Yeni liberal sağlık politikalarına razı olmamız için harcanan onca çabaya karşı nankörlük ediyoruz. Öyle pek örgütlenmiyor, muhalefet etmiyoruz ama bir hayat sürüyoruz ki; yeni liberalizme ideolojik egemenlik kurma şansı tanımıyoruz. Adamlar kalksın en sözü geçer üniversitelere ve entelektüellere raporlar hazırlatsınlar, dünyanın parasını akıtıp STK’lara projeler ürettirsinler, gazetede-televizyonda programlar yayınlatsınlar; derken fukara bir kadın çıkıp bir […]
Yeni liberal sağlık politikalarına razı olmamız için harcanan onca çabaya karşı nankörlük ediyoruz. Öyle pek örgütlenmiyor, muhalefet etmiyoruz ama bir hayat sürüyoruz ki; yeni liberalizme ideolojik egemenlik kurma şansı tanımıyoruz. Adamlar kalksın en sözü geçer üniversitelere ve entelektüellere raporlar hazırlatsınlar, dünyanın parasını akıtıp STK’lara projeler ürettirsinler, gazetede-televizyonda programlar yayınlatsınlar; derken fukara bir kadın çıkıp bir çuval inciri berbat etsin.
IMF-DB-AB-TÜSİAD-AKP’nin, birer birer ve hep beraber, “sağlık sisteminin sorunlarını çözmek”!? için geliştirdikleri “dönüşüm programı” allana pullana anlatılıyordu ki; geçtiğimiz günlerde basında yer alan bir ölüm haberi konuyla ilgisi bakımından dikkatimizi çekti. Sağlık sisteminin sorunları yüzünden yaşanan ölümlere çok yabancı değilsek de, bu seferki ölüm, egemenlerin çözüm diye önümüze koydukları yeni liberal sağlık politikalarını, savunulan bütün tezlerini çürüterek, mahkum ediyordu.
Ümraniye 1 Mayıs mahallesinde bir gecekonduda oturan Nurcan Şenli, hamile olduğunu öğrendikten iki ay sonra, şiddetli ağrıları sebebiyle önce Zeynep Kamil Hastanesine kaldırıldı ve dört gün tedavi gördü. Taburcu edildikten iki gün sonra ağrıları tekrar yoğunlaşınca Haydarpaşa Numune Hastanesine gitti. Ertesi güne sıra verildiği için, özel bir polikliniğe gitti fakat istenen 350 milyon liraya karşılık cebinde 125 milyon lira olduğu için geri çevrildi. 125 milyon liraya razı olan bir başka özel poliklinikte ise gerekli testler ve anestezi yapılmaksızın kürtaja alınan genç kadın operasyon sırasında bitkisel hayata girdi. Poliklinikten ambulansla önce Haydarpaşa Numune sonra da özel Vatan Hastanesine kaldırılan kadın Cuma günü hayatını kaybetti. ( 11 Ekim, Radikal)
Ölen kadının eşi “Bu, resmen cinayettir.” diyordu ve haklıydı da. Fakat, katil, iddia edildiği gibi sadece kürtajı gerçekleştiren doktor mu? Acil durumdaki hamile bir kadına, “dişini sık, bir gün sonra gel” denen Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde; parası yetmediği için kapıyı gösteren özel poliklinikte suç işlenmemiş midir? Sağlığın Sosyalleştirilmesi kanununa göre, sağlık ocakları ve ana-çocuk sağlığı merkezlerinin, tüm hamile kadınlar gibi Nurcan Şenli’ye de ücretsiz hizmet götürerek hastalığını önlemesi gerekmiyor muydu? Katil doktor hakkında soruşturma başlatan İl Sağlık Müdürü, zaptiyeliğe soyunduğu kadar sağlıkçılığının gereklerini de yerine getirmiş miydi?
Sağlık sistemini bütün kurumlarıyla, yoksullara karşı bir cinayet şebekesine çeviren politika yargılanıp mahkum edilmedikçe, gerçek katillerin bulunamayacağı açıktır.
Katili bulmak için Nurcan Şenli’nin öyküsünü tekrar gözden geçirelim.
N. Şenli’nin oturduğu 1 Mayıs mahallesi 70’lerin sonlarında kurulmuştur, yani yeni liberal politikalarla yaşıttır. Sağlığın Sosyalleştirilmesi gibi sosyal devlet yasalarının bu mahalleye bir faydası olmamıştır. Bu mahalle insanlarının da dahil olduğu 800 bin Ümraniyeli’nin bir elin parmakları kadar sağlık ocağı ve sadece bir ana-çocuk sağlığı merkezi var; ki bunlar da nüfusun çoğuna hiçbir şekilde ulaşamamaktadır. Tüm nüfusa koruyucu sağlık hizmeti vererek, bu insanların hastalanmalarını önlemeleri gerekirken, hastaların sevk işlemlerini yapmaya bile yetişememektedirler. Hele bir de yasadışı yönetmeliklerle sağlık ocaklarına konan kasalar var ki, her birimde bir sağlıkçı vaktini tahsildarlık yaparak geçiriyor ve parasız verilmesi gereken tedavi hizmetine karşılık 6.5 milyon topluyor.
