AVRUPA’NIN ÇÖPÜ TÜRKİYE’YE İspanya’daki termik santrallardan çıkmış, 2.200 ton zehirli ve kanserojen atık taşıyan “MV Ulla” adlı gemi, 4 yıl önce geldiği İskenderun Körfezi’nde battı/batırıldı. “Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği”nin 38. maddesinde “Atıkların Türkiye’nin yetkisi altında bulunan sahalara ve serbest bölgelere ithali yasaktır” denilmektedir. Ayrıca 05.05.1992 tarihinde yürürlüğe giren “Basel Sözleşmesi”nde “Taraf ülkeler tehlikeli atıkların veya […]
AVRUPA’NIN ÇÖPÜ TÜRKİYE’YE
İspanya’daki termik santrallardan çıkmış, 2.200 ton zehirli ve kanserojen atık taşıyan “MV Ulla” adlı gemi, 4 yıl önce geldiği İskenderun Körfezi’nde battı/batırıldı.
“Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği”nin 38. maddesinde “Atıkların Türkiye’nin yetkisi altında bulunan sahalara ve serbest bölgelere ithali yasaktır” denilmektedir. Ayrıca 05.05.1992 tarihinde yürürlüğe giren “Basel Sözleşmesi”nde “Taraf ülkeler tehlikeli atıkların veya diğer atıkların ithalini yasaklayan ülkelere atık ihracını yasaklamalıdır” denilmektedir. Uluslararası sözleşmelerle yasaklanmasına rağmen gelişmiş ülkelerin kendi insanlarına reva görmedikleri atıkları, Cezayir, Türkiye gibi gelişme yolunda ya da az gelişmiş ülkelere göndermektedir.
“MV Ulla” adlı geminin taşıdığı termik santral atıkları baraj yapımında kullanılmak üzere Cezayir’e gönderilmiş, ancak atıklar bu ülke tarafından kabul edilmemiştir. Bunun üzerine gemi Türkiye’ye gelmiştir. Böylece daha önce pek çok kez kamuoyu gündemine gelmiş olan tehlikeli atık ithali gerçekleşmiştir. Türkiye için bu durum ilk olmamıştır ve görünen odur ki bu “ihmalci” yaklaşım devam ettiği sürece son da olmayacaktır.
ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü tarafından analizleri yapılan 2.200 ton tehlikeli atığın analiz sonuçları doğrudan kamuoyuna açıklanmamıştır. Şu ana kadar tehlikeli atığın içerisinde Krom VI bulunduğu kamuoyuna yansımış olmasına rağmen, Kadmiyum, Civa gibi başka ağır metallerin bulunup bulunmadığı bilinmemektedir.
· Atık içeriği kamuoyuna açıklanmalıdır,
· Atığın yayılması bir an önce önlenmeli, bu konuda bilim insanlarının katkısı alınmalıdır,
· Batan gemi yüzeye çıkartılarak atığı ile birlikte iade edilmelidir,
· Tüm masraflar taraflardan alınarak, gerekli cezai işlem hemen uygulanmalıdır,
· Sorumlular hakkında soruşturma başlatılmalıdır.
Felaketin sadece İskenderun Körfezi sınırlarında tanımlanması olaya yetersiz ve öngörüsü eksik bir yaklaşımdır. Felaketin boyutlarına ve hangi ekosistemler arasında geçiş yapacağına, etki süresine, etki şekline (akut, kronik etkiler) ilişkin atığın içeriği tam olarak bilinmeden yapılacak açıklamalar, spekülasyondan öteye gitmeyecektir.
FELAKET GELİYORUM DEDİ!!!
9 Haziran tarihli yazılı basında, kimyasal madde yüklü İspanyol bandıralı “M/V Ulla” adlı geminin yan yatmaya başladığı ve risk yarattığı bildirildi. İskenderun Kaymakam’ı Ünal Erdoğan’ın, “Geminin batması halinde, çevre felaketi yaşanabilir. Gemi, körfezden bir an önce çıkmalı” uyarısı dikkate alınmadı. “Geliyorum” diyen tehlike bürokratik “ihmal” hantallığın da etkisiyle felakete dönüşmüştür.
Daha 1 ay kadar önce İskenderun Çevre Koruma Derneği tarafından yapılan yazılı açıklama oldukça çarpıcıdır. 13 Ağustos tarihinde yapılan bu açıklamanın bir bölümü şöyledir:
Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün Greenpeace’in konuya ilişkin başvurusuna vermiş olduğu 21 Temmuz 2004 tarih ve 39370 sayılı yanıtında;
“İspanya’nın Ankara Büyükelçisi tarafından 30.05.2003 tarihinde Dışişleri Bakanlığına yapılan ziyaret sırasında M/V Ulla Gemisi’nin yükünün İspanya hükümeti tarafından temin edilecek bir gemi ile İspanya’ya taşınacağı kabul edilmiş olup, Dışişleri Bakanlığına hitaben 01.07.2004 tarihli yazımızda, haczin kalktığı, yükün alınmasında hukuki bir engel kalmadığı için yükün İspanya’ya gönderilmesi konusunda gerekli girişimlerin Bakanlıklarca başlatılması hususu talep edilmiştir.
Bu aşamadan sonra yapılan işlemler konusunda Dışişleri Bakanlığı’ndan bilgi edinilmesi hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.” denilmektedir.
Ancak, İspanya’nın 1 yıl önce geri alacağını belirttiği bu atıklar geri gönderilmemiştir. Basel Sözleşmesinin taraflarından biri olan İspanya’nın da en az Türkiye kadar sorumlu olduğu bu olay, her türlü ulusal ve uluslararası mevzuata ve kurumsal işleyişe rağmen, çevre ve insan sağlığına verilen önem ve öncelik konusunda, ülkemizde daha çok mesafe katedilmesi gerektiğinin en somut göstergesidir.
Türkiye’yi, Çevre Politikası’nın olup olmadığı ve politika uygulamaları konusunda ciddi bir sınav beklemektedir.
Saygılarımızla,
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi
TTB İstanbul Tabip Odası
Greenpeace Akdeniz Ofisi
Çevre İçin Hekimler Derneği