Giriş Türkiye’deki güvencesiz işçiler içerisinde yeni bir kaynaşma var. Güvencesiz işçiler, birbirlerinden kısmen bağımsız bir biçimde çeşitli mücadele deneyimleri yaşıyorlar. Bu mücadelelere katılan ve birbiriyle temas halinde olan aktivistler, güvencesiz işçilerin tek tek mücadelelerini ortak bir potada kaynaştırmanın yollarını arıyorlar. Mücadele halindeki ve mücadele etmek isteyen güvencesiz işçileri bir araya getirmek; güvencesiz işçiler için ortak […]
Giriş
Türkiye’deki güvencesiz işçiler içerisinde yeni bir kaynaşma var. Güvencesiz işçiler, birbirlerinden kısmen bağımsız bir biçimde çeşitli mücadele deneyimleri yaşıyorlar. Bu mücadelelere katılan ve birbiriyle temas halinde olan aktivistler, güvencesiz işçilerin tek tek mücadelelerini ortak bir potada kaynaştırmanın yollarını arıyorlar. Mücadele halindeki ve mücadele etmek isteyen güvencesiz işçileri bir araya getirmek; güvencesiz işçiler için ortak mücadele hedefleri oluşturmak; güvencesiz işçilerin sorunlarını toplumun genel bir sorunu olarak tanımlamak ve bu çabayı güvencesiz işçilerin bölgesel ve ulusal düzeydeki hak ve özgürlük mücadeleleriyle bütünleştirmek için Türkiye’de şimdi daha iyi bir temel var.
Türkiye İşçi Sınıfı ve Güvencesizlik
Güvencesiz işçilik, Türkiye işçi sınıfının ana grubunun niteliğini oluşturmaktadır. Türkiye’de 16 milyon kişi ücret geliriyle geçinmektedir. Bunların 14 milyonu işçi, 1.5 milyonu devlet memurudur. Özel ve kamu sektörü işçilerinden yalnızca 4.8 milyonu sigortalı ve bunların da yalnızca 700.000’i sendikalıdır ve toplu sözleşmeden yararlanmaktadır. Devlet memurlarının sayısı 1.5 milyon dolayındadır. Bunlardan 700.000’i yeni kurulan sendikaların üyeleridir ancak grev ve toplu sözleşme hakkına sahip değildir. Özelleştirme politikasına bağlı olarak devlet de daha önce memurları çalıştırdığı kimi işlerde çeşitli güvencesiz statüler oluşturmaktadır. Şu anda bu tip işlerde çalıştırılan personel sayısı yaklaşık 50.000’dir, ancak hızlı bir biçimde artmaktadır.
Özetle, Türkiye’deki ücretle geçinen nüfusun %65’i güvencesiz işçilerden oluşmakta, sanayii ve hizmet üretimi esas olarak güvencesiz işçiler tarafından yürütülmektedir.
Türkiye ihracatının motor sektörünü oluşturan tekstil sanayiinin %90’ı fason üretim yapan şirketlerden oluşmaktadır ve bu şirketlerde çalışan işçilerin %80’i kayıt-dışı çalışmaktadır.
Metal ve petrokimya iş kolunda büyük fabrikaların içerisinde üretim süreci parçalanarak taşeronlaştırılmıştır; bu iş kollarında, büyük şirketler üretimlerinin oldukça büyük bir bölümünü fason üretim yapan ve adına yan sanayii denilen küçük ve orta boy işletmelere kaydırmış durumdadırlar. 30 kişinin altında işçi çalıştıran işyerlerinde işgüvencesi kanunu uygulanmamaktadır; bu nedenle fason üretim yapan küçük ve orta boy işyerleri neredeyse tamamen kayıtdışı çalışmaktadır. Belediyelerde yürütülen hizmetlerin neredeyse yarısı müteahhit şirketler tarafından yürütülmektedir ve bu şirketlerin işçileri genellikle geçici işçilerdir. Temizlik, güvenlik, pazarlama gibi sektörlerde de aynı durum yaşanmaktadır.
Güvencesizlik ve Sendikal Mücadele
Güvencesiz işçilerin sendikalarda örgütlenme girişimleri başlangıçtan itibaren işten çıkarmalarla karşılanmaktadır. 1980 askeri darbesinden bu yana taşeron ve fason üretim yapan işyerlerinde işçilerin sendikalaşma girişimlerinin neredeyse tamamı kitlesel işçi çıkarmalarla karşılanmış ve başarısızlığa uğratılmıştır.
