyeri ile işyeri dışındaki sorunları kalın sınırlarla birbirinden ayıran, araççı bir politik anlayışına dayanmıştı. Kitlesel işçi örgütlenmelerini politik aktörler olarak tanımlamayan ve üretimle ilgili sorunları daha genel politik çerçevelere oturtmayan, bu işin bu göreve daha çok yakışan politik örgütlenmelere düşeceğine inanan bu model, sendikal örgütleri politik çatışma alanına yerleştirmeksizin, üyelerini politik etkinliklere özendirme ilkesine dayandırılmıştı. B
Bu yaklaşım yalnızca sınıf çatışmasını kurumsal düzleme hapsetmekle kalmadı. Bu sendikal modeller, devletin kapitalist üretim ilişkilerini korumak amacıyla geliştirdiği, ekonomik ve politik mücadele alanları arasındaki bölünmeyi güçlendirdi.
Yeni politik sendikacılık tarzı ise bu geleneksel tarzla kendisi arasında önemli bir ayrım çizgisi oluşturabilmiştir. Yeni içi hareketlerinin geliştirdiği politik anlayışın temelinde, işçilerin gündelik çalışma koşulları, ücret ve çalışma yaşamına ilişkin mücadelesinin ülkenin içinde bulunduğu toplumsal-politik durumla yakından ilişkili olduğu ve bunlardan ayrılamayacağının kabulü bulunmaktadır. Bu kabul, işçilerin durumunu iyileştirmek için verilecek mücadelenin işyerleri içindeki egemenlik ilişkileri ile olduğu kadar, ülke çapındaki koşullarla da ilişkilendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Toplumsal hareket sendikacılığı işte bu yüzden devletten ve sermayeden bağımsız militan bir çizgiyi temel varlık ilkesi haline getirebilmiştir. Kitlesel bir demokratik işçi örgütü olması nedeniyle de sendikal eğitimi, üyelerinin toplumsal konular ve devlet iktidarına ilişkin aktif ilgisinin yaratılacağı politik bir eğitim olarak kavramaktadır. Eğitim programını kendi perspektifiyle kendisi belirlemektedir. Demokratik bir siyasal muhalefet eyleminin ve politik sendikacılıkla araççı olmayan bir tarzda ilişki kurma yeteneğindeki koordinatif bir yapının gereğini vurgulamakla birlikte, örgütsüz bağımsızlık ilkesi korunmaktadır.
Toplumsal hareket sendikacılığının,örgütsel olarak geleneksel politik-ekonomik mücadele ayrımının aşılması, diğer toplumsal güçlerle yapısal ittifaklar kurma çabaları ve devlete karşı direnmek için örgütlenen ulusal çapta kampanyalar gibi temel unsurları Filipinler açısından da yeni bir politik sendikacılık hareketinin kendi ayrım çizgisini belirginleştirmesinin en önemli unsurlarını durumundadır.
1 Mayıs Hareketi’nin üyeleri, hareketin savunduğu demokratik talepler programını, dünyanın en gelişkin sendikal eğitim programlarından birisini yürüterek benimsemektedirler. Üç ayrı bölümden oluşan bu “gerçek sendikacılık” eğitiminin ilk bölümünde işlerlerindeki işçilere artı-değer, sömürü, emperyalizm gibi temel kavramlar anlatılırken, ikinci bölümde genel olarak emeğin sorunları tartışılmakta ve üçüncü bölümde, aynı hedef uğruna mücadele eden diğer güçlerle ittifak da dahil olmak zere, ulusal demokratik mücadele programının unsurları belirlenmektedir. 1 Mayıs Hareketi önderleri, bir yıl süren grevler boyunca 24 saat grev gözcülüğü yapabilen işçilerin varlığını, bu temel sınıfsal eğitimle açıklamaktadırlar.
Bu programın hedefi köylüler, işçiler, balıkçılar, kadınlar, kent yoksulları, öğrenciler gibi çeşitli toplumsal kesimlere dayalı demokratik bir cephe etkinliğinin kurumsallaştırılmasıdır. Eğitim faaliyetleri ise sadece KMU üyelerini değil, bölgesel ittifakları oluşturan tüm örgütlerin üyelerini de içine alabilmektedir.
Yeni Yurtsever İttifak ve Halk Grevleri
Kitlesel sınıfsal eğitimin üçüncü bölümünü oluşturan ulusal demokratik program ise, somut yaşamdaki karşılığını 1 Mayıs Hareketi’nin Filipinler halkının demokratik taleplerini gerçekleştirmek amacıyla toplumun tüm demokratik örgütleriyle kurduğu eylem birliğinde bulmaktadır. Bu ortak mücadele ilk kez 1984 yılında Davao City’de, artan askeri operasyonlar ve adanın askerileştirilmesine karşı gerçekleştirilen “halk grevi” (welga no bayan) taktiğinin geliştirilmesi ve 1985 Mayısında 1 Mayıs Hareketi’nin de dahil olduğu, halk ya da ülke anlamına gelen BAYAN isimli ittifakın kurulmasını sağladı.
BAYAN ya da Yeni Yurtsever İttifak, ulusal düzeyde örgütlendi ve belli baylı kentsel alanlarda yerrel xşubeler oluşturdu. BAYAN’ın eylem çizgisinin en önemli unsurunu oluşturan halk grevi, işçilerle yapılan bir genel grevi kapsamakla birlikte., ondan ibaret değildir. Türkiye’de Karabük ya da Zonguldak’ta tüm bir kenti kapsayan direnişlerin gelişkin bir biçimidir. Halk grevinde bütün ulaşım durmakta, dükkanlar kapanmakta,. mahalle halkı çalışmakta olan özel araçları durdurmak ya da işçilerin grev işyerlerine gelmelerini sağlamak için barikatlar oluşturmakta ve güvenlik güçleriyle çatışmaktadır. Adalardan oluşan Filipinlerde halk grevleri sırasında balıkçı sandalları bile denize açılmamaktadır.
Halk grevi taktiği, 1985’de ABD üslerine elektrik sağlamak amacıyla aktif deprem bölgesinde bir yanardağın eteklerine nükleer enerji santrali kurulması girişimine sekiz kentin ölüm sessizliğine bürünmesinin ardından, ilk kez 1987 Ağustosunda, hükümetin açıkladığı akaryakıt zammına karşı ulusal çapta gerçekleştirildi ve ülkenin % 95’ini hareketsiz hale getirdi. Bütün bu mücadelenin sonucunda BAYAN Filipinlerin geleceği açısından merkezi bir önem kazandı. BAYAN’ın merkezini ise 1 Mayıs Hareketi oluşturmaktadır.
Filipinler 1 Mayıs Hareketi, dünya içi sınıfı hareketinin kendi küllerinden doğuşunun en özgün örneklerinden birisini oluşturmaktadır. Bu yeniden doğuş, işçi sınıfının kapitalizmle kitlesel biçimde hesaplaşmasına giden yolu hazırlayan radikal politik deneyimlerle olduğu kadar, işçi sınıfı hareketinin biten döneminin biriktirdiği teorik sorunlarla da ilişkili pratik yanıtlarla da doludur.
Kaynak: (Sınıf Hareketinde Yön, Şubat 1995, Sayı 1)