AKP Hükümeti’nin sağlık alanındaki on sekiz aylık uygulamaları ve bunların hayatımıza yansımalarının bazıları şunlar oldu: • “Kamu Yönetimi Temel Kanunu(KYTK)”nun maddelerinin çoğu yerel seçimler öncesinde TBMM’de kabul edildi. KYTK yasalaştığında Sağlık Bakanlığı’na bağlı tüm sağlık kuruluşları beş yıl içerisinde personeliyle birlikte il özel idareleri ve belediyelere devredilecek. SSK’nın Sağlık Bakanlığı’na devri için çalışmalar da devam […]
AKP Hükümeti’nin sağlık alanındaki on sekiz aylık uygulamaları ve bunların hayatımıza yansımalarının bazıları şunlar oldu:
• “Kamu Yönetimi Temel Kanunu(KYTK)”nun maddelerinin çoğu yerel seçimler öncesinde TBMM’de kabul edildi. KYTK yasalaştığında Sağlık Bakanlığı’na bağlı tüm sağlık kuruluşları beş yıl içerisinde personeliyle birlikte il özel idareleri ve belediyelere devredilecek. SSK’nın Sağlık Bakanlığı’na devri için çalışmalar da devam ediyor.
• “SSK-Sağlık Bakanlığı Tesislerinin Ortak Kullanım Protokolü” 1 Temmuz 2003’te imzalandı. “Sağlıkta Milat”(!) olarak propaganda edilen uygulama yakında bir yılını dolduracak. SSK hekimlerinin iş yükünde hiçbir azalma olmadı.
• Protokolle birlikte birinci basamaktan sevk zorunluluğu getirildi. Sağlık ocakları ve pratisyen hekimlerin payına sevk memurluğu yapmak düştü. Gerekli altyapı hazırlanmadan başlatılan uygulama altı ayda iflas etti; sevk zorunluluğu 1 Ocak 2004’te sessizce kaldırılıverdi.
• İstanbul’da 50.000 kişiye bir sağlık ocağı düşüyor. Sağlık Bakanlığı yeni sağlık ocakları açmak yerine, mevcut olanları “F Tipi” polikliniklere dönüştürüyor.
• Ücretsiz olması gereken birinci basamak sağlık hizmetlerinde döner sermaye uygulaması yaygınlaştırılıyor. “Yazar kasa ideolojisi” artık sağlık ocaklarına kadar girdi. Döner sermaye dağıtımında ise yine bal tutan parmağını yaladı; aslan payını yöneticiler aldı.
• Sağlık Bakanlığı tarafından 31.10.2003 tarihinde pratisyen hekimlere gönderilen yazı ile on gün içinde “Aile Doktorluğu”na müracaat etmeyenlerin haklarını kaybedeceği duyuruldu. Gelen tepkiler karşısında geri adım atan Bakanlık bu yazının sadece anket amaçlı olduğunu açıkladı.
• “Sözleşmeli Sağlık Personeli Kanunu” 10 temmuz 2003’te kabul edildi. Kamuoyuna “doğuya giden doktora beş milyar maaş” demagojisiyle yansıtılan uygulama başarılı olmadı.
• Hekimler iş güvencesiz çalışmaya rağbet etmeyince yine o bildik Güneydoğu’ya rotasyonlar uygulamaya kondu. Yeni uzman atamalarında mecburi hizmet fili olarak yeniden başladı.
• Sınavsız şef/şef yardımcılığı atamaları hız kazandı. 5 Temmuz 2004’te açılan sınav ise daha jürilerin belirlenmesinden başlamak üzere birçok haksızlığı ve adaletsizliği barındırıyor.
• Yıllardır büyük bir kriz içinde olan SSK sağlık kurumlarına on sekiz aydır tek bir çivi bile çakılmadı. SSK’nın radyoloji hizmetlerini tamamen özelleştirmek için beş yıllık maliyeti yüzlerce trilyonu bulan ihale açıldı. Şartnamesinde bir dizi kuşku bulunan ihale önce 12 Mayıs’tan 2 Haziran’a ertelendi; daha sonra iptal edildi.
• İstanbul’da SSK’yla paket program anlaşması yapmak isteyen 94 özel hastaneden 8’inin müracaatı kabul edildi. Bu hastanelerin AKP İl Başkanı; İl Başkan Yardımcısı’nın yakın bir akrabası; AKP Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi; AKP’nin atadığı SSK Sağlık İşleri Genel Müdürü ve Müdür Yardımcısı’nın sahibi veya ilişkili olduğu hastaneler olduğu öğrenildi. Haber basında “sen, ben, bizim oğlan” başlığıyla yer aldı.
