BASINA VE KAMUOYUNA 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası ve ilgili Yönetmelik hükümleri uyarınca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca yapılan tespitlere göre, 15 Temmuz 2004 tarihi itibariyle, çalışan toplam 1.564.777 kamu emekçisinin 787.882 adedi sendika üyesidir. Sendikalaşma oranı % 50,35’dir. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu ve Memur Sendikaları Konfederasyonu, 15 Eylül […]
BASINA VE KAMUOYUNA
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası ve ilgili Yönetmelik hükümleri uyarınca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca yapılan tespitlere göre, 15 Temmuz 2004 tarihi itibariyle, çalışan toplam 1.564.777 kamu emekçisinin 787.882 adedi sendika üyesidir. Sendikalaşma oranı % 50,35’dir. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu ve Memur Sendikaları Konfederasyonu, 15 Eylül 2004 tarihinde Hükümet ile yetkili sendika olarak üçüncü kez toplu görüşmelere başlayacaklardır.
IMF ve DB’nın dayattığı politikalar ile Kamu Yönetimi Temel Kanunu ve Kamu Personeli Rejimi Kanunu gibi tüm toplumun muhalefet ettiği Kanun değişikliklerinin gündeme getirildiği bir ortamda üçüncü dönem toplu görüşmeleri başlamaktadır. Sendikaların mali, sosyal, özlük istemleri ve çalışma koşulları yanı sıra, demokratik istemlerinin de gündeme getirilmesi beklenirken; daha taraflar masaya oturmadan IMF ve diğer uluslararası kuruluşların istekleri doğrultusunda, siyasi iktidarın 2005 yılı için % 8’den fazla zam vermesinin mümkün olmadığını açıklaması, süreci baştan tıkamakta ve toplu görüşmeyi yine saptırarak, yalnızca ücrete yöneltmektedir. Oysa, çalışanların ücretleri yanı sıra, çalışma koşullarının tamamının da toplu sözleşmenin kapsamında olması nedeniyle, işe alınma ve işten ayrılma usullerine kadar kamudaki istihdamın her düzeyinde, sendikalar söz ve karar sahibi olmalıdır.
4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası, toplu sözleşme ve grev hakkına yer vermediği gibi, sendika üyeliğini darlaştıran, sendikaların iç işleyişine müdahale eden, iç çelişkileri nedeniyle de uygulamada önemli sorunlar yaratan bir yasadır. 2002 ve 2003 yıllarında gerçekleştirilen toplu görüşmelerde, siyasi iktidarın emek karşıtı siyasi tercihleri ve 4688 Sayılı Yasanın sınırlamaları da dikkate alındığında, toplu görüşmelerin kamu emekçilerinin hakları açısından sağlıklı sonuçlar üretemediği görülmektedir. 2003 yılında yapılan görüşmelerde siyasi iktidarın temsilcileri toplu sözleşmeli, grevli sendikal haklar ile siyaset yasağının kaldırılması konusunda taahhütte bulunmuş, ancak bu taahhütlerinin gereğini yerine getirmemişlerdir. Demokratikleşme söylemlerinin yoğunlaştığı bir dönemde, sendikal hak ve özgürlükler sürecinde verdiği mücadele ve savunduğu ilkeler nedeniyle KESK Eğitim-Sen’e yönelik açılan kapatma davası da, siyasi iktidarın örgütlü topluma bakış açısını gözler önüne sermektedir. KESK’in başvurusu üzerine ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi’nin Mart 2003 tarihli raporunda, “Hükümetten 4688 sayılı Yasayı, memurların sendika karşıtı ayrımcılığa karşı etkin korunması için önlemleri de içeren ve 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirecek şekilde gerekli önlemleri alarak değiştirmesini talep etmektedir” denilmektedir. AB’ye uyum sürecinde verilen taahhütler doğrultusunda hazırlanan yasa tasarıları arasında, nedense, grevli, toplu sözleşmeli bir Sendika Yasası gündeme getirilmemektedir.
