Dünya ekonomisindeki ekonomik güce dair tartışma birkaç eksen üzerinde sürüyor. Uluslararası ekonomik gücün elde edilmesini sağlayan anahtar birimlerden bir tanesi rakip devletlerin çokuluslu şirketleridir. Farklı devletlerin sahip oldukları gücü analiz edebilmek için her bir devletle bağlantılı olan en büyük çokulusluların oranlarını karşılaştırmak yararlı olabilir. Farklı devletlerle bağlantılı olan Çokulusluların sayı ve oran itibarıyla ölçülen genel […]
Dünya ekonomisindeki ekonomik güce dair tartışma birkaç eksen üzerinde sürüyor. Uluslararası ekonomik gücün elde edilmesini sağlayan anahtar birimlerden bir tanesi rakip devletlerin çokuluslu şirketleridir. Farklı devletlerin sahip oldukları gücü analiz edebilmek için her bir devletle bağlantılı olan en büyük çokulusluların oranlarını karşılaştırmak yararlı olabilir.
Farklı devletlerle bağlantılı olan Çokulusluların sayı ve oran itibarıyla ölçülen genel güç bileşimi farklı ulusal çokulusluların yoğunlaşmış oldukları özel alt-sektörlere bakılarak inceltilmelidir. Varsayımımız, farklı ülkelere ait olan çokulusluların farklı sektörlerde güç yoğunlaştırdıklarıdır. Güç, sektörler arasında homojen dağılmamaktadır; rakip ana güç blokları arasında artan oranda parçalanmıştır. Belirli bir uzmanlaşmaya göre dağılım derecesi emperyal güçler arasında rakebetçi ve tamamlayıcı ilişkiler bulunduğunu gösterirken, tek bir güç merkezinin; ABD’nin daha fazla sektör üzerinde diğer güç bloklarından daha büyük bir egemenliğe sahip bulunduğu varsayılmıştır.
En büyük 500 ÇUŞ’u belirlerken Financial Times (FT Özel Rapor Global 500), 27 Mayıs 2004) tarafından yayınlanmış olan ölçü ve hesaplamalara dayanıyoruz. Şirketler pazardaki kapitalizasyon, yani bir şirketin sahip olduğu hisse senedi piyasası değeri temelinde sıralanmaktadırlar. Bu da hisse senetlerinin fiyatının, istikraz edilen hisse senetlerinin sayısıyla çarpılmasıyla belirlenmektedir. Büyük devlet ya da aile şirketleri dışarıda bırakılmıştır. Hesaplamanın yapıldığı tarihse 25 Mayıs 2004’tür.
Egemen Ekonomik Güç: En Büyük 500 ÇUŞ
ABD 500 en büyük ÇUŞ içinde 227 (%45) ile en yüksek sayı ve orana sahip olarak egemen güç olmayı sürdürürken, onu 141 ( %28) ile Batı Avrupa ve 92 (%18) ile Asya izlemektedir. Bu üç bölgesel güç bloğu dünyadaki ÇUŞ’ların %91’ini kontrol etmektedir. Ezici bir biçimde küreselleşme, bu güç bloklarına dayanan ÇUŞ’ların, sermayeyi hareket ettirmek, ticareti, kredileri, finansmanı ve eğlence sektörünü denetlemek yönündeki güçlerinin bir türevi olarak görülebilir. Büyük şirketlerin neredeyse dörtte üçü (%73) Avro-ABD güç düzleminde yeralmaktadır. Büyük Asya ÇUŞ’ları artan oranda varlık kazanır ve gelecek onyıllar içinde bir meydan okuma olasılığı yaratırken, kısa ile orta vadede ABD-Avrupa ekonomik ekseni hala egemenliğini sürdürmektedir. Çin ve Hindistan’daki ekonomik büyüme ile Japonya’daki ekonomik iyileşme hem yerel kapitalizmin büyümesini hem de ekonomik pazarların Avro-ABD ÇUŞ’ları tarafından genişletilmesi ve fethedilmesini yansıtmaktadır. Latin Amerika, Ortadoğu ve Afrika en büyük 500 ÇUŞ içinde toplam 11 ÇUŞ’a sahiptir. Latin Amerika’da yalnızca Brezilya ile Meksika dünya çapında ÇUŞ’lara sahipken, Afrika’nın sahip olduğu sayı sıfırdır ve Ortadoğu’da Suudi Arabistan 6 ÇUŞ’un 4 tanesini kontrol etmektedir. Rusya yağmacı kapitalizme geçişle birlikte ortaya çıkan ekonomik çöküşü takiben sadece 7 ÇUŞ’a sahiptir. Dünya çapında ÇUŞ’lar açısından en düşük gelişmenin izlendiği ülke ve kıtalar tam da Avro-ABD ÇUŞ’ları ve onların devletleri tarafından egemen olunan ülkeler ve kıtalardır. ABD-Avrupa ÇUŞ’larına hizmet eden işbirlikçi yönetimler altında ortaya çıkan yerel sermaye biriktirme yeteneksizliği, kaynakların sürekli olarak yağmalanmasının, gelirlerin (en büyük 500 içinde yeralan) önde gelen bankalara transferinin ve genel birikimsizleşme sürecinin başlıca sebebidir.
