İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA ŞİKAYET EDENLER : Ekteki listede belirtilmiştir. ŞİKAYET EDİLENLER : 1) George W. Bush-ABD Devlet Başkanı 2) Tony Blair- Birleşik Krallık Başbakanı ŞİKAYET KONUSU : İŞKENCE ŞİKAYET NEDENLERİ : Bilindiği üzere ABD hükümeti ve büyük ortağı Büyük Britanya Krallığı Hükümeti, ya da savaştaki adı ile “Koalisyon Güçleri” 20 Mart 2003 tarihinde uluslararası hukuku […]
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
ŞİKAYET EDENLER : Ekteki listede belirtilmiştir.
ŞİKAYET EDİLENLER :
1) George W. Bush-ABD Devlet Başkanı
2) Tony Blair- Birleşik Krallık Başbakanı
ŞİKAYET KONUSU : İŞKENCE
ŞİKAYET NEDENLERİ :
Bilindiği üzere ABD hükümeti ve büyük ortağı Büyük Britanya Krallığı Hükümeti, ya da savaştaki adı ile “Koalisyon Güçleri” 20 Mart 2003 tarihinde uluslararası hukuku yok sayarak Irak Devleti topraklarına bir saldırı düzenlemişlerdir.
Her ne kadar Koalisyon Güçleri bu saldırıya “önleyici savaş doktrini” adı altında yasallık kazandırmaya çabalasa da bu savaşın Cenevre Sözleşmeleri ve Ek Protokolleri ile BM Anlaşmasının 51 ve 39. maddeleri karşısında hiç bir hukuki açıklaması bulunmamaktadır.
Ancak, gerek Birleşmiş Milletler düzenlemelerinin ve gerekse uluslararası teamüllerin ihlal edilmesi suretiyle başlayan savaş ve sonrasında devam eden işgal yasadışı ve silahlı çatışmalara uygulanan hukukun temel ilkelerine aykırıdır.
Şikayet edilenler tarafından işlenen bu savaş ve işgal suçlarına, son üç aydır çeşitli uluslararası insan hakları örgütlerinin ve basın kuruluşlarının çabalarıyla ortaya çıkan işkence suçu da eklenmiştir. Kişilerin acı çekmeleri savaşın ve işgalin doğal sonucu olmakla birlikte Irak’ta bulunan Abu Garip Cezaevinde ve Küba’da bulunan Guantanamo üssünde yaşananlar ulusal ve uluslararası belgelerde yer alan işkence yasağının ihlal edildiğine dair somut kanıtlardır.
Uluslararası hukuk açısından bir “saldırı savaşı” olarak nitelenen bu savaşın ve işgalin her aşamasında işlenen, savaş suçu ve insanlığa karşı suç kapsamındaki sayısız fiili ve failini yargılayacak hukuksal mekanizmalar elbette ki mevcuttur. Ne yazık ki, devletler arasıdaki güç dengeleri ve çıkar ilişkileri nedeniyle söz konusu suçların işlenmesi doğrultusunda yetki kullanan George W.Bush ve Tony Blair’i yargılayacak bir siyasi irade bulunmamaktadır.
Bu bakımdan sorumluluk, insan haklarına dayalı küresel adalet ve hukukun üstünlüğüne inanan duyarlı hukukçulara düşmektedir.
I- OLGULAR
İşkence yasağının yoğun olarak ihlal edildiğine dair haberler basında 30 Nisan 2004 tarihinden itibaren yayınlanmaya başlanmıştır.
4 Mayıs 2004 tarihinde NBC televizyonu tarafından ABD ordusunun esirlere yaptığı kötü muameleye ilişkin tüyler ürpertici raporun ayrıntıları yayınlanmıştır. Rapor General Antonio M. Taguba tarafından 2004 yılı Şubat ayında hazırlanmıştır ve Ekim-Aralık 2003’te Ebu Garib’te çok sayıda esire sadistçe, ahlaksızca ve pervasızca muamele yapıldığını belirtmektedir. Radikal Gazetesi tarafından 5 Mayıs 2004 tarihinde yayınlanan bu habere göre, raporu hazırlayan General Taguba “esirlere yönelik bu sistematik ve hukuk dışı kötü muameleler, askeri polislerden oluşan gardiyanlar tarafından maksatlı yapılmıştır”. Görü tanıkları tarafından da desteklenen rapor uyarınca cezaevinde bulunan kişilere yapılan işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muameleler şöyledir:
• Kimyasal lambaları kırıp fosforik bir sıvıyı esirlere dökmek.
