Ancak ülkemizde çeşitli konularda olduğu gibi NATO konusunda da sorunun ele alınış biçimi özellikle de muhalefetin büyük bölümünün çeşitli platformlarda -harcanan emek açısından her birinin değeri tartışılamaz olsa da- adeta bir Bush ya da sistemden bağımsız hümanist duygularla beslenmiş bir savaş karşıtlığına indirgenmesi ekonomik sistemle militarizm arasındaki nesnel ilişkinin bizzat kapitalistlerin yorumundan öğrenilmesini daha da […]
Ancak ülkemizde çeşitli konularda olduğu gibi NATO konusunda da sorunun ele alınış biçimi özellikle de muhalefetin büyük bölümünün çeşitli platformlarda -harcanan emek açısından her birinin değeri tartışılamaz olsa da- adeta bir Bush ya da sistemden bağımsız hümanist duygularla beslenmiş bir savaş karşıtlığına indirgenmesi ekonomik sistemle militarizm arasındaki nesnel ilişkinin bizzat kapitalistlerin yorumundan öğrenilmesini daha da önemli hale getirmektedir.
Son baharda genel seçimin yaşanacağı ABD’de de benzer bir propaganda, yani George W.Bush=Savaş denklemi muhalefetteki Demokrat Parti tarafından yoğun olarak kullanılmaktadır. Görünüşe bakılırsa bu söylem, dünyada mevcut savaş karşıtlarının izlediği hattan da beslenerek bu kez Demokratları iktidara taşıyacak gibidir. Aralarında küreselleşme karşıtlarının da yer aldığı yalnızca Bush’a ve savaş’a karşı gruplar, ABD’de, iktidar bir partiden diğerine geçtiğinde dünyada savaşların biteceği gibi bir yanılsamanın yaratılmasına katkı sunmaktadırlar. Ayrıca, ABD’de silahlanma bütçesi 90’lı yıllarda, Demokratlar iktidardayken de çok büyük oranlarda arttırılmış hatta ABD’nin kumandası ve patenti altındaki NATO’nun tonlarca bomba yağdırdığı Yugoslavya savaşlarının en önemlileri de Demokrat Başkan Bill Clinton döneminde yaşanmıştır. 1996 genel seçimlerinde Demokrat Partiden Başkanlık ve Kongre üye adaylarına aktarılan 2.3 milyon Dolar tutarındaki bağış da dünyanın en büyük silah tekeli olan Lockheed Şirketinin sahibi Lockheed Martin’in bizzat kendisi tarafından yapılmıştır. Aynı seçim sürecinde Lockheed’in büyük ortaklardan biri olduğu Loral Space and Communications isimli şirketin yönetim kurulu başkanı Bay Schwartz’ın Demokratlara şahsen yaptığı bağış ise 601 milyon Dolardır.[1] Irak’taki savaşın en önemli nedenlerinin başında öncelikle Irak olmak üzere bölge ülkelerinin liberal kapitalist çarka dahil edilmesi olduğu hatırlandığında, Dünyadaki ilk liberal ticaret anlaşması NAFTA’nın imzacı hükümetlerini (ABD’de Demokrat Başkan Bill Clinton) hatırlamamak mümkün olabilir mi? Yine Clinton döneminde kurulan ABD-NATO Genişleme Komitesi isimli resmi devlet organının kurucusu Bay Jackson da Lockheed Silah Şirketinin Stratejik Planlama Bölüm Başkanıdır.
Bush karşıtlığında yoğunlaşan muhalif grupların ABD’deki Cumhuriyetçiler mi? yoksa Demokratlar mı? ikilemini aşmasına yardımcı olacağını umduğumuz yukarıdaki bilgilerin ardından biraz daha NATO özeline indiğimizde öncelikle göze çarpan, NATO denen savaş aygıtının her ne kadar ABD patentli olsa da devletler arası bir kimliğe sahip oluşudur. Anlaşma hükümleri arasında dolaştığımızda her ne kadar tarafların “tüm halklar ve Hükümetlerle barış içersinde yaşama arzusu” vurgulanıyor olsa da, ikinci ve üçüncü paragraflardaki, “Kendi halklarının ortak mirasını, bireysel özgürlüklerini korumak…..vb” ile “Kuzey Atlantik Bölgesinde refah ve istikrarı korumak” vurgularından tüm dünya ile barış içinde yaşama arzusunun ne denli sahte ve göstermelik olduğu anlaşılabilmektedir.
