Kurulduğu ilk günden bu yana Nato, güvenliğini sağladığı bloğun nizami harp düzeyinde gücünü, muhtemel bir yenilgi olasılığında ne denli gözü kara olunabileceğini temsil etmekle kalmadı; aynı zamanda bir gayri nizami harp aygıtı olarak da çalıştı. Diğer bir söyleyişle Nato, tanımı gereği salt uluslararası hukuk açısından değil ulusal devletler ölçüsünde, iç hukuklar açısından da hukuk dışı/hukuk […]
Kurulduğu ilk günden bu yana Nato, güvenliğini sağladığı bloğun nizami harp düzeyinde gücünü, muhtemel bir yenilgi olasılığında ne denli gözü kara olunabileceğini temsil etmekle kalmadı; aynı zamanda bir gayri nizami harp aygıtı olarak da çalıştı.
Diğer bir söyleyişle Nato, tanımı gereği salt uluslararası hukuk açısından değil ulusal devletler ölçüsünde, iç hukuklar açısından da hukuk dışı/hukuk ötesi bir alan yaratmıştır ve bir savaş aygıtı olarak her iki cephede dövüşmüş ve salt devletler hukukunu çerçeveleyen metinleri değil tüm hak ve özgürlükleri ayaklar altına almış ve ihlal etmiştir.
Nato, Kore’de olduğu kadar Bologna tren garının bombalanmasında, Afganistan’da olduğu kadar 77 1 Mayısında da anımsanması gereken bir aktördür. Zihinlere kazınan, yakılan Vietnam ormanlarında da Santiago stadyumunda da aynı konseptin farklı görünümleridir.
Emperyalistler kullana geldikleri pek çok kavramla (ne yazık ki insan hakları kavramı da bu kavramlardan biridir) kendilerini meşrulaştırmakla yetinmemişler, uluslararası hukukun enstrümanlarını da -bunların ruhuna ve özüne aykırı olarak- kullanmışlardır. Iraklı sivillerin üstüne bomba yağdırılması ya da ambargo dönemi süresince yüzbinlerce bebeğin yetersiz beslenme ya da ilaçsızlıktan ölmesi gayet hukukidir!
11 Eylül sonrası ayaklar altına alınan yine yalnızca uluslararası hukukun şu ana kadar tanımlayabildiği prosedürler değil, bunlardan belki de daha önemli olarak insanlığın yüzyıllardır biriktirdiği tüm hukuki değerler, hak ve özgürlüklerdir.
• Cenk Kalesinde daha önceden teslim olmuş ve silahlarını da teslim etmiş olan binlerce “Taliban”ın savaş silahları kullanılarak öldürülmesi
• Çeşitli operasyonlar ile üçüncü ülkelerde yakalanan “şüpheli şahısların” hiçbir hukuki temeli olmadan ele geçirildikleri ülke dışında bir yere götürülmeleri ( Hamburg’da yada Afganistan’da yakalanan kişilerin Guantanamo’ya götürülmeleri)
• Hiçbir hukuki dayanağı olmadan ve çoğu hiçbir şekilde hakim karşısına çıkarılmayan ve hukuki olarak tutsak kavramı dışında tanımlanması mümkün olmayan kişilerin Guantanamo üssünde insanlık onuruna aykırı koşullarda tutulmaları ve sorgulanmaları.
• Ebu Gurayip cezaevi örneğinde olduğu gibi işkenceli sorgu haberlerinin sıradanlaşmasının
• İngiltere’de DNA’lı kimlik kartı örneğinde olduğu gibi “fişleme” uygulamasının belki de tarihte hiç olmadığı kadar açıkça ve toplumsal meşruiyetle gerçekleştirilmesi
• ABD’de seyahat özgürlüğünden, iletişim özgürlüğüne, adil yargılanma hakkından ifade özgürlüğüne tüm hak ve özgürlüklerin anti-terör yasalarıyla budanması ve sınırlama dalgasının yükselerek sürmesi akla gelebilecek ilk örneklerdir.
Şüphesiz uluslararası hukukun varolan enstrümanlarının kararı dahi olmadan silahlı müdahalelerin gerçekleştirilmesi, ülkelerin işgal edilmesi çok ciddi ve etkisi uzun zamanda görülebilecek teamüllerin oluşmasına neden olabilir.
