Bu nedenle bu yazı, yargının yapısal sorunları ve çözüm önerilerini tartışmaktan öte; yeni dünya düzeninde, toplumsal ilişkilerin ve tekabül ettikleri kurumların değiştiği dönemde yargılama kurumunun bu ilişkiler içinde yeniden yapılanmasının sonuçları üzerine gelişen tartışmalara küçük bir katkı sunmak amacını taşımaktadır. Yeniden yapılandırılan hukuk Dünyada 1970’lerde yaşanan kriz sonrasında küreselleşmenin neoliberal politikalarının bugün geldiği noktanın, yeni […]
Bu nedenle bu yazı, yargının yapısal sorunları ve çözüm önerilerini tartışmaktan öte; yeni dünya düzeninde, toplumsal ilişkilerin ve tekabül ettikleri kurumların değiştiği dönemde yargılama kurumunun bu ilişkiler içinde yeniden yapılanmasının sonuçları üzerine gelişen tartışmalara küçük bir katkı sunmak amacını taşımaktadır.
Yeniden yapılandırılan hukuk
Dünyada 1970’lerde yaşanan kriz sonrasında küreselleşmenin neoliberal politikalarının bugün geldiği noktanın, yeni bir dönemi ifade ettiği olgusu kabul edilmekte.Yeni dönemin toplumsal dönüşümü de beraberinde getirdiği göz önüne alındığında; her yeni süreçte olduğu gibi, bu dönemde de yeni kavramların, yeni kurallar ve kurumların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Toplumsal dönüşümün hukuk alanındaki ifadesinin tartışılması sadece mevcut hukuk kuralların değişmesi, yeni düzenlemelerin yapılması ile değil; aynı zamanda, hukuk kurallarının toplumsal yaşama uygulanmasının ve varolan hukuk yapısının yeniden örgütlenmesi ile birlikte değerlendirilmelidir.
Neoliberal küreselleşme döneminde kendini yeniden yapılandıran hukuk sistemi, yeni kavramlarını ve kurumlarını yaratmaya çoktan başladı. Serbest piyasa sisteminin sınırsızlaşmasına uygun olarak hukuk kuralları değişmekte; neoliberal politikalar hukukun her alanına kendi kurallarını ve kendi kurumlarını yaratarak nüfuz etmektedir. Devletin sosyal niteliğinden uzaklaşmaya başlaması ile birlikte, kamu hukuku ilkeleri terk edilerek özel hukuk kuralları esas alınmakta; sonucunda ise, hukuk alanında da “sınırsız bir özelleşme” yaşanmaktadır. Kamu hukukunun kavramları / ilkeleri, devletin değişen niteliği ile minumuma indirilerek, bu kavramların yerini özel hukuk kavramları almaktadır.Rekabet, mülkiyet ve sözleşme gibi, ticaret hukukunun kavramları hukukta temel kavramlar haline gelmekte; rekabet hukuku – mülkiyet hukuku vb… alanlar, gelişen hukuk alanları olmaktadır. Özellikle, ekonomik alanda uluslararası anlaşmaların kuralları geçerlilik kazanırken; uluslararası sermayenin dolaşımına ve sınırsız hareket alanına ters düşen tüm ulusal mekanizma süreçleri bertaraf edilmektedir. Ulusal mekanizma süreçleri; yani, ulusal hukuk kuralları ve yargı organları, yargı dışı yollar (örneğin uluslararası tahkim gibi yollarla) ile devre dışı bırakılmaktadır.
Ulusal mekanizma süreçlerinin terk edilmesi sürecini takip eden en önemli dönüşüm ise; sermayenin hukuki ihtilaf çözüm süreçlerini, yeni yatırım alanları halinde örgütlemeye çalışması biçiminde ifadesini bulmaktadır. Kamu kaynaklarının, mallarının ve hizmetlerinin özelleştirmesi programının devamında gelişen, devletin egemenlik alanlarından olan yargı mekanizmasının da “yeni özel hizmet alanı” olarak görülmesi, bu sürecin doğal sonucudur. Hukuk alanında henüz somut pratiklerini yoğun olarak yaşamadığımız bu gelişimin; adli hizmetlerin, mahkemelerin, ceza infaz süreçlerinin, cezaevlerinin özelleşmesi olarak yaşanması mümkündür. Yargı alanında kamusal yetkilerin özel sektörle paylaşımı; ilerleyen süreçte, tüm yetkilerin devri sonucunu doğurma eğilimini içinde barındırmaktadır.