Mesleki, demokratik kitle örgütü olmanın sorumluluğuyla hareket ederek çağdaş, bağımsız, demokratik ve sanayileşen bir Türkiye özlemiyle, üyelerinin sorunlarının toplumun sorunlarından ayrılamayacağı bilinciyle, halktan ve emekten yana tavır alan, bu doğrultuda politikalar üreten ve mücadele veren TMMOB, kamu emekçilerinin fiili ve meşru mücadele anlayışından aldığı güçle, ortak örgütlenme önündeki engelleri kaldırmaya ve örgütlü bir çalışma yaşamını egemen kılmaya yönelik mücadelesini desteklemeyi aynı kararlılıkla sürdürmektedir.
Bu süreçte TMMOB, Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişikliğe de dayanarak öncelikle “toplu görüşme” masasının “toplu sözleşme” masasına çevrilmesini istemekte ve beklemektedir. Çünkü, binlerce mühendisin, mimarın, şehir plancısının da çalıştığı kamuda, insanca yaşanabilecek koşullar için kamu emekçilerinin pazarlık güçlerini artıracak kazanımların öncelikle elde edilmesinden başka seçenekleri bulunmamaktadır. Bu nedenle TMMOB, anayasal bir hak olan grevli, toplu sözleşmeli bir Sendika Yasası için mücadele eden kamu emekçilerini desteklemeye devam edecektir.
Küreselleşme; içinde yaşadığımız döneme damgasını vuran kapitalizmin çokuluslu şirketler aracılığıyla dünya boyutunda kurduğu ekonomik egemenliğin son aşamasıdır. Gelişmiş ülkeler, mal, hizmet ve sermayeyi ülkeler arasında olağanüstü bir hızla dolaştırarak, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini, sanayisini ve çalışanlarını büyük çapta etkilemekte, politik ve toplumsal dengeleri bozarak, gelir dağılımını çalışanlar aleyhine kötüleştirmektedirler. Spekülatif sermayenin, olağanüstü boyutlara ulaşarak üretime yönelik-verimli sermaye yatırımlarını önlediği, işsizliği arttırdığı, neden olduğu ekonomik krizlerin yıkıcı etkileri ile çalışanları yoksullaştırdığı açıktır. Ülkemizde uygulanan ekonomik programın temel felsefesini, dünyada yaşanan bu gelişmelerden bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değildir. Türkiye, 1980’li yıllardan itibaren uluslararası sermayenin yukarıda sözü edilen istemlerine uygun olarak enerjiden haberleşmeye, eğitimden sağlığa, tarımdan sosyal güvenliğe kadar hemen tüm alanlarda yapısal bir değişim programına tabi tutulmaktadır. Ülkemizde de giderek artan bir ivmeyle sanayi yatırımı azalmakta, işsizlik oranı büyümekte, çıkan krizlerin sık ve dayanılmaz boyutları, yoksullaşma sürecini kronik hale getirmektedir. Son dönemlerde ekonomik göstergelerde gözlenen iyileşmelerin temelinde üretim, yatırım, istihdam ve teknolojik gelişmeler gibi nedenler değil; iş gücü üzerindeki baskılar yer almaktadır.
