Başlangıçta milliyetçi renkler de taşıyan anti emperyalist bir hareket olarak İngilizlere karşı başlayan mücadele, zamanla, Rum ırkçı-milliyetçi hareketine dönüşerek ENOSİS’te somutlaştı. ENOSİS, bir tepki olarak karşıtı Türk milliyetçiliğini tetikledi, böylece, ada hızla iki milliyetçi hareket ekseninde ayrışmaya başladı. Bunun sonucunda, iki toplumlu üniter bir devlet olan Kıbrıs Cumhuriyeti Aralık 1963 olayları ile bir yol ayrımına […]
Başlangıçta milliyetçi renkler de taşıyan anti emperyalist bir hareket olarak İngilizlere karşı başlayan mücadele, zamanla, Rum ırkçı-milliyetçi hareketine dönüşerek ENOSİS’te somutlaştı. ENOSİS, bir tepki olarak karşıtı Türk milliyetçiliğini tetikledi, böylece, ada hızla iki milliyetçi hareket ekseninde ayrışmaya başladı. Bunun sonucunda, iki toplumlu üniter bir devlet olan Kıbrıs Cumhuriyeti Aralık 1963 olayları ile bir yol ayrımına geldi. Bu süreç, Kıbrıslı Türkleri, 21 Aralık 1963 olayları sonrasında, devletin yasama, yürütme, denetim ve yargı kademelerinden dışlanması ile sonuçlandı. Kıbrıslı Rumların denetimine geçen Kıbrıs Cumhuriyeti, bu yapısını günümüze kadar korudu. Kıbrıslı Türkler ise çeşitli isimler ve yönetim biçimleri yaşadıktan sonra halen sadece Türkiye tarafından tanınan ve Kıbrıslı Türklerin denetiminde olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile siyasi varlığını devam ettirmektedir. Dünya siyasi tarihinin en uzun süreli sorunlarından biri olan Kıbrıs sorunu şimdi AB üyeliği sürecinde, Enosis ve Taksim aşamalarından sonra yeni bir evreye girmiş, her iki kesim arasında da farklı tartışmalara, eğilimlere yol açmış bulunmaktadır. Bu süreçte en az değinilen, göz atıla sorun ise Kıbrıs emekçileri olmuştur. Bu kısa, “giriş” niteliğindeki yazı da unutulan bu kesime kuşbakışı bir göz atılacaktır.
Kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıktığı her yerde olduğu gibi Kıbrıs’ta da toplumsal sınıflar belirginleştikçe sınıf eksenli bakış açısı da oluşmaya başlamış, işçiler örgütlenmeye yönelmiştir. Türk ve Rum işçilerin aynı çatı altında örgütlenmeye başalaması ise, başlangıç açısından oldukça önemlidir. Çünkü milliyetler temelinde bir örgütlenme yerine, daha bilinçli olarak sınıf temelinde, sınıf çatısı altında örgütlenmeye yönelinmiştir. 1919 yılında kurulan ve her iki milliyetten işçileri çatısı altında örgütleyen, İnşaat İşçileri Birliği bu nedenle doğru bir başlangıçtır. İnşaat işçilerinin örgütlenmesini izleyen yıllarda tütün işçileri, liman işçileri, terziler, berberle izlemiştir. Sendikal örgütlenmeyi çetin grevler izledi. Bu grevlerde de Rum ve Türk emekçiler omuz omuza mücadele etti.
