Türkiyeli konukların toplantıya katılımının sağlanması BİS’in Almanya temsilcisi tarafından sağlandı. Toplantıya Almanya’dan kendilerini “Irkçılık Karşıtı”, “Feminist”, “Yasadışı Çalışan Göçmenler”, “Labour Net” (İnternet üzerinden faaliyet yürüten bir çalışma grubu), “Evde Çalışan Kadınlar Ağı” (Evlerde temizlik ve çocuk bakıcılığı, yaşlıların bakımı vb. işler yapanlar) olarak tanımlayan çeşitli inisiyatifler katıldı. Toplantının organizasyonuna bunların dışında çok sayıda inisiyatif ve […]
Türkiyeli konukların toplantıya katılımının sağlanması BİS’in Almanya temsilcisi tarafından sağlandı. Toplantıya Almanya’dan kendilerini “Irkçılık Karşıtı”, “Feminist”, “Yasadışı Çalışan Göçmenler”, “Labour Net” (İnternet üzerinden faaliyet yürüten bir çalışma grubu), “Evde Çalışan Kadınlar Ağı” (Evlerde temizlik ve çocuk bakıcılığı, yaşlıların bakımı vb. işler yapanlar) olarak tanımlayan çeşitli inisiyatifler katıldı. Toplantının organizasyonuna bunların dışında çok sayıda inisiyatif ve örgüt destek verdi. Toplantıyı düzenleyenler bu toplantıdan beklentilerini dört başlık altında toplamış:
1) Güvencesiz çalışmanın işlevini, önemini ve biçimlerini kamuoyuna duyurmak,
2) Farklı yerlerde etkinlik gösteren grup ve çevreleri bu konu etrafında bir araya getirmek,
3) Atılacak stratejik adımları ve siyasi talepleri oluşturmak,
4) Somut olarak neler yapılabileceğini tespit etmek,
Toplantının ilk günü, organizasyonun yapıldığı yüksek okulun bir yöneticisinin “hoşgeldiniz” konuşmasının ardından katılımcı gruplar kendilerini tanıtan kısa sunuşlar yaptı. İkinci ve üçüncü günler ise çeşitli çalışma grupları oluşturularak önceden tespit edilen konular tartışıldı. Toplantı sonunda ise bir sonuç bildirgesi açıklandı.
3 günlük resmi toplantının ardından Türkiye’den gelen BİS temsilcisi ve BİS’in Almanya temsilcisi ile beraber TIE (Transnational Information Exchange – uluslar arası bir iletişim ağı-) ve Labournet temsilcileriyle ayrı şehirlerde bir görüşme daha yapıldı.
3 günlük toplantıda esas olarak Almanya’da güvencesiz çalıştırmanın yaygınlaşmasına dikkat çekildi ve bu konuda neler yapılabileceğine dair görüşmeler yapıldı. Toplantı arası sohbetlerden anladığımız kadarıyla Almanya’da bu tarz bir toplantı ilk kez yapılıyor. Bu toplantının bir diğer önemi de sendikal yönetimlerden bağımsız olarak gerçekleştiriliyor olması. Zira 3 gün boyunca herkesin en çok dikkat çektiği husus sendikaların yeni çalıştırma biçimlerinin yaygınlaşması konusunda tam bir kayıtsızlık içinde olması.
“Güvencesiz Çalışma” toplantıyı düzenleyenler tarafından “insanın emek gücünü satması karşılığında geçinip geçinemeyeceğinden emin olamaması” hali olarak tanımlanıyor. Bu anlamda oldukça geniş tanım aralığına sahip. Bu tanım bizim yürüttüğümüz “güvencesizlik” tartışmalarına da katkı sunabilir.
Gerek ilk gün yapılan sunuşlarda gerekse de bizim katıldığımız çalışma gruplarında konuşulanlardan çıkardığım izlenimleri kısaca aktarmak istiyorum: Öncelikle vurgulamam gerekir ki; Almanya son iki yıl içinde çok hızlı bir değişim sürecine girmiş. Ben 5-6 yıl kadar önce bir kez daha Almanya’ya gitmiştim ve gerek kendi gözlemlerimde gerekse de orada beraber olduğum Türkiye’li arkadaşların konuşmalarında sistemin sosyal özelliklerine ait ciddi bir yakınma yoktu. Hatta Türkiye’den gitmiş birisi olarak “sosyal devlet dediğin böyle olur.” hayranlığı ile dönmüştüm.