• Hastanelerin tıbbi hizmetlerinin de taşeronlaştırılması için yasal değişiklikler tamamlandı. “Hizmetlerin Satın Alma Yoluyla Gördürülmesine İlişkin Esas ve Usuller” 5 Mayıs 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Böylece yeni hekim ücretleri de belirlendi. Taşeron firmalar çalıştıracakları pratisyen hekimlere brüt asgari ücretin iki buçuk katı; uzman hekimlere de üç katı ücret ödeyecek.
• İstanbul’daki devlet hastanelerinin otomasyonundan sorumlu İl Sağlık Müdür Yardımcısı’nın kendi şirketi aracılığıyla bizzat otomasyon ihalelerine girdiği ortaya çıktı. Gazeteler haberi “kendin pişir, kendin ye” başlığıyla verdi. Yerli yersiz her şikayette hekimlere soruşturma açan Sağlık Müdürlüğü’nün bu haberler karşısında nasıl bir işlem yaptığı ise öğrenilemedi.
• Fevkâlade yetersiz olan hekim temel ücretlerinin arttırılması yerine çalışma barışını bozan; hem hekimler ve diğer sağlık çalışanları, hem de farklı branşlar arasındaki hekimlerin birbirleriyle olan ilişkilerini tahrip eden “ne kadar performans, o kadar puan” uygulaması başlatıldı.
• 112 Acilde büyük zorluklar ve yoksunluklar içinde çalışan hekimlerin mesai süreleri ve nöbet sayıları arttırıldı.
• İşveren örgütlerinin istekleri doğrultusunda çıkarılan yeni “İşyeri Hekimliği Yönetmeliği” ile işyeri hekimlerinin iş güvencesi ve ücretlerinin belirlenmesinin patronların keyfine bırakılmasının önü açıldı.
• Hekimlere karşı saygısız, hak ve hukuk tanımaz yönetim anlayışı geçmiş dönemlerden de ileri gitti.
• SSK-Sağlık Bakanlığı Protokolu’nun imzalanmasından sonra Sağlık Müdürlüğü’nde çalışan 84 pratisyen hekim SSK’da görevlendirildi. İdare Mahkemesi’nin bu görevlendirmenin hukuk dışı olduğu yönündeki kararı ancak aylar sonra uygulandı.
• Keyfi atamalar, geçici görevlendirmeler, rotasyonlar, yeni atamalarda aile yaşamının bütünlüğüne bile hürmet etmeyen bir tutum benimsendi. Bu şekilde görevlendirilen hekimler Sağlık Müdürlüğü’ne çağrılarak görev emirlerini derhal tebliğ etmeye zorlandı.
• Sayıları ve gelirleri giderek azalan muayenehane hekimleri Maliye Bakanlığı tarafından potansiyel suçlu ilan edilip vergi beyannamelerini arttırmaya zorlanıyorlar.
• SSK İlaç Genelgesi ve 2004 Bütçe Uygulama Talimatı ile hekimlerin reçete yazma hakları kısıtlandı.
• Emeklilik yaşı 61’e düşürülerek hekimler yıllardır hizmet verdikleri kurumlardan bir günde kapı dışarı edildiler. Anayasa Mahkemesi uygulamayı Anayasa’ya aykırı bularak durdurdu.
• Ücretlerimizin düzeltilmesi için yaptığımız her çağrıyı “kaynak yok” diye geri çeviren Hükümet hakim ve savcıların maaşlarına gene zam yapacak kaynak bulmakta hiç zorlanmadı.
• AKP yöneticileri sağlıktaki başarısızlıklarını ve kötü yönetimlerini gizlemek için hekimleri hedef gösterdiler. Sağlık Bakanı ve Başbakan hekimlere yönelik aşağılayıcı konuşmaları alışkanlık haline getirdiler. Dr. Recep Akdağ hekimlerin elinin hastaların cebinde olduğunu ilan etti. Tayyip Erdoğan hastaların rehin kalmasının sorumlusu olarak hekimleri göstererek “hastayı rehin alan doktoru da ben rehin alırım” dedi.
