Kuşkusuz bu kadar çok sıfata yanıt vermek zor. Üstelik böylesi bir üslubun sağlıklı bir tartışma yaratacağına inanmıyorum. Hatta bu üslubun insanların birbirini anlamasını zorlaştıran bir atmosfer yarattığını, bir ak-kara ikilemine yol açtığını düşünüyorum. Ancak bilimsellik konusunda birkaç noktaya değinmek istiyorum . Birikim’deki yazım AB sosyal politikası konusunda yaptığım bir araştırmanın, bu alanda uzman bilim insanlarından […]
Kuşkusuz bu kadar çok sıfata yanıt vermek zor. Üstelik böylesi bir üslubun sağlıklı bir tartışma yaratacağına inanmıyorum. Hatta bu üslubun insanların birbirini anlamasını zorlaştıran bir atmosfer yarattığını, bir ak-kara ikilemine yol açtığını düşünüyorum.
Ancak bilimsellik konusunda birkaç noktaya değinmek istiyorum . Birikim’deki yazım AB sosyal politikası konusunda yaptığım bir araştırmanın, bu alanda uzman bilim insanlarından oluşan bir kurul önünde savunulmuş ve başarılı bulunmuş bir tezin ilgili bölümü üzerine kuruludur. Bilimsellik, bir çalışmanın savunduğu görüşlerle değil, bu görüşlerin savunulmasının bilimsel ölçütlere göre yapılıp yapılmadığına göre ölçülebilir. Söz konusu yazımda hiçbir görüş ve değerlendirme bilimsel ölçütler dışında (salt değer yargılarıyla) ele alınmamış ve nitelenmemiştir. Yüksel Akkaya’nın AB sosyal politikası konusundaki görüşleri de bu çerçevede ele alınmıştır. Nitekim yazıya temel oluşturan çalışmada Akkaya’nın AB sosyal politikası konusunda katıldığım görüşlerine de yer verilmiştir(2) . Dolayısıyla Akkaya’nın AB sosyal politikası konusunda yazdıklarını “anlamsız” bulduğum değerlendirmesi fazlasıyla alınganlıktır. Yüksel Akkaya’nın analizinin bir bölümüne katılmadığımı bilimsel üslubun dışına çıkmadan dile getirdim. Kendisini her hangi bir öznel/ahlaki etiketle nitelemedim. Kaldı ki Akkaya’nın yaklaşımlarından bütünüyle farklı düşünsem de bu onları “anlamsız” bulduğumu göstermez.
Oysa Yüksel Akaya, beni ve AB konusunda farklı düşünenleri (başka pek çok konuda ortak fikirlerimiz olmasına karşın) “aymazlık” (gaflet, olan bitenden habersizlik), “mistisizm”, “yetiş ya AB’cilik”, “bihaber olmak” vb. ahlaki yargılarla nitelemekte beis görmemektedir.
AB sosyal politikasına ilişkin sorunları serinkanlı olarak Yüksel Akkaya ile tartışabilirim. Bunun yararlı bir tartışma olacağına da inanıyorum. Ancak bu tartışmanın “edebi” ve “ahlaki” düzlemde değil bilimsel düzlemde yapılması gerekir.
Yüksel Akaya, sadece kendisinden yapılan alıntıyla sınırlı kalmış ve yazıya haksızlık edecek bir biçimde “yetiş ya Avrupa Birliği” yaftasını aceleyle yapıştırmıştır. Oysa yazı AB içindeki ikili süreci (yeni liberalizm ve sosyal koruma arasındaki mücadeleyi) irdelemekte; hükümet ve sermaye çevrelerinin çifte standartlı tutumunu sergilemeyi hedeflemekte ve AB’yi bir sihirli değnek olarak görmediğini vurgulayarak sosyal politika açısından “yararlanılacak potansiyeller” içerdiğini belirtmektedir.
AB sosyal politikası netameli bir alandır ve bu nedenle serinkanlı bir tartışmayı; polemiğin iğvasından uzak bir tartışmayı gerektiriyor.
(1) www.sendika.org 23 Eylül 2004 (İlgili yazıya erişmek için tıklayınız: http://www.sendika.org/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=895)
(2) Aziz Çelik, “Piyasa-sosyal koruma geriliminde AB Sosyal Politikası ve Türkiye’nin Uyumu”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2004, s. 80