1992 yılında Rio de Janeiro’da yapılan zirvede, sürdürülebilir kalkınma için, yaşanan sorunların çözümünde yalnız merkezi yönetimin değil, tüm aktörlerin yani yerel yönetimlerin özel sektör ve meslek kuruluşlarının, hükümet dışı kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin etkin katılımını amaçlayan çok aktörlü bir yönetişim anlayışı ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir kalkınma için, ekonomik, sosyal ve çevresel alanlarda tüm aktörler arasında […]
1992 yılında Rio de Janeiro’da yapılan zirvede, sürdürülebilir kalkınma için, yaşanan sorunların çözümünde yalnız merkezi yönetimin değil, tüm aktörlerin yani yerel yönetimlerin özel sektör ve meslek kuruluşlarının, hükümet dışı kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin etkin katılımını amaçlayan çok aktörlü bir yönetişim anlayışı ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir kalkınma için, ekonomik, sosyal ve çevresel alanlarda tüm aktörler arasında uyumun sağlanması, faaliyetlerin izlenmesi ve hesap verebilirliğin güçlendirilmesi, katılımın arttırılması gerekir.
Küreselleşme ile daha etkin ve rasyonel bir idari yapılanma, devletin kararlarını toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla alması, hukukun üstünlüğü, açıklık, şeffaflık, sorumluluk, hesap verebilirlik, güvenirlik ve tutarlıklık gibi ilke ve değerler tüm dünyada aranır olmuştur. Türkiye’de de bu alanda çalışmalar yapılmaktadır.
Vatandaşların yönetimle olan ilişkilerini farklı bir boyuta taşıyan, kamu yönetimine olan bakış açısını değiştiren yönetişim, henüz yeterince bilinmemektedir. Bu çalışma, ekonomi ile siyasetin yönetişimin özelliklerini ve kavrama yöneltilen eleştirileri açıklamaktadır.
1. Tanım
Yönetişim; Bir ülkede kaynaklar üzerinde kontrolü elinde bulunduran otoritenin, bu kaynakları ekonomik ve toplumsal gelişme için nasıl kullandığını belirleyen gelenekler ve kurumsal yapı olarak nitelendirilmektedir. Kararların nasıl alındığı, yurttaşların bu sürece katılım yollarını içerir. Bu genel tanım, şirketlerin ortaklarına ve müşterilerine olan sorumluluklarından insan haklarına, yerel yönetimlerden devletin düzenleyici rolüne kadar toplumsal yaşamın hemen her alanını ilgilendiriyor ve devletin yeniden yapılandırılması söz konusudur. Devlet, özel sektör ve sivil toplum, refahın arttırılması ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi konularında ortak sorumluluklar taşımaktadır.
Uluslararası kuruluşlarca yapılan tanımlar şöyledir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programına (UNDP) göre yönetişim; bir ülkedeki ekonomik, siyasal ve idari otoritenin her düzeydeki işlemleri yürütmesidir. İyi yönetişim ise, vatandaşların ve toplumsal grupların kendi çıkarlarını korumak ve yasal haklarını kullanmak için gerekli mekanizmalar ve kurumlara sahip olmalarını gerektirir.
Dünya Bankası’na göre ise yönetişim; açık ve öngörülebilir bir karar alma sürecinin profesyonel bir bürokratik yönetimin, eylem ve işlemlerinden sorumlu bir hükümetin ve kamusal sürece aktif bir şekilde katılımda bulunan sivil toplum ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir düzeni ifade eder. Dünya Bankası iyi yönetişim için şu faktörlerin önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Kurallar ve sınırlamalar: Yasama, yürütme ve yargı organlarının işleyişi ile ilgili kurallar ve sınırlamalar önem taşımaktadır. Bütçenin hazırlanması, onaylanması ve denetimi ile ilgili kurallar, merkez bankasının özerkliği, yargı bağımsızlığı, ombudsman, muhasebe ve denetim standartları iyi yönetişim için gerekli unsurlardır.
