AKP dahil hiçbir burjuva partisi anket sonuçlarını kabül etmedi: Tarhan Erdem, İzmir, İstanbul ve Ankara’da yaptığı araştırmada ortalama %58,2 oy oranı ile AKP’nin birinci parti olduğunu tesbit etmişti. Bu oran 1954 yılındaki Menderes’in DP’sinin %56,6’lık oyunu bile aşan orandı. Anket sonuçları sol oyların durumunu ve sağ oyların bloklaşmasını vermesi açısından çarpıcı. Sol seçmen buharlaşırken, sağ […]
AKP dahil hiçbir burjuva partisi anket sonuçlarını kabül etmedi: Tarhan Erdem, İzmir, İstanbul ve Ankara’da yaptığı araştırmada ortalama %58,2 oy oranı ile AKP’nin birinci parti olduğunu tesbit etmişti. Bu oran 1954 yılındaki Menderes’in DP’sinin %56,6’lık oyunu bile aşan orandı. Anket sonuçları sol oyların durumunu ve sağ oyların bloklaşmasını vermesi açısından çarpıcı. Sol seçmen buharlaşırken, sağ seçmen tek bir partide, AKP’de toplanıyor. Tüm kamuoyu sol partilerin vahim durumu açısından anket sonuçlarını değerlendirirken Kürt kentlerindeki durumun ve Kürt seçmenin tavrının ne olacağı daha az konuşuluyor. Oysa orada da durum batı yakası kadar vahim.
3 Kasım 2002 seçimlerinde Kürt seçmenlerin tavrına kısa bir bakış
Kürtler açısından üzerinde fazla durulmayan 3 kasım 2002 genel seçim sonuçlarının bazı çarpıcı sonuçlarını buraya aktarmakta fayda var.
1- Kürt kentlerinde 3 Kasım 2002 seçimlerine katılma oranı, %75 civarlarında kalmıştır. Bu Türkiye ortalaması olan %79’dan da düşüktür. Seçime katılmayan seçmen ağırlıkla DEHAP dışındaki partilerin seçmenidir. Bu seçmen DEHAP’ı da, mevcut burjuva partilerini de bir seçenek olarak görmemiştir.
2- DEHAPin oy artışı Diyarbakır örnek alarak incelendiğinde, merkezde %4 oranında kalmıştır. Merkezde artış 9.500 oy civarındadır. Diyarbakır ilinde genel artış 40.500 oyla kırsal kesimdedir.
3- Diyarbakır genelinde seçime katılma oranı, %72.11 ile bütün Kürt kentlerinden daha düşüktür. DEHAP oyları toplam 237,000’dir. Seçime katılmayan seçmen 170,000’dir. Diğer partilerin aldığı oy 185,000’dir.
3 Kasım 2002’deki seçimlerde DEHAP oylarının yerinde sayan hatta, 1999 seçimlerine göre genel seçmen oranındaki artışla beraber düşünüldüğünde belirli düşmeden dahi söz edebileceğimiz bir sonucu oldu. Daha çok büyük Kürt kentlerinde bu sonuç daha da göze batıyordu. Kent merkezlerinde Kürt oylarının duraksama ya da düşme belirtilerine karşın, kırsal yörelerden artışlar oldu. Bu durum, birkaç sonucu ortaya çıkarıyor. Kapitalist kent ilişkilerinde DEHAP çözülürken kır (taşra) kökenli seçmen desteğinde artış gözlendi. Bu seçmen profilinin daha ileri değil de daha geri bir Kürt milliyetçiliğini temsil ettiği yine gözlemlenebilir bir olgu. ( PKK içinde baş gösteren bölünmelerin tamda bu geri noktaya oynadığı düşünülmelidir.) Diğer yandan DEHAP’lı belediyelerin diğer burjuva partilerin elinde bulunan belediyelerden temelde hiçbir farkı bulunmayan belediyecilik anlayışının Kürt seçmenler nezdinde ciddi hayal kırıklıkları yarattığı açıktır. Kürt ulusal mücadelesi açısından yerel iktidar odakları gibi düşünülmesi gereken belediyeler, klasik belediyeciliğin ötesine geçmeyen bir anlayışla yönetilmiştir. Böylelikle Kürt ulusal mücadelesinin güçlü halk potansiyeli, basit bir seçmen düzeyine indirilmiştir. Halk dinamizmi köreltilerek çürütülmüştür.
AKP ve Kürtler
Tayyip Erdoğan, ABD gezisi dönüşünde “Büyük Ortadoğu Projesini” deklare ederken bu projenin merkezinde Kürtlerin olduğunu da açıklamıştı. Tayyip “Diyarbakır’ı istiyorum ki şu anda Amerika’nın da ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ var ya ‘Genişletilmiş Ortadoğu’. Yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım.” diye konuşmuştu. Tayyip sadece İzmir, Şişli ve Çankaya’yı değil, Diyarbakır’ı da istemektedir.