Uluslararası tahkim
1970’lerde kapitalist ekonominin krizi ile sermayenin kendini yeniden yapılandırması programı içinde; yeni yatırım alanları açmak için uygulanan politikalar sonucunda, özel hukuk ilkelerinin geçerlilik alanları genişledi. Özel hukuk ilkelerinin genişlemesi ve bu sürecin kurumlarının ortaya çıkması, devletin egemenlik alanlarından biri olan devletin yargı organlarının yetki ve görev alanlarının daraltılması sonucunu hazırlamaktadır. Bu gelişmeye bağlı olarak uluslararası hukuk kurallarının uygulanması için, yargı dışı uyuşmazlık çözüm yolları seçenek olarak sunulmakta; bu yollar da özel yollar olmaları nedeniyle ulusal devletlerin değil, uluslararası alanda söz sahibi olan şirketlerin yönetiminde / denetiminde olmaktadır. Bu alanlardan ilki olan uluslararası tahkim yolunun önemi, dünyada söz sahibi şirketlerin ulusal prosedürlere / kurallara ve yargı yollarına takılmadan ihtilaflarını çözebilme yolunu açmasıdır. Bu gelişme sürecine bağlı olarak, yargı dışı yollar aynı zamanda, yeni bir hizmet alanı olarak örgütlenmektedir. Bu yolla, uluslararası alanda söz sahibi olan şirketler, uyuşmazlıklarının çözümünde hem ulusal prosedür / düzenlemelerle ve mahkemelerle uğraşmaktan kurtuluyorlar; öte yandan bu süreç çözüm yolunu da yeni bir yatırım alanı olarak üretiyor. Özel bir yargı süreci olan tahkimde, tarafların belirleyecekleri hakemler ve uygulanacak hukuk taraf iradelerine bırakılarak, piyasa kuralı olan “güçlü olan kazansın” mantığı yerleşiyor. Uluslararası tahkimin ülkemizde de yaygınlaşması için yakın dönemde İstanbul’da yapılan toplantılardan olan, İstanbul Uluslararası Tahkim Konferansında* konuşma yapan ABD Uluslararası Bankacılık İşlemleri Komitesi Başkan Yardımcısı Prf. Gerhard WEGEN’in, ‘Türkiye’nin tahkimi etkin biçimde uygulaması durumunda yabancı yatırımları çekebileceği ve bölgede Eski Sovyetler Birliği ülkelerinden ayrılan ülkeler için de merkez haline gelebileceği’ açıklamasında; ‘tahkim mahkemelerinde görülen davaların devlet mahkemelerinden daha pahalı olduğu ancak kısa sürmesi nedeniyle göreceli olarak maliyetin daha az olduğu’ vurgusu, bu alanın yeni yatırım alanı olarak görülmesi olgusuna güç kazandırmaktadır.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları
Yargılama süreçlerinin özelleşmesi tartışmasında uluslararası tahkimin dışında yeni olarak, ulusal hukuklarda “alternatif uyuşmazlık çözüm yolları” adı verilen yollar, önem kazanmaktadır. Devletin yargı yolları dışında, hukuki ihtilafların çeşitli yollarla çözümü düşüncesi ve bu yönde gelişen süreç, “hakemlik”, “arabuluculuk” ve “uzlaştırma” gibi yeni, kamusal alan dışında gelişen kavram ve kurumları ortaya çıkarmaktadır.
Ekonomik uyuşmazlıklarda ulusal/iç tahkim, ticaret ve sanayi odaları gibi meslek örgütleri tarafından seçenek olarak gösterilmekte, kısa sürmesi vb.. gibi nedenlerle özendirilmektedir. Şimdilik meslek örgütleri gibi kurumlar tarafından yürütülen bu faaliyet alanında şirketleşmenin yaşanması olasıdır. Özel şirketlerin yatırım alanı olarak gördükleri yargı dışı uyuşmazlık çözme yolları, hizmet alanı olarak örgütlenmeye müsait bir alandır. Nasıl marka-patent hukukunun gelişmesiyle marka- patent hizmeti veren şirketlerin sayısında hızla artış olduysa; söz konusu yargı dışı yolların benimsenmesiyle “alternatif uyuşmazlık çözüm hizmeti” veren; yani arabuluculuk, uzlaştırma yapan şirketlerin ortaya çıkması muhtemeldir. Bunun anlamı ise, hukuki sorunların, bu amaçla örgütlenmiş özel şirketler tarafından çözümlenmesi; sonuçta, bugün kamusal alan içinde ifadesini bulan hukuki hizmetin serbestçe para ile satılmasıdır. Doğal olarak bu yargı dışı yollarda uygulanacak kuralları ve verilecek hizmeti, marka – patent hizmetinde olduğu gibi hukukçuların belirlemesi ve uygulaması gerekmeyecektir. Yargı / yargılama erkinin özel alanla paylaşımı sonucunu doğuran / doğuracak bu süreç; sonuçta adalet / adaletin sağlanması gibi kamusal bir hizmetin özelleştirilmesidir.
Sonuç yerine…
Her alanda yaşanan dönüşümün ana ekseninin özelleşme ve serbestleşme olduğu olgusu, hukuk alanında da yargının/yargılama kurumunun bundan “bir şekilde” payını alacağı sonucunu doğuruyor. Kanımca sorulması gereken, “hukukun yeniden yapılandırılması programı içinde yargı yolları, adli hizmetler, mahkemeler, cezaevleri
ve güvenlik hizmetleri hukuk reformu adı altında özelleştiriliyor mu?” sorusudur.