• 9 mm’lik dolu silahlarla esirleri tehdit etmek.
• Çıplak esirlerin üzerine soğuk su dökmek.
• Süpürge sapı ve sandalyeyle dayak atmak.
• Erkekleri tecavüzle tehdit.
• Hücre duvarına sertçe çarpıldıktan sonra bir esirin yarasını orada dikmesine müsaade etmek.
• Kimyasal lamba ve süpürge sapıyla bir erkeğe tecavüz etmek.
• Köpeklerle esirleri korkutmak ve bir esiri ısırtarak ağır yaralanmasına neden olmak.
• Tokat, tekme ve yumruk atıp, çıplak ayak üzerinde zıplamak.
• Erkek ve kadınları çıplakken videoya alıp fotoğraf çekmek.
• Çıplak esirleri cinsel pozlar vermeye zorlamak.
• Esirleri elbiselerini çıkarmaya zorlayıp çıplak bırakmak.
• Çıplak erkekleri kadın iç çamaşırları giymeye zorlamak.
• Erkekleri, fotoğraflarını çekmek ve videoya kaydetmek amacıyla mastürbasyona zorlamak.
• Çıplak erkekleri üst üste yığmak ve üzerlerinde zıplamak.
• Çıplak bir esirin başına çuval geçirerek, el ve ayak parmaklarına ve erkeklik organına elektrik vererek işkence yapmak.
• 15 yaşındaki erkek esire zorla tecavüz ettirilen bir esirin ayaklarına ‘Ben bir tecavüzcüyüm’ yazıp çıplak fotoğrafını çekmek.
• Çıplak bir esire tasma bağlamak ve bir kadın asker zinciri tutarken fotoğraf çekmek.
• Askeri polisten bir gardiyanın kadın esire tecavüz etmesi.
Milliyet Gazetesinde yer alan 11 Mayıs 2004 tarihli haberde ise Beyaz Saray’ın elinde şimdiye kadar kamuoyuna yansıyandan çok daha iğrenç içerikli fotoğraf ve video görüntüler bulunduğunu ve görüntülerin şu eylemleri yansıttığı belirtilmektedir.
Bu görüntülerde;
• Amerikan askerleri Iraklı kadın tutuklulara tecavüz etmekte,
• Askerler, bir erkek tutukluyu öldüresiye dövmekte,
• Iraklı gardiyanlar, küçük Iraklı erkek çocukların ırzına geçmekte,
• Amerikalı askerler, öldürülen Iraklı bir tutuklunun cesediyle uygunsuz pozlar vermekte,
• Iraklı bir tutuklu Amerikalı askere oral seks yapmakta,
• İki çıplak tutuklu birbirlerinin ırzına geçmektedir.
Türkiye Online haber portalında yer alan “Irak’ta İşkence başlıklı haber de benzer olayları fotoğraflarıyla birlikte dile getirmektedir.
Gerek General Taguba Raporu ve gerekse Beyaz Saray’ın elindeki videolarda yer aldığı belirtilen işkence yöntemlerine dair çok sayıda haber ve belge bulunmaktadır. Bunladan biri, Abu Garip Cezaevinde yaşananların ortaya çıkmasını sağlayan ABD askerlerinden çavuş Ivan Frederick, kişileri 60 gün boyunca hücreye koyduklarını, mahkûmlardan bazılarının kötü koşullar nedeniyle tüberküloza yakalandıklarını, kimisinin kötü muamele nedeniyle öldüğünü aktarmakta ve “mahkûmlar soğuk hücrelerde, elbise, su ve tuvalet olmaksızın yaşamaya zorlandı” demektedir.
Cezaevindeki muameleleri anlatan bu rapordan sonra Haziran Ayı başında bir başka rapor daha ortaya çıkmıştır. Uygulanan muamelelerin alt yapısını oluşturan bu rapor , Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından hazırlatılmıştır ve sorgulamalar sırasında kişilere uygulanabilecek işkence teknikleri ile işkence fillerinin “Amerikan çıkarları” için uygulanması durumunda yasal müeyyidesinin olup olamayacağına ilişkindir. Ayrıca Rapor, ABD Başkanının işkence emri vermesini de içermektedir.