Anlaşmadaki bu çelişkiyi, sadece 2 yıl sonra başka bir platformda tüm çıplaklığı ile ortaya koyan cümlelerin sahibi ise ABD’nin II.Dünya Savaşı sırasındaki Genel Kurmay Başkanı General Eisenhower’ın bizzat kendisidir. 1951 yılında Amerikan Bakanlarını Avrupa’ya askeri yardım yapma konusunda ikna etmek için verdiği bir brifingde, bunun Sovyetler Birliği tarafından bir tehdit gibi algılanabileceği ve Sovyetler’i savaşa kışkırtacağını hatırlatan Başkan Yardımcısına “Eğer Rus’lar Avrupa’daki 50 ya da 70 tümenlik bir askeri gücün kendileri için tehdit oluşturacağına inanıyorlarsa çılgın olmalılar. Onların, uğruna savaşacakları ticari bir işi yok ve ben bunu yapacaklarını (savaş açacaklarını) zannetmiyorum.”[2] şeklinde cevap veren Eisenhower, , işçi sınıfının iktidar olmadığı feodalizmde olduğu gibi kapitalizmde de savaşların sürmek zorunda olduğunun en açık ip ucunu vermiştir.
Aynı konuşması sırasında Eisenhower, İtalyan Hükümetinin o yıllardaki politik pozisyonunu açıklarken, “İtalyan’ların bir nedeni olduğunda ve başlarında liderleri olduğu zaman savaşacaklarına ikna oldum ve mevcut İtalyan Hükümetinin her iki koşulu da sağlamak için elinden geleni yaptığına inanıyorum”[3] diyerek savaşlar için neden yaratmanın hiç zor olmadığını vurgulamakta hiçbir sakınca görmemiştir. Gerçekten de bir Başbakanın, halkının lidersiz kalmaması için elinden geleni yapıyor olması şaşırtıcı değildir ama bu kişi, bir yandan da halkının savaşması için bir neden yaratmaya çabalıyorsa işte bu, üzerinde uzun uzun düşünülmesi ve tartışılması gereken bir konudur.
Eisenhower’ın Bakanlar Kuruluna verdiği brifingde görünür hale gelen bir diğer gerçeklik te hem Avrupa Birliği’nin fakat hem de silahlanmanın asıl nedenidir: “Batı Avrupa’da yaklaşık 350 milyon insan yaşamakta, bölgenin endüstriyel kapasitesi, yüksek nitelikli ve eğitimli nüfusu muazzam bir değeri temsil etmektedir. Bu kadar muazzam bir kaynağa sahip olan Avrupa’nın Rusya’dan bu kadar çok korkmasının sebebi ne olabilir? Cevap son derece basit, Rusya tarafında muazzam bir birlik var ve Batı Avrupa tarafında böyle bir birlik yok. Rusya’nın birliği zora dayalı, süngüler altında bir birlik ama yine de birlik……Tarafsızlık fikrini (Bu fikir o dönemde Sovyetlere yakınlaşmak anlamına geliyor ve Avrupa’daki komünistler tarafından savunuluyordu)ortadan kaldırabilmek için Batı Avrupa’ya askeri ekipman temin etmek zorundayız… Askeri ekipman, tanklar, uçaklar Avrupa’ya ulaşana kadar bizler burada sanki savaş ortamındaymışız gibi tam kapasite ile üretim yapmak zorundayız. Bu kahrolası dönemeci kısa zamanda almaya mecburuz. Avrupalıların ellerini tıka basa doldurmak zorundayız. Buradaki fark, uygarlığımızın ilerleyip ilerlemeyeceği sorunudur, öyleyse mükemmel bir adak olmak için ben hazırım…”[4] Sovyetler Birliği’ndeki işçi sınıfı iktidarına karşı savunmada, Avrupa’nın da bir birlik haline gelmekten başka çaresinin olmadığını anlatan ilk cümleler, AB’nin “Emeğin Avrupa’sı” ve “Barış Bloğu” olma amacıyla kurulduğu iddialarını kökünden sarsmakta, hatta AB’nin, işçi sınıfı iktidarı ihtimaline karşı konuşlandırıldığı düşüncesini güçlendirmektedir.
