Irak’a asker gönderme kararı, ABD’nin her tür milliyetçi, dinsel kargaşa ve çatışma üzerinden, askeri işgal yoluyla yeniden sömürgeleştirme politikasıyla şekillendirmek istediği dünyamıza yönelik tüm planlarına Türkiyeli egemenlerin katılması oldu. ABD tek kutuplu bir dünyanın hegemonya ilişkilerini sürekli kargaşa içinde dostların ve düşmanların yeniden ayrıştığı bir zeminde gerçekleştirmeye çalışıyor. Amerikan imparatorluğu bu zeminde kuruluyor. Irak’a asker […]
Irak’a asker gönderme kararı, ABD’nin her tür milliyetçi, dinsel kargaşa ve çatışma üzerinden, askeri işgal yoluyla yeniden sömürgeleştirme politikasıyla şekillendirmek istediği dünyamıza yönelik tüm planlarına Türkiyeli egemenlerin katılması oldu. ABD tek kutuplu bir dünyanın hegemonya ilişkilerini sürekli kargaşa içinde dostların ve düşmanların yeniden ayrıştığı bir zeminde gerçekleştirmeye çalışıyor. Amerikan imparatorluğu bu zeminde kuruluyor.
Irak’a asker gönderme kararı, Türkiyeli egemenlerin iç iktidar kavgasındaki çelişkileri bir yana fiilen federal Irak devletini tanıma kararı oldu. Basındaki yeni Amerikancıların başkomutanı Ertuğrul Özkök Irak’ta federal bir Kürdistan’ın kurulmasını sakıncalı bulmadığını yazarak herkesin kaçındığı bir tartışmayı başlattı. ASAM başkanı Prof. Ümit Özdağda bu kararın Kürt devletini tanıma kararı olduğunu söyledi. Hükümetin 8.5 milyar dolarlık kredinin koşulu olarak, Kuzey Irak’a tek taraflı müdahalede bulunmama şartını kabul etmesi bu konuda hükümet görüşünü yansıtıyordu. Genelkurmay’dan “bu koşul hakkında bizim bilgimiz yok bize sorulmadı” açıklaması gelmişti. Bu açıklamayla da kredi koşulunu hükümetin imzaladığını açık ederek bundan sonra olacakların sorumluluğunu üzerinden atmak istemişti. Asker göndermeyle ilgili tezkerenin kabulünden sonra Genel Kurmay tarafından yapılan basın açıklamasında göze çarpan üslup ve “siyasi sorumlu hükümettir biz teknik konuları konuşuruz” mealindeki açıklama, yine ilerde olası olumsuzlukların AKP hükümetine fatura edileceğini açıkça göstermektedir.
Diğer taraftan ordu içindeki yeni Amerikancıların güçlü olduğu Genelkurmay, halen Kuzey Irak’taki federe Kürt devleti oluşumunu bir şekilde denetleyebileceği-engelleyebileceği hayalini yayarak ordu içindeki ve toplumdaki şoven milliyetçi hassasiyetleri yatıştırmaya çalışmaktadır. Aslında kendileri de federal Kürt devletinin engellenemez bir süreç olduğunun farkındadır. Bu konuda son kartlarını ve uzatmaları oynamaktadırlar.
Genel Kurmay tarafından açıklanan yeni bir sınır kapısı açılması girişiminin, kuzeyde ileri karakollar kurarak fiilen işgal etmek, Türk kamyoncuların güvenli geçişini sağlamak, Kürtlerin Habur sınır kapısından elde ettikleri geliri azaltmak gibi hedefleri vardır. Oysa bugüne kadar Türkiye’li egemenlerin bölge ile ilgili yaptıkları her hesap ellerinde kalmış çizdikleri bütün kırmızı çizgilerde tamamen silinmiştir. Irak Geçici Hükümet Konseyi’nin “Türk askeri dahil hiçbir komşu devletin askerini istemiyoruz” açıklamaları bile, ABD tarafından Federal Kürt devletine yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) merkezli direnişi kırmak için bir malzemeye dönüştürülmektedir. Sadece TSK içinde kalan bu direniş eninde sonunda teslimiyete dönüşecektir. Yeni Amerikancı eğilim buna yatkındır, ancak TSK içindeki diğer eğilimlerin süreci daha da karmaşık bir hale getirebildiği bir durumda ortaya çıkabilir.
Türkiye’nin Irak’ta asker göndermesi gereken bölgelerin geniş coğrafi alanı ve milyonlarla ifade edilen nüfusu gözönüne alındığında 6 bin olarak söylenen asker sayısının oldukça düşük olduğu görülecektir. Bu ilk parti asker teslimatı halkı şaşırtmak, kandırmak için yapılmış bir taktiktir. 6 bin asker, sözü edilen bölgelerde bırakın işgal gücü olmayı kendini bile koruyamaz. 200 bin asker ve devasa devlet aygıtı ile kendi güneydoğusundaki isyanı bastırmak için 15 yıl uğraşıldığı hatırlandığında, zaman içinde onbinlerce askerin işgal bölgesine Türkiye’den gönderileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Tezkere kabul edilir edilmez, Ümit Özdağ ve Ertuğrul Özkök farklı kalkış noktalarında da olsa bu sayının 40-50 bine çıkarılması gerektiğini söylüyorlar. Genelkurmay’ın Irak’a gönderdiği inceleme heyetinin hükümete sunduğu raporun, basına yansıyan bölümlerinde ileride 40-50bin askere ihtiyaç olabileceği belirtilmektedir.
