sendika.org, NATO zirvesi boyunca bir kriz merkezi gibi çalışan, NATO protestoları sırasında yaşanan her türlü hak ihlali, gözaltı, yaralanma ile ilgili hukuki müdahalede bulunan ve bilgi aktarımı işlevini yerine getiren, aynı zamanda NATO ve Bush Karşıtı Birlik içersinde de yer alan NATO’ya Karşı Avukatlar ekibinden iki avukat ile görüştü. sendika.org: NATO’ya karşı avukatlar çalışması hangi […]
sendika.org, NATO zirvesi boyunca bir kriz merkezi gibi çalışan, NATO protestoları sırasında yaşanan her türlü hak ihlali, gözaltı, yaralanma ile ilgili hukuki müdahalede bulunan ve bilgi aktarımı işlevini yerine getiren, aynı zamanda NATO ve Bush Karşıtı Birlik içersinde de yer alan NATO’ya Karşı Avukatlar ekibinden iki avukat ile görüştü.
sendika.org: NATO’ya karşı avukatlar çalışması hangi ihtiyaçtan doğdu ve ne tür çalışmalar yaptınız.
Mehmet Ümit Erdem: NATO’ya karşı avukatlar, NATO zirvesinde ne yapabiliriz diye birbirimize sorduğumuzda, böyle bir ihtiyaç üzerinden çıktı. Bu süreçte ikili bir şey tutturduk. Hem ne yapabiliriz hem de NATO’yu protesto anlamında neler yapabiliriz diye… bu ikisini birarada sürdürmeye çalıştık ve sürdürdüğümüze inanıyoruz. Kendi aramızda yaptığımız toplantılara Nisan ayında başladık zaten. 2 boyutuyla götürdük toplantıları da. NATO’nun hukuku, hukuksuzluğu, politik arka planı üzerinde tartışmalar yaptık. Onun dışında da yabancılar hukuku, CMUK vs. Muhalefetten doğru da NATO Karşıtı Birlik içersinde yeraldık. Mayıstan itibaren düzenli olarak toplantılarında takip etmeye başladık. muhalefet bileşeni olarak da içinde yeraldık. Bu süreçte Nato sürecinde yaşanacak insan hakları ihlallerine ilişkin “haklarımız” isimli bir bildiri hazırlanarak Taksim ve Beşiktaş’ta yaklaşık 40 avukatın katılımıyla 5.000 adet dağıttık. Hazırlanan bu bildiri yurtdışından gelecek NATO karşıtları için İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Yunanca’ya çevrildi. Mayıs ayıdan itibaren Nato ve Bush Karşıtı Birlik içerisinde bir muhalefet bileşeni olarak yer aldık. 27 Haziran tarihinde Kadıköy’de yapılan mitinge Nato’ya Karşı Avukatlar, kendi pankartımız ile yaklaşık 85 kişi katıldık. Örneğin 28 Haziran’da Mecidiyeköy’de ve Okmeydanı’nda yapılan protestolara katılan Nato’ya Karşı Avukatlardan yaklaşık 20 kişi, polisin gaz bombalı müdahalesinden yoğun şekilde etkilendi. Aynı gün saat 17.00’de Galatasaray Lisesi önünde yaşanan hak ihlallerinin durdurulması talebiyle 45 avukatla birlikte “Hukuka Karşı Nato, Nato’ya Karşı Avukatlar” pankartı ile bir basın açıklaması yaptık. 29 Haziran’da Galatasaray’da yapılan protestolara katılan Nato’ya Karşı Avukatlardan biri, polisin gaz bombalı ve coplu müdahalesi sırasında sırtında gaz bombası patlaması nedeniyle yaralandı. Bu süreçte Mecidiyeköy, Boğaz Köprüsü, Okmeydanı, Taksim’deki 200 civarındaki gözaltının takibi yapıldı. Hastaneler, bölge karakolları, emniyet müdürlükleri dolaşılarak gözaltıların ve yaralıların tespitine ve hukuki destek sağlanmasına çalışıldı. Yapılan hukuki yardımlar, yaralıların hastaneden taburcu edilmesine, gözaltındakilerin serbest bırakılmasına kadar sürdü.