Rapora göre; şüphelinin ”fazla olmayacak ya da uzun sürmeyecek şekilde canının yakılması” ille de işkence olarak değerlendirilemeyeceği gibi ”bir davranışın işkence sayılabilmesi için, bunun ağır fiziksel yaralanmaya, bir organın görev yapamaz hale gelmesine, hatta ölüme yol açması” gerekecektir.
II- HUKUKSAL DEĞERLENDİRME
A. İŞKENCE YASAĞI
İşkence uygulanması, ulusal ya da uluslararası silahlı çatışma durumlarında sivillere, silahlarını bırakmış askerlere ve hatta suç işlemiş kişilere karşı işlenip işlenmediği ayrımı yapılmaksızın yasaktır. Bu yasaklama hem uluslararası
gelenek hukukunda ve hem de sözleşmelerde yer almaktadır.
a) İnsancıl Hukuk Belgeleri
– Cenevre Sözleşmeleri
Silahlı çatışma durumlarında savaşa dahil olanların, bu durum devam ettiği sürece uymaları gereken kuralları bir araya getiren ve insancıl hukukun temel belgeleri olarak tanımlanan 1949 tarihli 4 Cenevre Sözleşmesinin tümünde ortak 3.madde;
Kişilerin yaşamlarına veya beden bütünlüklerine yönelik şiddeti, özellikle ne şekilde olursa olsun öldürme, uzuv kaybı, zalimce davranış, acı verme ve işkenceyi,
Kişilerin onurlarına; özellikle aşağılayıcı ve küçük düşürücü muameleleri net bir biçimde yasaklamaktadır.
4 nolu ve Sivillerin Korunmasına Dair Cenevre Sözleşmesinin 27.maddesi “İhtilafa dahil tarafların topraklarına ve işgal altındaki topraklara ilişkin müşterek hükümler” başlığını taşımaktadır.
Madde, “her zaman insanca muameleye tabi tutulma” ve “özellikle şiddet ve tehdit hareketlerine, hakarete veya rahatsız edici davranışlara karşı korunmayı” düzenlemektedir.
Cenevre Sözleşmelerine Ek I Nolu Protokol (1977) de 75.maddesi ile fiziksel ya da ruhsal işkenceyi, insan onurunu zedeleyen, özellikle aşağılayıcı ve küçük düşürücü muameleleri yasaklamaktadır.
İnsan onurunun korunması, Cenevre Sözleşmelerin ardındaki bütünsel ruhu yansıtmaktadır ve ABD 2.8.1955,İngiltere ise 23.9.1957 tarihinden bu yana Cenevre Sözleşmelerinin tarafıdır.
– Lahey Yönetmeliği
1907 tarihli, Kara Savaşları ve Gelenekleri isimli Tüzüğün 44.maddesi, savaşçı tarafın, ister diğer tarafın askeri gücü hakkında bilgi almak, isterse savunma amacıyla olsun işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı güç kullanmasını her koşulda yasaklamaktadır.
– Roma Tüzüğü
1 Temmuz 2002 tarihinde yürürlüğe giren ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurucu belgesi olan Tüzüğün 7/1f ve 7/2e maddeleri işkence ve kötü muamele fillerini yasaklamakta ve bunların yaygın olarak ya da sistematik olarak uygulanmasının “İNSANLIK SUÇU” oluşturacağını belirmektedir.
Yine Tüzüğün 8/2a maddesinin ii ve iii bentleri Cenevre Sözleşmelerinde belirtilen düzenlemelerin yaygın olarak ihlal edilmesi durumunda; 8/2c-i maddesi ise uluslararası silahlı çatışma durumlarına uygulanabilen yasaların ve teamüllerin ciddi biçimde ihlal edilmesi durumunda işkence ve kötü muamele fillerinin “SAVAŞ SUÇU” kapsamında ele alınacağını düzenlemektedir.