Bu süreçte, Devletin kendi rakamları kamu emekçilerinin yaşadığı yoksullaşmayı gizleyememektedir. DPT ve Maliye Bakanlığı verilerine göre son 10 yılda kamu emekçileri % 15 yoksullaşmış durumdadır. Türkiye ekonomisi kırılgan ve sıcak para akışına dayalı yapısı nedeniyle her an yeni krizlere gebedir. Bu gibi durumlarda enflasyon tahminlemesine yönelik yapılan ücret artışları kamu emekçileri açısından yüksek kayıplara yol açmaktadır. Enflasyon rakamlarının yanıltıcı olduğu, hesaplama yönteminin gerçeği tam olarak yansıtamadığı ve yüksek ücret gruplarına yapılan artışların ücretlerin yüksek olarak görünmesine neden olduğu dikkate alındığında, ücretlerdeki erime oranının çok daha yüksek oranlarda olduğu ortadadır. Bu durumdan kamuda ve özel sektörde çalışan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları da büyük çapta olumsuz olarak etkilenmektedir. Özellikle son on yılda sosyal haklar budanmış, ücretler azaltılmış, refah düzeyi düşmüş ve en üstte yaşayan % 5 oranındaki kesim, büyük bir ranta ve sömürü artı değerine sahip olmuştur. Yatırım harcamalarının % 4 olduğu, faiz harcamalarının ise % 40 oranıyla bütçenin en büyük payını almaya devam ettiği günümüzde, bütçe kalemlerinde personel harcamalarına ayrılan pay 1992 yılında % 41,74 iken, 2000 yılından beri % 20 düzeylerine indirilmiştir. Bu süreçte, kamuda çeşitli statülerde çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının ekonomik ve sosyal koşulları son yıllarda hızla aşındırılarak üretim ve denetim süreçlerindeki konumlarına, üstlendikleri sorumluluklara ve almış oldukları eğitime uymayan bir düzeye geriletilmiştir. 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırının yaklaşık 1.500.000.000 TL, açlık sınırının yaklaşık 500.000.000 TL, 2004 yılı asgari ücret yıl ortalamasının 433.575.000 TL/
Ay, 25 yıllık mühendis-mimar ve şehir plancılarının 2004 yılı ortalama ücretinin 900.000.000 TL/Ay olduğu günümüzde, 15 Eylül 2004 tarihinde başlayacak görüşme sürecinde; siyasi iktidarı halktan oy isterken söz verdiklerini yerine getirmeye, IMF ile yapılan anlaşmalara atıfta bulunarak devletin maddi olanakları ibaresi altına sığınmamaya, hak edilen tutar bütçe büyüklüklerini aşıyor yanıltmacasına ya da dışarıda işsizler ordusu var dayatması ile sosyal kesimleri karşı karşıya getirerek ortamı germe ve bu durumdan yararlanma kolaycılığına kaçma yerine; milyonlarca kamu emekçisinin ve ailelerinin istemlerini yerine getirmeye çağırıyoruz. TMMOB olarak, 70.000’i kamu emekçisi yaklaşık 250.000 üyemiz adına diyoruz ki;
Kamunun küçültülmesi ve niteliksizleştirilmesine yönelik olarak sürdürülen kamu personel harcamalarının aşağı çekilmesi politikası durdurulmalı, üyelerimizin açlık sınırı ile yoksulluk sınırı arasına sıkıştırılmış maaşları insanca yaşanabilecek düzeye çıkarılmalıdır. Öncelikle, yaklaşık 450 $’a düşen ücretimiz, en az iki katına çıkarılmalıdır. Ayrıca, tazminat, sosyal yardım, ek ödenek ve harcırahlar gerçekçi oranlarda belirlenmelidir. Sendikal hakların özgürlük alanı genişletilmeli, grevli, toplu sözleşmeli bir Sendika Yasası ivedilikle çıkarılmalıdır. Çalışanların gerek çalışma koşullarında gerekse kamu hizmetlerinin yürütülmesinde işyerlerinden başlayarak bütün aşamalarda sendikaları aracılığıyla söz, karar ve yetki sahibi olabilmeleri sağlanmalıdır.
Bir ülkenin varlığının, ulusal bağımsızlığının ön koşulu olan kamusal alanı kurum ve kuruluşlarıyla, çalışanlarıyla yok etmeyi amaçlayan, Anayasanın değiştirilemez ilkeleri arasında yer alan “Sosyal Devlet” anlayışını ve varlığını işlemez hale getirmeye çalışan “Kamu Yönetimi Reformu” çalışmaları durdurulmalıdır.
