Gitmemde en büyük etmen de yüzümüzün sürekli olarak batıya dönük olmasında. Batı dışında Latin Amerika’ya karşı bir ilgimiz var ancak Asya ile Afrika ile ilgili bildiklerimiz sınırlı. Asya’yı kendi gözlerimizle görmemiz gerekiyordu. Yoksa dünyanın üçte ikisi kadar insanı görmemiş, bilmemiş oluyoruz. Mesela Tayland delegeleri vardı orada. Tayland çiftçi örgütlenmesinin 350 bin üyesi var. Üç yıl […]
Gitmemde en büyük etmen de yüzümüzün sürekli olarak batıya dönük olmasında. Batı dışında Latin Amerika’ya karşı bir ilgimiz var ancak Asya ile Afrika ile ilgili bildiklerimiz sınırlı. Asya’yı kendi gözlerimizle görmemiz gerekiyordu. Yoksa dünyanın üçte ikisi kadar insanı görmemiş, bilmemiş oluyoruz.
Mesela Tayland delegeleri vardı orada. Tayland çiftçi örgütlenmesinin 350 bin üyesi var. Üç yıl önce 10 bin üyeleriyle 4 ay boyunca parlamento önünde yaptıkları eylemle adlarını duymuştuk. Bunlar aslında bizim görmediğimiz deneyimler.
Kore kültürü olsun, mücadele biçimleri, polisiye uygulamaları olsun bir çok anlamda farklı bir ülke. Diğer yerlere pek benzemiyor.
sendika.org: Güneydoğu Asya’daki köylülerin örgütlenmeleri artmış durumda ama yeni liberal müdahalelerle köylü nüfusu sürekli düşüyor.
Metin Yeğin: Kore’de çok gelişkin bir endüstri söz konusu. Özellikle otomotiv sektörü çok gelişkin. Ülkenin ulaşım ve altyapısı çok gelişmiş. Bunun sonucunda köylü nüfus azalmış, 4 milyon köylü var. 1 milyonu şehirle ilişkili yarı-köylüler. O yüzden köylü nüfus düşük ve ekonomide düşük bir oran teşkil ediyor. Genç çiftçi yok. Hem iş ekonomik getirisi yok hem de eğitim sistemi çiftçi olmalarını engelliyor. Okul sabah 8’den akşam 10’a kadar sürüyor. Köylerde bile her evde internet var. Herkesin arabası var.
İşin başka bir tarafı var. Bu refah düzeyi için haftada en az 55 saat çalışıyorlar. Günde 12 saat çalışılıyor. Tarım endüstrileşmiş durumda ancak küçük çiftçilik çok yaygın. 30 hektar toprağı olana büyük çiftçi deniliyor. Örneğin Brezilya’da 50 hektardan küçük toprağı olana küçük çiftçidir. Güney Kore’de araziler küçük ve çiftçiler küçük ölçekli tarım yapıyorlar. Tarımda
mekanize olunmuş ama hayat çok pahalı. Asgari ücret ortalama 550 dolar, ama yetmiyor. İşsizlik her geçen gün artıyor.
Öte yandan yiyeceklerinden, evdeki yaşam biçimlerine kadar çok güçlü ve farklı bir kültürleri var. Mesela evlerdeki eşya miktarı çok az ve evler genellikle küçük. Bilgisayar ve tv dışında pek mobilyaları yok. Lokantalarda bile ayakkabılarını çıkarıyorlar. Bu örnekleri günlük yaşamlarında, tüm endüstrileşmeye karşın kendi öz kültürlerinin hala çok güçlü olduğunu anlatmak için veriyorum. Dinsel öğeler de etkin. %40’ı Budist, gerisi Protestan ve Katolik, ancak tüm Güney Koreliler bu kültürel yapıyı sahipleniyorlar.
