Kamuoyu ile henüz paylaşılmayan, sadece IMF ile birlikte hazırlandığı bilinen ve bir ülkenin temel belgelerinden birisi olan 2005 bütçesinin açıklanan büyüklükleri önümüzdeki dönemin olumluluk içermediğini ortaya koymaktadır. TBMM’den geçtikten sonra Cumhurbaşkanlığı’nca iade edilen “Kamu Yönetimi Temel İlkeler Kanunu” Sağlık Bakanlığı’nın taşra teşkilatını ortadan kaldırarak, sağlık hizmet sunumunu il özel idareleri aracılığı ile bütünüyle piyasaya devrederek; […]
Kamuoyu ile henüz paylaşılmayan, sadece IMF ile birlikte hazırlandığı bilinen ve bir ülkenin temel belgelerinden birisi olan 2005 bütçesinin açıklanan büyüklükleri önümüzdeki dönemin olumluluk içermediğini ortaya koymaktadır.
TBMM’den geçtikten sonra Cumhurbaşkanlığı’nca iade edilen “Kamu Yönetimi Temel İlkeler Kanunu” Sağlık Bakanlığı’nın taşra teşkilatını ortadan kaldırarak, sağlık hizmet sunumunu il özel idareleri aracılığı ile bütünüyle piyasaya devrederek; sağlığı kamusal bir hak olmaktan çıkarmakta, hekimler dahil çalışanlarının iş güvencelerini ortadan kaldırarak sözleşmeli personel uygulamasını esas almakta, sağlık hizmet sunumunu binlerce parçaya ayırmaktadır.
Kamu Yönetimi Temel İlkeleri Kanunu gereği hazırlanan “Sağlık Kanunu” taslağı; Sağlık alanındaki mevcut 21 kanunu ortadan kaldırmakta, Sağlık hizmet sunumunu birinci basamakta aile hekimliği, ikinci basmakta hastane işletmeleri şeklinde bütünüyle Sigorta Kurumu ile ilişkilendirilen işletmeler eliyle ve koruyucu hekimliği parçalayan bir şekilde sürdürülmesini ve birinci ve ikinci basamakta hekim dahil tüm çalışanların sözleşmeli çalışmasını esas almakta, 2002 yılında TTB bünyesinde kapsamlı tartışılan ve sağlık sisteminin tüm olumsuzluklarını hekimlere yükleyen malpraktis taslağını içermekte, pek çok konunun yönetmeliklerle düzenleneceğini atıf yaparak etik, bilimsel alanlar dahil tüm yetkiyi Sağlık Bakanlığı yetkisine almaktadır.
Hükümet tarafından hazırlanan ve kamuoyuna sunulan “Kamu Personel Kanunu Taslağı”nın II sayılı listede yer verdiği “tabip, uzman tabip”ler dahil 1.5 milyonu aşkın kamu çalışanı sözleşmeli personel haline getirilerek, iş güvencesinin ortadan kaldırmasının yanısıra düşük ücret tehdidi büyümektedir.
2003 yılında çıkarılan “sözleşmeli personel” yasasının genel gerekçesinde yazıldığı gibi “hükümetin personel azaltıcı politikaları” sonucu bir yandan yeni mezun olmuş ya da uzmanlığı almış pek çok meslektaşımız için bugünden işsizlik somut bir sorun biçimine bürünürken, diğer yandan da sözleşmeli personel uygulamalarında çalışanların kazanımları ortadan kalkmaktadır.
Somut örneğinin Denizli ilinde yaşandığı “yeni, güvencesiz, taşeron firmalar aracılığı ile yürütülecek hekim istihdam biçimi” ise asgari ücretin 3 misli brüt ücretler, aylarla ifade edilen kısa süreli sözleşmeler ve hamileler için 20 günlük izinden sonra sözleşmenin feshi gibi konular başta olmak üzere akla gelmesi bile düşünülemeyecek unsurları içermektedir.
Ülkemiz için genel pratisyen hekimlik ve sağlık ocaklarına dayalı birinci basamak modeli uygun iken, aile doktorluğu projesinde ısrar edilmesi anlaşılamamaktadır. Bu doğrultuda 4 ilde başlayacağı söylenen Aile Doktorluğu Pilot Uygulaması tarafımızdan izlenmekte ve konuyla ilgili birinci basamak hekimleriyle görüş alışverişinde bulunulmaktadır.
