DİSK’İN ÇALIŞMA MECLİSİ GÜNDEMİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLERİ 15-16 Eylül 2004, Ankara Genel Değerlendirme Cumhuriyet tarihinde 9 uncu kez toplanan Çalışma Meclisi’nde kayıt dışı istihdam, işsizliğin önlenmesi, istihdamın arttırılması gibi toplumumuzu doğrudan ilgilendiren konuların gündeme alınmış olması isabetli olmuştur. Bununla birlikte son gündem maddesi olarak sunulan kıdem tazminatı fonu yasa taslağının, çalışanlarla ilgili kangrene dönüşmüş […]
DİSK’İN ÇALIŞMA MECLİSİ GÜNDEMİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLERİ
15-16 Eylül 2004, Ankara
Genel Değerlendirme
Cumhuriyet tarihinde 9 uncu kez toplanan Çalışma Meclisi’nde kayıt dışı istihdam, işsizliğin önlenmesi, istihdamın arttırılması gibi toplumumuzu doğrudan ilgilendiren konuların gündeme alınmış olması isabetli olmuştur. Bununla birlikte son gündem maddesi olarak sunulan kıdem tazminatı fonu yasa taslağının, çalışanlarla ilgili kangrene dönüşmüş sorunlar, örneğin örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı, grev hakkı gibi konular gündeme alınmazken tartışmaya açılması doğru değildir. Milyonlarca çalışana ekonomik hak kaybı getirecek bu düzenleme kabul edilemez.
Kayıt dışı istihdam ve işsizlik ülkemizin temel sosyo-ekonomik problemlerinin başında gelmektedir. Ancak bu sorunlara çözüm ararken, öncelikle çözüm üretmekle görevli Hükümetin ne yaptığı tartışılmalıdır. Kanımızca, kayıt dışı istihdam ve işsizliğin artmasının temel sebebi, Hükümetin IMF ile yapılan anlaşma uyarınca uyguladığı istikrar programıdır.
Enflasyon odaklı istikrar programının istihdamı arttırması beklenemez ve bu da yaşanan gelişmelerle kanıtlanmaktadır. Yaklaşık iki yıldır işbaşında olan Hükümet döneminde işsizlik artmıştır ve resmi rakamlara göre bugün tarım dışı işsizlik % 15 civarındadır. Bu oran Avrupa Birliği’nde, Polonya’dan sonra en yüksek orandır.
Çalışma Meclisi’ne sunulan Rapor’da Hükümetin işsizlikle mücadelesi olarak belirtilen çalışmaların istihdama katkısı tartışmalıdır. Örneğin, bu çalışmalar arasında sayılan İzmir İktisat Kongresi istihdama nasıl yansımıştır, merak etmekteyiz.
Karşımızdaki tablo kayıt dışı istihdam ve işsizlik konusunda bir başarısızlık tablosudur. Soruna çare arayacaksak öncelikle bu kabul edilmelidir.
Çalışma Meclisi’ne sunulan raporlarda işsizlik ve kayıt dışı istihdama çözüm olarak getirilen önerilerin büyük bir bölümü işverenlerin üzerindeki parasal yüklerin hafifletilmesini, hatta kaldırılmasını amaçlamaktadır. “İşgücü maliyetleri” olarak tanımlanan bu yüklerin fazlalığı veya azlığı tartışılabilir ve mutabakat sağlanan konular da olabilir.
Ama nihai amaç sermaye gelirlerini tüm vergilerden ve sosyal yükümlülüklerden arındıran bir ultra (aşırı) liberal düzenlemenin önünü açmaksa, bu durumda halkın çoğunluğunun sosyal güvencelerinin, örneğin eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi haklarının nasıl karşılanacağı yanıtlanmalıdır. Sosyal güvenlik primleri mi, yoksa sosyal güvenliğin kendisini mi fazladır? Buna açıklıkla ve samimiyetle yanıt verilmelidir.
Sosyal hakları yük olarak gören bir anlayışla istihdam sorununa çare bulunamaz. Bu vurguyu şunun için yapıyoruz: Raporlara hakim mantık, mevcut istihdamda varolan koşulları, örneğin çalışanların haklarını işsizlik koşulları düzeyine indirerek işsizlik sorununu, kayıtlı istihdamı kayıt dışı sektörün koşullarına iterek de bu sorunu çözmeyi hedeflemektedir. Bir başka deyişle, daha kötü koşullarda uyum aranmaktadır.