Olan biteni “güvenlik için hak ve özgürlüklerden vazgeçilmesi” olarak özetlemek olanaklıdır. İnsanlar korkmakta ve güvenlik için her şeyden ama her şeyden vazgeçebilmektedirler. Bu eğilimin derinleşeceğini ve yaygınlaşacağını öngörmek de zor değildir.
Büyük Ortadoğu Projesinin, bölgede yeni bir hukuksuzluk dalgasının adı olacağı açıktır. Bunun biz hukukçuların önüne yepyeni mücadele başlıkları koyacağı da…
Yeni güvenlik konseptlerinin kararlaştırılacağı, Büyük Ortadoğu Projesi’nin esas itibarı ile ilk kez görücüye çıkacağı Nato zirvesinin İstanbul’da yapılacak olmasının, G-8 zirvesine dokuzuncu ‘lider’ olarak Tayip Erdoğan’ın çağrılmasının anlamı ve önemi de tam da buradadır. Türkiye, yeni dönemin hesaplarının üzerine kurulduğu aktörlerden en önemlisi, temel hamlelerde kullanılacak koçbaşıdır.
Haziran 2004, ‘daha fazla güvenlik için hak ve özgürlüklere daha fazla kısıtlama’ yöneliminin somut, zirve deklarasyonlarında ifadesini bulduğu tarih olacaktır.
Haziran 2004 yeni dönemin gereksinimi olan gayrı nizami harp aygıtları, Gladioların, SDRA-8’lerin, Özel Harp Dairelerinin önünün açıldığı, re-organize edildiği tarih olacaktır.
Haziran 2004 yeni gayrı meşru ambargoların planlanacağı, görücüye çıkacağı tarihtir: ilaçsızlıktan ölecek yeni yüz binler, sağlıksız beslenmek zorunda bırakılan yüz binlerce yeni bebek, gelecekleri ellerinden alınan kuşaklardır söz konusu olan.
Haziran 2004, insanlığın yüzyıllardır yarattığı hukuki değerlerin aşınmasında, çiğnenmesinde yeni bir adım, insanlığın kazanımı olarak nitelenebilecek hukuk normlarının biraz daha elden gittiği bir tarih olacaktır.
Haziran 2004, İstanbul’da bir savaş örgütünün reorganizasyonu planlanacağı, hukukun temel değerlerinin altının yeni dönemde nasıl boşaltılacağı, hukukun nasıl arkasına dolaşılacağının kararlaştırılacağı tarih olacaktır.
Tanım gereği hukukun karşısında yer alan Nato’nun yeni dönem hukuksuzluklarını belirleyeceği zirve meşru değildir.
Meşru olmayan bu zirvenin engellenmesi yönündeki girişimler ise meşrudur.
Öte yandan 11 Eylül sonrasında hızla öne çıkan ‘güvenliğin için hak ve özgürlüklerinden vazgeç’ formülünün merkezden çepere doğru, tüm dünya da hızla yayılmasında bu zirve önemli bir köşe taşı olacaktır. Yeni güvenlik konseptleri geliştikçe tüm hak kategorilerinde bir daralma tehlikesi olacağı açıktır.
Haziran 2004 boyunca İstanbul sokakları işte bu iki eğilimin karşılaştığı alan olacaktır.
Haziran 2004’te İstanbul sokakları özgürlüklerin cendereye alınması dalgasına karşı mücadele alanıdır.
Sokaklar yalnızca sokak değildir.
İstanbul’da adı konmayan olağanüstü hali tüm bunların ışığında değerlendirmek gerekir.
İstanbul’da hukuk askıya alınıyor…
Bir hukuksuzluk döneminin kapısı aralanıyor….
Avukatlar da bir sorunun yanıtını arıyor;
Hukukun bittiği yerde avukatlar ne yapar?
Hep birlikte göreceğiz!