Tayyip açısından Diyarbakır’ı almak kilit önemdeki bir konu. Diyarbakır’ın Kürt ulusal hareketinin elinden düşürülmesi, Tayyip’in Amerikan patentli “Büyük Ortadoğu Projesi”nin içinde Türkiye’ye rol aldırması ve orduyla arasındaki gerilimi çözmesi açısından oldukça önemli. Sokak ve gerilla gücü kalmamış bir Kürt hareketinin, parlamenter mücadele yolu ile AKP tarafından zayıflatılması artık bir daha eski kimliğine ve gücüne kavuşamayacağı gerçeğini ortaya çıkaracaktır. Bu durum Ortadoğu politikalarında Tayyip’in elini ferahlatan bir gelişme olacaktır. Bu takdirde, Diyarbakır ve Kürtler aracılığıyla Irak politikalarında, “Büyük Ortadoğu” girişiminde söz sahibi olmasının önü açılabilecektir.
Suriye’de geçtiğimiz haftalarda meydana gelen ve Türkiyeli egemenlerin tüylerini diken diken eden Kürt ayaklanması, ordunun geleneksel faşist kanadının temsilcilerinin tezlerini kanıtlayan bir gelişme oldu. Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin Kürdistan’ın diğer parçalarını da kendisine çekebileceği endişesi üzerine kurulu bu tez gerçek olmuştu. Üstelik eş zamanlı olarak İran Kürdistan’ındaki kimi kentlerde de gösteriler ve çatışmalar meydana gelmişti. Abdullah Gül’ün konuyla ilgili “Türkiye’ye sıçrar mı?” şeklinde soru soran gazetecileri azarlaması, hükümetin korkusunu göstermesi açısından önemliydi. Ancak Türkiye’de ayaklanma hiçbir şekilde Kürtlerin ciddi bir gündemi olmadı. Bu yerel seçime endekslenen güncel hayatla ilgili bir durum değildir. Daha yapısal nedenleri vardır. Kapitalizm Kürdistan’da da hakim olan ilişki biçimidir. Türkiye’de Kürtler egemen ulus ve onun topraklarıyla oldukça içsel bir ilişki içinde yaşamaktadır. Var olan Kürt aşiretlerinin en büyükleri devletle barışık, hatta devleti desteklemektedir. İran, Irak yada Suriye Kürdistan’ı gibi egemen ulustan toprak ve ekonomik açıdan ayrıksı bir durumda değildir. Temsili demokrasinin kurumlarına (kimi özellikleri İran’dan daha geri olmasına karşın) katılım diğer parçalardan oldukça güçlüdür. Kendiliğinden ayaklanma potansiyeli oldukça zayıftır.
AKP’nin yerel seçimlerde Diyarbakır’ı ve birkaç Kürt kentini DEHAP’ın elinden alma olasılığı yüksektir. Kimi kentleri alamasa dahi DEHAP’a çok yakın oylar alabilir. Bu bile önemli sonuçlar doğuracak bir gelişme olabilir.
DEHAP, PKK, SHP
Kürtler, Osman Öcalan ve arkadaşlarının ayrılma haberleri, Diyarbakır belediye başkanının bağımsız aday olma girişimleriyle yerel seçimlere kötü başladı. Sıradan Kürt seçmeninin kafasında bir çok soru işareti doğurabilecek bu gelişmeler Kongra-Gel merkezinden ve İmralı’dan bastırılmışsa da oldukça kötü izler bıraktığı muhakkak. Bu gelişmelerden sonra Abdullah Öcalan’ın PKK’nın yeniden kurulmasını isteği yolundaki haberler nasıl yorumlanmalı? Bu gelişme ABD’ye karşı da olabilecek yeni bir silahlı mücadele hazırlığı değilse (bu düşük bir olasılık) bu tarihsel geçiş döneminin güçlü bir merkez tarafından bölünme olmadan sürdürülmesinin adımları olarak değerlendirilmelidir. Ancak Kürt hareketinde güçlü bir merkez oluşturulabilmesinin (gerilla hariç) Türkiye’de olanakları zayıftır. Gerilla ve yurtdışı(Avrupa) örgütlenmesindeki iç hakimiyet, disiplin Türkiye’de görülmüyor. Daha çok Abdullah Öcalan’ın liderlik kültü etrafında cisimlenen bir hakimiyet ve disiplin egemen.
DEHAP’ın, SHP çatısı altında seçime girmesi Kürtlere ne kazandıracağı bir yana, son bir hafta içinde çok sayıda SHP seçim bürosunun faşistler tarafından tahrip edilmesi, SHP’nin içinde bulunduğu çıkmazı göstermesi açısından önemli gelişmeler oldu. Sokak çatışmalarının bir tarafı unsuru olmak böylesi bir parti açısından istenmeyen, seçmen kaçırabilecek bir durumdur. Tarhan Erdem’in anket sonuçlarının Karayalçın’ı derinden üzen bir sonucu oldu. CHP adayı ile 11.7’şer oy oranı ile berabere kalması Karayalçın’ın gelecek siyasi projeleri açısından hiçte uygun olmayan bir sonuç.