Bu da aslında işsizlik ve kayıt dışı istihdamın çözülmesi gereken sosyal bir sorun olarak değil, çalışanların haklarının zayıflatılmasında yararlanılan ekonomik olgular olarak algılandığı kanısı uyandırmaktadır.
Genel değerlendirmede son sözümüz şudur: İşsizlikle mücadeleye öncelikle İş-Kur Genel Kurul Kararları olarak yansıyan mutabakat kararlarının uygulanmasıyla başlanmalıdır. Hükümete düşen görev istihdam konusunda uzmanlaşan İş-Kur’un en üst organı olan Genel Kurul kararlarına uymaktır. Bu yapılmadan başka önerileri gündeme getirmek, “diyalog ve mutabakat” konusundaki samimiyeti tartışılır hale getirir.
Son olarak, Sayın Başbakan’ın TOBB’a, her işverenin bir kişiyi işe alması önerisini ve TOBB’un buna karşılık vergi ve sigorta muafiyeti istemesini, işsizlik sorununa yönelik ciddi olmayan bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Burada asıl amacın işverenlerin sosyal yükümlülüklerinden arındırılarak sosyal güvencelerin tamamen ortadan kaldırılması olduğu endişesini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Bu genel değerlendirme ışığında Çalışma Meclisi’ne sunulan raporlara ilişkin görüş ve önerilerimiz şunlardır:
1. KAYIT DIŞI İSTİHDAM VE YABANCI KAÇAK İŞÇİ İSTİHDAMI RAPORU HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE ÖNERİLER
Rapor’u kapsamlı bir çalışma olarak değerlendirmekteyiz. Tespitler ve önerilerin bir bölümüne katılmaktayız. Bununla birlikte eksik ve yanlış bulduğumuz bazı hususlara dikkat çekmek isteriz.
Rapor’un ilk iki bölümü kayıt dışı ekonomi ve kayıtdışı istihdam sorununa değinmektedir. Bu bölümlerde bu iki sorunun ekonomik ve sosyal gelişme açısından yarattığı sakıncalar ve sorunun boyutu değerlendirilmektedir. Sayfa 32’de “Kayıt Dışı İstihdamın Kayda Alınmasının Olumlu Etkileri” başlıklı kısımdaki tespitlere katılmaktayız. Bununla birlikte hemen ardından gelen “Kayıt Dışı İstihdamın Faydalı Olduğu İleri Sürülen Yanları” başlıklı kısımdaki düşüncelere, kayıt dışı istihdamla mücadelede kafa bulanıklığı yaratabileceği için katılmıyoruz.
Özellikle son paragrafta yer alan (s.33), “Kayıt dışı istihdamı kayıtlı hale getirmeye çalışmak, bazı sektörlerde (tekstil ve konfeksiyon gibi) kayıt dışılıkla sağlanan uluslar arası rekabet gücünün azaltılmasına, dolayısıyla ihracatın ve ekonominin olumsuz yönde etkilenmesine yol açabilecektir. Vasıfsız işgücünün çoğunlukta olduğu ve yüksek oranda işsizlikle mücadele edilen bir ekonomide, vasıfsız işçilere iş imkanı yaratmada kayıtlı ekonomiden daha fazla imkana sahip kayıt dışı ekonomiyi, işletmeleri kayıt dışına iten maliyetleri düşürmeden daha fazla vergi ve prim elde edebilmek mantığı altında kayıt altına almaya çalışmak, beklenen faydayı getirmeyeceği gibi kayıt dışı sektörden elde edilen gelirin azalmasına, işsizliğin artarak yoksulluğun yerleşmesine neden olabilecektir.” ifadelerini kesinlikle benimsemiyoruz.
Çünkü bu tip düşünceler, kayıt dışı istihdamla mücadeleyi zaafa uğratabilecek, rekabet gücünün düşük nitelikli istihdam ve kötü çalışma koşulları üzerinden sürdürülmesi şeklindeki yanlış politikalara meşruluk kazandıracak ve bu da orta vadede ekonomik ve sosyal gelişmeye ket vurabilecektir. Savunulması gereken, kayıt dışı istihdam, yani kötü çalışma koşulları ve düşük ücret üzerinden rekabet gücü oluşturmak yerine, teknolojiye ve nitelikli işgücüne yatırım yapmaktır. Bunun için mevcut olumsuzluğun maddi temelini oluşturan kayıt dışı istihdamla tavizsiz mücadele edilmelidir.