DTÖ’ye niçin karşılar sorusunun cevabı açık aslında. Pirinç bizdeki ekmek gibi her yemekte kullanılan bir gıda. Güney Kore’de tarımda en temel madde pirinç. DTÖ kararları ile koruma duvarları kalkıp, vergiler indirilince, yiyecekler de serbest ticarete tabi olacak. Asgari ücretin 550 dolar olduğu bir ülkede, küçük çiftçiliğin karşısında uluslar arası tekellerin denetimindeki büyük kapitalist çiftliklerde üretilen ürünlerin eşit fiyata mal olması mümkün değil. 80 kg pirinç Kore’de 140 dolara mal olurken, ABD’den 25 dolara, Çin’den 20 dolara mal edilebiliyor. Koruma duvarları kalkınca çiftçilerin yaşama şansı kalmıyor. Dolayısıyla bu eylemler onların son dayanakları. Toplumun önemli bir kesimi de çiftçileri destekliyor. Toplum için pirinç çok önemli. Koruma duvarları kalkınca pirinç önce ucuza gelecek ama 4 milyon çiftçi işsiz olarak şehre gelince 4 milyon kişinin yükü ülke ekonomisine eklenecek. Ve pirinç ucuzluğunun bir önemi olmayacak. Toplumun geneli için pirinç üretilmediği zaman uluslar arası tekeller pirincin fiyatını artıracak. Bu da geniş toplumsal kesimleri bu mücadelenin destekçisi haline getiriyor.
sendika.org: Çiftçi lideri Lee’nin kendini öldürmeden önce yaptığı bir açıklama vardı. Güney Kore’de çok fazla çiftçinin borçlandırıldığı ve bunun sonucunda ülkede zaten birçok çiftçinin intihar etmekte olduğunu söylemişti. Kitlesel intihar eylemleri sadece köylülerde değil, işçilerde de yaygın. İşten çıkarılanlar direniş biçimi olarak intiharı seçiyorlar. Sadece geçen yıl 30 işçinin böyle intihar ettiğini biliyoruz. DTÖ kararlarının uygulanmasıyla birlikte açık bir yıkım olacak ama, şimdiden köylülüğün yıkımına dair belirgin emareler var mı? Ve buna karşı örgütlenme modelleri nasıl?
Metin Yeğin: Lee’nin intiharını okuduktan sonra bunun insanları nasıl etkilediğini düşünmüştüm. Sonra bakıyorsun ki geçen yıl iflas eden 100’den fazla çiftçi intihar etmiş. Çünkü refah düzeyi yüksek, hırsızlık yok ve iflas etmek çok kötü bir şey onlar için.
40 bin üyeli esas köylü örgütü KPL, bu intihar biçimini onaylamıyor. İntihar etmek yerine aktif mücadele edelim diyorlar.
sendika.org: Latin Amerika’da erkeklerin şehre çalışmaya gitmesi sonucu çiftliklerde kadınlar çalışmaya başlamış, böylece de etkin kadın örgütleri oluşmuştu. Bu tarz kadın örgütlenmeleri var mı?
Metin Yeğin: Kadın köylülerin ayrı bir örgütlenmesi var. 10 bin üyesi olan KWPL.
Hemen hemen tüm işleri erkeklerle yapıyor, ayrıca evde de çalışıyorlar. Ama erkekler arasında yönetici olamayıp, söz haklarının kısıtlı olması nedeniyle ayrı örgütlenmeye gitmişler. İlginç olan KWPL, KPL’den önce kurulmuş.
Kore’de toprak sahibi olan kadın yok. Farklı kültürler, farklı örgütlenme biçimleri yaratıyor. Mesela buradaki örgütlenmeyi Latin Amerika’da yapmaya kalkamazsın. Ama oradakini de burada hayata geçiremezsin.
sendika.org: Peki örgütün işleyişi nasıl. Bölgelere göre mi örgütleniyorlar.
Metin Yeğin:Büyük bir örgütlenme var ama 40 bin kişiyi bir arada göremiyorsun. Profesyonelleşmiş bir örgütlenme var. Buradan, örgütlenme biçimlerinin farklı olduğunu anlıyorsun. Hiyerarşik bir örgütlenmeleri var. Kore’deki sendikal gelenekle, özellikle de Kuzey Kore’nin politik etkisiyle ilgili olabilir.