İngiltere, Roma Tüzüğünü 4 Kasım 2001 tarihinde kabul etmiştir. Her ne kadar ABD Roma Tüzüğünü imzalamamış olsa da imza, tanımlanan bu suçlar için Uluslararası Ceza Mahkemesinin yetkisinin kabul edilip edilmediği bakımından önem taşımaktadır. Tüzük, uluslararası insancıl hukukun 2.Dünya Savaşından bu yana elde ettiği birikimlerle ve onların üzerine inşa edilmiştir. Tüzük, çeşitli maddelerinde Cenevre Sözleşmelerine atıf yapmaktadır. Ayrıca, tüzük içerisinde düzenlenen işkence ve kötü muamele düzenlemeleri de ABD’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları belgeleri kadar Cenevre Sözleşmelerinde ortak 3.maddede de ifadesini bulmaktadır.
Bu anlamda, Roma Tüzüğünü imzalamamış olmanın, Uluslararası Ceza Mahkemesi önünde yargılanma konusunda bir anlam edip etmeyeceği tartışma konusu edilebilirse de uluslararası hukukun kabul ettiği temel normların, imzacı olmayan devletler bakımından bağlayıcı olmayacağını iddia etmek anlamsızdır.
b) İnsan Hakları Sözleşmeleri
İşgal güçleri aynı zamanda, insancıl hukukla aynı doğrultuda insan hakları sözleşmelerinde yer alan düzenlemelere, işgal etmiş oldukları topraklarda da uyma yükümlülüğü altındadır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, bu yükümlülüklerin, askeri bir operasyon sonucunda olanlar da dahil olmak üzere yargı yetkisi kullandıkları ya da kontrol altında tuttukları topraklara da topraklarda da geçerli olduğunu belirtmektedir. Irak’ın yönetimini elinde tutan ABD ve Birleşik Krallık, insancıl hukuk belgelerinin yanı sıra bizzat kendilerinin taraf oldukları belgelerdeki uluslararası yükümlülüklerine de uygun davranmak zorundadırlar. ABD ve Birleşik Krallık, işkence yasağı ile ilgili olarak pek çok uluslararası belgeye imza koymuşlar ve iç hukuklarına adapte etmişlerdir. Bu alanda imzalanan temel uluslararası belgeler ve ilgili maddeleri şunlardır;
BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi m.5
BM Uluslararası Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi m.7 ve 10
BM İşkence ve diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Davranış veya Cezalandırmalara Karşı Sözleşmesi
BM Tutuklulara Uygulanması Gerekli Asgari Standart Kurallar
BM Herhangi Bir Biçimde Tutulan ya da Hapsedilen Kişilerin Korunmasına İlişkin Prensipler Bütünü
Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi m.5 (ABD)
Amerikan İşkencenin Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi m. 3 ve 5-mahpuslar için (ABD)
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.3 (Birleşik Krallık)
Her ne kadar ABD, BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesine, kendi anayasası uyarınca çekinceler koymuş ve ayrıca işkence, zalimce, insanlık dışı, onur kırıcı davranış tanımlamasını ayrıca yapmış olsa da işkence yasağı, uluslararası teamül hukukunun temel prensibi olarak tüm devletler için bağlayıcıdır. İlgili sözleşmelere taraf olmasa dahi devletler işkenceyi önlemek ve failleri cezalandırmakla da yükümlüdürler.
Ayrıca BM İşkenceyi Önleme Komitesine verdiği raporda Sözleşme bağlamında işkence tanımına giren her türlü fiilin yasalara aykırı olduğu; işkence için herhangi bir istisna öngörülemeyeceğini, bir amirin emriyle yapılan eylemlerin de bu kapsama girdiğini belirtmiştir.
Dolaysıyla, her iki devlet de herhangi bir istisna olmaksızın kendi yargı yetkisi içinde bulunan kişilere bu sözleşme hükümlerinin uygulanmasından sorumludurlar. Bu sorumluluk, özellikle savaş hali gibi bir istisna tanımamaktadır.
c) İstisna yasağı
– BM Uluslararası Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi
Sözleşmenin 4. Maddesine göre;
“olağanüstü durumlarda devletlere, Sözleşmede yer alan bazı haklar için ve belli koşullarda yükümlülük azaltması yetkisi tanımakta ise de başta “işkence görmeme hakkı” olmak üzere bazı düzenlemeler yükümlülük azaltılması yetkisinin içine hiçbir biçimde dahil edilmemiştir. Maddenin 2. fıkrası ile Sözleşmenin 6, 7, 8 11, 15, 16 ve 18 maddelerindeki hiçbir surette azaltma yapılamayacağı belirtilmektedir.
7. madde işkence yasağıdır. “Hiç kimse işkenceye veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz….”