3’üncü bölümün bu konudaki kurum ve kuruluşların görüşlerine ayrılması isabetli olmuştur. Bu noktada önemli olan özellikle sayfa 110’daki “Denetimin Güçlendirilmesi” başlıklı öneriler ile sayfa125-128’de yer alan önerilerin acil ve eksiksiz olarak uygulamaya sokulmasıdır. Rapor’da yansıyan görüşlerimizi yinelersek,
“Derinleşen ekonomik ve sosyal sorunların önlenebilmesi için atılması gereken ilk adım devletin kurum ve kuruluşlarını kayıtdışı ekonomiyle mücadeleye seferber etmektir. Bunun ikinci adımı, toplumun hak ve özgürlüklerine sahip çıkabilmesi için örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Elbette burada öne çıkan sendikal örgütlenmedir. Çalışanları örgütlenen her işyeri kayıt altına alınmış ekonomi demek
tir.”
2. TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN ÖNLENMESİ VE İSTİHDAMIN ARTTIRILMASI RAPORU HAKKINDA GÖRÜŞ VE ÖNERİLER
Rapor’un ilk 5 bölümünde işsizlik ve istihdamla ilgili çeşitli bilgiler sunulmaktadır. Bu bilgilerin genel olarak objektif nitelikte olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, 5 inci bölümde İş Kanunu ile ilgili değerlendirmede (s.83) katılmadığımız hususlar bulunmaktadır.
Rapor’da, “Daha önce 4773 sayılı Kanunla çıkarılan ve iş güvencesi olarak adlandırılan düzenleme de 4857 sayılı Kanunun içine alınarak sistematik bir bütünlük sağlanmış, işçinin feshe karşı korunması, iş ilişkisinde süreklilik sağlanması, işçinin geleceğe olan güveninin temin edilmesi, sendika özgürlüğünün, toplu iş sözleşmesi özerkliğinin daha sağlıklı işlemesi bakımından süreklilik korunmuştur.” denilmektedir.
Oysa iş güvencesi ile ilgili düzenleme Meclis’te tartışılırken kapsamın 10 işçiden 30 işçiye çıkarılmış olmasıyla binlerce işçi bu güvenceden yoksun bırakılmıştır. Ayrıca mevcut haliyle bu düzenlemenin iş güvencesi sağlamadığı açıktır çünkü iş güvencesinin özü haksız ve geçersiz fesihte işe iadenin sağlanmasıdır ki bu düzenleme bunu garanti etmemektedir. Kaldı ki mahkemeler şimdiden dava dosyalarıyla tıkanmış durumdadır ve kararların adil sürelerde alınması mümkün görünmemektedir.
Yine aynı bölümde ücretin ödenmemesi halinde işçiye çalışmama hakkı getirildiği ifade edilmektedir. Oysa çalışılmayan günlerin ücreti ödenmemektedir. Bu da işçinin rızası alınmaksızın ücretsiz izin anlamına gelmektedir.
Rapor’un 6’ncı ve 7’nci bölümleri işsizlik ve istihdamla ilgili tespitleri ve önerileri içermekte; bu açıdan raporu hazırlayanların yargısını ifade etmektedir.
6’ncı bölümün “İşgücü Piyasasının Durumu” başlıklı kısmında “İşgücü Piyasası Politikasının Yeniden Yönlendirilmesi” maddede (s.106), “1980 sonrası politika yönelimlerinin neo-liberal görünümüne karşın, istihdamı korumaya yönelik eski moda yöntemlerin 1990’lı yıllarda işbaşında olan koalisyonların ortak amacı olduğu anlaşılmaktadır. Başarısızlığa uğrayan istikrar (açık azaltma) girişimleri, özelleştirmelerin yavaş ilerlemesi ve aşırı şişkin kamu yönetimi, eldeki kanıtlar arasında en aşikar olanlarıdır.”denilerek örtük olarak neo-liberalizme ve onun politika uzantıları olan özelleştirme ve kamunun küçültülmesine övgü yapılmaktadır. Oysa neo-liberalizmin ve onun politikalarının istihdam sorununa çare olamayacağı artık dünya ölçeğinde kabul görmektedir. Bu nedenle ideolojik bir yargı içeren bu tip ifadelerin rapordan ayıklanması gerekmektedir.