• Hükümet yetkilileri 5 Kasım 2003, 24 Aralık 2003 ve 10-11 Mart 2004’teki GöREVlerimizde dile getirdiğimiz taleplere kulaklarını tıkamaya devam ettiler. Her fırsatta hastaları müşteri olarak tanımlayan Sağlık Bakanı hekimlerin haklı mücadelesini “etik dışı” bulduğunu açıkladı. Başbakan Tayyip Erdoğan da “bunlar hastalara muayenehanelerden randevu veren doktorlar” diyerek suçladı.
• Hükümetin yeni bir anlaşma yapmaya hazırlandığı IMF’nin “Kamu Harcamaları Raporu” basına yansıdı. Raporda memur maaşlarının yüksek olduğu belirtilerek bütçedeki personel ödeneklerinin düşürülmesi ve emeklilik yaşının yükseltilmesi istendi.
• İktidarda on sekiz ayını dolduran AKP Hükümeti Türkiye sağlık sisteminin hiçbir sorununu çözmeyi başaramadı.
Bütün bu olumsuz gidişi durdurabilmek için tüm hekimleri yürüyüşümüze çağırıyoruz.
NE İSTİYORUZ!
Türk Tabipleri Birliği olarak, iyi hekimlik değerleri ışığında gerek hekimlerin nitelikli, uygun çalış
ma ortamlarının yaratılması, gerekse de halkın eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hakkına ulaşması için hep birlikte yıllardır olağanüstü çaba gösteriyoruz. Hiç kuşkusuz ortamımızın olumluluklarının korunup geliştirilmesinde, bu çabalarımızın önemli bir rolü vardır. Tüm bu çabalarımıza karşın, ülkemizin sağlıksızlığında tahribat son dönemde tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır.
Herkesin yakındığı bu tahribatın esas sorumlusunun, özellikle son 20-25 yıldır uygulanagelen politikalar olduğu da herkes tarafından bilinmektedir. Bu politikaların özünü sağlık hizmetlerini ve hekimler dahil sağlık çalışanlarını “devletin sırtında yük görerek” sağlık hizmetlerini piyasanın insafına terk etmeye çalışmak oluşturmaktadır.
Bu çıplak gerçekliğin ışığında Türk Tabipleri Birliği olarak, tüm içtenliğimiz ve yapıcı önerilerimizle mevcut hükümet ile her türlü müzakere ortamı için yoğun çaba sarf ettik. Ne yazık ki, bugün itibari ile onsekiz aydır iktidarda olan hükümet Türk Tabipleri Birliği’nin tüm önerilerine karşın bugünün sorumlusu söz konusu politikaları sürdürmede ısrar etmektedir.
Hükümet, hekimleri suçlayarak, Türk Tabipleri Birliği’ni hedef göstermeye çalışarak, kimi yüzeysel girişimlerde bulunmayı yeğlemektedir. Dahası, hekimlik mesleki bağımsızlığını tehdit eden, iş güvencesini ortadan kaldıran sözleşmeli personel uygulamaları, sağlığı kamusal bir hak olmaktan çıkarıp, bütünüyle piyasaya devreden, o arada tüm yetkiyi yürütmede toplayan, “Kamu Yönetimi Temel İlkeleri Kanunu”, “Sağlık Kanunu” ve herkes için ek vergi anlamına gelen “Genel Sağlık Sigortası Kanunu” tasarıları ile hekimlik ve ülke ortamının geleceği büyük bir tehlikeye girmiştir.
İşte böyle bir ortamda “Ücretimiz, İş Güvencemiz, Sağlık Hakkı” temel talepleri ile ve sonuç alıncaya kadar bir süredir GöREVimizi yerine getiriyoruz. Mutluluk ile ifade etmek gerekir ki, bu faaliyetimiz hekimlerin, sağlık çalışanlarının ve halkımızın büyük bir çoğunluğu tarafından sahiplenildi. Bu durum hepimizin, dahası ülkemizin bir açıdan umudu oldu.
5 Kasım’dan bu yana yürüttüğümüz mücadelemizin bir parçası olarak şimdi de “Umuda Beyaz Yürüyüş”ü gerçekleştiriyoruz. 16-18 Haziran 2004 tarihlerinde Türkiye’deki altı güzergahtan Ankara’ya yürüyen meslektaşlarımızla 19 Haziran 2004 günü TTB Genel Kurulu’nda buluşacağız.
Hekimlik, sağlık ve ülke ortamı için katkıda bulunacak bu “Umuda Beyaz Yürüyüş” programımızı hep birlikte başaracağımız inancıyla …
TTB Merkez Konseyi / İstanbul Tabip Odası