Uluslararası sözleşmeler işkence konusunda evrensel yargı yetkisini tanırken, bu yetkiye hiç bir istisna getirmemektedir. 16.12.1966 tarihli bu Sözleşmeye ABD 8.9.1992, İngiltere ise 20.8.1976 tarihinden bu yana taraftır.
– BM İşkence ve diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Davranış veya Cezalandırmalara karşı Sözleşme
ABD’nin 20.11.1994, İngiltere’nin ise 8.12.1988 tarihinden bu yana taraf olduğu 10.12.1984 tarihli Sözleşmenin 2.maddesinin 2. fıkrası:
“İster bir savaş durumu yada bir savaş tehdidi, ister iç siyasal karışıklık, ister bir başka olağanüstü durum söz konusu olsun, hiçbir ayrıksı durum işkenceyi haklı göstermez” demekte,
3. Fıkra ile “Bir üstten yada bir makamdan alınan emir, işkencenin gerekçesi
olamaz” düzenlemesini getirilmektedir.
– Amerikan İşkencenin Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi 28.2.1987 tarihinde yürürlüğe giren Amerikan İşkencenin Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, 3.maddesinde, “işkencenin yapılmasını emreden”, “bizzat katılan”, “engelleyecek durumda olmasına rağmen bunu yapmayan” kimseyi işkence suçundan ötürü suçlu saymaktadır.
5. Madde uyarınca ise; “İşkence suçunu haklı kılmak üzere, savaş hali, savaş tehlikesi, sıkıyönetim yada olağanüstü hal, iç kargaşa yada ayaklanma, anayasal hakların askıya alınması, iç siyasal istikrarsızlık, yada diğer kamusal tehlike yada felaket halleri gibi durumların varolması gerekçesine dayanılamaz yada başvurulamaz”.
– Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi
Sözleşmenin “Güvencelerin Askıya Alınması” başlığını taşıyan 27.maddesi, bir taraf devletin bağımsızlık ve güvenliğini tehdit eden savaş ve diğer tehlike zamanlarında Sözleşmeden doğan yükümlülüklerini askıya alabileceği yazılı ise de maddenin 2.fıkrasında sayılan bazı hakların herhangi bir biçimde askıya alınmasına 1.fıkranın yetki vermeyeceği de yazılıdır. Bunlar, “yaşam hakkı” ve “insanca muamele görme hakkı”dır.
Aynı biçimde; gözaltına alınan kişinin yada mahkumun tehlikelilik niteliği de, ıslahhane yada hapishanenin yeterli güvenlikten yoksun bulunması da işkenceyi haklı kılmayacaktır.
B. YARGI YETKİSİ
1. SORUMLULUK
ABD Başkanlık sisteminde Başkanı, silahlı kuvvetlerin baş komutanlığını yapmak, yasaları imzalamak, savaş ya da ulusal olağanüstü durumlarda kongrenin vermiş olduğu yetkileri kullanmak gibi yetkileri kullanabilir. Askeri ve sivil hukukçular tarafından Pentagon için hazırlanan “gizli” ibareli bir rapor 2004 Haziran ayı başında öncelikle Wall Street Journal ve Washington Post gazeteleri olmak üzere pek çok basın organında haber olarak ele alınmıştır. Tam metni elde edilememekle birlikte bu haberlerden raporun 6 mart 2003 tarihli olduğu ve terörle mücadele konusunda Amerikan Başkanının “sınırsız” yetkilerinden, yeni sorgulama yöntemlerinden bahsettiği bilinmektedir. Haberlere göre rapor, Amerikanın çıkarları söz konusu olduğunda sorgulamalarda kötü muamele ve işkencenin “yasal” kabul edileceği noktasında görüş bildirmektedir.
Rapor ayrıca, Amerikan Başkanının “başkomutan” yetkilerine defalarca vurgu yapmaktadır. Bu anlamda, başkomutan sıfatını haiz olduğu süre içerisinde sürdürülen askeri eylemlerden dolayı en üst kademedeki sorumlu kişi sanık George W.Bush’tur. Amerikan Devletinin en üst kademesi olan Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanan bu belgenin bir yıldan fazla süredir uygulamada olduğu özellikle Abu Garip cezaevinden çıkan resimler ve askerlerin beyanlarından anlaşılmaktadır. Amerika Devlet Başkanı olan sanık George W.Bush bu süre içerisinde, Pentagon belgesinin uygulanmasını durdurmak için herhangi bir etkinlikte bulunmamıştır. Bizzat işkence eylemlerine katılmamış olsa da kendisinden alt düzeydeki görevlileri
“Amerikan çıkarları” için işkence yapmak üzere yönlendirmiştir. Diğer sanık İngiltere Başbakanı Tony Blair ise gerek “müttefiki” Amerikan güçlerince gerekse İngiltere ordusu tarafından yapılan işkence fillerini engellememiştir. Bu bakımdan, her iki sanık da Irak’ta işlenen fillerden sorumludur.