Yine 6’ncı bölümün “İstihdamın Önündeki Engeller” başlıklı kısmında “Çağdaş ve Esnek Çalışma Yöntemlerinden Yeterince Yararlanılamaması” başlıklı maddede (s.125), esnekliğin ülkemizde yeterince uygulanmadığı vurgulanmakta, örnek olarak part-time istihdamın oranının düşüklüğü gösterilmektedir. Oysa yine aynı maddenin son cümlesinde de söylendiği gibi, ülkemizde istihdamın yarısı kayıt dışıdır ve burada “sonsuz esneklik” (kuralsızlık) bulunmaktadır. Kaldı ki kayıtlı istihdamda da, özellikle çalışma saatleriyle ilgili olarak çalışanların yaşamını altüst edecek boyutlarda düzenlemeler (uzun ve yorucu çalışma saatleri, dinlenme ve tatil sürelerine uyulmaması vb.) söz konusudur. Part-time istihdamın tercih edilmemesinin bir nedeni, zaten normal çalışmada ücretlerin son derece düşük olduğu bir ortamda part-time ücretlerin yaşamayı imkansız kılacak düzeylerde olmasıdır.
Raporun en önemli bölümü “İşsizliğin Önlenmesi Ve İstihdamın Arttırılması İçin Stratejiler Ve Öneriler” başlıklı 7’nci bölümüdür. Bu bölümde somut politika önerileri yer almaktadır. Bu önerilerde gördüğümüz eksiklikler ve katılmadığımız hususlar şunlardır :
· “Temel Stratejiler” kısmında 2’nci maddede (s.134), kayıt dışılığın önlenmesi için denetim ve cezalandırmadan çok eğitim ve bilinç yaratmaya önem verilmesi gerektiği belirtilmektedir. Elbette eğitim ve bilinç önemli olmakla birlikte, özellikle örgütlü kayıt dışı ekonomi ve istihdamın etkin denetimi ve cezalandırma önemsiz görülmemeli, bu konudaki eksiklikler (denetim kadrosu, yaptırım vb.) acilen giderilmelidir.
· 5’nci maddede “sosyal güvenlik kurumlarının açıklarının Hazine yardımlarıyla kapatılmasının istihdamla sınırlı olmak üzere prim indirimi şeklinde formüle edilmesi” önerilmektedir. Bizim bu konudaki önerimiz, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, devlet bütçesinden sosyal güvenliğe düzenli olarak katkı yapılması şeklindedir.
· “İşsizliğin Önlenmesi ve İstihdamın Arttırılması İçin Öneriler” başlıklı kısmın 1 inci maddesinde (s.137) yer alan,
o “belli sayı üzerinde işçi çalıştıranlarla ilgili zorunlulukların (özürlü sakat kotası, işçi sağlığı önlemleri vb.) belli bir süre istenmemesi”,
o “sadece hastalık ve iş kazalarına karşı sigortalama ve diğer alanların isteğe bağlı olması”
o “Belli bir yaşa kadar (25-30) hastalık sigorta primlerinde indirim” önerilerine katılmamaktayız.
Birinci öneri, işçi sağlığını tehlikeye atabilecek, ikincisi sosyal devletin temel görevleri arasında yer alan zorunlu sigortacılığı zayıflatarak, tamamlayıcı nitelikte olması gereken “özel emekliliği” asli unsur haline getirebilecektir. Üçüncü öneri de hastalık halinde hak kaybı doğurabileceği için doğru değildir.
· 18’inci maddede yer alan, “İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarından bir limit dahilinde tüm işsizlere yönelik eğitim yapma imkanı sağlanması” önerisine, işsizlik sigortasının amacıyla çeliştiği için katılmamaktayız. Burada bu kaynağın işsizlere daha fazla yardım yapılması için kullanılmasını önermekteyiz.