Rusya ve Latin Amerika’da ortaya çıkan az sayıdaki büyük ÇUŞ, büyük ölçüde kamu tasarrufları ile ve Avro-ABD ÇUŞ’larının varlığını sınırlama yeteneğine sahip önceki devletçi rejimlerin yatırımları ile oluşturulmuş olan özelleştirilmiş devlet şirketleridir.
Dev ÇUŞ’ların tepesini daha yakından incelediğimizde ABD’nin gücünün büyük ölçekli yoğunlaşması ortaya çıkmaktadır.
En büyük 10 ÇUŞ arasında, %80 ABD ve %20 Avrupa kökenlidir. En büyük 20 ÇUŞ arasında % 75 ABD, %20 Avrupa ve %5 Japonya kökenlidir. En büyük 50 ÇUŞ arasında, %60 ABD, %32 Avrupa, %6 Japonya ve %5 diğer ülke kökenlidir. ABD gücünün en büyük yoğunlaşması en büyük ÇUŞ’lar arasında gerçekleşirken, daha alt sıralara doğru inildiğinde daha büyük rekabet gözlenmektedir.
ABD endüstri (General Electric), petrol ve doğalgaz (Exxon-Mobil), yazılım ve bilgisiyar hizmetleri (Microsoft), ilaç (Pfizer), bankacılık (Citicorp), perakende (Valmart), sigorta (American International Group) ve enformasyon teknolojisi donanımı (Intel) alanlarında en büyük ÇUŞ’ların sahibidir. Bu dev ÇUŞ’ların toplam kapitalasyonları 1 trilyon dokuz yüz yetmiş dokuz milyon doları bulmaktadır.
ABD İmparatorluğunun düşüşü hakkında kalem oynatanlar mutlaka ABD kökenli en büyük sekiz ÇUŞ’un dünya çapındaki güç pekiştirmesi konusunu ihmal etmektedirler. Küreselleşme denilen şey aslında ABD imparatorluğunun ya da en azından, Asyalı ÇUŞ’ların tedrici yükselişi ile tamamlanan bir ABD-Avrupa imparatorluğunun aşırı yoğunlaşması ve yayılmasıdır.
Neredeyse tamamen doğal kaynaklar alanında faaliyet gösteren Rusya kökenli ÇUŞ’lar, özel bir durumdur: Bunlar yerel ekonomi ile büyük ölçüde entegre olmuş olan büyük ölçekli devlet işletmelerinin yağma ve talan edilmelerinin ürünüdür. Bugün Rusya kökenli ÇUŞ’lar büyük ölçüde Avrupa-ABD ÇUŞ’larına hizmet ve arz sağlamaktadırlar, Rusya devletiyle zayıf biçimde bütünleşmişlerdir ve İngiltere, İsrail ya da bir başka yerde ikamet eden sürgündeki oligarklar tarafından işletilmektedir.
