İsrail Gazze’de katliam yapmaya devam ediyor ve dünya da bakıyor; kınamakla yetiniyor. Türkiye bakmakla ve kınamakla yetinmemeli. Başbakan Tayyip Erdoğan da vicdanları ve sabırları zorlanan dünya üzerindeki milyonlarca insan gibi kınamakla ve bakmakla yetinmemek gerektiğini düşünüyor. Perşembe günü Romanya’ya giderken şunları söyledi: “Eğer teröre karşı bir ortak mücadele platformu oluşturacaksak, önce adeta devlet terörü noktasına […]
İsrail Gazze’de katliam yapmaya devam ediyor ve dünya da bakıyor; kınamakla yetiniyor. Türkiye bakmakla ve kınamakla yetinmemeli.
Başbakan Tayyip Erdoğan da vicdanları ve sabırları zorlanan dünya üzerindeki milyonlarca insan gibi kınamakla ve bakmakla yetinmemek gerektiğini düşünüyor.
Perşembe günü Romanya’ya giderken şunları söyledi:
“Eğer teröre karşı bir ortak mücadele platformu oluşturacaksak, önce adeta devlet terörü noktasına tırmandırılan bu adımlara karşı ben bütün sorumluluk noktasında olan başbakanları, devlet başkanlarını ortak dayanışmaya davet ediyorum ve bu konuda tavır almaya davet ediyorum. BM’nin üzerinde bu konuda çok çok önemli bir görevi var. Bu sadece kınama noktasında kalmamalı ve kınamanın ötesine geçecek şekilde bu konuda ilgili bütün devletlerin bir araya gelmek suretiyle nasıl bir adım atılacaksa, atılması gerekiyorsa bu adımı atmamızın gereğine inanıyorum. Çünkü bir insan olarak benim üzerime düşün görev budur. Duyarlılığımın gereğidir. Bunun yerine gelmesi gerekir diye düşünüyorum.”
Tayyip Erdoğan’ın bir insan olduğunu hatırlaması, unutmaması güzel bir şey; bir de başbakan olduğunu hatırlasa… Mesela ikimiz arasındaki fark budur; o başbakan, ben gazeteceyim. Erdoğan, Türkiye’nin başbakanı olarak “adım atma gereğine inanmak”tan daha fazla bir şey yapabilme gücüne sahiptir ve yapmalıdır. Kendi dediği ve başkalarından beklediği şeyi yapmalı ve kınamanın ötesine geçmelidir.
Türkiye neler yapabilir? Bir şey yapmaya İsrail’le kurduğu stratejik işbirliğini derhal askıya alarak başlayabilir, başlamalıdır. Asker tarafından PKK ile mücadelenin en kızgın olduğu zamanlarda kurulan bu ilişki Türkiye ve bölge için zaten zararlıdır. Türkiye, gizli maddeleri olan bu “stratejik” işbirliği anlaşmasını askıya almakla hem bir tuzaktan kurtulacak, hem de uluslararası kamuoyu nezdinde itibar kazanacak; ve bu itibar sadece Arap ülkeleriyle de sınırlı olmayacak, Avrupa’yı da kapsayacaktır.
Türkiye, ayrıca, bu anlaşma çerçevesinde veya dışında İsrail’den silah ithalatını durdurmalıdır. (İsrail dünyanın en büyük silah ihracatçılarından biridir.) Kısacası, Türkiye İsrail’le her tür askeri ilişkiye son vermelidir.
Başbakan’ın Türkçesini düzelterek söylersek, “bütün devletlerin biraraya gelmesi suretiyle” hiçbir şey yapılamaz. Bu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu konuda bir karar vermesi demektir ve Amerika Birleşik Devletleri veto edecektir böyle bir kararı. Güvenlik Konseyi’nin kınama kararını almasından bir gün önce AIPAC’ta konuşan Başkan George Bush’un şu iki cümlesini hatırlamakta fayda var:
“Amerika Birleşik Devletleri ve ben dinamik bir Yahudi devleti olarak İsrail’in güvenliğini güçlü bir şekilde desteklemektedir. İsrail bir dost ve demokrasidir ve kendini terörden korumak için her tür hakka sahiptir.” Bush, Filistinliler’i de terörizmle savaşmaya çağırdı…
Öbür ülkeleri de kınamanın ötesinde bir şey yapmaya teşvik etmenin, zorlamanın ilk adımı, Türkiye’nin kınamanın ötesinde bir şey yapmaya karar verip bunu uygulamasıdır. Türkiye’nin bir hareket marjı da vardır, demin dediğim gibi; İsrail’le diplomatik ve ticari ilişkilere devam, ama askeri her tür ilişkiyi kesmek.
İsrail ordusunun Gazze’de evleri yıkarak, insanları öldürerek günlerdir sürdürdüğü teröre, protesto gösterisi yapan üç bin Filistinli’nin üzerine füze atması da eklenince bütün dünyadan “isyan” dalgası yükseldi. Tabii eyleme dönük olmayan bir “isyan” dalgası bu. İsrail işte bu hareketsizlikten, eylemsizlikten cesaret bulup pervasızca terör estiriyor. Eylemden kastım ne sokaklarda protesto gösterisi yapmak, ne de Hamas veya İslami Cihad gibi intihar saldırılarına girişmek. Eylemden kastım, ilişkileri giderek daraltarak İsrail’i yalnızlaştırmak. Yoksa, BM Güvenlik Konseyi’nden bir karar çıkarmak imkansız. Çarşamba günü 14-0’lık bir skorla çıkan karar bir istisnadır. ABD, biraz da Irak’ta düğün evine bomba yağdırmasının etkisiyle oylamaya katılmadığı için o Güvenlik Konseyi’nden o kınama kararı çıkabildi. Yeni bir kınama kararı çıkması çok zor, kınamayı aşan bir “şey” kararı ise imkansızdır. Dolayısıyla, Irak’ta yürüttüğü işgal ve terör nedeniyle yalnızlaştırılması gereken ABD, İsrail’e verdiği gözü kör ve sonuçları zehirli destek yüzünden de bu ülkeyle beraber yalnızlaştırılmalıdır. (ABD, böyle bir İsrail’le çıkarlarının çakışmadığını anlamalıdır, bunu anlamasına yardımcı olunmalıdır. Ama bu Bush yönetiminin bunu idrak etmesini beklemek avanaklıktan başka bir şey sayılamaz.)
Türkiye gibi bir ülkenin ABD gibi bir ülkeyle ilişkilerini ayarlaması güç belki. Ama Türkiye, İsrail’le ilişkilerini, ABD ile ilişkilerini ayarlamak için bir araç haline getirebilir. Yani İsrail-Türkiye ilişkilerini akort düğmesi olarak kullanabilir. Bu “imkan” bölgedeki öbür ülkelerin sahip olmadığı bir şey. Türkiye’nin “model”, Büyük Ortadoğu Girişimi için “stratejik” ülke olduğu söyleniyor; eğer bu kadarı bile doğruysa, Ankara bu “stratejik” önemini kullanabilir. ABD’nin çılgın çıkarları için değil, kendisinin, komşularının ve bölgenin çıkarları için.
21 Mayıs 2004
ntvmsnbc.com