Şubat ayının sonlarında yayınlanan yeni veriler 2003 yılının Ekim ile Aralık ayları arasında, yılın üçüncü çeyreğinde 279.000 olan işsiz kadın ve erkek sayısının 287.000’e çıktığını gösteriyor. MİB’ye göre erkek nüfus için 2003’ün üçüncü çeyreğinde yüzde 10,2 olan işsizlik oranı, yılın son çeyreğinde yüzde 10,3’e yükseldi. Kadınlar arasında ise üçüncü çeyreğinde yüzde 11,4 olan işsizlik oranı […]
Şubat ayının sonlarında yayınlanan yeni veriler 2003 yılının Ekim ile Aralık ayları arasında, yılın üçüncü çeyreğinde 279.000 olan işsiz kadın ve erkek sayısının 287.000’e çıktığını gösteriyor.
MİB’ye göre erkek nüfus için 2003’ün üçüncü çeyreğinde yüzde 10,2 olan işsizlik oranı, yılın son çeyreğinde yüzde 10,3’e yükseldi. Kadınlar arasında ise üçüncü çeyreğinde yüzde 11,4 olan işsizlik oranı yüzde 11,5’e çıktı.
Günlük Maariv gazetesinde yer alan bir habere göre “Hazine, İsrail’in yaşadığı uzun süredir devam etmekte olan ekonomik durgunluktan çıkmakta olduğunu iddia ediyor olabilir ancak istihdama ilişkin veriler hala çok iç karartıcı ve durum daha da kötüye gidebilir… Geçen yıl çoğunluğu kadın 250.000’den fazla insan işini kaybetti… Altı aydan fazla bir süreyle iş arayanların oranı yüzde 37 olurken (bu oran 2002 yılında yüzde 32 idi), işsizlerin yüzde 18’inden fazlası ise bir yılı aşkın bir süredir piyasada iş arıyor (bu oran 2002 yılında yüzde 13,5 idi).”
Gazete haberin devamında Maliye Bakanlığı ve İsrail Merkez Bankası’nda çalışan uzmanların, yıl sonuna kadar toplam işsiz sayısının 301.000’e ulaşarak, toplam işgücünün yüzde 11,3’üne ulaşacağını tahmin ettiklerini ekliyor. Maariv şöyle devam ediyor: “Başbakan Ariel Şaron’un iktidarı döneminde işsizlik oranı yüzde 8,75’ten şu anki yüzde 10,9’luk orana yükselirken, 77.000 insan işsizler kervanına eklendi.”
Histadrut işçi sendikaları federasyonu başkanı Amir Peretz, Şaron’u ve maliye bakanı Benyamin Netanyahu’yu istifaya davet etti. Peretz’e göre Netanyahu tarafından kısa bir süre önce sunulmuş ve ekonomik toparlanma olduğunu gösteren veriler gerçekte işsizler için yeni iş olanakları açmaya yaramadı. Bu nedenle “Ekonomik toparlanma lokomotifi sadece bir vagonu – İsrail toplumunun en yüksek gelirli onda birlik kesimini – çekiyor.”
İsrail medyasında yer alan haberlere göre, Şaron’un gerektiğinde parayı kendisine geri vereceğine dair söz vermesinin ardından, Savunma Bakanı Şaul Mofaz 200 milyon NIS’lik bir tutarın Eğitim Bakanlığı’nın bütçesine aktarılmasını kabul etti. Şaron, Mofaz’a “Yaptığınız bu jest, sizin eğitime daha fazla kaynak tahsis etme planı ile öne çıkmış biri olmanızdan dolayı özellikle çok soylu bir davranış” dedi.
Yaklaşık 6.000 öğretmenin eline asgari ücretin altında bir ücret geçiyor ve bu öğretmenler Eğitim Bakanlığı’ndan ek gelir ödemesi alıyorlar.
Netanyahu kendisine yöneltilen eleştirilere cevap vermeyi reddetti ve özelleştirmeyi daha da ileriye götürme, en başta da İskonto Bankası’nın [İsrail’de iskonto işiyle uğraşan ve asıl olarak ücretlilere hizmet veren bir kamu bankası -ç.n.] özelleştirilmesine hız verme kararında olduğu ilan etti. Jerusalem Post Netanyahu’nun şu sözlerini aktarıyor: “Bunu çok çabuk gerçekleştirebiliriz; İskonto Bankası’nı elimizde bir dakika fazla tutmayacağız. Banka, İskonto işçileri ile yapılacak toplu sözleşmenin koşullarına bağlı olacak bir fiyattan ‘olduğu gibi’ satılabilir. Daha önceki özelleştirmelerde görev aldım ve sizlere uzun bürokratik süreci haklı çıkaracak hiçbir gerekçenin olmadığını söyleyebilirim.” Netanyahu şunları ekledi: “Eminim ki Hazine’den bizler ve burada Mali Komite’de yer alan sizler, hepimiz İskonto Bankası’nın özelleştirilmesinin gerçekleştirilmesi için yirmi dört saat süreyle çalışmaya isteklisiniz.”