Bilindiği gibi, NATO, artık “genişlemiş” ve ABD, Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerindeki Lockheed benzeri silah tacirleri, NATO’ya yeni katılan bu ülkelerin silah ve teçhizatlarını modernize etme konusunda “yardımcı olmaya” hazır vaziyette beklemektedir. Dünyanın en büyük silah yapımcılarını bir araya getiren ABD Uzay-Havacılık Sanayicileri Birliği başkan yardımcısı Joel L. Johnson’a göre bu genişlemeyle birlikte yalnızca savaş jetleri piyasasına 10 milyar Dolar yeni kaynak girişi olacaktır. Fakat Johnson, genişlemenin bununla sınırlı kalamayacağını ve nakliye uçaklarından, yardım helikopterlerine ve saldırı amacıyla kullanılacak helikopterlere kadar daha pek çok savaş malzemesinin de bu menüye dahil olduğunu belirtmektedir. Ama unutulmamalıdır ki askeri iletişim sistemleri, bilgisayar ve radar sistemlerinden henüz hiç söz edilmemektedir. Söz konusu ülkelerin NATO’ya girişinin önümüzdeki 15 yıl içindeki toplam maliyeti ya da yapılmak zorunda olunan harcamalar toplamının 125 milyar Dolar olduğu, bunun önemli bölümünün ise yeni NATO üyelerinden geleceği belirtilmektedir. [5] NATO’nun genişlemesi, dünyadaki Çin, Hindistan ve Rusya gibi diğer büyük devletleri de daha fazla silahlanmaya zorlayacak, başka bir deyişle ön
ümüzdeki 15 yıl boyunca gerek Avrupa’da gerekse Asya ve Amerika’daki emekçi halklar ya da tüm dünya işçi sınıfı çok daha fazla sömürülecek, ödedikleri her kuruş vergi kendilerine kurşun ve bomba biçiminde geri dönecektir, her seferinde on binlerce sınıf kardeşlerinin katledildiği haberini alacaklardır.
IMF, DB, WTO, G8, BM ya da NATO; bu ve benzeri diğer kurumların her biri kapitalist sistemin işleyişinde son derece önemli bir işleve sahip yapılardır ve bu nedenle bu yapılara karşı muhalefet örgütlemek yaşamsal bir öneme sahiptir. Ancak örgütlenecek karşıtlığın somut, bilimsel kanıtlara ve sağlıklı bir teoriye dayandırılması halinde bu süreçler, aynı zamanda sınıf bilincinin yaratılmasında bir eğitim aracı olma işlevi görebilirler. Bu anlamda, Bush’a yönelik karşıtlık, kendi coğrafyamızdan başlamak üzere tüm yönetici sınıfları kapsamadığı, savaş’a yönelik eleştiriler savaş’ın nesnel gerekçeleri tartıştırılmadığı taktirde yalnızca gündelik tepkiler olmaktan öte bir işe yaramayacaktır.
[1] NATO expansion: Great Business, New York Times, Sunday, June 29, 1997 “Arms makers see Bonanza in selling NATO expansion” by Jeff Gerth and Tim Weiner
[2] Memorandum, dated February 6, by George M. Elsey to President Harry S. Truman, Truman Presidency Library and Museum, çeviri: Gaye Yılmaz/Haziran 2004
[3] Memorandum, dated February 6, by George M. Elsey to President Harry S. Truman, Truman Presidency Library and Museum, çeviri: Gaye Yılmaz/Haziran 2004
[4] NATO expansion: Great Business, New York Times, Sunday, June 29, 1997 “Arms makers see Bonanza in selling NATO expansion” by Jeff Gerth and Tim Weiner
[5] NATO expansion: Great Business, New York Times, Sunday, June 29, 1997 “Arms makers see Bonanza in selling NATO expansion” by Jeff Gerth and Tim Weiner
17 Haziran 2004