Son yıllarda bizdekine benzer şekilde sağlık hizmetine katkı payı konulmuş. Aile doktoruna giden herkes 3 ayda bir 10 Euro ödemeye başlamış. İlginç şekilde bu uygulamaya ne halktan ne sendikalardan tepki gelmiş. Doktorlar “halkı soyamazsınız” diye yürüyüş yapmışlar! Konuştuklarım 10 Euro’nun sembolik olduğunu ve giderek arttırılacağını söylüyor. Bunun yanında en önemlisi işsizlik parası ödemesinde yeni bir uygulama geliyormuş. Buna göre 1 yıl içinde iş bulamayanın işsizlik parası kesilecek ve “yoksulluk yardımı” adı altında çok daha düşük bir para ödenecekmiş. Eskiden işsizin vasfına ve ikametgahına uygun bir iş önerilirken şimdi ilgili kurumun önerdiği işte çalışma zorunluluğu geliyormuş. Kabul etmeyenin ödeneği kesilecekmiş. Yeni uygulama sonucu ilk etapta 4,5 milyon kişiye ödenen işsizlik ödeneğinden 500 milyon kişinin tasfiye edileceği tahmin ediliyor. Bunun yanında önümüzdeki yıl bizdeki otoban ücretinin aynısı Almanya’da da geliyormuş. Bizdeki gibi gişe usulü değil, vergilere ek olarak konulacakmış. Almanya’da ilaç parasının %50’si de hasta tarafından ödeniyormuş. Bizde yeni yasayla daha yeni yeni uygulamaya başlanan “özel istihdam büroları” Almanya’da zaten varmış ve esas iş bulma aracı olarak giderek önem kazanıyormuş. Taşeron çalışmanın en etkili unsuru olan “işçi kiralama” usulü güvencesiz çalıştırmanın ana uygulama alanı durumunda.
Toplantının özeti şöyle:
Ancak özellikle son iki yıl içinde sosyal haklar alanında oldukça ciddi değişimler yaşanmış. Özellikle “Hartz Yasaları” olarak bilinen ve 2005 başında uygulamaya konulacak uygulamalardan sonra Almanya’nın sosyal devlet niteliğinde yıpranma sürecinin hızlanacağı söyleniyor. Son iki yıldaki bu hızlı değişim konuşulurken bu sürecin alt yapısının SSCB’nin çöküşü ve iki Almanya’nın birleşmesinin hemen ardından oluşmaya başladığı da ifade ediliyor. Konuşmacılardan biri bu durumu “Sosyal devletten yerel rekabete dayalı bir devlet anlayışına geçiş” olarak tanımladı.
Daha çok göçmenlerin ve özellikle yasa dışı çalışan göçmenlerin haklarıyla ilgilenen “Hiç Kimse İllegal Değildir” adlı grup göçmenlerin güvencesiz çalışma koşullarına mahkum edildiğini söyleyerek “güvencesizlik” halinin göçmenlerle diğer emekçiler arasında bir köprü kurulmasına olanak sağlayabileceği üzerinde durdu. Fransa’da temizlik işçilerinin mücadelesinin bu konuda önemli bir deneyim olduğunu söyledi.