Büyük sanayi ve hizmet kuruluşlarında üretimin parçalanması ve giderek daha büyük bir kısmının fason ve taşeron şirketlere aktarılması nedeniyle sendikalı işçi sayısı düzenli olarak azalmaktadır. Bundan 20 yıl önce 2.5 milyon olan sendikalı işçi sayısı 5 yıl önce 1.5 milyona bugün 700.000’e düşmüştür.
Büyük şirketler geleneksel sendikal merkezleri çeşitli yollarla bu sendikasızlaştırma ve güvencesizleştirme sürecine uyumlu hale getirmişlerdir. Bu yöntemlerin başında, sendikalı işçi grubunun ücretlerinin güvencesizleştirilen işlerle orantılı olarak artırılması, böylece sendikaların aidat gelirlerinin korunmasıdır. İkinci yol sendikacıların rüşvetle satın alınmasıdır. Üçüncüsü sendikaların taşeronlaştırmaya ve fason üretime karşı çıkmaları halinde üretimlerini Doğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Asya’ya kaydırmakla tehdit edilmesidir.
Geleneksel sendikal merkezlerden yalnızca DİSK’te çeşitli zamanlarda güvencesiz çalışma koşullarına karşı bir mücadele ve örgütlenme stratejisinin geliştirilmesi tartışılmış, bazı programlar oluşturulmuş, ancak bu programlar, etkili üye sendikaların uygulamaya katılmaması nedeniyle gerçekleştirilememiştir.
Güvencesiz İşçilerin Bugünkü Mücadelelerinin Kaynakları
Güvencesiz işçileri örgütlemeye yönelik çabalar birkaç kanaldan gelişmiştir.
Bunların başında sosyalist sendikal aktivistler tarafından yürütülen çalışmalar gelmektedir. Özellikle tekstil, metal, petrokimya, basım sanayii, nakliye, liman ve sağlık işkollarında yürütülen bu çalışmalardan pek azı başarılı olmuştur. Ancak işyerlerinde uğranılan bu başarısızlıklara karşın, güvencesiz işçilerin sendikal mücadelesini örgütlemeye çalışan sendikal aktivistler arasında özel bir ilişki ağı oluşmuştur.
İkinci kaynak, 1990’da ortaya çıkan kamu çalışanları hareketi içerisinde filizlenen sendikal inisiyatiflerdir. Bunlar enerji, sağlık ve eğitim iş kolunda gelişmektedirler.
a- Enerji işkolunda, devletin elektrik dağıtım hizmetleri önce şirketleştirilmiş, daha sonra da taşeronlaştırılmıştır. Bu hizmet alanındaki kamu çalışanları sendikasının (Enerji Yapı Yol Sen / KESK) yönetiminde yer alan bir grup bürokratik olmayan sendikacı bir yandan taşeron şirketlerin işçilerini örgütlerken, diğer yandan taşeron şirketlerle ana şirket arasında yapılan sözleşmelere müdahale etmiş ve bu sözleşmelerde taşeron işçiler için sendikalaşma güvencesi sağlanmasını istemiştir. Bu çabaların sonucunda, bazı taşeron şirketlerin işçileri sendikalaştırılmış ve bu işçiler için (yasal olmayan) fiili toplu sözleşmeler imzalanmıştır. Şu an yaklaşık olarak 1000 taşeron enerji işçisi sendikalıdır, bunlardın %75’i toplu sözleşme ile çalışmaktadır.
b- Sağlık işkolunda devlet çok sayıda sağlık personelini çeşitli bireysel sözleşme biçimleriyle devlet ve SSK hastanelerinde çalıştırma girişiminde bulunmuştur. Özellikle temizlik, güvenlik, mutfak gibi doğrudan sağlık hizmeti olmayan alanlardaki işler bu hastanelerde kurulan vakıf ve derneklere aktarılmış, bu kurumlar, asgari ücretle işçi çalıştırma yoluna gitmişlerdir. Özel bir eğitim gerektiren doğrudan sağlık hizmetlerinde ise bireysel sözleşme biçimleri geliştirilmiştir. Doktorlar, hemşireler, laborantlar, teknisyenler, aynı işleri yapan devlet memurlarından kötü koşullarla çalışmaya zorlanmışlardır.