Dev Kanada ÇUŞ’ları genellikle bankacılık, doğal kaynaklar ve enformasyon teknolojisi alanındadır. Kısmen ABD ÇUŞ’ları ile bağlantılı olup ABD’nin çizdiği istikameti takip etmek dışında imparatorluk inşa etme işiyle fazla ilgisi olmayan zayıf devlet müdahaleleri altında işlemektedirler.
Ancak en büyük firmaların ötesine geçildiğinde ABD ÇUŞ’larının hakimiyeti daralmakta ve Avro-Asyalı ÇUŞ’lar gerçek bir tehdit halini almaktadır. En büyük 100 firmanın ötesine geçildiğinde, Avrupa ve Asya kökenli ÇUŞ’lar, geleneksel bölgesel sınırlarının ötesine doğru hareket ederek ve kendi yerel ekonomilerinde ABD ÇUŞ’larına karşı seçmeci bir rekabetçilik siyaseti izleyerek emperyal sistem içinde önemli aktörlere dönüşmektedirler.
Yoğunlaşmış ve Paylaşılan Egemenlik
Özel ekonomik sektörlere döndüğümüzde ABD, Avrupa ve Asya kökenli ÇUŞ’lar arasında imparatorluk inşa sürecindeki rekabet ve tamamlayıcılık ilişkisi açıklık kazanmaktadır. Belirli kilit ekonomik sektörlerdeki en büyük 10 şirket incelendiğinde ABD ÇUŞ’larının tekelleşme, rekabet ve dışarıda bırakma eğilimleri gözlenmektedir.
Perakende Ticaret
ABD kökenli perakendeci ÇUŞ’lar en büyük 10 içinde egemen olup, en büyük firmaların %80’ini oluşturmaktadır. ABD ekonomisinin büyük ölçüde tüketici harcamalarına, spekülatif köpüklere ve yüksek borçluluk düzeylerine dayandığı olgusu hatırlandığında bu da şaşırtıcı değildir. Önde gelen tüm ABD perakende ÇUŞ’ları yerel pazarlara hakim olup, düşük ücretli, sendikasız emeğin yoğun sömürüsü temelinde sermaye biriktirerek işe başlamış ve sonra da bu pratikleri yeniden ürettikleri deniz aşırı ülkelere doğru hareket etmişlerdir.
Avrupa ve Asya’nın perakende ticareti bugüne kadar aile-mülkiyetli küçük-orta büyüklükteki firmalara dayanmaktad
ır.
Enformasyon Teknolojisi
ABD en büyük 10 firmaya %80 ile hakim olup, onu Avrupa izlemektedir ve bu durum kısmen geçmişte askeri harcamalar yoluyla yapılan devlet desteklerinin, Y-2000 planının (doğmakta olan ET şirketlerine on milyarlarca doların pompalanmasına neden olan dünyanın sonu senaryoları) ve 1990’ların ET spekülatif köpüklerinin ürünüdür.
Kitle İletişimi ve Eğlence
ABD ÇUŞ’ları dünya kitle iletişim ve eğlence sektörüne egemendirler. En büyük ÇUŞ’ların neredeyse %80’i (14 taneden 11 tanesi) ABD sermayesi tarafından kontrol edilmektedir. ABD devleri, kamusal medyanın 20. yüzyılın başlarında tasfiye edilmesi ve radyo, televizyon ve film piyasalarının tekelleşmesiyle birlikte, yerel gazeteleri, müzik ve kültür firmalarını, bu modeli dünya çapında tekrar etmeden önce iflas ettirme ya da satın alma yoluyla, dev işletmelere dönüşmüşlerdir. Medyanın ve eğlencenin ABD emperyal fetihleri, savaşlar ve nüfuz hareketleri için açık ve örtük gayrıresmi bir propoganda silahı hizmeti görmesi nedeniyle, yoğunlaşmış ABD medya ve eğlence sektörü devlerinin büyümesi uygun devlet müdahalesi, kuralsızlaştırma ve promosyonlarla elde edilmiştir.