sendika.org: Polis NATO gösterilerini bastırmak için orantısız bir şiddet kullandı. Eyleme katılan, katılmayan ayrımı gözetmeksizin, özellikle yoğun olarak gaz ve plastik mermi kullandı. Bu şiddet kullanma tarzına karşı ne tür hukuki önlemler geliştirmeyi düşünüyorsunuz?
Meriç Eyiboğlu: NATO karşıtı gösterilere dönük saldırılarla ilgili suç duyurularında bulunduk, bulunmaya devam edeceğiz. Fakat şöyle bir açmazla karşı karşıyayız. Polis tarafından yapılan her türlü ihlalle karşılaştığımız şeyle… Biz suç duyurularında hem ilgili amirlerle ilgili suç duyurularında bulunuyoruz; mesela Okmeydanı’ndaki gösterilerde kullanılan şiddetle ilgili sadece İstanbul Valisi, Çevik Kuvvet Müdürü, İstanbul Emniyet Müdürlüğü değil, hatta bu merkezi planlamanın bir parçası olduğu için İçişleri Bakanlığı ve Başbakan hakkında da suç duyurusunda bulunduk. Bu sorumlular, bu emri verenler, bu organizasyonun bu kadar sert olmasında sorumlu olanlarla ilgili yaptığımız suç duyurularında hiçbir zaman sonuç alabilmiş değiliz. Biz bu tür ihlallerin hepsinde de biliyoruz ki söz konusu olan NATO protestoları değil de örneğin Cumartesi Annelerinin bir oturma eylemi olsaydı da, Çevik Kuvvet kendi kendine müdahale etmiyor, sonuç olarak bir hiyerarşi içinde çalışıyor ve biz tabii ki onların amiri hakkında da suç duyurusunda bulunuyoruz. Fakat amirlerle ilgili asla sonuç alamıyoruz. Bizzat şiddet uygulayan çevik kuvvetin bulunması ise imkansız zaten hepsi aynı kıyafete, donanıma sahipler. Gaz işiyle birlikte bu imkansızlaştı. Çok nadir örneklerde polisin kim olduğu ortaya çıkıyor. En büyük problemlerimizden biri suç duyurusunda sanık hanesinde kimin oturacağının belli olmayacak olması. Ama iyi işleyen bir idari aygıtta, demokratik bir ülkede en azından teorik olarak bu işin üstüne kararlılıkla gidilmesi ve suçluların bulunması gerekir. Çok fazla görüntü var. Görüntülerden tespit edilebilir aslında, olmaz bir şey değil. Ama ne savcılık ne de emniyet mekanizması böyle işliyor. İşin başka boyutları da var. Aslında yaşadığımız hak ihlalleri gözaltına alınırken kullanılan şiddetle sınırlı değil. İnsanlar gözaltına alındıktan sonra da şiddete maruz kaldılar. Mesela 4 günlük ek süre alınan ve Terörle Mücadele Şubesine götürülen 33 kişi sabaha kadar uyutmama, zorla fotoğraf çekme, hemen hepsi yaralı olanlara ilaçlarının verilmemesi, uzun süre sorguda kalmaları gibi işkencelere maruz kaldılar. Sonuç olarak 2911’den yargılanan ve hepsi de serbest bırakılan 33 kişi 4 gün gözaltında tutulmuş oldu.
Diğer bir nokta; gözaltına almak amacıyla değil, kitleyi dağıtmak amacıyla bir şiddet kullanılmış olması. Sakınmadan sağa, sola, esnafa herkese dönük bir şiddet var. Sonuç olarak gösterileri izleyen, katılan, tanık olan bir sürü insan var.
