Festival duyurusuna “birinci geleneksel” ibaresini düşenden, eğitimde Newton’u halledip Kuantum Fiziğine geçiyoruz fetvası veren AKP’li Milli Eğitim Bakanına, paradoks saçan saçana. Bakıyorsunuz, hem anti-emperyalist hem Avrupa Birlikçisi, hem millici hem açık-örtük yeni Osmanlıcı, hem kamucu hem seçkinci, hem özgürlükçü hem özelleştirmeci, hem başbakan hem girişimci… Bu liste uzar durur. İddialı bulunabilir, ama, ben bütün bunların […]
Festival duyurusuna “birinci geleneksel” ibaresini düşenden, eğitimde Newton’u halledip Kuantum Fiziğine geçiyoruz fetvası veren AKP’li Milli Eğitim Bakanına, paradoks saçan saçana. Bakıyorsunuz, hem anti-emperyalist hem Avrupa Birlikçisi, hem millici hem açık-örtük yeni Osmanlıcı, hem kamucu hem seçkinci, hem özgürlükçü hem özelleştirmeci, hem başbakan hem girişimci… Bu liste uzar durur. İddialı bulunabilir, ama, ben bütün bunların anasını yazmak niyetindeyim.
Özellikle de siyasal alanda karşı karşıya kalıp, bir çoğumuza iki cami arasında beynamaz durumları yaşatan paradokslar var ya; hani, demokrasi ile bağımsızlığı, eşitlik ile özgürlüğü, parlamentarizm ile cumhuriyetçiliği karşı karşıya getiren paradokslar; işte bütün bunların düğüm noktasını oluşturan temel bir paradokstan söz etmek istiyorum.
KOKU VE YELPAZE
En özlü şekilde şöyle ifade edebilirim: Maddi yaşam pratiğimiz buram buram sınıf çelişkileri kokarken, siyaset yelpazemiz sınıf-dışı çelişkilerle yellenmektedir. Galiba fazla özlü oldu, açalım, ama bir köşe yetmez, gerisini getirme sözü verip de açalım.
Günlük yaşamda içine girdiğimiz bütün ilişki pratiklerini maddi yaşam pratiği başlığı altında toplamak mümkün. Hani, “nasılsın” diye sorulduğunda “yuvarlanıp gidiyoruz” deriz ya, işte maddi yaşam pratiği o yuvarlanıp gitme halinin bizzat kendisi. Hangi temel süreçlere sarmalanarak yuvarlandığımız ise malum; metalaşma, yoksullaşma, mülksüzleşme, işçileşme…
Boynumuzda nakit para ilmiği, yuvarlanıp gidiyoruz, tümüyle ücret disiplinine tabi bir yaşam sürüyoruz. Ücretli istihdam olanakları mı az? O zaman, başta bedenimiz gelmek üzere nemiz var nemiz yoksa satıyoruz, çalıyoruz, gasp ediyoruz, dileniyoruz.
Ücret disiplini altına aldığı nüfusa aynı ölçüde istihdam yaratmayıp, önemlice bir bölümünü bir safra gibi yeniden toplumun üzerine kusan şeyin kendisi bizzat kapitalizmdir. Tecrübe ile sabittir ki, kapitalist gelişme sadece istihdam yaratmıyor, işsizlik de yaratıyor.
SİYASALLAŞAMAMIŞ SİYASAL PROGRAM
Bu yaşam deneyiminin siyasal tezahürleri konusu, paradoksların anasının da ikametgahını işaret ediyor. Temel önemdeki soru şudur: Sınıf içeriği ile türdeşleştirici bir yaşam pratiği sergileyen emekçi sınıflar görece türdeş bir siyasal programa sahip midir? Konumuz paradoks ya, yanıtımız da hem evet hem hayır olmalı. Yanıt ikna edici gelmediyse, denemesi serbest.
Bir sendikanın (sağcı-solcu fark etmez) taban eğitimine gidin ve yeni-liberal stratejinin temel savlarını tek tek okuyarak salona oylatın. “Kamu hizmetini alan bedelini ödemeli”, “KİT’ler özelleştirilmeli”, “devlet elini ekonomiden çekmeli”… Salon, türdeş bir şekilde bütün bu önermeleri reddedecektir. Ardından da geçen seçimde hangi partiye oy verdiklerini sorun. Seçime ne kadar parti katılmış ve nasıl sıralanmışsa ona benzer bir tabloyla karşılaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Eğitime mola verip işçilerle sohbete mi koyuldunuz; orta sınıf, kentli ve kozmopolit bir yaşam tarzına karşı birikmiş bir ahlaki öfke patlamasıyla karşılaşmanız pek mümkündür.
Peki, sonuç? Türdeş bir ahlaki öfkeyi taşıyan emekçi sınıflar henüz siyasallaşmamış bir siyasal programa sahiptir. Siyasallaşmamış bir siyasal program mı? Unuttunuz mu, konumuz paradokstu.
-01/08/04- Birgün Gazetesi