Her türlü çabamıza karşın planlamaya dayanmayarak açılan ve yetersizlikleri çok açık tıp fakültelerinden yıllık dört binin üstünde hekim mezun etmekte ısrar eden iktidar, şimdi bir yandan yeni mezunlara istihdam imkanı sağlamayıp, öte yandan halihazırda kadrosu olanlara yönelik son derece keyfi ve baskıcı bir uygulamayı sürdürmektedir. Son örneği eğitim hastanelerindeki eğitim ortamının gerekli düzenlemelerini bir türlü yapmadıkları gibi, sayıları binlerle ifade edilen başasistan ve uzmanlar zorla yer değiştirtmeye ve yerlerini boşaltmaya zorlanmakta, kadrolaşma yaygınlaştırılmak istenmektedir.
Yıllardır önerdiğimiz insanca yaşayacak ve hak edilmiş ücret düzenlemeleri yapılmayıp, emeklilik dahil gerçek bir özlük hakkına dönüşmeyen, sağlık hizmetinde niteliği ve “iyi hekimliğin” başta koruyucu hekimlik ve en az girişim ile en etkin tedavi olduğu gerçeğini gözardı eden, farklı hekim grupları arasında adaletsizlik ve eşitsizliklere yol açan, sağlık hizmeti sunumunda ekip anlayışını parçalayan ve önümüzdeki dönemde kalkacağı bilinen döner sermaye kapsamında “performansa dayalı ücretlendirme”de ısrar edilmektedir.
Sağlığın finansmanı için ek vergi anlamına gelen, sağlığı “temel teminat paketi” adı ile asgari teminat paketlerine bölen ülkemizde finansman, insan gücü ve teknik alt yapı olarak uygulanması olanaksız olan Genel Sağlık Sigortası ve çalışanların pek çok hakkını ortadan kaldıracak düzenlemeleri içeren “Sosyal Güvenlik Reformu” çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Kamu Yönetimi Temel İlkeleri Kanunu ile sağlık hizmet sunumunu parçalara ayırmak bir yana atomize edilirken, hizmet sunumunu tek elde toplayacağız gerekçesi ile büyük ölçüde çalışanların olan SSK sağlık kurumlarına “bedelsiz” olarak el konmak istenmektedir.
İlaç ve tıbbi teknolojide her düzeydeki yolsuzluklar konusunda içtenlikli politikalar uygulanamazken, sağlıkta tasarruf adı altında bütçe ve ilaç uygulama talimatları ile hekimliğin olmazsa olmaz reçete düzenleme yetkileri kısıtlanmanın ötesinde ortadan kaldırılmaktadır.
TTB’nin işçi sağlığı ve iş yeri hekimliği alanında yıllardır oluşturduğu birikimler çeşitli düzenlemeler ile yok edilmeye çalışılmaktadır.
Bilimsel ortamın olmazsa olmazlarından olan bilimsel bağımsızlığın ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak “Sağlık Uzmanlık Kurumu Kanunu”, “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Klinik Araştırmaları Hakkında Yönetmelik” gibi düzenlemeler ilgili mesleki ve bilim ortamlarının dışında çıkarılamaya çalışılmaktadır.
Tüm bu düzenleme girişimlerinin de sonucu olarak özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin özlük ve ekonomik haklarındaki tahribat da gözler önündedir.
Yılladır TTB ilgili organlarınca daha etkin bir örgütlenme için geliştirilen TTB yasasına ilişkin öneriler ışığında hiçbir düzenleme yapılmamışken, hekimlik mesleğinin, tıp biliminin bağımsızlığına hürmet etmeyen, meslek birliklerini Bakanlığın bir alt birimi olarak algılayan, meslek birliklerinin işlevlerini sınırlayıp, sıradanlaştıran, sağlığın ön koşulu olan kamusal hizmet vasfını bütünüyle gözardı eden Sağlık Meslek Mensupları Birliği Kanunu çıkarılmak istenmektedir. TTB bu kabul edilemez taslaktan çıkarılmalı, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesine karşın yıllarca yenisi düzenlenmeyip aslında suç işlenen TTB yasasının delegasyonu düzenleyen 60. Maddesi TTB 52. Büyük Kongresi (23-24 Kasım 2002) kararına hürmet eden bir yaklaşım ile yeniden düzenlenmelidir.
Tüm bu ve benzeri konulardaki faaliyetlerimiz karşısında gündeme getirilen pek çok baskı girişimlerinin yanısıra, “Ücretimiz, İş Güvencemiz, Sağlık Hakkı” temel talepleri doğrultusunda sürdürdüğümüz programımız çerçevesinde 24 Aralık 2003 tarihindeki GöREV faaliyeti sebebiyle İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeleri ve bu faaliyete sahip çıkan kurumların yöneticileri hakkında dava açılmıştır. İlk duruşması 13 Ekim 2004 tarihinde olacak olan bu dava iyi hekimlik değerleri ışığında mesleklerinin gereğini yapan ülkemizdeki tüm hekimlerin, dahası sağlık hakkının geliştirilmesi için çaba sarfeden tüm sağlık çalışanı ve yurttaşların davasıdır.