2. YARGI BAĞIŞIKLIKLARI
Şikayet olunanların sanıklar George W.Bush ve Tony Blair’in sahip oldukları devlet başkanı sıfatları, dokunulmazlık haklarını beraberinde getirdiğinden, sanıkların bu sıfatları bir kovuşturma engeli olarak gözükmekte ise de uluslararası düzenlemeler “işkence” konusunda devlet başkanlarına dahi istisna tanımamaktadır. Roma Tüzüğünün 27/2 maddesi uyarınca; “ulusal veya uluslararası hukuka göre bile olsa, bir kimsenin resmi mevkisine bağlı dokunulmazlıklar veya özel usul kuralları, Mahkemeyi böyle bir kimse üzerinde yargı yetkisini uygulamaktan engellemeyecektir”.
ABD her ne kadar Roma Tüzüğünü imzalamamış olsa da imza esasen Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisiyle ilgilidir. Bulunla birlikte Tüzüğün 27.madde ile resmi mevkilere bağlı olarak getirilen dokunulmazlık yasağı İkinci Dünya Savaşından bu yana düzenlenen uluslararası sözleşmelerde reddedilmektedir.
1948 sayılı BM Soykırımın Önlenmesi ve Soykırım Suçlarının Cezalandırılması Sözleşmesi m. IV, 1950 tarihli Nürnberg Yargılamaları Tüzüğü ve Mahkeme Karalarına İlişkin Kabul Edilen Hukuk İlkeleri (İlke III), 1954 tarihli BM İnsanlığın Barış ve Güvenliğine Karşı Suçlar Yasası Taslağı m.3, BM Apartheid Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi m.III, 1993 tarihli Uluslararası Eski Yugoslavya Mahkemesi Tüzüğü m.7/2, 1994 tarihli Uluslararası Raunda Mahkemesi Tüzüğü m.6/2, 1996 tarihli BM İnsanlığın Barış ve Güvenliğine Karşı Suçlar Yasası Taslağı bu istisnayı tanımayan uluslararası belgelerdir.
BM Uluslararası Hukuk Komisyonu, uluslararası hukuka göre suç işleyen devlet başkanları ve kamu görevlilerinin yargı bağışıklıkları olmamasının uluslararası hukukun önemli bir ilkesi olduğunu belirtmektedir. Çünkü, barış ve güvenliğe karşı yoğun ve büyük suçlar genellikle, hükümet yetkisi kullanan, plan yapabilme ve politika üretebilme kapasitesine sahip kişilerin katılımını gerektirmektedir. Bu tür suçlar, önemli tahrip araçlarını kullanma, bu suçları işleyen personeli mobilize etme ya da bunların yapılmasını sağlama yetki ve iradesini gerektirir. Bu suçların işlenmesi için emir ya da yetki veren, teşvik eden hükümet yetkilileri sadece suçu işleyen personele gerekli araçları sağlamış olmaz ama aynı zamanda kendisine verilen yetki ve gücü kötüye kullanmış olur. Bu nedenle de bu kişi suçu fiilen işlemiş olan asttan daha fazla kusurlu sayılır.
Suçu fiilen işleyen kişiyi suçtan bire bir sorumlu tutmak ama özellikle iğrenç suçlar insanlığın vicdanını şoka uğratırken, uluslararası hukukun en temel kurallarını ihlal ederken ve uluslar arası barış ve güvenliği tehdit ederken devletin egemenliği için kendi pozisyonları gereği dokunulmazlıklarının arkasına saklanmak, bir paradokstur.
Bu kural, ne kadar üst düzey olurlarsa olsunlar, eski devlet başkanları da dahil olmak üzere bakanları ve hatta diplomatları da kapsamaktadır.