Kamudaki istihdam yapısını önemli ölçüde değiştirme ve çalışma yaşamını esnekleştirme ve kuralsızlaştırma amacıyla 1.5 milyon kamu emekçisini sözleşmeli hale getirerek bir yıllık sözleşmelerle çalıştırmayı, yıllık izinleri azaltmayı, nakil istenilmesine engel olmayı, taşeronlaştırmayı yaygınlaştırmayı, emeklilik ve sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldırmayı hedefleyen Kamu Personeli Rejimi Yasa Tasarısı derhal geri çekilmelidir. Siyasi iktidar sendikaları dışlayan bir tutumla, çalışma koşullarında köklü değişiklikler öngörme yerine, iş barışının korunmasını sağlamalıdır. Kamuda yıllardır yüzdelik zam mantığıyla yapılan ücret artışlarına son verilerek, aynı işi yapan personel arasındaki ücret makasının arasının açılması engellenmelidir. Farklı kurumlarda çalışan aynı unvana sahip personel ile aynı kurumda çalışan farklı statüdeki personel arasındaki dengesizlik giderilmelidir.
Ücret sisteminin çok değişkenli ve karmaşık yapısı sadeleştirilmeli ve adil bir ücret sistemi yaşama geçirilmelidir.
Kamu emekçilerinin önündeki siyaset yasağı kaldırılmalıdır.
Siyasi iktidar, uyguladığı baskı, sürgün ve siyasi kadrolaşmaya derhal son vererek, liyakatı ve birikimi esas alan bir personel politikası yürütmelidir. Mühendis, mimar ve şehir plancılarını yoksulluk sınırlarının yarısı bir ücretle yaşamaya mahkum eden, meslek onurumuzu yok etmeye çalışan IMF ve DB’nin dayattığı politikalara son verilmelidir.
Gelirlerinin büyük kısmı ödediğimiz vergilerden oluşan bütçenin içinde kara bir delik olarak duran faiz ödemeleri konusunda bir düzenleme yapılmalı ve bütçede sağlanacak rahatlama ile temel kamu hizmetlerine, kamu emekçilerine ve yatırıma, sosyal devlet ilkesi gözetilerek, daha fazla kaynak aktarılmalıdır.
Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları ülkenin kalkınmasının ve gelişmesinin planlanması, projelendirilmesi, projelerin uygulanması, denetimi, işletilmesi, bakımı ile ekonomik yaşamın tüm noktalarında etkili olarak yer almaktadır ve kalkınmanın ve gelişmenin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları olarak bizler, üretimden ve sanayileşmeden hızla uzaklaşan ülkemizde, bilim ve teknoloji politikaları temelinde ulusal kalkınma stratejilerinin uygulanmasını, yeniden üretim, yatırım, istihdam ve hakça bölüşüm temelinde politikalara dönülmesini istiyoruz.
Bizler, yaşamakta olduğumuz ekonomik büyümeden ve artan ulusal gelirden bir çalışan olarak hak ettiğimiz payı istiyoruz. Biliyoruz ki Ülkemiz, üretim, yatırım, planlamaya dayalı büyüme-kalkınma politikalarının uygulanması durumunda, mühendisine, mimarına, şehir plancısına, doktoruna, öğretmenine, memuruna, işçisine, emeklisine hakkı olan ücreti karşılayabilecek güçtedir.
TMMOB, bir yandan üyelerinin ekonomik-demokratik istemlerini dile getirirken ve özlük haklarını geliştirme mücadelesi verirken, bir yandan da, bu ülkede, en gerekli alanlarda, her toplumsal sorunda taraf olmuş kamu emekçilerinin toplu görüşme masasındaki haklı ve gerçekçi istemlerinin yanındadır.
Mehmet SOĞANCI
Yönetim Kurulu Başkanı