Her şehirde ofisleri var. Ofislerde sorumlular, sekreter, başkan ve çalışanlar var. Çok profesyoneller. KPL’nin 14 tane benzin istasyonu var. Temel gelirleri bunlardan geliyor. Ayrıca pirinç değirmenleri ve satış kooperatifleri var.
sendika.org: Eylem tarzları nasıl ve diğer hareketlerle ittifakları var mı?
Metin Yeğin: Küçük çiftçiler çok fazla, topraksız kalanlar ise tarımla bağını koparıyorlar. Daha önce alınan kararlar ile dışarıdan sığır girişi serbestleşmiş. Bu durum, koruma olmayınca hayvancılığı çok olumsuz etkilemiş. 4 milyon köylü var, köylü örgütünün 50 bin üyesi var. Ama bu örgütler toplumun geniş bir kesimine temas ediyor. Sağlık ve öğretmen sendikaları, kamu işçileri sendikaları ve KPL’nin üye olduğu bir çatı örgütlenmesi var. Bunun da 1 milyon üyesi var.
Kore’de bir basın açıklaması yapıldığında sadece örgütlerin temsilcileri katılıyor. Bu temsili katılım tv’lerde de yer buluyor. Kamuoyunda etkili oluyor. Çünkü gerçekten toplumun geniş kesimlerini temsil ediliyorlar. Örgütlerinin arkasında büyük kitleler var.
Son seçimlerde Kore Demokratik Emek Partisi 10 milletvekili çıkardı. Kore’nin demokratikleşmesini son 10 yılda geçirdikleri sürece bağlıyorlar. KPL’nin başkanı Ho amca, Marcos’un kitabını evinde yakalattığı için 4 ay hapis almış. Bu ’96 yılında yaşanan bir olay. 2004’e gelindiğinde, polislerin kafasını demir çubuklarla dövüp, sonra da polis şefine özür dilettirebilen durumdalar
. Bu aşamaya getiren bir mücadele süreci var arkalarında.
sendika.org: Bu 10 sene nasıl yaşanmış. Askeri yönetim denebilecek bir rejim “demokrasiye” nasıl geçmiş. Bunda toplumsal muhalefetin rolü ne olmuş?
Metin Yeğin: Diktatörlük döneminde de toplumsal mücadele hiç bitmemiş Kore’de. Ne katliamlar, ne de katliamların yarattığı travmalar mücadeleyi durdurabilmiş. O zaman da intiharlı direnişler var. İki öğrenci kendini yakıyor. Hatta diktatörlük döneminde bir şehri ele geçirmiş ve silahlara el koymuşlar. Bir çok bedel ödemiş ve hep örgütlü kalmışlar. Bu mücadelelerin sonunda halk diktatörlüğü kovuyor. Kore’de değişim yukarıdan ya da dışarıdan olmamış. Bu sürecin yarattığı avantaja ve mücadele geleneğine sahip bir toplumsal muhalefet var.
Güney Kore, Kuzey Kore’den bahsetmenin yasak olduğu, “sosyalistim” demenin suç olduğu, 60 bin ABD askerinin konuşlandığı bir yer. Hala “komünistim” demek mümkün değil.
’45’e kadar Japon işgali altında, sonra da ABD işgali altında yaşamış bir toplum. Dolayısıyla ABD’yi seven yok. Toplumun büyük bir kısmı Kuzey Kore ile birleşmeyi istiyor.
Halk arasında “onların kömürü, bizim pirincimiz var” lafı birleşme özlemlerini dile getiriyor.
Kore solu ikiye ayrılıyor. Biri ulusal sol (bizdeki gibi değil). Kim Song’u seviyorlar.
sendika.org: İki ana bölüm var diyorsunuz, bunlar örgütsel olarak da ayrı mı?
Metin Yeğin:Kore Demokratik Emek Partisi ve KTCU sendikası çatısı altında birlikteler. KDEP bütün demokratik kitle örgütü, grup ve muhalif hareketlerin birlikte olduğu bir çatı. Partide güçlü olan grup, ulusal vurgusu olan grup. Bunlar Güney Kore’yi ABD acentası olarak niteliyorlar. Açık işgal olması nedeniyle, köylü hareketinin orada öncülüğü çekeceğini söylüyorlar.