3.EVRENSEL YARGI YETKİSİ
İşkence yasağının, insan onurunun korunmasına yönelik tek bir amaç için ulusal ve uluslararası belgelerde ortak biçimde düzenlenmiş olması, evrensel yargı yetkisini de doğurmaktadır. Ancak, bu yetkiyi hukuksal çerçeve içinde düzenleyen temel belgeler Cenevre Sözleşmeleridir.
a) 3 ve 4 Nolu Cenevre Sözleşmeleri
“Savaş suçluları”na ilişkin düzenlemeler getiren 3 Nolu Cenevre Sözleşmesinin 17 ve 87.maddeleri ile “korunan kişilere” yönelik 4 Nolu Cenevre Sözleşmesinin 32.maddesi, işkence kötü muamele suçlarını Cenevre Sözleşmesinin ağır ihlalleri saymakta ve “savaş suçu” olarak düzenlemektedir.
3 Nolu Sözleşmenin 129 ve 4 nolu sözleşmenin 146.maddeleri uyarınca tüm devletlere, failler hangi devletin yurttaşı olurlarsa olsunlar kovuşturma yükümlülüğü getirmektedir. Failin uyruğunun yanı sıra, failin uyrukluğu ve suçun nerede işlenmiş olduğunun da herhangi bir önemi bulunmamaktadır.
b) BM İşkence ve diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Davranış veya Cezalandırmalara karşı Sözleşme Türkiye tarafından 25 Ocak 1988 tarihinde imzalanarak ve 3441 sayılı ve 21 Nisan 19
88 tarihli yasa ile yürürlüğe giren, Bakanlar Kurulunun 16 Haziran 1988 tarihli 88/13023 sayılı kararı ile onaylanarak 10 Ağustos 1988 tarihinden itibaren iç hukukta bağlayıcılık kazanan Sözleşmenin 5.maddesinin 2.fıkrası yargı yetkisini tanımlamaktadır.
Bu fıkra uyarınca; “Taraf her devlet aynı zamanda , bu suç sanığını kendi yargı yetkisi içindeki bir ülkede bulunduğu ve onu bu maddenin 1.fıkrasında sözü geçen devletlerden herhangi birine 8. Madde uyarınca geri vermediği durumlarda bu tür suçlar üzerinde yargı yetkisini kullanmak üzere gerekli olan önlemleri de alır”.
Maddenin 3. fıkrası ise yapılacak bir suç kovuşturması ve yargılaması sırasında taraf devletlerin tabi olunacak yargı yetkisini de tarif etmektedir; “Bu sözleşme, iç hukuk uyarınca ceza alanında kullanılan tüm yargı yetkisini kapsar”.
III- ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE İÇ HUKUK İŞLEMLERİ
A. Sanıklar Hakkında Kovuşturma yürütme
Yukarıda B/2 nolu başlık altında belirtildiği üzere sanıkların, üstlendikleri göreve ilişkin sıfatlara göre dokunulmazlık sağlanmayacağına ilişkin kural uluslararası mahkemelerde olduğu gibi ulusal mahkemelerde de uygulanacaktır.
İlk olarak, bir uluslararası ceza mahkemesi tüzüğünde olan bir kural sadece bu mahkeme ile sınırlı değildir, ceza sorumluluğu ya da savunma ilkelerine ilişkin diğer kurallar kadar uygulanma alanına sahiptir.
İkincisi, bu tür suçları yargılama konusunda devletlerin temel bir rol oynadığını öngören bu tüzüklerin hiçbiri, bu resmi kişileri uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanmaktan ayrık tutmamışlardır. Gerek Uluslararası Eski Yugoslavya ve Raunda Mahkemesi Tüzükleri ve gerekse Roma Tüzüğü devletlerin çok sayıda ceza kovuşturması yürüteceğini öngörerek, dokunulmazlılar konusunda ulusal mahkemeler ayrıca bir düzenleme yapmaya gerek görmemişlerdir.
Üçüncü olarak, uluslararası hukuka göre suç oluşturan fillerde resmi görevlilerin yargı bağışıklıkları olmadığına dair kural ulusal mahkemelerde, uluslararası ceza mahkemelerinde olduğu kadar katı biçimde uygulanır. Açıklanan nedenlerle, sanıkların
“devlet başkanlığı” sıfatlarının işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele konusunda bir engel oluşturmadığı dikkate alınarak kovuşturma başlatılması gerekmektedir.