Askeri/Sınai Kompleks
ABD ÇUŞ’ları savaşla ilişkili imparatorluk inşa eden askeri sanayilerin önderleridir. En büyük 500 şirket içindeki 11 dev firmadan 9 tanesi ABD kökenli iken iki tanesi Avrupa kökenlidir. Militarizm son 65 yıldır, ABD’yi 1930’ların Büyük Depresyonundan dışarı doğru iterek ama aynı zamanda da trilyonlarca dolarlık devlet finansmanını emip havaya savurarak ve böylece de ABD’nin (aşağıda göreceğimiz gibi) askeri olmayan endüstriyel faaliyetler içindeki varlığını zayıflatarak, ABD’nin endüstriyel genişlemesini ateşlemektedir.
Yazılım/Bilgisayar Hizmetleri
ABD ÇUŞ’ları en büyük 10 şirket içindeki 6 şirketle yazılım ve bilgisayar hizmetleri sektörüne hakimdir. Ancak ABD’nin hakimiyeti her birisi en büyük 10 şirket içinde 2’şer şirkete sahip oan Japonya ve Avrupa tarafından sarsılmaktadır. Avrupa’dan başlatılan anti-tekel meydan okuması, IT köpüğünün patlaması ve araştırma-geliştirmeye daha fazla devlet fonu ayrılması birleşmeleri, satın almaları ve adil olmayan rekabet pratiklerini olduğu kadar emperyalistler arası rekabeti de yoğunlaştırmaktadır.
Bankacılık
ABD mali ve banka sermayesi dünya ekonomisinin önde gelen güçlerinden birisi haline gelmiştir. ABD çokuluslu bankaları dünyanın en büyük on bankasının %60’ını oluşturmakta, onu %30 ile Avrupa ve %10 ile Japonya izlemektedir. ABD bankacılığı Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki borç hesapları aracılığıyla büyümüş, borç hesaplarını yeni liberal özelleştirme ve mali piyasaların kuralsızlaştırılması politikaları aracılığıyla hisse senetlerine dönüştürmüştür. ABD tahvilleri de çürümüş yöneticiler, uluslararası suçlular ve özellikle Latin Amerikalı vergi kaçakçısı işadamları tarafından transferi kolaylaştırılan yüz milyarlarca dolarlık yasadışı fonlar sayesinde orantısız biçimde serpilmiştir. Büyük ABD denizaşırı bankaları, yeni liberalizm, mali kuralsızlaştırma, sınıf-temelli kemer sıkma programları ve dış borç ödemelerini destekleyen uluslararası mali kurumlar aracılığıyla, ABD emperyal siyasetinin biçimlendirilmesinde temel bir role sahiptir. Daha düşük bir ölçekte, ama aynı yönde Avrupa bankacılık devleri de Avrupa Birliği politikalarını etkilemektedirler. Ancak, Avrupalı çokuluslu bankalar daha sıklıkla, ortak politikalar aracılığıyla borçların geri ödenmesi gibi ortak hedeflerin gerçekleştirilmesi amacıyla, Paris Klübü aracılığıyla, ABD bankalarıyla birlik içinde hareket etmektedirler.
Avrupa’nın Meydan Okuması: Telekomlar, Petrol ve Doğalgaz, Sigorta, İlaç ve İmalat
Avrupa, en büyük 10 ÇUŞ içindeki %40 payla telekomların önderidir ve onu %30’luk paylarla ABD ile Japonya izlemektedir. Benzer bir biçim sigortacılıkta da mevcuttur, Avrupa en büyük ÇUŞ’ların %50’sine sahipken, onu %40 ile ABD ve %10 ile Japonya izlemektedir. Petrol ve doğalgazda ise, hem ABD hem de Avrupa en büyük 10 ÇUŞ’un 4’er tanesine sahiptir ve onları birer ÇUŞ ile Rusya ve Brezilya izlemektedir. Aynı oran en büyük 10 ÇUŞ’a eşit biçimde hakim olan ABD ve Avrupalı ilaç şirketleri arasında da görülmektedir.
Elektronik ve elektrikli aletlerde, özellikle Japonya ve genel olarak da Asyalılar en büyük üreticilerin %70’ini, Avrupa %20’sini kontrol etmekte ve ABD’nin en büyük on arasında yalnızca bir ÇUŞ’u bulunmaktadır.