AB ve asker gönderme…
Avrupa Konseyi başkanı Romana Prodi’nin geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklama, AB ve ABD arasındaki çatışmalarda AB üyesi ya da aday ülkelerin nasıl davranmasını istediklerine dair veciz bir ifadeydi. Prodi, başta Polonya olmak üzere Kopenhag zirvesinde AB adaylığı kesinleşen bir çoğu eski sosyalist blok üyesi ülkelere “Bu ülkeler, uzun vadede Avrupa’dan para, ABD’den güvenlik almayı sürdüremezler. Avrupa ailesinin parçası olacaklar” diye seslendi. BM’den ABD çıkarları doğrultusunda bir karar çıkmasını engellemek için büyük bir gayret sarfeden Almanya-Fransa ikilisinin başını çektiği AB ülkelerinin kendi içlerindeki birliği sağlamak için bundan sonra daha çok uğraşacakları bir gerçek. Türkiyeli egemen sınıfların AB hayalinin başka etkenlerin yanı sıra Irak’a asker gönderme kararının da etkisiyle suya düşme olasılığı yüksek.
İsrailin Suriye saldırısı…
ABD’nin Ortadoğu operasyonunun hedeflerinden birisi de, Filistin mücadelesinin bitirilmesiydi. Bu mücadele Filistin halkının bitmez tükenmez insan kaynağı ve Arap devletlerinden gelen para, silah, istihbarat, siyasi destek sayesinde ayakta kalabilmişti. Filistin mücadelesi tüm Arap ve Müslüman dünyanın İsrail’le savaşının nirengi noktası, bayrağıydı. Arap devletleri bir araya gelip İsrail’e karşı yapamadıklarını Filistin mücadelesi üzerinden yapmaya çalışıyorlardı. Hatta Filistin’i destekliyor olmak Arap liderleri açısından büyük bir prestij kaynağıydı. İsrail’i Filistin mücadelesi aracılığıyla sürekli ateş altında tutarak kendi sınırlarının zorlanmasını engellemek isteyen bir politika izliyorlardı. Arap devletleri kendi aralarındaki çıkar çatışmaları nedeniyle bir araya gelerek İsrail’le baş edemedikleri gibi tek tek hiçbir Arap devletinin İsrail’in silah ve ateş gücü karşısında hiçbir şansı yoktu. Arap devletlerinin İsrail karşısında kazandıkları tek askeri zafer 1973 Mısır-İsrail savaşıydı. Bu savaşta, Mısır ordusunu yöneten Sovyet (SSCB) askeri kurmayı sayesinde kazanılmıştı.
Geçtiğimiz günlerde İsrail’in, Suriye’nin başkenti Şam’ın 15 km uzağındaki İslami Cihad kampı olduğunu iddia ettiği bir yerleşim yerini uçaklarla bombalaması ve sonrasında “istediğimiz yeri istediğimiz zaman vururuz” açıklaması Ortadoğu’yu nelerin beklediğini gösterdi. Suriye devletinin BM Güvenlik Konseyini toplantıya çağırması ve ABD’nin toplantıyı sabote etmesi, adeta İsrail’in Suriye’ye yeni saldırılarına davetiye çıkardı. Suriye’ye ilişkin ABD planı geniş bir askeri harekattan çok sıkıştırıp diz çöktürme taktiği olarak görülmektedir. Filistin sorununun İsrail ve ABD istekleri doğrultusunda çözümünün yolu Filistin mücadelesine destek veren ülkelerin bertaraf edilmesinden geçmektedir. Suriye bu hatta durmaktadır.
ABD’nin Ortadoğu’da işbirlikçi arayışı şekilleniyor.
BM’den Irak ile ilgili istediği bir tasarı çıkarma çabasında hüsrana uğrayan ABD, 16 Ekim’de Fransa, Almanya ve Rusya’nın çekimser kaldığı oylamada bu ülkelerin itirazlarını da gözeten bir tasarıyı Güvenlik Konseyinden geçirdi. Ancak bu üç ülkede Irak’a asker göndermeyeceklerini ve ilave bir maddi yardım yapmayacaklarını ilan ettiler. Bu ülkelerin tavrını Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın söylediği gibi “İyi şanslar Amerika” olarak özetlemek mümkün. Avrupalı emperyalistler ve Rusya ile başının iyice derde gireceğini, emperyalistler arasındaki çelişkilerin şiddetleneceği bir sürece giriliyor. Bu durum Türkiye’nin önemini daha da artırıyor. ABD’nin, İsrail ordusundan sonra bölgen
in en güçlü ordusu olan Türk ordusuna şiddetle ihtiyaç duyuyor. ABD’nin, Ortadoğu’daki planlarında işbirlikçisi olabilecek iki buçuk devlet var: İsrail, Türkiye ve Kuzey Irak’taki Kürt devleti. Ortadoğu’nun Arap olmayan üç devleti.