Onlarca ufak grup var. En kitlesel olanı öğrenci hareketi. Onlar ağır basıyor, “Bağımsız Marksist Grup” Brezilya İşçi Partisi’nden etkilenmiş. KDEP’ye destek sebepleri bu.
sendika.org: İşçi hareketine dair gözlemleriniz oldu mu?
Metin Yeğin: İşçi hareketleri, köylü eylemlerine temsilcileriyle sürekli destek veriyor.
sendika.org: Eylem, çatışma kültürleri nasıl?
Metin Yeğin: Polis saldırılarına karşı çok örgütlüler. Cengag şehrinde bir gösteriye katıldım. Polis merkezinin önünde yapılmıştı. Polisler bir barikat kurmuşlardı. DTÖ’nün tabutunu yakarken içine bir de polis koydular ve çatışma çıktı. Polisi dövdüler, geri attılar, sonra da yerlere saçılan bildirilerini topladılar. Diğer kentlerden polis takviyesi ile polis meydanı tekrar ele geçirdi. Gece çevre kentlerden gelen köylülerle bir daha yüklendiler. Sabaha kadar 30 polis otobüsü kırdılar.
sendika.org: Genel küresel hareketle ilişkileri nasıl.
Metin Yeğin: Cancun’da en büyük katılım Kore’dendi. Tarımdaki yıkıma karşı gelişen hareket DTÖ karşıtlığıyla sınırlı değil. Aslolarak IMF ve ABD karşıtı bir hareket bu.
sendika.org: Güney Kore çiftçi hareketi küreselleşme karşıtı hareketin güçlü bir öğesi ve eylem çizgileri de şiddete dayanıyor. Dolayısıyla Güney Kore köylüleri açısından şiddet bir eylem çizgisi mı?
Metin Yeğin: Kitlesel bir çatışma kültürleri var. Anlattığım eylemdeki çatışmaların ertesi günü 100 traktörle şehre girip polis araçlarını sıkıştırdılar. Mitingler zaten izin alınarak yapılmıyor. Yasadışı olarak tanımlanan eylemleri fiilen yapıyorlar. Kendi kitle meşrulukları içinde şiddet de var. Çatışmayı oldukça örgütlü ve disiplinli yapıyorlar. Her şeyi önceden hazırlıyorlar. Tüm savunma ve saldırı araçlarına sahipler.
Pirinç yakma , GDO’lu ürün yetiştirilen tarlaları ya da kendi tarlalarını yakma gibi eylem biçimlerini de uyguluyorlar.
sendika.org: Başka iç örgütlenmeleri var mı?
Metin Yeğin: Sık sık eğitim seminerleri yapılıyor. Bu örgütlülük onlarda bir kimlik halini almış. Mücadele, çıkar birliğinden çok, ahlaki bir tutum halini almış.
Esas olarak Kore’de ve genel olarak Asya’da DTÖ’ye karşı, yiyeceklerin korunmasına yönelik bir mücadele sürüyor. DTÖ gümrük duvarlarını kaldırınca, tekeller tüm pazarı ele geçirecek ve bu bütün Asya’nın tarımsal ölümüne yol açacak.
Tekeller gelince küçük çiftlikler yok oluyor. Emperyalist merkezlerde de sadece kapitalist çiftlikler tarımı sürdürebiliyor. Gıda güvenliği mücadelesi, çok önemli ve yaşamsal. Bu nedenle Tayland, Endonezya, Kore’de önemli bir gündem oluşturuyor. Genetik tohum saldırısı, Cargill’le beraber Kore’ye de girmiş. Sendika organik tarımı geliştirmek için uğraşıyor. Bunun eğitimlerini veriyor.
Bu eğitimlerde teknik bilgiler de var, klasik Marksist eğitim de var. Temsilciler Seul’da merkezi eğitim alıyor. Sonra dönüp bunları çiftçilere aktarıyorlar.
sendika.org: Bu hareketlerin simgeleri var mı?
Metin Yeğin: Bildiğimiz anlamda semboller değiller. Sol yumruk ya da kızıl bayraklar sosyalizm anlamına gelmiyor her zaman.