Emperyalistler-arası rekabetin en açık ifadesi metal, ulaşım, kimya, ormancılık ve elektroniğin dahil olduğu hem hafif hem de ağır imalatta görülmektedir. En büyük hafif imalat firmaları arasında ABD ÇUŞ’ları %44, Avrupalılar %48 ve Japonya kökenliler %8’i oluşturmaktadır. Ağır imalat sektöründeki en büyük 100 firma içinde %32 ABD, %30 Avrupa ve %22 Japonya ile %7 diğer Asyalılara ait olup geri kalanlar da beş diğer ülke arasında dağılmaktadır. Aynı eşit varlık biçimi ABD ve Avrupalıların her birinin en büyük ÇUŞ’ların %33’ünü olupturduğu ve onları %11 ile Japonya’nın izlediği büyüyen kişisel bakım ve kozmetik sektöründe bulunmaktadır.
ABD imparatorluğu ekonomik güce ve göreli zayıflıklara sahiptir. ABD enformasyon teknolojisi, finans ve kitle iletişim alanlarında en güçlü ve imalat, sigorta, telokom ve elektronikte en zayıf durumdadır. ABD imparatorluğu ilaç ve petrol, doğal gaz alanlarında rekabetçi bir durumdadır.
Güçlü rakipleri, kilit enerji ve üretken sektörlerde ABD’yi ya aşmış oldukları ya da onunla rekabet edebilir durumda oldukları için, ABD’den tek küresel güç olarak sözetmek bir hatadır. ABD görünür sektörlerle tüketici sektörlerine (kitle iletişimi ve perakende mağazaları) hakimken, imalat, telekom ve sigortacılıkta görece zayıftır. ABD’nin gücü, elle tutulabilir sivil mal üretimine değil hizmetlere dayalıdır. Yüksek derecede teşvik edilen askeri-sınai ÇUŞ’lar olmaksızın ABD endüstride daha da az bir varlığa sahip olacaktır. Üstelik ABD kökenli imalat ekonomisi ABD ÇUŞ’larının denizaşırı, özellikle de Çin’e doğru genişlemesinden dolayı ciddi ölçüde zayıflamaktadır. ÇUŞ’lar, imparatorluk inşası ile ilişkilenen yurtdışı ekonomik etkinlikleriyle birlikte köklerini ABD’de tutmakta, böylece de devlet ve hükümetteki yönetim, politik ve personel ilişkileri üzerindeki güçlü kontrollerini sürdürmektedirler.
Avrupa’nın, Wolfowitz-Perle doktrininde öngörüldüğü biçimiyle bir bölgesel güç olmakla sınırlandırılabileceği kavramı, Avrupa’nın imalat, finans ve telekomünikasyondaki önemli güç temeli ile birlikte ABD’nin küresel bir emperyal rakibi haline gelmiş olması ezici gerçekliğiyle birlikte tamamen hayal haline gelmiştir.
Üstelik son veriler ABD’nin tedricen egemenlik kaybetmekte olduğunu göstermektedir. 2004 verileri 30 ABD ÇUŞ’unun en büyük 500 şirket listesinden düştüklerini ve 14’lük bir net kayba karşılık sadece 16 yeni giriş olduğunu göstermektedir; yani %5’lik bir düşüş. Avrupa azçok aynı durumda kalmış, ama Japonya ve Asya’nın geri kalanı 2003-2004 arasında 14 net artış; yaklaşık %20’lik bir artış elde etmiştir.
İki önemli olgu dikkate alınmalıdır. ABD kökenli ÇUŞ’ların Avrupa ve Asya karşısındaki yüzdesel düşüşü kısmen Avrupa’daki ÇUŞ’ların birçok ülke arasında bölünmüş olması ve AB bağlarına karşın birleşmiş bir gövde olarak davranmamaları o
lgusuyla telafi edilmektedir. Aynısı Asya açısından da geçerlidir. İkincisi, ABD devleti, ordunun pahalıya patlayan kullanımı ve gizli polis müdahalesi ile ÇUŞ’larının düşüşe geçmesi ve sıkı bir rekabetle yüzyüze kalması durumunda bile ekonomik avantaj elde etmektedir.