· 20’nci maddede (s.139) “ücret esnekliği sağlayan mekanizmaların kullandırılması için eğitim ve bilinçlendirme yapılması” önerilmektedir. Ücret, işçi ve işveren arasındaki bireysel veya toplu pazarlığa bağlı bir konu olup bu konuda bir “katılık” yoktur. Burada asgari ücret tartışılmak isteniyorsa buna kesinlikle karşıyız. Asgari ücret sosyal devletin temel görevleri arasındadır ve ülkemizde düzeyi ve belirlenme yöntemi tamamen yetersiz ve yanlıştır. Bu kadarının bile “esnek ücret” adı altında tartışmaya açılması kesinlikle yanlıştır.
· 22’nci maddede (s.140), “düşük yetenek gerektiren işlerde ücret artışlarının kontrol altına alınması” önerilmektedir. Bu öneriye, ücretin serbestçe belirlenmesi ilkesine aykırı olduğu için katılmıyoruz.
· Yine 23’ncü maddedeki “Desantralize Olmuş Ücret Sistemi” de tarafımızca uygun bulunmamaktadır. Özellikle bu konunun asgari ücret belirlemede kullanılması önerisine karşıyız. Buna karşılık ücretin daha adil ve benzer işlerde ücret farklılıklarını giderecek şekilde belirlenebilmesi için işkolu toplu pazarlık sisteminin devreye sokulmasını önermekteyiz.
· 35’inci maddede “kıdem tazminatının fonu yapıya kavuşturulması” önerisinin tek başına tartışılmasına karşıyız. Bu konu iş güvencesi, iş yasasında işçi aleyhine olan hükümlerin değiştirilmesi, örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkıyla bir bütün olarak değerlendirilmeli ve bu konuda çalışanların hak kaybına yol açılmamalıdır. Kıdem tazminatı konusunda mevcut hakları zayıflatmayı öngören hiçbir düzenleme, doğal olarak da söz konusu taslak k
abul edilemez.
Rapor’a ilişkin bu genel değerlendirmelerimize ek olarak DİSK’in istihdam ve işsizlik ile ilgili diğer önerileri şunlardır:
· İstihdamla ilgili olarak İş-Kur Genel Kurul kararları uygulanmalıdır. Bu kararlar tarafların mutabakatını yansıtmaktadır ve Hükümete düşen görev öncelikle bunları hayata geçirmektir. Aksi halde İş-Kur’dan beklenen işlev gerçekleşmez.
· Gelir dağılımının düzeltilmesi ekonomik politikaların hedefleri arasında yer almalıdır.
· Tam istihdam ulusal hedef olmalı, bu hedefe yönelik kamu-özel sektör ilişkisi yeniden düzenlenmelidir. Buna yönelik kamusal bir planlama yapılmalıdır.
· Yer altı kaynaklarımızın bir plan dahilinde üretime aktarılması sağlanmalıdır.
· İthalat, ihracat ve iç tüketimde “sosyal etiketleme” benimsenmelidir. Böylece çocuk emeğine, zorunlu çalışmaya, sigortasız çalışmaya ve kadınlara yönelik ayrımcılığa dayalı ürünlerin piyasaya çıkarak haksız rekabete yol açması ve sosyal haklarda “dibe doğru yarış” önlenebilir.
· Haksız ve geçersiz işten atmalara karşı iş güvencesi sağlanmalı, bu konuda uygulama görülen eksiklikler acilen giderilmelidir.
· Çalışma süreleri düşürülmelidir. Bu konuda ilk hedef haftalık 40 saat çalışma süresi olmalıdır.
· Örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının önündeki engeller kaldırılarak çalışma hayatı uluslar arası sözleşmelere uygun hale getirilmelidir. Bu çerçevede sendikaya üyelikte noter şartı kaldırılmalı, toplu sözleşme yetki belirlemede referandum yöntemi kullanılmalı, işkolu ve işletme barajları kaldırılmalıdır.
3. KIDEM TAZMİNATI FONU KANUN TASARISI TASLAĞI
Bu konunun gündeme getirilmesine ve tartışılmasına karşıyız. Bu konu iş güvencesi, iş yasasında işçi aleyhine olan hükümlerin değiştirilmesi, örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkıyla bir bütün olarak değerlendirilmeli ve bu konuda çalışanların hak kaybına yol açılmamalıdır. Kıdem tazminatı konusunda mevcut hakları zayıflatmayı öngören hiçbir düzenleme, doğal olarak da söz konusu taslak kabul edilemez.
(www.disk.org.tr)