TÜSİAD’ın AKP hükümeti eliyle uyguladığı saldırı dalgası koşullarında ve Haziran’daki NATO Zirvesi öncesinde gerçekleşen 2004 1 Mayıs’ında, kimi emek örgütlerinin tabandan gelen bir basıncın ürünü olarak ileriye doğru atmak istedikleri adım, sınıf hareketi içinde bölünmeye neden oldu. Pek çok siyasi çevre 1 Mayıs öncesinde yaşanan bu bölünmeye bir anlam veremedi. Politik sığlıkla malül “suni ayrılık” […]
TÜSİAD’ın AKP hükümeti eliyle uyguladığı saldırı dalgası koşullarında ve Haziran’daki NATO Zirvesi öncesinde gerçekleşen 2004 1 Mayıs’ında, kimi emek örgütlerinin tabandan gelen bir basıncın ürünü olarak ileriye doğru atmak istedikleri adım, sınıf hareketi içinde bölünmeye neden oldu. Pek çok siyasi çevre 1 Mayıs öncesinde yaşanan bu bölünmeye bir anlam veremedi. Politik sığlıkla malül “suni ayrılık” değerlendirmeleri yapıldı. Anlam veremeyen her kuvvetin kesin bir şekilde şaşkınlık içerisinde olduğunu vurgulamalıyız.
Çağlayan statükosu kırıldı
DİSK ve KESK’in tutumunda cisimleşen ve iki büyük emek örgütünü kararlıca 1 Mayıs’ı Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı dışında kutlamaya zorlayan bu mücadeleci eğilim, ezilenlerin ilerici devrimci güçlerinin de desteğini arkalayarak, sermayeye ve onun hükümetine karşı işçi ve emekçilerin haklarını savunma kararlılıklarını ortaya koydu. Saraçhane’de başlayan ve Yenikapı’ya kadar görkemli bir yürüyüşle tamamlanan 1 Mayıs kutlaması, ezilenlerin mücadele istek ve arzusunun somut bir ifadesi olarak açığa çıktı. Saraçhane’de gerçekleşen 1 Mayıs kutlaması, AKP hükümetine, dolayısıyla TÜSİAD ve uluslararası sermayeye ve tabii ki ABD emperyalizmine ve NATO’ya verilen bir kararlılık mesajı, ‘sizinle kavgayı göze alıyoruz’ yanıtıdır.
Emek hareketini, 1 Mayıs’ı Çağlayan kapanından ve devlet icazetinden kurtarmaya yönelten kararlılığın ana kaynağı, DİSK ve KESK tabanında ve alt düzey yönetimlerde gelişen mücadele dinamizmidir. AKP hükümetinin çıkardığı ve çıkarmaya niyetlendiği kölelik yasaları, sermayenin özelleştirme saldırısının pervasızlaşması, emeğin kazanılmış haklarının bir bir gaspedilmesi, emperyalist NATO’nun İstanbul toplantısına karşı mücadele isteği ve Irak direnişinin tırmanmasının yarattığı etki, emekçi tabanında 1 Mayıs’ı fiili-meşru mücadele tarzıyla kutlama eğilimini güçlü biçimde açığa çıkarmıştır. Bu eğilim, sendikalar dışında kalan emekçi, ezilen milyonların açlığa, işsizliğe, yoksulluğa ve baskıya karşı biriktirdiği mücadeleci öfkenin yönüyle de uyumludur.
DİSK ve KESK’in Taksim’in meşruluğunu açık biçimde savunması üzerine paçaları tutuşan faşist rejimin egemenleri, yıllardır emekçilere dayattıkları Çağlayan statükosundan geri adım atmak ve Taksim dışındaki bir alan için mücadeleci güçlerle uzlaşmak zorunda kaldılar. Saraçhane, devletin attığı bu geri adımın ürünü olarak, bir ‘ara nokta’ olarak ortaya çıktı. Buna rağmen, tabii ki Valilik, Emniyet ve Türk-İş yönetimi, Saraçhane’deki bir mitinge de müdahale edileceği tehditleriyle Saraçhane’nin kitleselliğini sınırlamak istemişlerdir.
Ancak Valiliğin ve polisin tüm tehditlerine rağmen büyük bir coşkuyla Saraçhane’ye akan onbinler, 1 Mayıs’ı özgürleştirdiler. Bu topraklarda kökleri derinde olan ezilenlerin fiili-meşru mücadele çizgisi, Saraçhane eylemiyle bir kez daha tüm görkemiyle kendisini ortaya koydu. İşçi sınıfı ve emekçilerin de güç ve iradesi olduğu her gözün görebileceği bir biçimde açığa çıktı. Devlet, bu irade karşısında saldırmaya cesaret edemedi. Emekçiler, istediler, kararlılıkla yürüdüler ve kazandılar.
