Son bir haftada sanki, kendisine gökten vahiy gelmiş gibi, çıkıp, “Abide-i Hürriyet dışında hangi alan olursa varız” mantığını ortaya atması ve bunda diretmesinin ardında yatan nedenler nelerdir? Kamu emekçilerinin yıllardır vermiş olduğu haklı ve meşru mücadeleyi bu kadar hor ve sınıfı bölerek kullanma hakkını, cesaretini nereden alıyor? Abide-i Hürriyet meydanını “tecrit edilmiş” görüp “Kazlıçeşme’de yapalım” […]
Son bir haftada sanki, kendisine gökten vahiy gelmiş gibi, çıkıp, “Abide-i Hürriyet dışında hangi alan olursa varız” mantığını ortaya atması ve bunda diretmesinin ardında yatan nedenler nelerdir?
Kamu emekçilerinin yıllardır vermiş olduğu haklı ve meşru mücadeleyi bu kadar hor ve sınıfı bölerek kullanma hakkını, cesaretini nereden alıyor?
Abide-i Hürriyet meydanını “tecrit edilmiş” görüp “Kazlıçeşme’de yapalım” görüşünü savunan anlayış bundan sonra kamu emekçileri hareketine ne getirebilir?
Sorun burada alan olmaktan çıkmıştır, alan tartışmaları altında başka şeylerdir. Asıl niyetleri başka olunca ve bu niyetlerini söyleme cesaretini gösteremeyince, alan tartışması varmış gibi görünmektedir. Dost acı söyler, doğru söyler. Sınıf hareketinin zarar görmesine ve bölünmesine engel olmak açısından bunları söylemek gereklidir.
Şimdi çıkıp ayrı “1 Mayıs örgütledik ve Türk-İş’e dersini verdik” diye övünülecekse, vay bizim halimize. Demek durum bu kadar vahim bir noktaya gelmiş. Sermaye hedef olmaktan çıkmış, emperyalistler ve onların işbirlikçileri unutulmuş, asıl ders verilmesi gerekenler atlanmış…. Aklı başında hiç bir insanın bu bölünmeye hizmet etmeyeceğini, bunun için girişimde bile bulunmayacağını biliyoruz. Tersine bütün olanaklarını kullanarak birleştirmeye çalışır.
“Sınıf işbirlikçileri Abide-i Hürriyet’te, sınıf dostları burada!” DİSK uzmanının kürsüden söylediği bu sözler, bir işçi konfederasyonu adına söylenecek sözler değildir. Artık kimin sınıftan yana olup olmadığını, 1 Mayıs’ta hangi alanda kutlama yaptığına bakarak mı karar vereceğiz. Buna kargalar bile güler.
Şimdi bir kez daha alan tartışmaları üzerinden koparılan fırtınanın kimin işine yaradığını görmemiz gerekir. Kısır ve dar tartışmalar, 1 Mayıs 2004’ün üzerine gölge düşürmüştür. Türkiye genelinde yapılan ortak kutlamaları önemli oranda etkilemiştir. İşçilerin birliği ve halkların kardeşliği zedelenmiştir. Alanlar üzerine yapılan tartışmalar yerine, işyeri çalışmaları ve katılımın artması yönünde çabalar olsaydı, alanlara yüzbinler taşınırdı.
15 milyonluk bir kente, 20 bin, 25 bin kişilik gösteri ve mitingler bizleri “iyi yaptık” noktasına getirmiş ise burada durup düşünmek gerekir. Niçin KESK’in kitlesi alanlara yansımamıştır? Neden bu kadar zayıf kalınmıştır? Tüm ülkede, KESK’in alan kutlamalarına katılımı zayıf olmuştur. Hiç kimsenin KESK’i marjinalleştermeye hakkı yoktur. Yeni saldırılara yüz yüze kalan kamu emekçileri, neden 1 Mayıs’ta alanlara akmamışlardır? Alan konusundaki ısrar neden işçi ve emekçileri birleştirmek için harcanmamıştır? Neden işyerleri toplantıları yaparak daha çok kamu emekçisinin alana çıkması için çaba harcanmamıştır? Sorulması gereken bunlardır.
İstanbul’daki iki 1 Mayıs hiç kimseyi haklı çıkaramaz. Önümüzde NATO Zirvesi ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) vardır. Bu emperyalist oyunları bozmak, halkların kardeşliğini sağlamak görevi dururken, küçük hesaplar içine girmek hiçbir kimseye ve kuruma yarar getirmeyecektir.
Evrensel 2 Mayıs 2004