Avrupalı politikacılarla Washington arasındaki ticaret politikaları ve Irak Savaşı konusundaki rekabet ve anlaşmazlıklar uzun dönemli işbirliklerine tabi biçimde işlemektedir. Dahası politik çelişkilerin bir kısmı Washington’da Ortadoğu siyasetini ve küresel savaşı yönlendiren Siyonist ideologlar çevresinde dönmektedir.
İdeolojik kökenli bu çelişkilere karşın, Avrupa ve ABD sermayesi artan biçimde karşılıklı nüfuz ilişkileri içindedir. Avrupa-ABD ekonomisi her iki yakada 12 milyon işçiyi istihdam eden (Financial Times, 9 Haziran 2004) toplam 2.5 trilyon dolarlık bir ticaret hacmi sağlamaktadır. 2003’de ABD ÇUŞ’ları Avrupa’da 87 milyar dolarlık yatırım yapmışlardır, bu 2002’ye göre %31’lik bir artış anlamına gelmektedir. Aynı yıl içinde Avrupalı ÇUŞ’lar ABD’ye 37 milyar dolarlık yatırım yaparak, 2002’ye göre %42’lik bir artış elde etmişlerdir. En büyük iki emperyalist merkez arasındaki yüksek ticaret ve yatırım düzeyleri çelişki ve rekabetlerinin hala ortak ekonomik çıkarlarından daha az önemli olduğunu göstermektedir. Yine de, bu yapısal belirlemelere karşın, tek taraflılıkçı, İsrail’in çıkarlarını önde tutan tayfa, ilişkide ciddi sıkıntılar yaratmıştır ve yaratmaya da devam edecektir.
İsrail-Filistin çatışması, Irak Savaşı, Ortadoğu’daki çatışmalara (İran, Suriye ve Kuzey Irak (Kürtler)) yönelik Siyonist-Pentagon planları elbette iki emperyal merkez arasında yeni gerilimler yaratacaktır. Ağırlıklı biçimde tüccar-yatırımcı-piyasa diplomatı stratejisi ile Avrupa imparatorluğu yüksek derecede militarist, sömürgeci bir ABD stratejisi ile yüzyüze gelmektedir. Washington tek taraflı eylem ile yönetimin ve emperyal yağmanın tekelleştirilmesine gözdikerken Avrupa çok-taraflı, danışmacı, hisse paylaşmacı bir emperyalizm tarzını savunmaktadır. Avrupalılar Ortadoğu’da Araplar ve İsrail seçkinleriyle ortaklık peşindeler; Siyonistlerce etkilenen Washington İsrail ile, Avrupa’yı ve Arap yöneticilerini gözden çıkartılmış işbirlikçiler derecesine dek dışlayan özel bir ilişkiye öncelik veriyor. Bu bağlamda emperyal ÇUŞ’larla emperyal rejimler arasındaki yapısal ilişkilerin derinleşmesini, pazar payları üzerinde süren rekabeti ve Washington’daki Siyonist aşırılar ve onların Tel Aviv’deki akıl hocaları tarafından kışkırtılan politik çatışmaları bekleyebiliriz.
Sonuç
Washington tarafından yürütülen emperyal siyasetler en büyük ÇUŞ’ların ABD ekonomisi içindeki güç ve merkeziliğinin doğrudan bir ürünüdür. Serbest ticaret anlaşmaları, IMF ve Dünya Bankası politikaları, özelleştirmeler, gümrük duvarlarının indirilmesi, 130’dan fazla ülkede 180 askeri üssün kurulması ABD ekonomisinin ve daha özel olarak da dünya çapında faaliyet sürdüren ABD ÇUŞ’larının yapısal dayatmalarıdır. Emperyalizm bir siyaset, bir komplo ya da tek bir idarenin ürünü değil, belirleyici bir ekonomik yapısal gerçekliktir.
Ancak bu yapısal dayatmaların gerçekleşme biçimi ya da daha doğrusu bu emperyal ekonomik çıkarlara dayalı politikalar Washington’daki karar alıcılar tarafından formüle edilmekte ve devlet aygıtı tarafından yürürlüğe konulmaktadır.