Halkın sesi ve katılım mekanizmaları: Vatandaşın kamusal hizmetlere ilişkin görüşlerini tespit etmek için düzenli anketler yapılması ve kamuoyuna açıklanması, halkın siyasal kararlara katılımını sağlayacak mekanizmaların uygulanması gerekir.
Rekabet: Alternatif hizmet sunum yöntemlerine başvurulması, devlet ile özel kesim arasında anlaşmazlıkların çözümünde tahkim benzeri yöntemlerden yararlanılması, kamusal hizmet alanlarında deregülasyon ve özelleştirme uygulamalarının yapılması gerekir.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütüne (OECD) göre ise yönetişim; bir ülkenin ekonomik ve sosyal kaynaklarının yönetiminde sahip olunan güç ve yetkilerin kullanımını ifade eder.
Bütün bu tanımlara göre iyi yönetişim; devlet yönetiminde temsil, katılım ve denetimin, etkin bir sivil toplumun, hukukun üstünlüğünün, yerinden yönetimin, yönetimde açıklık ve hesap verme sorumluluğunun, kalite ve ahlakın, kurallar ile sınırlamaların, rekabet ve piyasa ekonomisi ile uyumlu alternatif hizmet sunum yöntemlerinin ve nihayet dünyada gerçekleşen dijital devrime uyumun mevcut olduğu bir siyasal ve ekonomik düzeni ifade etmektedir.
2. Yönetişimin İlkeleri
Avrupa Birliği, yönetişim ilkelerini şöyle belirlemiştir.
– Saydamlık,
– Vatandaşlara karşı sorumluluk ve hesap verme yükümlülüğü,
– Katılımcılık,
– Devletin rolünde değişim (üretici devlet yerine, düzenleyici devlet),
– Adem-i merkeziyetçilik.
Saydamlık; yönetim işlemlerinin halka açık olması, kamu kesiminin saydamlığının sağlanması, kurumların çalışmalarına katılımın ve yönetimde kullanılan dilin sade olması gerekir. Yasa, yönetmelik ve tüzüklerin hem çok sayıda olması, hemde karmaşık olması, bunlar hazırlanırken ilgili tarafların katılımının sağlanmaması ülkemizdeki en önemli eksikliklerdir.
Hesap verme; Siyasal, idari, mali ve hukuki hesap sorma yolları vardır. Kamu mali sisteminin uluslararası normlara uygun olarak denetiminin sağlanması, idari açıdan bağımsız yolsuzlukla mücadele biriminin oluşturulması gerekir.
Katılımcılık; Sadece seçimlerde oy verme ile yapılan katılım yetersizdir. Sivil toplum kuruluşlarının ve basının katkısı ile katılım artmaktadır. Yerel Gündem 21 ile sağlanan yerel katılımlar önemli uygulamalardır.
Yerindenlik; Büyük ölçekli yatırım gerektiren alanlar dışında kalan mal ve hizmetlerin yerelde üretilmesi gerekir.
Adem-i merkeziyetçilik; Merkezi olmayan uygulama sisteminin sağlanması gerekir. Merkezi yönetimin idari vesayet yetkisinin daraltılması yerelliği güçlendirecektir.
Avrupa Birliği tarafından, Avrupa yönetişimi, vatandaşlar tarafından Avrupa Birliğine verilen gücün kullanımında daha fazla açıklık ve katılım, hesap verebilirlik, etkinlik, tutarlılık olarak tanımlanmaktadır. Yönetişim, yabancılaşmayı önlemek, karmaşık ve anlaşılması güç bir yapıya sahip olan Avrupa Birliğini etkin, vatandaşlarına yakın ve anlaşılabilir kılmak, Avrupa Birliği’nin meşruiyeti için politikaların yukarıdan belirlenip uygulanması yerine, sürekli ve karşılıklı etkileşimin geçerli olduğu bir sistem kurmak olarak belirlenmiştir.