Kıbrıs’ta kapitalistleşme sürecine ve yabancı işletmelerin kuruluşuna bağlı olarak da artan işçi sayısı hızla yeni sendikal örgütlenmelere ve sendikal örgütlenmede ayrışmalara yol açtı. İşçi sınıfının ortaya çıkışı ve nicelik olarak artışı sınıf perspektifli yaklaşımlara da kan vermeye başlıyordu. İngiliz sömürgeciliğine karşı gelişen anti-emperyalist hareket, giderek sınıfsal tonlara da bürünerek, embriyonik halde de olsa sınıf eksenli bir mücadelenin dinamiklerini oluşturmaya aday görünüyordu. Kıbrıslı Rum ve Türk işçiler aynı çatı altında örgütleniyor, aynı çatı altında mücadele ediyorlardı. Ancak, milliyetçi temelde hızla güçlenen Enosis temelli anti-emperyalist, sömürge karşıtı mücadele hem Kıbrıs Komünist Partisi’ni hem de sendikal örgütlenmeyi tehdit ediyor Rum ve Türk işçilerin birlikteliği üzerinde olumsuz etkilerini gösteriyordu. İzleyen yıllar ayrışmanın derinleştiği yıllar oldu. Hem bir üst kuruluş olarak PEO’nin hem de komünist hareketin Enosis kıskacında kalması, bu nedenle milliyetçi söyleme yönelmesi 1940’lı ve 1950’li yıllarda, Türk işçileri rahatsız etse de büyük bir ayrışmaya yol açmamıştı. Ancak Enosis’in 1958’de karşıtı Taksim’i yaratması ile birlikte işçi sınıfı da hızla milliyet temelinde bölünmeye başlamıştır. Volkan’ın, Özel Harb Dairesi tarafından, Türk Mukavemet Teşkilatı’na (TMT) dönüştürülmesi ile birlikte ayrışma süreci dışarıdan müdahaleler ile daha da hızlandırılmıştır. TMT Rumlarla ortak sendikalarda PEO çatısında örgütlü mücadeleye devam etmek isteyenlere karşı şiddete dayalı baskıya başvurmuş, çok sayıda sendikacı bu şiddet sonucunda ya yaralanmış ya da ölmüştür. TMT Türk işçilerin PEO’den istifa ettiklerini gazetede ilan etmemeleri halinde öldürüleceğini bir ilan ile duyurmuş, bunu da kararlılık ile yerine getirmiştir. Böylece tek çatı altında sınıf temelli örgütlenme yerini milliyet temelinde, milliyetçi duygular içeren bir örgütlenmeye terk etmiştir. Enosis ve Taksim işçiler nezdinde de somutlaşarak iki toplum, iki sendikaya bürünmüştür. Geriye, nostaljik olarak Rum ve Türk işçilerin birlikte mücadeleler ve unutulmaz grevler kalmıştır.
Kıbrıs’ta kapitalizmin gelişim sürecine bağlı olarak işçi sınıfının ortaya çıkması, çalışma hayatında meydana gelen bu yeni durum, Kıbrıs yöneticilerini çalışma hayatına yönelik yasaları çıkarmaya itmiştir. Örneğin, örgütlenme sürecinin sonucunda oluşan sendikalar, 1932 yılında Sendikalar Yasası ile yasal olarak kabul edilmek zorunda kalındı. 1932 Sendikalar Yasası çeşitli değişikliklere rağmen, izleyen yıllarda da, esas yasa olarak uygulanmaya devam etti. Toplu iş sözleşmesi ve iş uyuşmazlıkları ile ilgili olarak Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum işçi ve işveren kuruluşlarının 1962 yılında imzaladıkları Temel Anlaşmalar, “Anlaşma için Standart Görüşme Kuralları” ve “İş Uyuşmazlıkları ve İhlallerinin Çözümlenmesi Temel Kuralları”ndan oluşuyordu. Yine bu dönemde, Ingiliz sömürge döneminde kabul edilip yürürlüğe konan çeşitli Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ) Sözleşmeleri de çalışma ilişkilerinin yasal temelini oluşturdu.
1963/1964 çatışmalarına kadar Kıbrıs’lı emekçilerin Enosis-Taksim hattındaki manzara-i umumiyesi böyledir. 1963’ten günümüze kadar olan macera ve Ab sürecinin etkileriise bir sonraki yazının konusunu oluşturmaktadır.