Bu alandaki kamu çalışanı sendikasının bazı aktivistleri bu istihdam biçimlerine karşı düzenli olmamakla beraber çeşitli mücadele inisiyatifleri geliştirdiler. Bazı vakıflar ve derneklerde başarılı sendikalaşma çalışmaları yürütüldü. Bireysel sözleşme biçimleriyle çalıştırılan sağlık personeli ise ilerici bir işçi sendikası olan Dev Sağlık İş/DİSK’te örgütlendi. Vakıflar ve derneklerde yürütülen örgütlenme çalışmalarının başarıya ulaşacağı görülünce bu kuruluşların önemli bir bölümü tasfiye edildi ve onların yaptıkları işler ihaleyle özel şirketlere aktarıldı. İşçi sendikalarına üye olan sağlık personeline ise devlet memuru kadrosu verildi; böylece bu işçilerin toplu sözl
eşme hakkını kullanması önlenmiş oldu. Ancak bu çalışmalar, sağlık işkolunda güvencesiz çalışmaya karşı mücadele eğilimini güçlendiren bir temel oluşturdu.
c- Eğitim iş kolunda, son yıllarda özellikle orta öğrenimde bireysel hizmet sözleşmesi ve part time çalıştırma yöntemleri kullanılarak bu alanda da bir kuralsızlaştırmaya gidilmektedir. Kamu çalışanları sendikalarının belirgin bir güce sahip olduğu bu iş kolunda bu şekilde çalıştırılan işçiler arasında bir araya gelme ve mücadele etme eğilimleri hızlı bir biçimde gelişmektedir. Bu şekilde çalıştırılan öğretmenler şimdilik bölgesel olarak bir araya gelmekte ve sendikal örgütlenmelere yönelmektedir.
Üçüncü kaynak yoksul mahallelerde gelişen mahalleli örgütlenmeleridir. Çoğunlukla Halkevleri tarafından yürütülen yoksulluk karşıtı çalışmalar sırasında, birçok güvencesiz çalıştırma biçimiyle karşılaşılmakta ve bu çalıştırma biçimlerine karşı mücadele isteği duyan eve iş alan kadınlar, atölye işçileri, taşeron ve fasoncu şirketlerde çalışan unsurlar mahalle örgütleri içinde, haklarını öğrenmeye yönelik çeşitli eğitim çalışmaları verilmesini istemekte; taleplerini toplumsal muhalefet düzeyinde ifade etme arzusu duymaktadır. Bu dinamizm temeli üzerinde oluşturulan Halkevleri İşçi Komisyonları, yoksul mahallelerde ve çevresindeki işyerlerinde çalışan işçilere yönelik olarak çeşitli propaganda çalışmaları yapmakta, güvencesiz işçi çalıştıran işyerlerine karşı da çeşitli protesto hareketleri gerçekleştirmektedir.
Güvencesiz İşçiler ve Birleşik Mücadele
Geçtiğimiz yıl güvencesiz işçilerin mücadeleleri, bu alanda faaliyet gösteren sendikal kadrolar tarafından hissedilecek bir biçimde yükseliş gösterdi.
Önce SSK’da bireysel hizmet sözleşmesiyle işe alınan 4250 sağlık işçisi Devrimci Sağlık İş tarafından örgütlendi ve harekete geçirildi. Bu mücadelenin sonucunda bu işçilere devlet memuru kadrosu verildi, ama Devrimci Sağlık İş sendikası 5 SSK hastanesinde güçlü işyeri örgütleri kurmuş oldu.
Ardından Pirelli/Türkiye fabrikasının kalite kontrol ve depolama bölümünde, sözde taşeron paravan bir şirket adına kayıtlı 200 işçi Halkevlerinin mahalle örgütlenmesi aracılığıyla örgütlendi ve Pirelli tarafından işten çıkarıldı. Atılan işçiler, fabrikanın önünde çadır kurarak direnişe geçtiler. Halen sürmekte olan bu direnişte işçiler, mahkeme yoluyla oldukça yüklü tazminatlar elde ettiler.
Bu arada Enerji Yapı-Yol Sen enerji işkolundaki taşeron şirketlerle imzaladığı sözleşme sayısını 4’e çıkardı ve yeni taşeron şirketlerle bağlantılar kurmaya başladı.
