Türkiye ne yaptı ? Haziran ayı içinde talimatı kavrayan Amerikancı AKP iktidarı üzerine düşeni yapmaya çalıştı. İran’a, İslam Konferansı Örgütü Toplantısında, Abdullah Gül tarafından “Evimize çeki düzen vermeliyiz” aksi takdirde başkası gelir düzeltir mesajı verildi. ABD, A. Gül’ün bu açıklamasını yerlere göklere sığdıramadı. Washington’a gönderilen Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal ve yanındaki genel kurmay yetkilisi Irak’ta […]
Türkiye ne yaptı ?
Haziran ayı içinde talimatı kavrayan Amerikancı AKP iktidarı üzerine düşeni yapmaya çalıştı. İran’a, İslam Konferansı Örgütü Toplantısında, Abdullah Gül tarafından “Evimize çeki düzen vermeliyiz” aksi takdirde başkası gelir düzeltir mesajı verildi. ABD, A. Gül’ün bu açıklamasını yerlere göklere sığdıramadı. Washington’a gönderilen Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal ve yanındaki genel kurmay yetkilisi Irak’ta oluşturulacak uluslararası güce asker verme isteğini de iletmişti(ancak Türk devleti yine şartlar ileri sürüyordu). Her şey yoluna giriyormuş gibi görünen bu süreçte “stratejik ortaklık” yeniden kuruluyor hayalleri yeniden yayılmaya başladı. Fakat kuzey Irak’tan Türk Ordusu çekilmemişti. Kuzey Irak’taki askeri varlık gerekçesi olarak PKK-KADEK tehlikesi neden olarak gösterilmeye devam ediyordu. ABD siparişi doğrultusunda kapsamı genişletilmiş yeni bir itirafçılık (Eve dönüş)yasası hazırlayan hükümet bu yöndeki istekleri de yerine getiriyordu.
Tekdirden anlamayanın hakkı kötektir.
4 Temmuz günü ABD işgal güçlerine bağlı askeri birliklerin, Türk Genel Kurmayı’na bağlı çalışan Bordo bereli diye tabir edilen subay ve astsubaylardan oluşan A Timinin üslendiği merkeze yaptığı baskın gündeme bomba gibi düştü. 11 tim mensubu ve yanlarında bulunan işadamları (Abdullah Çatlı türünden işadamları) gaz bombalı, silahlı bir baskınla gözaltına alınıp, başlarına çuval geçirilerek yaka paça Bağdat’a gönderildiler. A Timi’ne yapılan muamelenin içeriği sıradan Iraklı vatandaşların işgal günlerinden bu yana yaşadıklarından farklı değildi. Çuval, plastik kelepçe, hakaret, toplu gözaltı, toplu dayak.
ABD askeri güçlerinin iddiası bu kişilerin Kuzey Irak’ı karıştırmayı hedefleyen bir komplo hazırlığı içinde oldukları yönündeydi. Baskına uğrayan merkezde (içinde C-4 tipi plastik patlayıcılarda olan) 1Ton ağırlığında patlayıcı, zaman ayarlayıcı düzenekler, 500 Kaleşnikof silah ve suikast-sabotaj planları ele geçirilmişti.
Anlaşıldı ki, AKP hükümeti Amerikan isteklerini yerine getirmeye çalışırken ordu içinden bir kanat (derin ordu, derin devlet, ne derseniz artık adına) kendi bildiği (öğretilen) üslubuyla işlerini yapmaya devam ediyormuş. Ancak bu sefer unuttukları bir şey vardı; Türk kontr-gerillasını ABD kurmuş ve eğitmişti. Bir iskambil deyişiyle, kontr’a sür-kontr dedi ABD. Türkiye’de alışılmış örgüt evi baskını görüntüsü, A Timine reva görüldü.
Türk devletinin yoğun müdahaleleri sonucu ancak 3 gün sonra Timciler serbest bırakılabildi. Türk tarafı dehşet içindeydi ve derhal özür dilenmesini talep ediyordu. İlk sert tepki ne hikmetse Ege ordu komutanı Hurşit Tolon’dan geldi. Genel Kurmay’ın açıklaması ise daha sonra. Hükümetimiz ise her zaman ki sakinliği ile karşıladı bu gelişmeyi. Günlerce devlet ve kamuoyu ABD’den özür bekledi. Sokağa taşan kamuoyu tepkisi (MHP’li faşistler)Taksim meydanında ilk defa polis copu ve biber gazı ile tanıştı. Basında abartılan, Türk halkının bütün infiali bu kadardı. Bir kez daha görüldü ki Türkiye’deki gibi şişirilmiş, güce tapan şoven milliyetçilikler hiçbir ulusal onur ve gurur temsil edemez. Sadece daha büyük bir güç karşısında rezilce boyun eğer.
Ortak araştırma komisyonları kuruldu ve rapor hazırlandı. Ancak, ortak imzalanan rapor bile Türkiye’nin aleyhineydi. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld’in, “Bush adına yazıyorum” diyerek başladığı mektubu ise özrü kabahatinden büyük dedirten cinstendi. Ortada özür falan yoktu. Mesaj çok açıktı Kuzey Irak’taki askeri varlığınıza son vereceksiniz. Rumsfeld’in mektubunda dikkat çeken bir cümlede”zamana duyarlı bir bilgi” aldıklarıydı. Bu bilgi basınımızın münevver kalemleri tarafından Talabani’nin üstüne atılarak geçiştirildiyse de, Azerbeycan’da Haydar Aliyev’e karşı Türkiye’nin “derin güçlerinin” tezgahladığı darbenin Süleyman Demirel tarafından Aliyev’e bildirilmesi hatırlandığında, bilginin ABD’ye Türkiye’den mi gittiği de düşünülmelidir. Türk devlet geleneğinde komşuya ihbarcılık da var.