Bugün birçok ülkede devlet, hukukun üstünlüğü ve katılımcı demokrasi ilkeleri etrafında meşru bir yönetim, istikrarlı ve güvenilir siyasi kurumlar, sorumlu ve hesap verebilir bir bürokrasi ve işleyen bir piyasa ekonomisini sağlamak üzere yeniden yapılandırılmaktadır. Gerek Avrupa Birliği üyeliği için gerekse uluslararası bir aktör olabilmemiz için mutlaka iyi yönetişimi hayata geçirmemiz gerekir. Temsil, katılım ve denetim demokrasi için gereken ilkeler olduğuna göre, halkın temsilcilerini seçme özgürlüğünün bulunduğu, yönetime aktif olarak katılabildiği ve temsilcilerinin karar ve eylemlerini denetleyebildiği iyi yönetişim bir demokrasi uygulamasıdır.
Hiyerarşiye dayanan geleneksel yönetim anlayışının sorgulanması sonucunda doğan yönetişim anlayışı çerçevesinde iyi yönetişimin özellikleri şu şekilde sıralanabilir.
– Yurttaşı, yönetimde etkili kılmak,
– Yerel yönetimleri ve adem-i merkeziyeti güçlendirmek,
– Kültürel çoğulculuğa saygıyı ve farklılıklara hoşgörüyü geliştirmek,
– Otoriter yönetim uygulamalarından katılımcı yönetim biçimlerine geçmek,
– Cins
iyetler ve gelir grupları arasındaki farkı kapatmak,
– Sivil toplumun kapasitesini arttırmak,
– Hesap sorulabilmesini sağlamak,
– Kamu yönetiminde açıklığı sağlamak,
Yönetişim ilişkisi üç düzeyde yoğunlaşmaktadır.
1. Merkez yerel ilişkisi: Başta yerel yönetimler olmak üzere yerel aktörlerin merkezi yönetim tarafından ortaklar olarak görülmesi, demokratik katılım ve sorumluluk paylaşımı açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır. Bu ilişkilerin geliştirilmesi açısından merkezi yönetimden özellikle kapsamlı bir yerel yönetim reformunun altyapısını oluşturacak yasal ve kurumsal çerçevenin geliştirilmesine öncülük etmesi ve desantralize bir yönetim anlayışının geregi yetkili, olanaklı kılıcı, yönlendirici ve destekleyici bir rol üstlenmesi beklenmektedir. Belediyelerin belde halkları ile ortaklaşa olarak yer aldıkları bir süreçle karar alma uygulama denetleme uygulamaları yürütmeleriyle gerçekleşir.
2. Yerel yerel ilişkileri: Sivil toplum kuruluşları ve diğer yerel ortaklar arasında yatay ve demokratik bir biçimde örgütlenmiş, hiyerarşik olmayan ilişkiler kurulmasını sağlamaktadır. Bu ilişkiler sivil toplum kuruluşları ile ifade edilen dernekler, vakıflar, özel sektör kuruluşları, sendikalar, meslek kuruluşları, akademik kuruluşlar, basın yayın organları, yurttaş girişimlerini kapsayacak şekilde geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Böylece belde halkının gücüne dayalı yerel aktörler ile işbirliğine ve eşit ortaklıklara açık demokratik ve katılımcı bir yönetim anlayışının gelişmesi ve yerleşmesi yönünde kalıcı adımlar atılabilmektedir. Ulusal iyi yönetişim, hükümetlerin alacağı kararlara yurttaşların, sivil toplum kuruluşlarının katılımı ve tartışması ile kararların ortaklaşa alındığı ve uygulamaların ortaklaşa izlendiği ve denetlendiği, desteklerle sürdürülebildiği ölçüde olanaklı olur.
3. Uluslararası ilişkiler: Yakın zamana kadar ulusal hükümetler arasında kurulan geleneksel ilişkilerden oldukça farklıdır. Küresel ortaklık kavramı gereği, yerel yönetimler giderek artan bir biçimde uluslararası yerel yönetim kuruluşları aracılığıyla yada doğrudan doğruya uluslararası işbirliği ve dayanışma faaliyetlerini yürütmektedir.