N. Şenli’yi ölüme iten koşulların başında parasız-koruyucu sağlık hizmetinin fiilen ortadan kaldırılmış olması geliyor. AKP hükümetinin Sağlıkta Dönüşüm Programı, bu fiili durumu yasallaştıracak şu düzenlemeleri içeriyor: Sağlık Ocakları para karşılığı tedavi hizmeti veren işletmelere dönüştürülecek ve birinci basamak sağlık hizmetleri, parasını ödeyenin sahip olabildiği Aile Hekimlerine devredilecek.
N. Şenli, hastalandıktan sonra gittiği devlet hastanesinde durumu acil olmasına karşın geri çevrilmiştir. Çünkü, kamu sağlık kurumlarına dönük hiçbir yatırım yapılmamakta, kaynaklar özel sağlık kurumlarının teşviki için kullanılmaktadır. Bu durumda hastaneler halka hizmet götürme noktasında yetersiz kalmakta ve acil bir durumda bile günler hatta aylar sonrasına sıra verilebilmektedir. Diğer yandan, kamu sağlık kurumları da işletme olma yoluna sokulmuştur. Örneğin, “Ege Üniversitesi tarafından çıkarılan bir iç genelgeye göre hastalar içinde, “Önce paralı hastalara ardından Emekli Sandığı ve Bağkurlu’lara bakılacak” deniyor.” Bu münferit bir vaka değil elbette. Hatta AKP’nin sağlıkta dönüşüm programında, kamu sağlık kurumlarına bütçeden ayrılan payın daha da düşürülmesi ve bu kurumların işletmeye dönüştürülmesi savunuluyor.
N. Şenli, devlet hastanesinden ayrıldıktan sonra gittiği özel poliklinikten de, parası yetmediği için geri çevrilmiştir. “Oradaki hekimler Hipokrat yemini etmemiş miydi?” diye sorabiliriz; tabii onların işletmelerine para kazandırdıkça işlerine devan edip maaş alabilen sözleşmeli çalışanlar olduklarını unutmak koşuluyla. Sağlık kurumlarının özelleştirilip, çalışanlarının da iş güvencesinden yoksun bırakılmasının sonuçları N. Şenli olayında da görüldüğü gibi başlı başına bir sorundur. Oysa bu sorun AKP’nin sağlıkta dönüşüm programındaki “çözümlerinden” biridir aynı zamanda.
N. Şenli’nin gittiği ikinci özel poliklinik, 125 milyon liralık tedavi yapmaya razı olmuştur; tabii tedavi denebilirse. Bu para, ön kontrollere ve anesteziye yetmediğinden hasta doğrudan canından olacağı kürtaj masasına yatırılmıştır. Kim ne derse desin, bu doktor yeni liberal mantığa göre en doğrusunu yapmıştır. Çünkü yeni liberal sağlık anlayışına göre, “hasta iyileştirilecek insan değil yolunacak müşteridir.” Ona bu aklı buyuran da, şimdi kendisi hakkında soruşturma yürüten ve yasadışı bir atamayla İstanbul İl Sağlık Müdürlüğüne getirilen AKP’li Erman Tuncer’dir. Bakın Erman Tuncer ne demiş: “Sağlık Müdürü Erman Tuncer, hastanelerin çoğalmasının rekabeti tetikleyeceğini; rekabetin de kalite ve ucuzluğu doğuracağını söylüyor. Tuncer, dünyanın her yerinde sağlık hizmetliğinin pahalı olduğunu ifade ederek, “Politikamız özelleştirme, yerelleşme ve sivilleşmedir. Yani, sivil kitle örgütlerinin sağlığa destek olması, yerel yönetimlerle problem çözme ve özelden hizmet satın alarak sağlığa katkı sağlamak” diyor.” O, tabii geleceği Recep Akdağ’ın iki dudağı arasında olan bir mevkii sahibi olarak AKP’nin sağlıkta dönüşüm programının propagandasını yapmakla meşgul sadece…
N. Şenli, iyileşmek için gittiği üç sağlık kurumunun sonuncusundan ambulansla kurtarıldı ve geri çevrildiği Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne götürüldü. Hastane yönetimi “nereden çıktı yine bu kadın” dedi mi bilemiyoruz ama N. Şenli yine bir özel hastaneye gönderilmiş ve iki gün boyunca bitkisel hayatta kaldıktan sonra ölen bir müşteri olarak kayda geçmiştir.
N. Şenli’nin katilini gördünüz mü? Bir polisiye öykü klişesine başvurarak söyleyelim; “Katil uşaktır”. Katil, emperyalist kurumların ve büyük sermayenin isteklerini yerine getiren en iyi uşak olduğunu ispatlamak için çırpınan, N. Şenli’nin ölümünde payı olduğu görülen tüm uygulamaları sağlık politikası haline getiren AKP iktidarıdır.
Bir dönem devrimcilerin kurtarılmış bölgesi diye bilinen 1 Mayıs Mahallesi’nden kalkan bu cenaze, umarım, içimizde yarattığı öfke kadar, yeni liberal politikalar karşısında geliştirilecek bir sağlık hakkı mücadelesinin devrimci içeriğini kavramamıza da yardımcı olmuştur.