Bugün Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) sonuçları açıklandı. Sınava giren yaklaşık 1 milyon 728 bin öğrencinin sadece 396 bini bir yüksek öğrenim kurumuna yerleştirilebilecektir. Öğrencilerin son derece zor koşullarda hazırlandıkları, tüm geleceklerini bağladıkları bu sınavın sonucu, aslında çok önceden belliydi. İşsizliğin, hatta “eğitimli gençlerdeki” işsizlik oranlarının toplumsal dengeleri etkileyecek kadar yüksek oranlarda seyrettiği ülkemizde, gençler geleceğe […]
Bugün Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) sonuçları açıklandı. Sınava giren yaklaşık 1 milyon 728 bin öğrencinin sadece 396 bini bir yüksek öğrenim kurumuna yerleştirilebilecektir. Öğrencilerin son derece zor koşullarda hazırlandıkları, tüm geleceklerini bağladıkları bu sınavın sonucu, aslında çok önceden belliydi.
İşsizliğin, hatta “eğitimli gençlerdeki” işsizlik oranlarının toplumsal dengeleri etkileyecek kadar yüksek oranlarda seyrettiği ülkemizde, gençler geleceğe güvenle bakabilmelerinin tek yolunun üniversite bitirerek bir meslek sahibi olmaktan geçtiğine inanmaktadır. Milyonlarca genç kendilerine bu yolu açacak tek koşulun iyi bir üniversiteye girmek olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle üniversite sınavları gençler ve aileleri açısından ölüm kalım meselesi haline getirilmiştir.
Her yıl 2 milyona yakın öğrenci sınava girmekte ve ancak yüzde 15’lik bir bölümü bir üniversiteye yerleşebilmektedir. Bu noktada, sınavı aşabilmek gençlerin beklentilerini karşılamaya yetmemektedir. Üniversiteye girmek değil, iyi bir üniversiteye girmek öne çıkmaktadır. Çünkü, ülkemizde işsizler arasında üniversite mezunu olanların sayısı yadsınamayacak kadar fazladır. Bugün her üç üniversite mezunundan birisi işsizdir.
Öğrencilerin geleceğini 3 saatlik bir sınavda alınacak sonuçla belirlemek dramatik olduğu kadar bilimsellikten de uzaktır. Bir sorunun doğru ya da yanlış yanıtlanmasının girilecek okulu belirlediği, en küçük hatanın telafi edilmesinin olanaklı olmadığı sınav baskısı, gençleri psikolojik açıdan olumsuz etkilemekte ve sonuçlar üzerinden büyük hayal kırıklıklarının doğmasına neden olmaktadır.
En temel insan hakkı olan eğitim hakkının piyasanın acımasız rekabet koşullarını andıracak şekilde giderek kamusal bir nitelik taşımaktan uzaklaştırılmasının en somut resmi olan ÖSS, kimileri için yapılmadan kazanılmış, kimileri için ise baştan kaybedilmiş bir sınavdır.
Yoksulluğun ve eşitsizliğin had safhaya ulaştığı, işsizliğin, özellikle genç işsizlerin çığ gibi büyüdüğü günümüzde, bu kadar sorunun içinde yapılan üniversite sınavının adaletli olduğunu söylemek mümkün değildir. Üniversiteye giriş sınavında Türkiye’nin belli illeri şampiyon ilan edilirken, bazı illerin neden başarısız olduğu sorgulanmadan, yaşanan sorunlar giderilmeden yapılan bir ÖSS’nin adil olması mümkün değildir. Nitekim, sınava giren 32 bin 177 aday hiç puan alamayarak “sıfır” çekmiştir.
Eğitim sisteminin yarattığı eşitsizlikler sonucu avantajlı durumda bulunan elit bir öğrenci kesimi ile, sorunlarla, sıkıntılarla dolu bir eğitim sürecinden gelen, yoksullukla boğuşan gençlerin yapılacak bir sınavda eşit şartlarda “yarıştığı” söylenemez. Bu nedenle 2004 Öğrenci Seçme Sınavı, tıpkı önceki sınavlarda olduğu gibi Türkiye’nin eğitim sistemindeki derin eşitsizlikleri bir kez daha ortaya çıkarmış, kaybeden yine gençlerimiz ve eğitim sistemi olmuştur.
Kaynak: www.egitimsen.org.tr