Yönetilenler ile yöneticiler arasında yakın iletişim olduğundan, iyi yönetişim içinde diyalog ve uzlaşma yer almaktadır. Toplum, önce kendi iradesiyle temsilcilerini seçebilmeli, onlara yönetme hakkını vermeli, yöneticiler ile yakın ilişkiler içinde bulunarak kamusal kararlara katılabilmeli ve yöneticilerin güç ve yetkilerini kötüye kullanmamaları için onları kontrol edebilmelidir. Bunun yanında yöneticilerin karar ve eylemlerinin hukuka uygunluğunu da kontrol edebilme hakkına sahip olmalıdır. Ayrıca yönetişim, yönlendirici, destekleyici, yapabilir kılıcı, yatay, saydam, hesap vermeye ve demokratik denetime açık, tabana dayalı, gücünü halktan alan, katılımcı politikalar, kurumlar ve hareketler üstüne oturan yeni bir ilişkiler sisteminin geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.
Bilişim teknolojisi sebebiyle demokrasilerin geçirmekte olduğu evrim, yönetim modelinden yönetişim sistemine geçişi yaratmıştır. Artık yönetimler karşılıklı etkileşim sonucu birbirleriyle daha şeffaf ve daha doğrudan ilişki içerisine giriyorlar. Sivil toplum örgütlerinin, yönetimler üzerindeki etkisi gün geçtikçe artmaktadır. Vatandaşlar, bu etkiyi gördükçe, sivil toplum örgütlerine katılımlar yükselmekte, sivil toplum örgütlerinin sayıları çoğalmaktadır. İnternet uygulamaları, vatandaşa fikirlerini yayma ve takip etme konusunda yeni imkanlar sağlamaktadır. Hükümetlerin aldıkları kararlar ve yöneticilerin icraatları konusunda, çok daha
çabuk tepki verebilme imkânları ortaya çıkıyor, bu anlayış hükümetleri ve yöneticileri, daha dikkatli ve adil olmaya zorlamaktadır.
3. Yönetişim ve Siyasal Sistem
Siyasal sistemin yönetiminde hükümet ile toplum arasında etkileşime, ortak çalışma esasına ve karar alınırken paydaş olma ögelerine dayanan yönetişim, iktidarın nasıl kullanılması, siyasal kararların neden ve nasıl alınmasıyla ilgili sorumlu ve duyarlı bir biçimde güç kullanımı olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Siyasal yönetimde, halkın rızasına dayanan, mal ve insan ulaşımını güvenli hale getiren, etkin ve engelleme olmaksızın bilgi ve haber akışını sağlayan bir yönetim, iyi yönetişimin altyapısını oluşturmuş olur. Yargı bağımsızlığının sağlanması, etkin bir yargı sisteminin kurulması ve saygın bir hukuk sisteminin ülkede ortaya çıkacak sosyo-ekonomik çatışmaları çözmesi bu yönetim uslubunun ögeleri olarak kabul edilir. Ayrıca, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yurttaşlara fırsat eşitliği çerçevesinde yararlanabilecekleri bir biçimde dağıtılması gerekir. Siyasal yönetimler, tüm yurttaşlarına eşit olanaklar çerçevesinde asayiş, eğitim, sağlık ve refah dağıtabildikleri, toplumsal çatışma, uzlaşmazlık ve anlaşmazlıkları etkin bir biçimde çözen bir hukuk sistemi oluşturabildikleri ölçüde iyi yönetişim özelliklerine sahip olacaklardır. Dünya Bankası uzmanları tarafından yapılan çalışmalarda