Emperyal çıkarlara hizmet eden temel siyasetler ne geniş bir kamusal tartışma yoluyla belirlenmekte, ne de emperyal çıkarlar bu biçimde ifade edilmektedir. Küçük bir siyasetçiler çevresi, çoğunlukla da kapalı kapılar ardında iş yapan seçilmemiş yöneticiler, emperyal politikaları planlamaktadırlar. Kamuoyu ise sonradan bildik özgürlük, demokrasi vesaire söylemi ile oyalanmaktadır. Stratejik çıkarların yapısal belirlemeleri kapalı kapılarla (kapalı kapıları gerekli kılmasa bile) uyumludur. Yani komplo teorisyenleri ile yapısal belirlemecileri birbirine karşı konumlandıran tezler yanlış bir ikilemle uğraşmaktadırlar. Yapısal ve komplosal belirleyenler eşit olmasa bile farklı düzlemlerde etkide bulunurlar. Çokuluslu şirketler gibi yapısal ekonomik öğeler ABD siyasetinin genel çerçevesini çizerken, politikacılar çıkarlarını gerçekleştirmek üzere siyasetler üzerinde çalışırlar. Bu çalışmalar büyük ölçüde genel kamuoyundan saklı yürütülür bu nedenle de bir komplo olarak algılanabilir, ama bunlar ÇUŞ’lara rağmen gerçekleşmezler. Üstelik belirli siyasetçilerin belirli bölgelerde ve kendi ideolojik gündemlerini ÇUŞ’lar aleyhine bile gerçekleştirmek üzere belirli ÇUŞ’lardan bir bağımsızlık derecesi kazanabilecekleri anlar vardır.
Bu istisnai durumun en çarpıcı örneklerinden bir tanesi ABD devlet aygıtı sektörlerinin Bush yönetimi sırasında Ortadoğu ile ilişkili davranışlarıdır. İsrail ile yakın müttefiklik ilişkisi içinde olan ve İsrail devletine güçlü bağlılıklara sahip etkili bir grup ABD Siyonisti, Ortadoğu’da İsrail devletinin gücünü pekiştirmek amacıyla ABD askeri gücünü tek taraflı biçimde devreye sokmaya dayanan bir sürekli savaş stratejisi formüle ettiler.
Siyonist siyasetçiler ABD ÇUŞ’ları ile gevşek ittifakları olan ve onlara önemli karlar sağlayan, ABD cari açıklarını dengelemek üzere ABD Hazinesi tarafından çıkartılan tahvilleri satın alan ve ABD mali kurumlarıyla önemli bağları olan bazı petrol üreticisi ülkeleri hedef haline getirdiler. Üstelik Siyonist siyasetçiler ABD’nin dünya çapında (Avrupa, Asya, Afrika ve Ortadoğu) politik ve diplomatik izolasyona uğramasına neden olup, petrol fiyatlarında dalgalanmalar ve muazzam bütçe açıkları yarattılar. Teoride ve kendi gözlerinde Siyonistler ne ABD ÇUŞ’larına karşıdırlar, ne de ABD emperyal gücünü zorla inşa etmeye, ama ABD emperyal gücünü İsrail’in Ortadoğu’daki çıkarlarına tabi kılmak ve hırpalamakla, pratikte, ABD ÇUŞ’larının yapısal dayatmalarını etkin biçimde zorladılar.