Türkiye Amerikalı üst düzey generallerin akınına uğradı. Milliyetçilik bayrağını göndere çeken Türk basınına göre bütün bu geliş gidişler Türkiye’den özür dilendiğinin ve ne kadar önemli bir ülke olduğumuzun delaletiydi. Oysa generaller ABD’nin yeni isteklerini iletmeye geliyorlardı. Hükümet mesajı yine hemen aldı. Tayyip, AKP Batman il kongresinde müjdeyi verdi. “ABD Türkiye’den asker talep etti.” Türkiye’nin güneyine değil, Irak’ın güneyine tabi ki. Ancak yeni bir tezkere gerekirse, AKP yine çuvallayabilir. Türk Silahlı Kuvvetleri ise bu duruma nasıl tavır alır bilinmez.(Muhtemelen siyasiler karar verir diyeceklerdir.)
Türk ordusunun Irak sürecindeki tutumuna yönelik Wolfowitz fırçası ile başlayan elimine etme süreci Süleymaniye baskınıyla sonuçlandı. Türk ordusu içindeki statükocu eğilimlerin tasfiyesinde fırça ve nasihatten sonra dayak yöntemi devreye sokuldu. ABD ayrıca tüm dünyaya göstermiş oldu ki,Türk ordusu Kuzey Irak’ta yasadışı işler yapıyor.
Çuvalın esas nedeni. ABD Irak’ta çuvalladı.
ABD’nin bu kadar sert davranmasının arkasında ise Irak’ta işlerin yolunda gitmeyişi var. Amerikan açıklamalarına göre her gün işgal güçlerine 15-20 saldırı yapılıyor. Her gün bir iki Amerikan askeri ölüyor. Yine kendi tanımlamaları ile gerilla savaşı ile karşı karşıyalar. Irak’ta kurdukları geçici hükümet halktan destek görmüyor. Aksine hükümetin gayri meşru olduğu yaygın bir düşünce. Şiiler bir bekleme içindeydi. Silahlı direniş daha çok Sünni bölgelerinde yoğunlaşan bir görünüm vermekteydi. Ancak geçici hükümetin oluşumuyla Şii’lerde aktif muhalefete başladı. Necef’te binlerce Şii’nin ABD askerleri ile taşlı sopalı çatışması Şii toplumunun kaynayan bir kazan olduğunun işareti.
Irak’ta ABD’nin elinde tam ve kesin olarak sadece Kürdistan bölümü var. Kürt ulusal hareketinin politik temsilcilerinin izlediği ABD işbirlikçisi politika, ABD ile kader bağlarını oluşturmuş durumda. ABD Kürtlere, Kürtler ABD’ye muhtaç durumda. ABD’nin (başına hangi hükümet gelirse gelsin) Ortadoğu’da giriştiği bu maceradan kaçış şansı yok. Bu artık emperyalist bir gücün prestij ve hükümranlık savaşı. Her ne uğruna olursa olsun kaybedilmemesi gereken bir savaş. ABD’nin Irak’ta uğrayacağı bir başarısızlık, kurmayı hedefledikleri imparatorluğun ciddi bir yara alması anlamına gelebilir.
ABD’nin, bu kadar vahim sonuçları olabilecek bir sürecin Türkiye tarafından daha da karmaşık bir hale getirilmesine en ufak tahammülü yok. Ancak ABD’nin de ilerde işlerin daha da içinden çıkılmaz duruma geldiğinde bölgede İsrail dışında güçlü bir müttefike ihtiyacı olduğu da bir gerçek. Bu iki olgu arasındaki çelişki ABD’yi Türkiye’ye karşı tatlı sert bir politika izlemeye yöneltiyor. Avrupalı emperyalist ülkelerin Irak’a asker göndermeme konusunda gösterdikleri kesin tavır, ABD’nin bulabildiği yegane müttefikin Dominik Cumhuriyeti, EL Salvador vb. ülkelerle sınırlı kalması Türkiye’ye yönelik olarak ABD’nin politikalarını etkiliyor. Ancak Irak Kürdistanı her türlü pazarlığın dışında.
Abdullah Gül Amerika yolunda…
Tayyip’in AKP Batman il kongresinde dile getirdiği Türkiye’den ABD’nin asker isteme talebinin ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral John Abizaid tarafından gayri resmi olarak talep edildiği ortaya çıktı. ABD’ye giden Abdullah Gül asker gönderme işinin ayr
ıntılarını görüşecek. ABD çuval operasyonu ile Türk ordusunu Kuzey Irak’ta istemediğini sert bir şekilde ortaya koydu. Ancak gelişmelerin bir başka yönünde, hükümetle PKK’nın tasfiyesi konusunda bir mutabakat sağlanmış gibi görünüyor. Bunun karşılığı olarak güney Irak’ta görev yapacak askeri birlik isteniyor. Kuzey Irak’ta ki Türk askeri birlikleri şimdilik kalabilir. Ancak ortalığı karıştıracak işler yapmamak kaydıyla.
Önümüzdeki dönem ülkemizde demokratik halk güçlerinin önünde yeni bir tezkere ve Irak’a asker gönderme tartışmalarıyla beraber, yeni bir savaş karşıtı yada emperyalist işgalin suç ortaklığına karşı mücadele süreci açılacakmış gibi görünüyor. Bu sefer Türkiye solunun ve emekçilerinin eli eskisinden çok daha güçlü.