iyi yönetişim kriterleri olarak hukukun üstünlüğü, yolsuzluk, devletin mal ve hizmet arzındaki etkinliği, katılım, hesap verebilirlik kriteleri baz alınarak çalışmalar yapılmıştır. Jeff Huther ve Anwar Shah tarafından 80 ülke incelenerek yapılan çalışmada, Türkiye yönetişim kalitesi yönünden 48. sırada yer almıştır. Ülkemizde gerçekleşen, ekonomik konularda söz sahibi olmak için kurulan Ekonomik ve Sosyal Konsey, kalkınmanın her alanında kamu ve sivil toplum kuruluşlarının demokratik bir topluma ulaşma açısından öneminin vurgulanması, Medeni Kanunun toplantı, yazışma, çalışma grupları gibi çeşitli yöntemlerle hazırlanması, yükseköğrenim konusunda yapılan yasa hazırlıkları, meclis çalışmalarının televizyondan yayınlanması, Yerel Gündem 21 ile yürütülen katılma ile halka ve halkın tepkilerine duyarlı yönetimler geliştirme çabaları, enerji, basın gibi alanlarda oluşturulan kurullar önemli örneklerdir. Bu kurullar, kamu yararı gözetilmesi amacıyla bürokratik-teknik oluşumlar biçiminde siyasal baskılardan uzak kalacak biçimde kurulmuştur. Araştırmada ilk sırayı İsviçre, Kanada, Hollanda , Almanya alırken son sıralarda ise Liberya, Sudan, Ruanda gibi geri kalmış ülkeler yer almaktadır. Bu araştırma, yönetişim unsurları yönünden göreceli olarak iyi durumda olan ülkelerin, ekonomik kalkınma ve kişi başına düşen milli gelir, bebek ölüm oranının azlığı, okuma yazma oranının yüksekliği yönünden iyi durumda olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Yurttaşların siyasal katılma ve temsil kurumları aracılığıyla hükümetle serbestçe etkileşim içine girmesinin yanında, yurttaşların yönetilen olarak değil siyasal sorunlardan etkilendikleri için, kaybedecek değerli varlıkları olan taraf olarak algılandığı bir siyasal ortamda yönetişim anlayışı gerçekleşmektedir. Toplumu oluşturan bireyler sivil toplum kuruluşları, siyasal seçkinlerin ortaklaşa ve hakça yer alacağı görüşmeler, tartışma ve müzakere ortamında alınacak olan yetkin ve bağlayıcı kararlar siyasal ortamın uygun olmasına bağlıdır.
4. Yönetişim ve Ekonomi
Küreselleşmenin ulaştığı boyut, yeni küresel kural ve davranışları gerektirmektedir. Yaşanan küresel finans krizleri uluslararası para piyasalarında yönetim ve gözetimin yeniden ele alınmasını zorunlu kılmıştır. Ülkelerin, dünya ticaretinden aldığı payı artırması için sadece sa
ğlam para ve maliye politikaları oluşturmaları yetmiyor, bunun yanında çevre politikalarından etik degerlere kadar bir dizi değişkenin önemi artıyor. Küreselleşme ile dünya ekonomik sisteminde yeni bir kalkınma sistemi oluşmuştur. Bu modelde piyasaların serbestçe gelişimi kadar, insani ve toplumsal gelişmede önem kazanmıştır. Yine bu modelde fakirliğin azaltılması, tüm bireylere fırsat eşitliği sağlanması, eğitim kalitesinin yükseltilmesi, sağlık koşullarının düzeltilmesi gibi toplumsal gelişiminde hızlandırılması gerekmektedir.