ABD’nin hesaplarında Türkiye’nin esas yeri ilerde İran’a yönelik gerçekleşecek olan saldırı planında saklı gibi duruyor. İran’ın zengin etnik yapısını başta Kürtler ve Azeriler olmak üzere karıştırmak isteyen ABD bu planında özellikle Kürt faktöründen dolayı Türkiye’yi ısrarla ikna etmeye çalıştı. Kuzey Irak’taki federal Kürt devletinin İran Kürtleriyle birleşme ihtimali, sorunun Türkiye egemenlerinin uykularını kaçıran bir başka boyutudur. ABD, İran’a yönelik girişilecek bir askeri harekatta doğrudan Türkiye’yi katmasa da en azından cephe gerisini yani Irak’ı sağlama almak için Türk ordusunu değerlendirmek istemektedir.
PKK konusunda halen hiçbir söz vermeyen ABD’nin tutumu, Genelkurmay’ın basın açıklamasında ortaya çıktı. ABD’nin kendilerine sunduğu görev bölgelerini açıklamak için basın önüne çıkan generallerin “ABD’den kabul edilebilir bir zaman içinde girişimler bekliyoruz” açıklaması içinde bulundukları aciz durumu göstermesi açısından çarpıcıydı. ABD’nin sadece Barzani ve Talabani’yi memnun etmek için değil, ayrıca İran Kürtleri üzerindeki hesapları içinde KADEK’i elde tutmak istediği bile söylenebilir. KADEK önderliğinin çok açık bir şekilde ABD’ye göz kırptığı bilinmektedir.
Savaş karşıtı hareketi bekleyenler.
Genelkurmayın asker gönderme ile ilgili basın toplantısında göze çarpan bir konuda, gazetecilerin kamuoyunda asker göndermeye karşı tepkileri hatırlatması üzerine generallerin cevabıydı.”Bu konu, siyasi otoritenin belki bazı ilave tedbirlerde alması gereken bir konudur.” Yani generaller AKP hükümetini savaş karşıtı demokratik halk muhalefetine yönelik önlem almaya çağırmaktadır. Yine Irak’a gönderilen askeri heyetin basına yansıyan tespitlerindeki, “TSK unsurları yüksek bir moral takviyesi ile gitmelidir” açıklaması asker gönderme sürecinin milli bayram kutlamalarına çevrileceğini ve savaş karşıtı her girişimin moral bozucu faktörler olarak algılanarak, Genelkurmayın düşman konsepti içine gireceği görülmelidir. Bu durum sadece savaş karşıtlarını değil bütün bir emek hareketini de baskı altına alma çağrısıdır. Savaşa giden cephe gerisini sağlama alır.
Irak’a asker gönderme tezkeresini çıkarıp, topu TSK ile ABD arasına atan AKP hükümeti, Tayyib’in yeniden oy birliği ile Genel Başkan seçilmesiyle büyük bir avans almış durumda. Hükümetin bundan sonraki hedefi ise ekonomi. Yani halkın sırtına yeni vergiler bindirilmesi ve maaşlara sıfır zam. Yılbaşında Irak’ta savaş çıkıyor deyip katrilyonlarca lira vergi koyan AKP hükümeti savaştan ülke ekonomisinin hiçbir şekilde etkilenmemesine rağmen vergileri geri çekmemişti. Şimdi Tayyib’in ağzından şu sözleri duyuyoruz “savaşa gidiyoruz. Memurlar zam beklemesin”. İlk önce adama sorarlar? Hani siz insani yardıma gidiyordunuz. Bir yıllık AKP iktidarından anlaşıldı ki bunların bildiği 3 şey; zam, vergi, düşük maaş. Derviş’in bile takdirini kazanan AKP iktidarının ikinci yılı emekçiler açısından Irak’a asker göndermenin sonuçları ile birlikte oldukça ağır geçecek. Kamu reformu yasasının da önümüzdeki günlerde hükümet tarafından yasalaştırılacağı göz önüne alındığında, Türkiye emek hareketinin acilen mücadele programını oluşturması ve savaş karşıtı mücadele ile kendi mücadelesini tek bir program altında sürdürmesi gerekmektedir.
Baş işgalci ABD hariç, işbirlikçi Irak Geçici Hükümet Konseyi ve doğal olarak direnişçilerde dahil hiç kimsenin Türk ordusunu istemediği ortada iken büyük bir ısrarla asker gönderme hevesinin sonuçları ağır olacaktır. Daha şimdiden Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliğinin bombalanması, Türk ordusuna silahlı bombalı hoş geldin partilerinin davetiyesidir. Yanlış hesap Bağdat’tan döner. Ancak nasıl döner. Kime döner. Ve neyin içinde döner.