Uluslararası hukuk açısından da bir açmaz var. Çünkü güvenlik hukuku denilen şey sonuçlarını giderek üretmeye devam ediyor. 11 Eylül bir milattı. Komik bir biçimde önce ABD sonra da İngiltere’de Irak’ta kitle imha silahları olmadığına ilişkin raporlar yayımlanmış durumda. Ama hayat değişmiyor, güvenlik doktrini kendini üreterek devam ediyor.
Uluslararası hukuk açısından büyük açılımlara, olanaklara sahip olduğumuzu düşünmüyorum. Ama bu dosyalar bence AİHM dosyalarıdır. Bu dosyalarla AİHM’e gideceğiz. Ben politik kısmının daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Karşı karşıya olduğumuz tablo devletin kendisini örgütleyiş biçiminden türüyor. Bütün bir akıl değişmediği sürece aslında hukuk çaresiz. Hukuk sonuç olarak bu kurallarla sınırlı.
Mehmet Ümit Erdem: Emniyet konsept değiştirdi. Eskiden toplu olarak kitleyi çembere alırdı, joplayarak gözaltına alırdı. Şimdi dağıtmayı amaçlıyor. Gaz kullanımını yaygınlaştırıyor; insanlarda iz bırakmayan ama etkisizleştiren bir yöntem.
Meriç Eyiboğlu: Valilik bir genelge yayımladı, inanılmaz bir genelge idi. En temel, anayasal hakları ortadan kaldırıyor idi. Üstelik bunu genelge ile yapıyordu. Hukuk tekniği açısından bu ancak kanunla yapılabilir ama bu ayrı bir tartışma konusu… Bu genelgede basın açıklaması yapılacak yerler sınırlanıyordu. Mecidiyeköy’de 28 Haziran Pazartesi günü yapılan basın açıklaması Valilik genelgesi ile sınırlanan yerler arasındaydı. Ancak orada sert bir müdahale oldu. İkincisi Haziran ortasında İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan genelge; bunda da basın açıklamalarında fotoğraf almaya kısıtlama getiriliyordu. Ama biz gözaltına alınanların dosyalarını takip ederken elleri arkalarından kelepçelenmiş, yere yatırılmış halde, bir sürü fotoğrafla karşılaştık. Son TMŞ sonrası duruşmada GBT kayıtları da dosyadaydı, bu hukuk dışı bir uygulamadır. İkincisi içeride susma hakkının kullanımı emniyet
tarafından hazırlanan fezlekede örgüt tavrı olarak nitelelendirilmişti.
sendika.org: NATO zirvesi sonucunda alınan önemli kararlardan biri de NATO’nun müdahale alanının “teröre yardım eden ülkeleri de kapsayacak olması” idi. Bu anlamda NATO’nun operasyonel bir güç olarak kullanımında da bir doktrin değişikliğinden söz edebiliriz. Kapsamın genişletilmesi, uluslararası hukuk açısından ne tür bir hukuksuzluk anlamına geliyor? NATO zirvesini, dağıttığınız el ilanlarında da açıklamalarınızda da gayri meşru ilan ettiniz? NATO zirvesi bittikten sonra alınan kararlara ilişkin de bu tür açıklamalarınız olacak mı?
Mehmet Ümit Erdem: Bununla ilgili bir kitapçık hazırlamayı düşünüyoruz. Bütün bu süreci, çalışmalarımızı değerlendirdiğimiz, aynı zamanda NATO kararlarına ilişkin görüşlerimizin yeraldığı bir kitapçık… NATO zirvesi öncesinde de yaptığımız açıklamalarla NATO zirvesi değil, onu protesto etmek için sokağa çıkmak meşrudur demiştik. Şimdi de NATO zirvesi bittikten sonra, alınan kararların gayri meşru olduğunu düşünüyoruz ve bunu kitapçıkla, açıklamalarımızla deklare edeceğiz. Ayrıca yaptığımız suç duyurularının takipçisi olacağız.