Güncel gelişmelerin bu kısa değerlendirmesinin gösterdiği gibi, hekimlik ve sağlık ortamına ilişkin “olağanüstü” değişimlerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu sebeple, 21 Haziran 2003 tarihli TTB 53. Büyük Kongresi ve 17 Eylül 2003 Başkanlar Kurulu kararları ışığında “özlük haklarımız, iş güvencemiz, me
slek onurumuz ve halkın sağlık hakkı” temel talepleri doğrultusunda sürdürdüğümüz ve 19 Haziran 2004 tarihindeki Genel Kurulumuzca GöREVe DEVAM diyerek biten yaklaşımın önemi bugün daha da artmıştır.
Bir yandan, alanımıza ilişkin kapsamlı teknik hazırlıklar yanısıra, Genel Pratisyen Enstitüsü, işçi sağlığı, mesleki kredilendirme, başta Yeterlilik Kurulları gibi konular olmak üzere Uzmanlık Dernekleri Koordinasyon Kurulu, çeşitli fakülteler ile birlikte başlatılan akreditasyon gibi çalışmaları daha da yoğunlaştırırken, öte yandan hekimlik ve sağlık ortamına ilişkin tüm ilgililer ile etkin müzakereler önem arzetmektedir. Bunlarla beraber böyle bir olağanüstü döneme denk düşecek sonuç alıcı olağanüstü bir mücadele programının geliştirilmesi hayati öneme sahiptir. Bu çabalarımızın hedefleri son derece nettir:
– Bugünün sorumlusu olan son yirmi küsur yıldır uygulana gelen politikaların devamı anlamındaki yasal düzenleme girişimlerinin durdurulması,
– Genel bütçeden Sağlık Bakanlığı’na ayrılan payın %10’a çıkarılması,
– Sağlık çalışanlarının emeklerinin karşılığını alması,
– Özlük haklarımız, iş güvencemiz ve halkın eşit, ulaşılabilir, ücretsiz sağlık hizmeti için;
Bu çerçevede;
İstanbul davası merkezi ve yerel düzeyde taleplerimizin yaygınlaştırılarak, çoğaltıldığı bir ortama dönüştürülmesi hedeflenecek. 9-10 Ekim 2004 tarihinde İstanbul’da uluslararası katılımlı, yargılanan kurum temsilcilerinin katıldığı, tüm kurumların ve basının çağrılı olduğu “Sağlıkta Neoliberal Dönüşüm ve Sağlık Hakkı İçin Mücadele” başlıklı toplantı gerçekleştirilecek.
Duruşma günü olan 13 Ekim 2004 Çarşamba günü tabip odalarımızın bulunduğu tüm illerdeki sağlık kuruluşlarında yargılanan tüm kurumlarla birlikte “Bu davanın daha güzel bir mesleki ortam, sağlık ortamı arzulayan ve bu doğrultuda çaba içinde olan herkesin- hepimizin davası olduğunu, sağlık hakkı-meslek onurumuz-iş güvencemiz-özlük haklarımız talepleri doğrultusundaki GöREVimizi sonuç alıncaya kadar sürdüreceğimiz”i içeren ortak deklarasyonlar kamuoyu ile paylaşılacak.
Eğer 2005 bütçesi IMF’nin belirlediği temel büyüklüklere göre hazırlanırsa,
Bütçenin TBMM’ye iletildiği gün TBMM üyelerine faks, e-mail gönderme etkinliği,
Bu etkinliklerden sonra TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda bütçenin görüşüldüğü gün Komisyonun izlenmesi için biçiminin Merkez Konseyi’nce belirleneceği ülke sathında sağlık ortamına denk düşen eylemin gerçekleştirilmesi,
Bu uyarıya karşın bütçenin büyüklüklerinde herhangi bir değişiklik yapılmaz ise, TTB yetkili kurullarının yapacağı değerlendirme ışığında faaliyet programının geliştirilmesi.
Ayrıca TBMM’de 2005 bütçesi görüşülürken sendika ve meslek kuruluşlarının sadece kendilerinin değil tüm toplumun geleceğini belirleyen bütçeye ilişkin sürdürecekleri faaliyet programlarına uygun davranılması.
Hekimlik ve sağlık ortamını doğrudan ilgilendiren her türlü olumsuz yasal düzenleme girişimlerine karşı daha önce yürüttüğümüz görev anlayışına uygun yaklaşımlar esas alınacaktır.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