İşçi hareketi kazandı
Şişli Abide-i Hürriyet 1 Mayısı, sınıf mücadelesinin yaşadığı gerilemenin ve bir yenilgi durumunun ürünü olarak, burjuva devletle emekçiler arasında gerici bir uzlaşmanın sonucu olarak oluşmuş bir statükoydu. 1 Mayıs’ın ve emekçi eylemlerinin icazetli, sönük, toplumdan tecrit biçimde yapılması için kurulmuş bir kapandı. Şimdi bu statüko, yine bizzat emekçilerin kitlesel eylemiyle kırıldı. Sınıf mücadelesinin önünde yeni bir ufuk açıldı. Emekçiler, kendi güçlerine dayanarak, somut, gerçek bir kazanım elde ettiler. Bir güç ve irade ortaya konulduğunda, pekala somut kazanımların elde edilebileceği geniş bir emekçi kitlesi bakımından görüldü. Saraçhane 1 Mayısı, hem katılan, hem de gelişmeleri izleyen emekçilerde moral ve özgüven duygusu açığa çıkarttı.
Yasallıkla statüko buluştu
Sınıf hareketi içindeki dengeleri bozmamayı amaç haline getiren ve Türk-İş’te cisimleşen statükocu eğilim ise EMEP, İP ve kimi devrimci grupların da desteğini alarak Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’nde kutlamayı tercih etti. EMEP’in 1 Mayıs taktiği son derece açıktır. Taktik, Türk-İş’ten kopmama üzerine inşa edilmiştir. “Kitlelerden kopmama” adına, EMEP, işçi sınıfının en geri kesimiyle buluşmaya çalışmıştır. Bu uğurda işçi sınıfının ileri, mücadeleci dinamiklerinden kopmuştur. Ve tabii ki, bu taktik, EMEP’in kitle kuyrukçusu siyasi çizgisi tarafından koşullanmıştır. Bu durumda, EMEP’in yasallığı esas alan çizgisiyle, Türk-İş’in statükoyu korumayı esas alan çizgisi Çağlayan’da buluşmuştur ve burada bir terslik de yoktur.
Yanıtlanması gereken esas soru; kimi devrimci grupların Şişli’de ne aradığıdır? Türk-İş etrafında toplanan devrimci gruplar 1 Mayıs 2004’den ne istediğine dair bilinç açıklığına sahip değildi ve bölünmenin nedenlerini anlayamadı bile. Ne istediğini bilmediği, işçi hareketinin nasıl ilerleyeceğine dair bir öngörüsü, perspektifi olmadığı için de ‘nasıl elde ederim’ diye bir sorunu yoktu ve Çağlayan statükosunun içine sürüklendi. Bu, onların kendi statükolarına saplanıp kalmalarının bir sonucuydu.
‘Bölücü’ olan kim?
Görüldüğü üzere ortaya çıkan bu bölünme, salt sendikalar cephesinde değil; hem yasalcı reformist partiler cephesinde ve hem de devrimciler cephesinde yaşandı. Bölünme sadece Abide-i Hürriyet ya da Saraçhane üzerinde değil, durumu ileriye iterek değiştirmek isteyenlerle; böylesi bir değişimden rahatsız olanlar, kendi statükosuna bağlı olanlar, kendi durumunu değiştirme gücünden yoksun olanlar biçiminde kategorize oldu. Ortaya yasallığı ve meşruluğu temel alan iki ayrı anlayış ve iki ayrı 1 Mayıs gerçeği çıktı.
Şimdi şu soruyu sormanın tam zamanı; ‘bölücü’ olan kim? 1 Mayıs tartışma sürecinde, burjuva medya ve bir kısım aklı evvel tarafından ‘alan tartışması’ olarak yansıtılmaya çalışılan ama esasında emekçilerin mücadele etme arzusu eğilimini ortaya koyan Saraçhane’de 1 Mayıs kutlamasına karşı direnç gösterenler ‘bölücü’ bir rol oynamıştır. Bunlar, emek hareketinin geri düzeyini savunmakta ve işçi sınıfının ileri bölüklerinin hareketi siyasi bakımdan ileri götürme istek ve iradesine direnmektedirler. Yalnızca ‘bölücü’ rol oynamakla kalmamış, ama aynı zamanda devletin Şişli tecritini kırmaya çalışan ilerici-devrimci güçlerin yalnızlaştırılmasının da kötü bir figürü olmuşlardır. Şimdi eğri oturup doğru düşünmekle yüz yüzedirler.
Sırada NATO var
2004 1 Mayıs’ında ortaya çıkan kararlılık ve fiili meşru eylem çizgisi, Haziran’daki NATO Zirvesi’nin püskürtülmesi için güçlü bir hazırlık olmuştur. 1 Mayıs’ın kazanımları üzerinden, şimdi sıra, hiç durmaksızın emperyalist NATO haydutlarını ve katil Bush’u bu topraklardan kovmak için mücadeleyi örmekte. İstanbul’da hemen 1 Mayıs eylemi dönüşünde semtlerinde emekçileri aydınlatmak için eyleme geçen ESP’lilerin tutumu, bu bakımdan örnektir. Bu sene “1 Mayıs’ı 2 Mayıs’a taşımak” parolası, “1 Mayıs’ı NATO protestolarına taşımak” biçiminde somutlaşacaktır.