“Labour Net” adlı iletişim ağı adına konuşan temsilci “güvencesiz çalışma”nın birkaç nedeni olabileceği üzerinde durdu. Bu farklı nedenlerin güvencesiz çalıştırmanın herkesi aynı şekilde etkilemediği sonucunu da doğurduğuna dikkat çeken konuşmacı bu durumun örgütlenme konusunda önemli bir sorun olduğunu belirtti. Buna göre; güvencesiz çalışmayı tercih edenler esas olarak başka türlü çalışma imkanı bulamadığı için bu yolu tercih ediyor. Bunun yanında esnek çalışmayı (düzenli ve rutin bir çalışma düzeni olmadığı için) kendi tercih edenlerin de oldukça dikkat çekici sayıda olduğu belirtildi. (Bu durum sanırım Türkiye’de üst düzey bazı işlerde ve yüksek ücretle çalışan çok küçük bir kesim için geçerli olabilir. Almanya’nın genel güvenceli hali belki de esnek çalışmanın tehlikeleri konusunu önemsizleştiriyor olabilir. Böyle olsa bile bu durumun bir süre sonra değişmesi beklenebilir.)
Labour Net temsilcisi, güvencesiz çalışanların örgütlenmesinde sendikal örgütlülüğe sahip işçilerin ve sendikal yönetimlerin müttefik olarak görülmesinin -en azından bugün için- mümkün olmadığını, işsizlerin ve değişik sosyal grupların ortak bir mücadeleye davet edilmesinin önemine dikkat çekti. Bir radyoda çalışanların örgütlenme taleplerinin ilgili sendika tarafından nasıl kulak arkası edildiğinden bahseden konuşmacı buna rağmen radyo çalışanlarının örgütlenme isteğinden vazgeçmediklerini ve bunun sonucunda önderlerinin işten atıldığından bahsetti. Bu örneğe benzer deneyimler konusunda henüz ciddi birikime sahip olmadıklarını konuşmacı bu süreci farklılıkların korunarak ve tek bir çözüm dayatmasından kaçınarak yaşamak gerektiğinin altını çizdi. Konuşmacı bu yeni mücadele sürecinin yeni taleplerini ortaya çıkarmanın önemine dikkat çektikten sonra güvencesiz çalışmanın maddi ve manevi tükenişe yol açan özelliğinden bahsettikten sonra “Onurlu Bir Yaşam” talebin
in bu süreçte öne çıkarılabileceğini söyledi. Bunun sadece kendimizi koruyan değil başka bir toplumsal hayatın gerekliliğini de vurgulayan anlamının vurgulanmasının önemli olduğu belirtildi konuşmacı tarafından.
“Evde Çalışan Göçmen Kadınlar Ağı” temsilcisi bir kadının konuşması ise özetle şöyle: Bu ağ Avrupa çapında yaygın bir ilişkiye sahip ve 1998 yılında kurulmuş. Ev hizmetlerinin esas olarak göçmen işçiler tarafından yapılıyor olması ve bunların güvencesiz koşullarda çalışıyor olması onları böyle bir örgütlenmeye mecbur etmiş. Öncelikle bilgilendirme amaçlı bir büro faaliyetiyken daha sonra sendikal amaçlı bir örgüte dönüşmüş. Göçmenlerin güvenceli bir iş bulmasının zorluğundan bahseden konuşmacı, iş bulduklarında da düşük ücretli, sosyal (özellikle sağlık) haklardan yoksun çalıştıklarını söyledi. Düzensiz ve özellikle çok uzun çalıştıklarını belirten konuşmacı, göçmen kadınların şikayetçi oldukları en önemli sorunların başında ise cinsel tacizin geldiğini söyledi. Daha güvenli çalışma koşulları talep ettiklerinde ise işlerine son veriliyormuş. Göçmenlerin önemli bir kısmı yasa dışı çalışmak zorunda kaldığından dolayı ev kiralamayı bile başkaları üzerinden yapıyorlarmış. İspanyol bir kadının durumlarını “çalışmaya gittiğimiz evlerdeki yaşlı kadınların zorunlu olarak dinlediğimiz uzun hikayeleriyle yaşlanıyoruz” şeklindeki ifadesi dikkat çekiciydi.
