Gerçekte bilinçaltına yerleşmiş en hazır yanıttır. Chicago işçilerinin grevinin kanlı bir şekilde bastırıldığı tarih olan 1 Mayıs, 1889’da Paris’te toplanan dünya işçilerinin büyük kongresi II. Enternasyonal’de benzer olayların yaşanmamasının anısı olarak ele alındı. Ancak bunun için de işçi sınıfının kendi içinde birlik olmasına ihtiyaç olduğuna vurgu yapıldı. Ayrıca, hakların korunması ve yenilerinin eklenmesi için mücadelenin […]
Gerçekte bilinçaltına yerleşmiş en hazır yanıttır.
Chicago işçilerinin grevinin kanlı bir şekilde bastırıldığı tarih olan 1 Mayıs, 1889’da Paris’te toplanan dünya işçilerinin büyük kongresi II. Enternasyonal’de benzer olayların yaşanmamasının anısı olarak ele alındı. Ancak bunun için de işçi sınıfının kendi içinde birlik olmasına ihtiyaç olduğuna vurgu yapıldı. Ayrıca, hakların korunması ve yenilerinin eklenmesi için mücadelenin sürekliliğine dikkat çekildi. Onun da yetmeyeceği, bir de sınıfın kendi içinde dayanışması gerektiğinin altı çizildi.
115 yıl sonra aynı ihtiyaç sürüyor.
Çalışma yeri ve koşulları oldukça değişiklik geçirdi. Bilgi ve iletişim teknolojisinde devasa gelişmeler kat edildi. Dünya deyim yerindeyse global bir köye dönüştü. Sermaye küreselleşti. Ve bütün bu gelişmelerden sonra emekçiler, temel sorunların yanı sıra daha farklı sorunlarla karşı karşıya…
İşsizlik çığ gibi. Özelleştirmeler nedeniyle yeni işten çıkarmalar sürüyor. Ücretler düşüyor. Sendikal ve sosyal haklar tırpanlanıyor. Kayıt dışı istihdam her geçen gün büyüyor. Yeni düzenlemelerde emekçilerin aleyhine işletilecek maddeler çoğalıyor. Bunların yol açacağı olumsuzlukların en aza indirilmesi için emekçilerin bir güç olarak görülmesi gerekiyor…
Ancak, emekçi örgütleri olan sendikalar, bırakın diğer sorunlarda ortaklaşmayı; bir kutlamada bile bir araya gelemiyor. 1 Mayıs günü İstanbul’da yaşanan tablo tam da buna işaret ediyor. Diğer kentlerde birlikte olanlar İstanbul’da birbirinden ayrı düşüyor. Kutlamanın biri Saraçhane’de diğeri Çağlayan’da. Ama önce Taksim ve Çağlayan diye diretiliyor. Niye Taksim, niye Çağlayan? Belli değil. Çağlayan’ı isteyenler memnun mu? Değil. HAK-İŞ kutlamalardan çekiliyor. Peki Taksim’deki kutlama? DİSK ve KESK çıkmakta ısrarlı… Valilik yasakta ısrarlı. Sonra bir belirsizlik. Günler 30 Nisan’ı gösterirken, DİSK Taksim’e çıkmaktan vazgeçiyor. Peki yeni kutlama yeri neresi? Herkes birbirine soruyor: Saraçhane mi, Beyazıt mı? Belli değil… Tertip komitesi: “Nereyi gösterilerse oraya gideceğiz.” İyi ki Yenikapı’yı gösterdi… Neden ortaklaşılmadığı bir yana önce “Taksim” denilip sonra neden vazgeçildiği de belli değil. Ertesi gün 1 Mayıs kutlanacak, herkes birbirine soruyor. Kutlamalar nerede yapılacak? Şişli mi yoksa… İstanbul’da emekçiler ikilemde. Bir çalışanın deyimiyle aile bile parçalanmış. Eşlerden biri Türk-İş ile kutlama yapıyor. Diğer eş KESK ve DİSK ile. Öyle ki Saraçhane’dekiler Çağlayan’dakilerin sayısını merak ediyor, Çağlayan’dakiler Saraçhane’ye katılımı soruyor. “Ne kadar”, “Kaç bin kişi” diye birbirlerine soruyorlar. Taksim’e çıkma iddiasındaki KESK ve DİSK’in tabanı ortada yok. Birkaç yüz işçi ve bir o kadar da kamu emekçisi konuşma platformu olarak kullanılan otobüsün etrafında o kadar. Diğerleri nerede bilinmiyor? Ama kürsüde “NATO’yu İstanbul’a sokmayacağız” deniyor. Bu iddialı sözler Saraçhane’dekilerin bir kulağından girip diğerinden çıkıyor.
Ya siyasi partiler… Onlar da parçalı. (Bu parçalı durum, bizim gazete dahil, sol gazetelere de yansıdı. Kimi Saraçhane’yi kimi Çağlayan’ı 1. sayfaya taşıdı.) Güçbirliği’nden SHP yok gibi. En kitlesel güce sahip DEHAP temsili katılmış. Herkes birbirine soruyor. DEHAP nerede? ÖDP ve SDP Saraçhane’de; ama onlar da tat vermiyor… Bir tek TKP işi ciddiye almış… EMEP ise Çağlayan’da. CHP’li vekiller Çağlayan’da, bir kısım taban Saraçhane’de. YTP 10 kişiyle var. İşin içinden çıkabilene aşk olsun.
Toplananların yarısından fazlası genç. Mitingi sol örgütler kurtarıyor. Gelenlere manzarayı soruyoruz. “Kötü” ile “idare eder” arasında gidip geliyorlar. İşçinin-emekçinin bayramında; işçi yok, emekçi yok, onların çocukları yok. Eşleri, anneleri, babaları yok. “Niye yok” diye soruyoruz. Bir emekçi; “Aslında çocuğu da getirecektik ama…” diyor; aslında mitingin nasıl sonuçlanacağından emin değil! Saraçhane’deki tablo, seçimlerde solun neden kaybettiğini bir kez daha izah ediyor; güven sorunu var. Sol, en çok savunduğu işçi ve emekçiyle yine buluşamıyor. Partiler öyle, sendikalar da öyle… Onun için sandıklara ve alanlara gidenlerde büyük bir azalma var. Bir alana bakıyorsunuz, bir de sloganlara ve pankartlara; bir arada olma var, ancak birlik yok, dayanışma yok, ortaklaşma yok…
Özgür Gündem 2 Mayıs 2004