“Yağmur yağıyooor, seller akıyooor, Aarap kıızı camdan bakıyooor”. Yakın zamanlara kadar, bir camın gerisinden yaz yağmurlarını izlerken hep bu tekerlemeyi mırıldanırdım. Tekerlemenin ritmi, yağmurun şiddetine göre değişirdi. Dayanamaz, kendimi dışarı atardım. Donuma kadar ıslanırdım. Yakaladığım yağmurun ahmak ıslatan türde olmayışını bir zeka göstergesi sayardım. Doğa olaylarını oyunlaştıran zamanlar geride kaldı. Doğa oyuncusu çocuk, içimizdeki de […]
“Yağmur yağıyooor, seller akıyooor, Aarap kıızı camdan bakıyooor”. Yakın zamanlara kadar, bir camın gerisinden yaz yağmurlarını izlerken hep bu tekerlemeyi mırıldanırdım. Tekerlemenin ritmi, yağmurun şiddetine göre değişirdi. Dayanamaz, kendimi dışarı atardım. Donuma kadar ıslanırdım. Yakaladığım yağmurun ahmak ıslatan türde olmayışını bir zeka göstergesi sayardım.
Doğa olaylarını oyunlaştıran zamanlar geride kaldı. Doğa oyuncusu çocuk, içimizdeki de dahil, artık yok. Her şeyi afet kıvamında yaşıyoruz. Afetle oyun oynanır mı? Meğer, oynanırmış. İşte 18 Ağustos tarihli Sabah gazetesinin manşet haberi: “Olimpiyatlar kaçtı ama dere yatağı yerleşmelerini vuran sağanak, her türlü uyarıya rağmen evlerini terk etmeyenlere su sporlarının hepsini yaptırdı!.” Alibeyköy’ün çamurlu sularında çırpınan insan kareleri düşmüş ellerine, alt yazıda zorlanmamışlar: Bir kare serbest stil, diğeri sırt üstü…Allah göstermesin, ya ellerine bundan bir evvelki selde bir bodrum katında can veren üç çocuğun fotoğrafı düşseydi?
KALEMŞÖR’DEN KAPİTALŞÖR’E
Sorsanız, habere ironi kattık derler. Ahmak ıslatanlar. İroni; mizahi zeka ister, hedef tahtasına güçlüyü yatırır, eleştiri ister, eleştiri de estetik. Bunların her yanı plastik, aymaz bir kurnazlıkla her fırsatta vur abalıya. Hoca Nasreddin bunları görseydi utancından eşeğine düz biner, baba erenler aynı sebeple imana gelip, demlenmeyi keserdi.
Ağızlarını büzerek popülist politikalar diye nutuk atmaları yok mu? Düşmanlıkları politikaya değil, doğrudan popula’ya (halka). Kalemşörlük yapanların sayısı bir elin parmakları kadar; alayı başımıza kapitalşör kesilmiş. Ağa babalarından biri yıllar önce köylerinden sökün edip kenti mesken tutan göçerlere “çekirge sürüleri” demişti. Kent bunların ya, bütün değerleri bunlar yaratmış ya, köylerinden sökün edip güzelim kentleri talan eden yağmacılara dur diyen yok mu diye bağırmaktalar. Yoksulların afetteki aczi karşısında “oh canıma değsin” demeleri bundan. Bir gerçek ancak bu kadar baş aşağı çevrilir ve işin acısı bu kadar yaygın kabul görmüş bir efsaneye dönüşür
ARAP KIZI CANDAN OLUYOR
Efsane kısaca şöyledir: Köylerinden akın akın geldiler, boş buldukları arazilere kondu diktiler, oylarını işgallerini yasallaştıracak partilere yönlendirdiler, yol-su-elektrik getirene bir oy, tahsisli tapu verene beş oy dediler. Gecekonduları kat karşılığı vererek, yoksulluklarını kendinden sonraki göçerlere devrettiler (nöbetleşe yoksulluk), köşeyi döndüler.
Olguya, neden kuşaklar arası süreçte değil de bir kuşak kesitinde bakılır? Gecekondu rantına konan göçerler, kuşaklar arası mülksüzleşme çemberini kırabilmiş midir? Kentsel rantlar çerçevesinde gecekondu olgusu; hazine arazilerinin büyük sermayeye transferindeki bir geçiş süreci ve bir çukur doldurma evresinden başka nedir ki?
Gecekonduluların düzledikleri topraklarda rant kapısı aralandı mı, hemen orta sınıf kentli-beyaz duyarlılık sökün eder. “çekirge sürüleri”, “yağmacılar”, “kültürsüz cahiller” nidalarıyla Araplaştırılan halk için o saatten sonra sürgün günleri başlamış demektir.
Dışarıda da yaz yağmuru mu başladı? Bir pencerenin gerisinden siz de mırıldanın:Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı candan oluyor.
Metin Özuğurlu [email protected]
Kaynak: Birgün Gazetesi / 22/08/04