Ülkelerin, toplumsal kesimlerin tarihlerinde damgasını vuran önemli günler vardır. Öyle bir tarih ki sadece kahramanları ve yaratanlarıyla sınırlı olmayıp tüm toplumsal süreçleri etkileyen; değişime ve dönüşüme zorlayan, ciddi izler bırakan bir içerik taşımaktadır. Türkiye işçi sınıfı tarihinde 15/16 Haziran böyle bir gündür. 15/16 Haziran büyük işçi direnişi, sarı sendikacılığa karşı sınıf sendikacılığı bayrağını onurla taşıyanların, […]
Ülkelerin, toplumsal kesimlerin tarihlerinde damgasını vuran önemli günler vardır. Öyle bir tarih ki sadece kahramanları ve yaratanlarıyla sınırlı olmayıp tüm toplumsal süreçleri etkileyen; değişime ve dönüşüme zorlayan, ciddi izler bırakan bir içerik taşımaktadır.
Türkiye işçi sınıfı tarihinde 15/16 Haziran böyle bir gündür.
15/16 Haziran büyük işçi direnişi, sarı sendikacılığa karşı sınıf sendikacılığı bayrağını onurla taşıyanların, kendi yarattığı bağımsız sendikal örgütlenmesini göz bebeği gibi koruyan, egemenlerin yok etmeye yönelik saldırıları üzerine sınıfsal tavrını kararlı bir şekilde ortaya koyan günüdür.
Onbinlerin örgütlü bir şekilde ellerini şalterlere uzatıp yaşama müdahalesi, bu direnişin ülkenin büyük sanayi kentlerinde günlerce sürmesi, “Türkiye’de işçi sınıfı var mı – yok mu” sorusunu da anlamlı bir şekilde noktalamıştır.
Bu ülkede işçiler ilk defa sendikal örgütlenmesini sadece işi ve ücretiyle değerlendirmemiş; sendikal örgütüne ve geleceğine de sahip çıkmıştır.
Egemenler, işçi sınıfının çıkarlarını sermayeye peşkeş çeken amerikancı-sarı sendikacılık anlayışına karşı yaratılan DİSK’in, sendikal hareketin gittikçe çekim merkezi haline dönüşmesi karşısında paniğe kapılmışlar ve dönemin siyasal iktidarı Süleyman Demirel’in başkanlığını yaptığı Adalet Partisi kanalıyla yasalarda değişiklikler yaparak DİSK’in örgütlülüğünü engellemeyi hedeflemişlerdir.
15/16 Haziran direnişleriyle haklar korunmuş, sonrasında ise egemenlerin yardımına 12 Eylül darbecileri yetişmiş, işçi sınıfının bağımsız sendikal örgütü DİSK kapatılarak sermayeden yana yasal değişikliklerle haklar ortadan kaldırılmıştır.
Yaşadığımız sürece bakıldığında, uygulanan ekonomik politikalar sonucu sendikaların korkunç derecede güç kaybettiği, işsizliğin ve kayıtdışının arttığı, gelir dağılımı arasındaki açının işçi ve emekçilerin aleyhine giderek bozulduğu görülmektedir. Bugün, Parlamentoda gündeme getirilen yasalarla emekçilere yönelik adaletsizliğin boyutlanarak süreceği gerçeğiyle yüz yüzeyiz.
Başta işçi hareketi olmak üzere, tüm toplumsal muhalefet güçleri 15/16 Haziran büyük işçi direnişinin ışığında kendisini sorgulamalı ve bu saldırılar karşısında birleşik bir mücadele ekseninde yanyana durabilme becerisini gösterebilmelidir.
Gün derlenip toparlanma ve geleceğimize sahip çıkma günüdür. 15/16 Haziran büyük işçi direnişini yaratanları selamlıyor ve bu direnişte kaybettiğimiz Mehmet Gıdak, Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayhan’ı saygıyla anıyoruz. 15.6.2004
DEV.MADENSEN BASIN-YAYIN DAİRESİ