Köşe yazarlığı kıdemim henüz bu seviyeye erişmedi. O günlerin de geleceği umuduyla konumuza girelim. Neymiş efendim; siyasal alan özgürlükçülerle muhafazakarlar arasındaki bir kapışmaya sahne olmaktaymış. Son genel ve yerel seçimler ve de Kıbrıs referandumu bu kapışmanın sahneleri olarak görülmeliymiş. Özgürlükçü safta yer almadığı müddetçe solun kendisini toparlaması da beyhudeymiş. Sol, varlığı gereği özgürlükçüdür. İyi de […]
Köşe yazarlığı kıdemim henüz bu seviyeye erişmedi. O günlerin de geleceği umuduyla konumuza girelim.
Neymiş efendim; siyasal alan özgürlükçülerle muhafazakarlar arasındaki bir kapışmaya sahne olmaktaymış. Son genel ve yerel seçimler ve de Kıbrıs referandumu bu kapışmanın sahneleri olarak görülmeliymiş. Özgürlükçü safta yer almadığı müddetçe solun kendisini toparlaması da beyhudeymiş.
Sol, varlığı gereği özgürlükçüdür. İyi de bu nasıl anlaşılır? Yanıtı basittir: Ne kadar eşitlikçi olduğuyla. Özgürlükçülüğün tartısında eşitlikçilik, eşitlikçiliğin tartısında özgürlükçülük vardır. Bunun anlamı, gülün gül ile tartılmasıdır.
Özgürlük dersem çık; eşitlik dersem çıkma!
Yukarıdaki tavsiye sahiplerine gelince; özgürlükle eşitlik sanki elmayla armuttur; “özgürlük dersem çık, eşitlik dersem çıkma!” “Özgürlüğü ve eşitliği aynı işleme tabi tutma!”, yani, “gülü gül ile tartma”. Bu tavsiyelerin siyaset tezgahındaki sonucu serbestinin özgürlük olarak pazarlanmasıdır. Şu sıralar fena halde “frii” takılanın sermaye olduğu düşünüldüğünde,kimin kuyruğunda sıraya girileceği de anlaşılır olmaktadır.
Öte yandan ne özgürlük ne de eşitlik ideali solun tekelindedir, tarihleri sol tarihin öncesine uzanır. Kendi bendinde akıp duran bu idealler, ilk kez işçi sınıfı hareketiyle birlikte birbirine karışmış ve üstü ak köpüklü meşe seli olup akmıştır. Sol bu karışmanın adıdır. “Teoride belki ama…” gibi itirazlar ise nafiledir. Zira, özgürlük ve eşitliğin içeçeliği mantık ya da niyet ürünü değildir; tarihin örs ve çekicinde dövülerek şekillenmiş genellemelerdir, tam da bu yüzden – solun bütün genellemeleri gibi- tarihin sorgusuna açıktır.
Gülü gül ile tartanlar
Bugünün toplumsal koşullarının özgürlük ve eşitliğe elma ile armut muamelesi yapılmasını olanaklı kıldığı bir gerçektir. Sel dinmiş, karışım ayrışmış ve her biri kendi arkında akar olmuştur. Solun krizi bu ayrışmada saklıdır. Bir yandan eşitlikten boşanmış ve hatta eşitlik körü olmuş bir özgürlük kanalı vardır. Orada garanti olan; malların, hizmetlerin ve sermayenin serbestçe akışıdır. Özgürlükten boşanmış eşitlik arkında ise hayırseverlik gösterileri ile vicdanlar yıkanmaktadır. Bu sularla demokrasinin yeşereceğini ummak, NATO’dan özgürlük, Dünya Bankası’ndan eşitlik ummak gibi bir şeydir.
Solun özgürlük ve eşitlik talebi, beş kilo elma üç kilo armut talebi değildir: biri yekdiğeri ile tartılan bir ve aynı şeyin talebidir. Talebe bu karakterini onun nasıl söylendiği vermez, bu mesele siyasallaşmış bir işçi sınıfı hareketinin varlığını ön gerektirir. Solun krizinin nasıl aşılacağı bu noktayla ilgilidir.
Mevzu derindir, yer ve zaman ise dar. Mayıs’ın ilk gününün sabahına sarkan bu yazıya nokta koymanın vaktidir; şimdi gülü gül ile tartanların gününe gitmeli, kahvaltıya zaman kalmadı, sepetteki üç elmadan birini alıp da gitmeli…
Birgün 3 Mayıs 2004