Tartışılan diğer önemli bir konu sendikaların giderek eski çalışma koşullarını ana talep olarak ileri sürmelerinin ortaya çıkaracağı sorun. İşçiler de “eski güzel günlerini” arar hale geldiklerinden yeni durum karşısında ilk tepkileri haklarını kaybetmemek veya eski haklarını geri istemek şeklinde oluyormuş. Örneğin Siemens’in fabrikayı Çek Cumhuriyeti’ne taşımak istemesi karşısında sendika “ne isterseniz yaparız yeter ki gitmeyin” teklifinde bulunmuş ve şimdilik bu teklif üzerinde anlaşılmış. Almanya’da fabrikaların doğuya kaydırılması meselesinin ciddi bir sorun olarak bir süredir yaşandığını ama sendikaların ve işçilerin bu konuda ne yapacağını bilemediğinden bahsedildi. Güvencesiz çalışanların ise bu taleplerden oldukça uzak bir çalışma hayatı olduğundan her iki kesimin taleplerindeki uçurumun giderek derinleşebileceğinden bahsedildi. Bazı konuşmacılar ise sendikalı işçilerin haklarının tırpanlanmasının iki kesimi birbirine yaklaştırabileceğinden bahsettiler.
Toplantıya katılan BİS temsilcisinin özellikle PTT’deki taşeron direnişi ve sendikanın kapatılması öyküsü katılımcılara ilginç geldi. Toplantı sonuç bildirgesine Sonbaharda yapılacak PTT direnişiyle ilgili duruşmaya gözlemci olarak destek sağlanacağı belirtildi.
BİS’in sendikal anlayışından da bahseden temsilci özetle şunları söyledi: İşçi sınıfının değişen özelliklerinin sonucu işyeri ile kurduğu ilişkinin sonucu sadece işyerine dayalı bir sendikal çalışmanın yeterli olmamakta ve işçilerin yaşam alanlarına dönük çalışmalar önem kazanmaktadır. İşkolu düzleminde yürütülen sendikal faaliyetlerin sorunları ortadayken işçilere toplu sözleşmeyi hedefleyen bir çalışma yerine “takım sözleşmesi”ni önlerine koyan bir tarzı öne çıkarıyoruz. Sınıfın alt kimliklerinin öne çıktığı bu dönemde sınıf bilincinin işçi sınıfına yeniden kazandırılması çok daha önem kazanmış olup, bu yöndeki faaliyetler BİS tarafından önemsenmektedir. BİS sınıf mücadelesi tarihinin geliştirdiği değerlere sahip çıkar. Bu değerlerin üzerinde yükselen güncel gelişmelere cevap veren bir sendikal anlayışı geliştirmeye çalışır. Bu sendikal anlayışı “Sosyo-Politik Sınıf Sendikacılığı” olarak tanımlıyoruz.
Halkevi Emek Çalışmaları Merkezi olarak sendikal anlayışımızı detaylı biçimde anlattık ve yaptığımız çalışmalardan örnekler verdik. Neoliberal politikaların ve reel sosyalizmin çöküşünün ortaya çıkardığı sosyal tablo sonucunda işçi sınıfının politik ve fiziksel yapısında ciddi değişimler yaşandığını ve geleneksel sendikal ve politik anlayışlarla önümüzdeki dönemin sorunlarının üstesinden gelinemeyeceğini vurguladık. Toplumsal hareket sendikacılığı anlayışımızı açarak işçi sınıfının sadece işyeri bazlı değil yerleşim yerleri bazlı örgütlenmesinin, sadece ücret ve ekonomik çıkar üzerinden değil sosyal-politik değerlerle örgütlenmesinin imkanlı hale geldiğini anlattık. Tek tek işyeri üzerinden değil bölgesel işçi örgütlenmelerine yönelmek gerektiği ve bölgesel hegomonya kurabilmenin kritik öneminden bahsettik.
Buna benzer tartışmaların Latin Amerika ve Kuzey Amerika’da bazı gruplar tarafından da yapılmaya çalışılıyor olduğunu anladık. Bu ortaklığın yakalanması gerek bizi gerekse de diğer katılımcıları heyecanlandırdı.
Gerek toplantı süresince gerekse de özel sohbetler esnasında pek çok özel ilişki kuruldu. Adresler alındı, verildi. Özellikle Ocak ayında yapılması muhtemel Brezilya’daki sosyal foruma ortak katılım konusunda haber ağı kuruldu.