Bu noktada Gaye Yılmaz, global bir ekonomiden değil, uluslararasılaşmış bir ekonomiden söz edilebileceğini ve bu ekonominin de yönetişim özellikleri taşıyacağını belirtmektedir. Uluslararası ekonominin yönetiminin beş safhası, ticaret ve yatırım, gelir ve refah bakımından gelişmiş ülkelerle diğerleri arasında var olan derin eşitsizlik uçurumunu kapatmak için değil, sadece dünya ekonomisinin yönetilebilir olduğunu göstermek içindir. Bu yönetişimin dünya ekeonomisinde sosyal adaleti teşvik etmek, ülkeler arasında eşitliği sağlamak, dünya halkları için daha fazla demokratik kontrol hakkı getirmek gibi iddialı bir amacı da yoktur. Gelişmiş ülkeler, İkinci Dünya savaşından sonra artan bağımsızlık hareketleri, yüksek gümrüklerle korunan ulusal sermaye grupları, güçlü kamu kuruluşlarından sağladıkları düşük maliyetli hammadde ve altyapı ürünleri ile kendi birikim süreçlerini hızlandırdırlar. Bu dönemde yönetişim kavramından söz edilmiyordu çünkü, sermaye birikim süreçleri, o dönemde yönetişimi gereki kılmıyordu. Yine, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği gibi yönetişimin baş aktörleri henüz kurulmamış yada ergen olmamışlardı. Afrika’da yer alan, Mozambik, Nijerya, Mali gibi ülkelerin uzun yıllar diktatörlükle yönetilmesi, kabile savaşları, ırk ayrımı gibi nedenlerden sonra demokratik bir yönetimie geçmek için kendilerine özgü çizgi belirlediği, bunun uluslararası toplumun sürekli takibi ve destegine ihtiyaç duyacağını, iç gelişmeler nedeniyle durum tehlikeye girerse, mali yardım yani destek devreye sokularak ülkenin bağımlı olma durumunun sürdürüleceğini belirtmektedir.
5. Yönetişim Kavramına Yöneltilen Eleştiriler
Yöneten ile yönetilen taraflarını varsayan bir kavram olan yönetişim, ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayı eleştirilmektedir. Eleştiriler şu konularda toplayabiliriz
Yönetişim alanında tanımlanan toplum, sermaye kesiminden ibarettir. Sermaye yani şirketler siyasal ve yönetsel iktidarın açık sahibi kılınmaktadır. İktidar formülünde sermayenin toplumsal karşıtı işçi kesimine yer verilmemektedir. İşçiler, sivil toplum içinde görülmüştür. Oysa günümüzde tüm ülkelerde sermaye kesimi dışındaki kesimlerin örgütlülük dereceleri düşüktür. Dolayısıyla sivil toplum niteliği taşıyan örgütlenmeler asıl olarak yine sermaye kesiminin güç sergilediği örgütlenme tarzlarıdır. Örneğin Üçüncü Sektör Vakfı güçlü sermayenin elindedir. Dolayısıyla sermaye, yönetişim içinde ikinci ortak olarak kalmamakta, bunun yanında üçüncü kategoride de gizli ortak olarak ağırlık kazanmaktadır.
Tüm ekonomi işlerinin bir ekonomi bakanlığında birleştirilmesi, ülkenin ulusal kalkınmasını sağlama ve devleti sosyal görevlerini yerine getirme gücünden yoksun bırakacaktır.
Şeffaflık olarak, sermaye dünyasının devletin karar alma sürecinin açık olmasını istemesinden kaynaklanır. Aynı talep, küresel örgütlerden ulusal devletlere yönelmiştir. Devletten demokrasi ve şeffaflık için devlet sırrı kavramının daraltılması istenirken aynı durum şirketler için ticari sır kavramı olarak kabul edilir.
Hızlı ve adil yargı alanında; amaçlanan aslında hızlı ve adil bir yargı değil, yargı sisteminin uluslararası tahkim sistemine bağlanmasıdır.
Mali denetimin yani Sayıştayın özelleştirilmesi; Devlet kurumlarının gelir ve giderler ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemekle görevli olan Sayıştaya, bu yetki anayasa ile verilmiştir. Sayıştay bu denetimi halk adına yapmaktadır. Bu denetimin kaldırılması, halkın denetimin engellemektir.