NATO’YA KARŞI AVUKATLAR
HAKLARINIZ
4 Haziran tarihinde toplantıları başlayacak olan ve 28-29 Haziran tarihinde yapılacak NATO Zirvesi ile sona erecek olan Haziran ayı boyunca “NATO toplantılarına katılacak olanların güvenliklerinin sağlanması” amacıyla hükümet ve kolluk güçleri tarafından önlemler alınmaktadır.
Alınan bu önlemlerin önemli bir bölümü temel hak ve özgürlükleri engelleyici nitelikte olup, kişi hak ve özgürlüklerinin korunması ve hak ihlallerinin önüne geçilebilmesi ancak haklarımızın bilinmesi ile mümkündür. Bu nedenle aşağıda kısaca bu süreçte bilinmesi gereken haklar not edilmiştir.
• Seyahat özgürlüğü anayasal bir haktır. Seyahat özgürlüğü kapsamında herkes şehir içinde ve şehirlerarasında serbestçe dolaşabilir, ülke sınırlarından giriş çıkış yapabilir.
• Hakim kararı ve gecikilmesinde sakınca bulunulan hallerde de Savcı veya kolluk amirinin yazılı izni olmadan, hiç kimsenin üstü, özel eşyaları, aracı aranamaz. Arama sırasında bu yazılı izin size gösterilmek zorundadır.
• Sivil kişiler tarafından durdurulduğunuzda, öncelikle bu kişinin polis kimliğini göstermesi zorunludur. Kimlik gösterilmeden tanımadığınız bu kişilerce verilen talima
tlara uyma zorunluluğunuz yoktur.
• Önceden izin alınmaksızın silahsız, saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve katılma hakkı anayasa gereği tanınmış olup, yabancıların toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmaları da bu hukuki koruma kapsamındadır.
Eğer gözaltına alınırsanız:
• Gözaltına alınan kişinin öncelikle doktor kontrolünden geçirilmesi gerekmektedir. Yer değiştirilmesi, ek gözaltı süresi alınması, adliyeye çıkartılma gibi her durumda yeniden sağlık kontrolü yapılması zorunludur. Muayene sırasında odada sağlık personeli dışında kimse bulunamaz.
• Kelepçe; ancak kaçmaya çalışma, direnme gibi durumlarda kullanılabilir. Açık ve geçerli bir sebep olmadıkça kimseye kelepçe takılamaz.
• Yakalanan kişinin haber vermek istediği bir yakınına veya ilgili konsolosluğa gözaltında olduğunu haber verme hakkı vardır. Bu talep polis tarafından yerine getirilmek zorundadır.
• Yakalanan kişiye, hangi suçla ilgili yakalandığı bildirilmek zorundadır. Yöneltilen iddia ile ilgili olarak susma hakkınızı her zaman kullanabilirsiniz.
• Herkesin avukat isteme hakkı vardır. Avukat talep edilmesi durumunda, İstanbul Barosu tarafından ücretsiz olarak avukat atanacaktır. Avukat gelmeden önce ifade vermeme, yapılacak keşif, yer gösterme gibi işlemleri kabul etmeme ve tutanakları imzalamama hakkınız vardır.
• Avukatınızla kimsenin duyamayacağı şekilde görüşme hakkınız vardır. Bunun için karakol içerisinde özel görüşme odası tahsisi zorunludur.
• 18 yaşından küçükler gözaltına alındıklarında karakolda ifadeleri alınamaz. Küçüğün sadece kimlik tespiti yapılarak en kısa sürede savcılığa çıkartılması zorunludur.
• Gözaltına alınan kimsenin beslenme, nakil, sağlığının korunması ve tedavisi devlet tarafından karşılanmak zorundadır.
• Gözaltına alınan kişinin en geç 24 saat içinde mahkeme önüne çıkartılması zorunludur. Gözaltı süresi en fazla savcılık kararı ile 48 saate, hakim kararı ile 72 saate kadar uzatılabilir.
• Yakalama sebebinize karşı yazılı olarak itirazda bulunmanız durumunda bu dilekçe polisler tarafından derhal hakime ulaştırılmak zorundadır.
• Savcılığa çıkartıldığınızda da avukat talep etme, hakkınızdaki iddialarla ilgili susma hakkınız bulunmaktadır.
İrtibat telefonumuz : 0212 245 63 41
NATOYA KARŞI AVUKATLAR