B. Uygulanacak usul işlemleri
Yukarıda da belirtildiği üzere BM İşkence ve diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Davranış veya Cezalandırmalara Karşı Sözleşmenin 5.maddesi işkence suçlarında “yargı yetkisi”ni düzenlemektedir.
Tekrar vurgulamak gerekirse, maddenin 3. fıkrası yapılacak bir suç kovuşturması ve yargılaması sırasında taraf devletlerin tabi olunacak yargı yetkisini de tarif etmektedir; “Bu sözleşme, iç hukuk uyarınca ceza alanında kullanılan tüm yargı yetkisini kapsar”. Sözleşmenin iç hukuka yaptığı gönderme üzerine, uygulanacak iç hukuk Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası hükümleridir.
C. Yakalama Önlemi
BM İşkence ve diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Davranış veya Cezalandırmalara Karşı Sözleşmenin 6. maddesi “yakalama” işleminin nasıl olacağını da anlatmaktadır:
“1. Bir Taraf Devlet, elindeki bilgilerin incelenmesinden sonra, ülkesinde 4. Maddede sözü edilen suçu işlediği ileri sürülen bir kimsenin bulunduğuna inandığında, onu yakalar yada gözaltında bulunmasını sağlamak üzere başka yasal önlemlere başvurur. Yakalama ve öteki yasal önlemler, bu devletin yasalarına göre olur. Ancak bu durum bir ceza kovuşturması yada geri verme işleminin gerektirdiği sürece uygulanır.
2. Bu Devlet, hemen ilk soruşturmaya girişir.
3. Bu maddenin 1. Fıkrasına göre gözaltında bulunan bir kimsenin, uyruğunda bulunduğu Devletin en yakın uygun temsilciyle ya da devleti yoksa, genellikle oturduğu Devletin temsilcisiyle hemen ilişki kurması sağlanır.
4. Bir devlet bu madde uyarınca bir kimseyi gözaltına aldığında, 5.maddenin 1.fıkrasında anılan Devletlere, böyle bir kimsenin gözaltında olduğunu duyurarak tutuklanmasını haklı gösteren koşullar konusunda hemen bilgi verir. Bu maddenin 2. Fıkrasında öngörülen ilk soruşturmayı yapan Devlet, zaman geçirmeksizin bulguların adı geçen Devletlere bildirerek yargı yetkisini kullanmak amacında olup olmadığını duyurur.
Yukarıda büyük bir bölümü aktardığımız BM İşkence ve diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Davranış veya Cezalandırmalara karşı Sözleşmesi uyarınca evrensel yargı yetkisinin kullanılarak, 27-29 Haziran 2004 tarihlerinde NATO Zirvesine katılmak üzere İstanbul’a gelecek olan George W.Bush ve Tony Blair haklarında TCK ve CMUK hükümleri uyarınca C. Savcılığınızca yakalama müzekkeresi, gözaltı hükümleri işlemlerinin başlatılması gerekmektedir.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklandığı üzere, 27-29 Haziran 2004 tarihleri arasında İstanbul’da bulunacak olan George W.Bush ve Tony Blair’in, hem insanlık ve hem de savaş suçu olan işkence suçu nedeniyle yargılanması için CMUK hükümleri uyarınca yakalama müzekkeresi çıkartılarak gerekli soruşturmanın başlatılmasını dileriz. Saygılarımızla.
ŞİKAYETÇİLER
EKLER:
Af Örgütü Raporu; Universal Jurisdiction: The duty to enact and enforce jurisdiction-Chapter fourteen.
İnsan Hakları İzleme Raporu; Summary of International and U.S. Law Prohibiting Torture and Other Ill-treatment of Persons in Custody
“İşkence Sistematik” başlıklı haber
“Bitsin Artık Bu İşkence” başlıklı haber
“Irak’ta İşkence” başlıklı haber
“Emir Askeri İstihbarattan” başlıklı haber
“Pentagon raporu: Başkan işkence emri verebilir” başlıklı haber
“İşte skandal rapor! İşkence meşrudur, can yakılabilir…” başlıklı haber
Gazetelerin internet sitelerinden alınmış başkaca haberler
İlk imzacılar;
Av.Hülya Üçpınar
Av.Hilal Küey
Av.Arif Ali Cangı