200 bin kişi ne demektir bilir misiniz? Orta büyüklükteki bir şehir demektir. Bir şehir dolusu insan günde en az 10 saat çalışarak hayatını kazanmaya çalışıyor. İmalatın en büyük sektörü deri ve ayakkabıcılık alanında. Metal sektörü de epeyce var. Her gün 200 bin işçi bu siteye girip çıkıyor. Hepimiz birbirimizden habersiziz. Kendi işyerimizde bile birbirimizden haberimiz […]
200 bin kişi ne demektir bilir misiniz? Orta büyüklükteki bir şehir demektir. Bir şehir dolusu insan günde en az 10 saat çalışarak hayatını kazanmaya çalışıyor. İmalatın en büyük sektörü deri ve ayakkabıcılık alanında. Metal sektörü de epeyce var.
Her gün 200 bin işçi bu siteye girip çıkıyor. Hepimiz birbirimizden habersiziz. Kendi işyerimizde bile birbirimizden haberimiz çok sınırlı. Koca bir bölgenin içinde sabah işe gelip akşam evimize gidip geliyoruz. Çoğumuzun sigortası yok. Çalışma saatlerimizin nereye kadar süreceği belli değil. Patronun ihtiyacına göre onun istediği kadar fazla mesaiye kalmak zorundayız. Fazla mesai ücretini kimimiz alıyor, kimimiz alamıyor. Çoğumuzun kendi haklarımızdan bile haberi yok.
Akşam yoksul evlerimize gittiğimizde ekonomik sorunlar, ailevi sorunlar içinde debelenip duruyoruz. Çoğu kez evin dışına kendimizi atıp geç saate kadar oyalanıp ölü gibi atıyoruz kendimizi eve. Kadın işçilerimiz işin bütün yorgunluğundan sonra bir de evde bekleyen işlerin gerginliğe ile dönüyor evine. Genç yaşta çocuklarımız okul çağlarında buralarda ömür törpülüyor. Bir kısmı gurbetten gelmiş,ya akrabalarının yanında kalıyor ya da kendisi gibi işçi kardeşleriyle, hemşerileriyle derme çatma, ev demeye bin şahit lazım dükkanlarda kalıyorlar.
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışan 200 bin işçi ve bölge tamamen dolduğunda çalışacak olan bir 100-150 bin kişi daha bu çileyi yaşamak için büyük bir gayretle gidip geliyoruz. Biz tam 200 bin kişiyiz. Ama hepimiz tek tek yaşıyoruz. En kalabalığımız hemşerilerimizle oluşuyor. Biz buraya niye geliyoruz? Çalışmaya. Sadece ben mi geliyorum. Hayır. Tam 200 bin kişi. 200 bin tane köle. Tıpkı dizi filmlerde gördüğümüz zenci köleler gibi. Tek farkımız bizim derimizin rengi ile patronlarımızın derisinin rengi aynı. Ama o zamanın kölelerinden hiç farkımız yok. Hiçbir hakkımız yok çünkü. En basitinden insanca yaşama hakkımız yok. Biz sadece çalışmak için varız. Çalışmak ve patronları zengin etmek. Bu dünyadaki varlığımızın manası bu. Bu mu gerçekten?
Tabii ki hayır! Biz insanız, köle değiliz. Biz işçiyiz. Alın terimizle çalışıp, insan gibi çalışıp, emeğimizin hakkıyla kazanıp, insanca yaşamak istiyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Tam 200 bin kişiyiz. Aynı işyerinde çalışan 200 bin kişiyiz. Hemen nefes alacak kadar birbirimize yakın. Birimizin burnu kanasa yardımına koşacak kadar birbirine yakın 200 bin kişi. Amacı, derdi, tasası, çaresi birbirine yakın 200 bin kişi, 200 bin insan, 200 bin işçi.
Artık biz bu oyunu oynamak istemiyoruz. Bütün emeğimize patronların el koymasını istemiyoruz. Biz de bu ürettiğimiz zenginlikten faydalanmak istiyoruz. Biz de insan gibi yaşamak, çalışmak, dinlenmek, ailemizle beraber huzur içinde vakit geçirmek istiyoruz. İşte karşınıza dikildik. Bundan sonra buradaki çalışma koşullarını birlikte belirleyeceğiz. Artık sadece sizin, patronların borusu ötmeyecek. Ömrümüz köle gibi çalışarak ve hayatın ne olduğunu anlayamadan yaşlanıp ölerek geçsin istemiyoruz. Bunun için başkaldırıyoruz.
Giderek büyüyeceğiz. Ve zamanı gelince dev bir güç olarak dikileceğiz bize bu hayatı zehir edenlerin karşısına. Şimdilik sadece küfür edebiliriz. Ama öfke yetmez. Etrafımıza bakacağız, ne kadar kalabalık olduğumuzu göreceğiz, kardeş olduğumuzu anlayacağız ve gücümüzün farkına varacağız. Kısacası bütün işçiler, emekçiler, esnaf ve yoksullar… Her geçen gün biraz daha duvara yaklaşıyoruz. Artık kaçacak, gerileyecek fazla bir yerimiz kalmadı. Artık kavgaya hazırlanmanın, biz de insanız diye ayağa kalkmanın zamanı geliyor. Biz tam 200 bin kişiyiz, bir araya geldiğimizi bir hayal edin gerisi kolay.