Çorap fabrikalarının bulunduğu Terazidere bölgesinde Çorap işçileri ücretlerinin ödenmemesi üzerine direnişe geçtiler ve 15 gün boyunca bölgedeki 3 ayrı fabrikayı içine alan yürüyüş ve gösteriler yaptılar.
İstanbul’daki bir posta merkezinde posta dağıtım hizmeti veren taşeron şirketin işçileri İstanbul’un yoksul bir mahallesinde örgütlenen BİS içerisinde bir araya geldi ve bir süre sonra ücretlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için direnişe geçtiler. Direnişin yapıldığı bölgede bulunan Halkevi, Posta işçilerinin direnişiyle güçlü bir dayanışma ilişkisi kurarak, direnişin taleplerini, bölgedeki bütün güvencesiz işçilere yönelik bir propaganda çalışmasının hareket noktası haline getirdi.
Güvencesiz işçilerin bu mücadelelerinin öncülüğünü yapan sendikal kadrolar ve mahalle militanları arasında, güvencesiz işçilerin sorunlarını toplumsal bir hareket halinde ifade etmesi için etkili adımlar atılabileceği düşüncesi oluşmaya başladı.
Güvencesiz İşçilerin Toplumsal Hareketine Doğru
Bu düşünceyle geliştirilen ilk deneme Pirelli/Ekolas direnişinin yürütüldüğü İzmit’te gerçekleştirildi. Direnişteki Ekolas işçilerinden bir grup işçi ile Halkevleri İşçi Komisyonları’nın militanları, Halkevlerinde bir araya gelen ve Kooperatif halinde örgütlenen evde çalışan kadınlar, taşeron işçilerinin çalışma koşullarını teşhir eden ve bu koşullara karşı mücadele etmek için bütün taşeron işçilerini bir araya getirmeye çağıran bildiriler ve afişler hazırlayarak yaklaşık 1.5 ay boyunca yaygın bir şekilde dağıttılar; yoksul mahallelerde kahve toplantıları; işyerlerinin giriş ve çıkışlarında gösterilerle desteklenmiş bildiri dağıtımları yaptılar. Bu çalışmanın taşeron işçileri arasında bir ilgi yarattığı görülünce, benzer çalışmaların daha geniş bir ölçeğe taşınabilmesi amacıyla, güvencesiz işçilerin diğer mücadele inisiyatifleriyle bir araya gelinerek, Türkiye’nin en büyük sanayii havzası olan İstanbul-İzmit havzasında bir ön toplantı yapılması kararlaştırıldı.
8 Aralık 2003 Pazar günü, İstanbul ve İzmit’in arasında bulunan Gebze ilçesinde, Gebze’deki bireysel sözleşmeli öğretmenler grubu ve Gebze Halkevi’nin oluşturduğu olanaklarla “Taşeron İşçiler, Sorunları, Çözüm Yolları” adlı bir forum düzenlendi.
Foruma, Öğretmenler, Sağlık İşçileri, PTT işçileri, Pirelli/Ekolas işçileri, Tekstil işçileri başta olmak üzere güvencesiz işlerde çalışan 300 işçi katıldı. Gebze’de şubesi bulunan işçi sendikaları da foruma birer temsilci gönderdiler. Katılan sendikalar arasında Limter-İş, Nakliyat-İş, Dev Sağlık-İş, Basın-İş, Dev Maden Sen, Birleşik Metal-İş, Genel-İş, Belediye-İş, Bank Sen, Hizmet-İş ve BİS bulunuyordu.
Forumda konuşan işçilerin ortaya koyduğu sorunlar 8 ayrı başlık altında toplandı. Başlıklar, çalışma süreleri, ücretler, sigorta, iş güvenliği, iş güvencesi, ayrımcılık, sendikalaşma hakkı, mücadele hakkı olarak sıralandılar.
Toplantının sonunda güvencesiz işçilerin bu sorunlarına karşı öncelikle bu işçiler arasında bir duyarlılık yaratma çalışmasının yürütülmesi; bu çalışmalara paralel olarak güvencesiz işçiler arasında bölgesel forumların düzenlenmesi; planlı bir şekilde yürütülecek bölgesel forumlar, paneller, gösteriler, propaganda kampanyalarının sonrasında ülke çapında bir forum düzenlenmesi ve nihayetinde bu forumdan, güvencesiz işçiliğe karşı mücadeleyi süreklileştirecek bir mücadele platformunun genel çerçevesinin üretilmesi kararlaştırıldı.