1991 yılında İsrail’de toplumsal adaletin bazı yönleri konusunda endişeleri bulunan, aralarında feminist hareketin, Mizrahi Yahudileri’nin (Ortadoğu ve Kuzey Afrika kökenli Yahudiler) ve İsrail’in Arap yurttaşlarına eşit haklar tanınması için mücadele eden hareketin temsilcilerinin de bulunduğu kişiler tarafından Adva Merkezi kuruldu. Kısa bir süre önce yayınladığı raporda Merkez şu sonuca ulaşıyor: “Hızlandırılmış ekonomik büyüme döneminde, refahın meyveleri adaletsiz bir biçimde dağıtıldı. Çoğunluğun gelir düzeyi, eğitimi, ve konut olanakları aynı düzeyde kalırken ya da gerçekte gerilerken, İsraillilerin görece küçük bir kesimini oluşturanların gelirlerinde ve yaşam standartlarında büyük bir artış yaşandı. Şu an yaşanmakta olan ekonomik durgunluk sırasında eşitsizliğin daha fazla telaffuz ediliyor olması şaşırtıcı bir durum değil. İsrail’in ihtiyacını duyduğu şey geride bırakılmış olan İsraillilerin – ki bunlar toplumun çoğunluğunu oluşturuyor – eğitim ve gelir düzeyinin daha hızlı artmasını sağlayacak uzun dönemli ve istikrarlı bir programdır. Ne yazık ki, mevcut hükümet politikaları bu amaca hizmet etmiyor. Tam aksine, son dönemde görevde bulunan hükümetler, ister sağ ister sol partilerden oluşuyor olsun, toplumsal sorumluluğu bir kenara bıraktılar, iş dünyasına tam bir serbesti verdiler ve İsraillilerin çoğunluğunu ‘serbest piyasa’nın merhametine bıraktılar.”
Rapor şöyle devam ediyor: “Geçtiğimiz iki yıl boyunca iktidarı elinde tutan hükümetler, sonuç olarak sosyal güvenlik ağı ve kamusal eğitimde, kamu sağlık hizmetlerinde, devletin konut edindirme desteği ve sosyal refah programları üzerinde çok büyük tahribata yol açan, bir dizi büyük boyutlu bütçe kesintilerini uygulamaya koydular. Buna ek olarak, birbiri ardınca gelen hükümetler kamu hizmetlerinde istihdam koşullarını kötüleştirdiler ve ücret ve emeklilik sistemini tırpanladılar. Söz konusu bu gelişmelerin yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların ve ailelerin sayısını artırması, İsraillilerin çoğunluğunun yaşam standartlarını aşağıya çekmesi ve genç kuşakların gelecekleri üzerinde olumsuz etkiler yaratması bekleniyor.”
Şaron ve Netanyahu tarafından yürütülen kemer sıkma politikaları, aslında 1992-1996 ve 1999-2001 yılları arasında İşçi Partisi tarafından geliştirilen politikaların doğrudan bir devamıdır. Serbest ticaret bölgelerini içeren kuralsızlaştırılmış [deregüle edilmiş] kapitalist bir ekonomi yaratma düşüncesi İşçi Partisi tarafından, esas olarak da şimdiki başkanı Şimon Perez tarafından teşvik edildi. Kamu sektörünü varlıklı azınlığa peşkeş çekerken, İsrail’in Batı Sahili ve Gaza Bölgesinde yürüttüğü işgale gittikçe daha fazla sermaye yatırıyor olması İsrail seçkini içinde bir anlaşmazlık konusu oluşturmuyor. Kısa bir süre önce, kendisi ile yapılan bir söyleşide İşçi Partisi’nin eski Maliye Bakanı Abraham Sohat, Netanyahu tarafından alınan önlemleri savundu ancak bu politikanın daha “yavaşça” uygulanmasının “gerektiği”ni söyledi.
İsrail’de refah devletinin çöküşü, ülke ekonomisinin derinleşen krizi ile birlikte yaşanıyor. İsrail Merkez Bankası’nın bildirdiğine göre 2003 yılı sonunda, 2002 yılına kıyasla devletin iç ve dış borçları yüzde 5,6 oranında artarak 520 milyar NIS’e ya da GSYİH’nın yüzde 105’i düzeyine çıktı. Bu İsrail’in son sekiz yılda gördüğü en yüksek borçluluk düzeyi. Jerusalem Post’un verdiği habere göre “Avrupa Birliği’nin 15 üyesinde borçlanmanın GSYİH’ya oranı ortalama yüzde 73 iken, OECD üyesi ülkelerde bu oran yüzde 78. Diğer Batılı ülkelerde borçlanma oranı bu iki ortalama rakamın da altında seyrediyor; ABD’de borcun GSYİH’ya oranı yüzde 63’ken, İsveç ve İspanya’da da aynı oran söz konusu. OECD üyesi ülkelerle ilgili geçen yılın verilerine toplam borcu GSYİH’sının sadece yüzde 16’sına karşılık gelen Avustralya en düşük borç düzeyine sahip olan ülke konumunda.”
David Cohen
9 Temmuz 2004
Kaynak: www.wsws.org