Oluşturulan kurullar; devletler üstü konumlarıyla aslında birer yönetişim kurumu olan bakanlık tipi örgütlenme yerine öngörülen kurullarda yönetişim adına, uluslararası şirketlerin yerelliği kalmadığı için temsilci olabilir. Enerji Üst Kurulu, Telekomünikasyon Üst Kurulu, Rekabet Kurulu, gibi kurullar oluşturulurken örneğin tarım alanında, üyelik konusunda sivil toplum olarak ziraat mühendisleri odasına verilmesi gerekirdi. Oysa bu örgütlerin temsilcileri yoktur.
6. Yönetişimin Geliştirilmesi İçin Öneriler
– Anayasal düzenlemeler ile yönetime katılmanın, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması,
– Yerel yönetimlerde, ilgili tüm aktörlerin söz ve oy haklarına sahip olması,
– Yurttaşların bilgiye erişim hakkının kolaylaştırılması, bilgiye erişimin güvence altına alınması,
– Sivil Toplum Kuruluşlarını güçlendirmek için kaynak sağlanması,
Ülkemizde de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yönetişim programı yürütülmektedir. Bu program, desantralizasyonun teşviki, politika ve karar alma süreçlerine halk katılımını sağlama yoluyla iyi yönetişimi güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bunun için sivil toplum örgütlerinin ve kamu sektörünün kapasitelerinin artırılması, şeffaflık, güvenirlik, insan hakları ve izleme mekanizmaların güçlendirilmesi gibi çeşitli yönetişim alanlarında mevcut çabaları desteklemek amacıyla sivil toplum kuruluşları arasında bir iletişim ve işbirliği ağı kurulması, katılımcı kalkınmayı teşvik ve çok sektörlü politika diyalogları konusunda programa destek sağlayacaktır.
-Kamu bürokrasisi, sivil toplum kuruluşları ve basın -yayın kuruluşlarına, iyi yönetişimin
anlatılması,
– Denetim işlevine önem verilmesi, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi.
Sonuç
Ülkemizde iyi yönetişimin güçlendirilmesi için yürütülen e-devlet gibi çalışmalar yönetimde gizliliği kaldıracaktır. Ancak bu yeterli değildir. Bununla beraber açıklık, saydamlık, hesap verebilirlik kültürünün yaratılması, bilgiye erişimi hakkının güvence altına alınması gerekir. Toplumsal koşullardan, siyasal kültür ve uygulamalardan, altyapı yetersizliklerinden kaynaklanan sorunların giderilmesi, katılımdaki cinsiyet engelinin kaldırılması, ekonomik nedenler, merkeziyetçi uygulamalardaki sorunların giderilmesi iyi yönetişimi güçlendirecektir.
Yapılacak bu düzenlemeler ile bilgi alımı kolaylaşacak, devletin yaptığı her işten her vatandaş bilgi sahibi olacak ve yönetime katkıda bulunma imkânı da ortaya çıkacaktır. İletşimin artması ile izlenen hükümet politikaları vatandaşlara daha kolay anlatılabilecek ve vatandaşların da politikaların oluşumuna katkıda bulundukları için bunları sahiplenme imkanıda artacaktır. Böylece, planlanan hedefe daha kolay varılacak ve daha verimli sonuçlar elde edilebilecektir. Devletle olan ilişkisi kolaylaşan vatandaşın günlük hayatı daha verimli ve daha kolay hale gelecektir.
Kaynakça
1. Ayman Güler, Birgül. Devletin Yeniden Yapılandırılması, http://www.bes.org.tr/yorum/ yeniden-yapilanma.htm
2. Yılmaz, Gaye. “Yönetişim”, Evrensel Kültür Dergisi, Sayı 122, Şubat 2002, Doğa Basım.
3. http://www.canaktan.org
4. http://www.cevko.org.tr/surdur/rapor-turk/5%20-%20yönetisim.enson.pdf
5. http://www.cevre.gov.tr/ındex_trk.htm.
6. http://www.evrensel.net
7. http://www.euturkey.org.tr/abportal/uploaads/files/ABYONETISİM.ppt.4944
8. http://www.un.org.tr/undp/governance_tr.htm.
Zülfü BEYDiLİ
BES Üyesi İşkur Emekçisi