Irak savaşının açılmasında da açıkça böyle oldu; Irak ekonomisinin yokedilmesi altyapının yokedilmesi ve yağmalanması, Irak ulusal birliğinin yokedilmesi, dinsel ve etnik grupların politize edilmesi ve kutuplaştırılması anlamına geldi. Sonuçta, Ortadoğu’daki İsrail gücü pekişti ve yeni hedeflere yöneldi; Suriye ABD tarafından boykot edildi, İran bir saldırı hedefi haline geldi, Suudi Arabistan İsrail çıkarları lehine kızgın ideolojik eleştirilerin boy hedefi oldu. Niyet edilmemiş bir sonuç olarak, İmparatorluk uzayıp giden bir sömürgeci savaş bataklığına saplandı, bütçe ve ticaret açıkları geometrik biçimde arttı, tüm Ortadoğu istikrarsızlaştı, Müslümanlara yönelik İsrail-yanlısı hava yüzmilyonları ABD ekonomik ve askeri varlığının düşmanları haline getirdi. Stratejik olarak ABD ordusu imparatorluğu savunmak ya da genişletmek üzere kapasitesinin sonuna kadar zorlandı. Bunun sonuçları ülkeyi kutuplaştıracak ve emperyal siyasetlere yönelik desteği zayıflatacaktır. Bir ABD-İsrail ortak Ortadoğu güç bloku icat ederek, ABD imparatorluk inşa projesini İsrail gücünün pekiştirilmesi projesiyle birleştirmeye yönelik her türlü Siyonist girişim, herhangi bir nesnel ölçüye vurulduğunda, büyük bir başarısızlık olmuş; bir başka deyişle emperyal gücü eritmiştir.
Bu durum siyasetçilerin nasıl yalnızca kamuoyunun arkasından değil, aynı zamanda ÇUŞ’ların da arkasından ve imparatorluğun yapısal dayatmaları hilafına iş bitirdiğinin açık bir örneğidir. Elbette imparatorluğun yapısal dayatmaları ile ÇUŞ’ların çıkarla
rının etkin biçimde gerçekleşmesi arasında doğrudan bir ilişki yoktur. İdeolojik faktörler siyasetçileri, başka bazı bağlılıklar, nadir örneklerde bugün ABD’nin Ortadoğu siyasetinde olduğu gibi, başka devletlerin çıkarlarına olan bağlılıklar lehine ÇUŞ’ların çıkarlarından sapmaya yönlendirebilir. Kuşkusuz çok uzak olmayan bir gelecekte siyonist siyasetçiler ABD emperyal siyasetinde bir düzeltmeyi kışkırtabilirler. Devlet zaten çoktandır Siyonizm yanlıları ile karşıtları, İsrail öncegelircilerle İmparatorluk inşacıları arasında bölünmüş durumdadır. İsrail’in Ortadoğu’ya yönelik heveslerinin en büyük ABD ÇUŞ’larının daha büyük çıkarlarını tehlikeye düşüreceği noktaya kadar büyük bir politik oyuna tanık olacağız; ABD’deki İsrail güç blokunun tüm kaynaklarını Kongreyi, Partileri ve Başkanı ÇUŞ’lara karşı İsrail’in heveslerinin desteklenmesi üzere harekete geçirmesiyle, ÇUŞ’ların sözcülerinin emperyalistlerarası rekabetin daha geniş çerçevesine ve aşırı zorlanan ordu ile Ortadoğu’daki düşmanca yatırım ortamına dikkat çekme çabaları arasındaki oyuna.
Sonuç olarak, asıl sınav ABD ÇUŞ’larının dünya ekonomisi içindeki kitlesel varlığına dayalı olan güçlü ekonomik yapısal dayatmaların, kitle iletişimi ve finans gibi önde gelen ekonomik sektörlerde yerleşik bulunan politik bakımdan güçlü bir Yahudi sermayesi fraksiyonunu altedip edemeyeceğidir. İmparatorluk inşasının yapısal dayatmaları sonuç olarak İsrail önce gelircilerin çıkarlarına hakim olacaktır, ama bunun için sorun çözülmeden önce büyük çaplı yerel ve uluslararası krizlerin yaşanması gerekmektedir.
Sonuçta, ABD ÇUŞ’larının ekonomik güçlerinin ve göreli zayıflıklarının ortaya çıkartılması kısmen emperyal siyasetleri anlamamızı kolaylaştırmaktadır; yine de emperyal siyasetler üzerinde çalışmaların yürütüldüğü ve bunların uygulamaya konulduğu politik kurumsal düzlemi de analiz etmemiz gereklidir. Emperyal devlet ÇUŞ’ları temsil ederken, bunu kendi tarzıyla yapmakta ve yürütülen siyasetler sıksık bir dizi emperyal çıkarı diğerleri aleyhine gözden çıkarmaktadır.
rebelion.org’den sendika.org tarafından çevrilmiştir