Bu rapora göre değişime gösterilecek direnci azaltmak, kırmak, ortadan kaldırmak için reforma uygun bir anın beklenmesi ya da yaratılması gerekmektedir. Köklü değişim sağlayacak “reformlara” bir ortamı sağlamak için bir dış güç tehdidi, ekonomik kriz ya da hükümetlerin ilk zamanlarının oldukça elverişli olduğuna ise vurgu yapılmaktadır. Özal döneminde yaşananlar anımsandığında raporun “reformlar” için yaptığı tespitin ne […]
Bu rapora göre değişime gösterilecek direnci azaltmak, kırmak, ortadan kaldırmak için reforma uygun bir anın beklenmesi ya da yaratılması gerekmektedir. Köklü değişim sağlayacak “reformlara” bir ortamı sağlamak için bir dış güç tehdidi, ekonomik kriz ya da hükümetlerin ilk zamanlarının oldukça elverişli olduğuna ise vurgu yapılmaktadır.
Özal döneminde yaşananlar anımsandığında raporun “reformlar” için yaptığı tespitin ne kadar doğru olduğu anlaşılacaktır. Siyasal, ekonomik, sosyal ve fiziksel altyapının “reformlara” uygun bir şekilde dönüştürülmesi 1980’li yıllar boyunca gösterilen çabaların eksik kaldığı anlaşılmaktadır. Bu eksiği kapatma görevi bu kez AKP’ye verilmiştir. AKP’nin “yeni” bir parti olarak kuruluş sürecinin ve mevcut yapısı ile felsefesinin ANAP’a oldukça benzemesi bu nedenle tesadüf olarak kabul edilmemelidir.
ANAP’ın bir karikatürü olarak siyasal yaşamda yerini alan AKP yer yer ANAP’ın yapamadıklarını da yapma çabası içine girmiştir. Aslında ANAP’ı aşacak işler yapmaya kalkmasına da şaşmamak gerekir. Çünkü yarım kalan çok şey var. 12 Eylül ile birlikte çalışma hayatına müdahale edilmiş, ancak bu müdahale sadece örgütlü alan ile sınırlı kalmıştı. Sendikal örgütlenmeyi ve faaliyet alanını emek aleyhine yeniden düzenleyen bu “reformlar” bireysel iş hukuku alanına müdahale etmeyerek önemli bir boşluk bırakmıştı. Bu eksiği tamamlamak görevi AKP’ye kalmıştı. Dünya Bankası’nın reformlar için öngördüğü politikaya uygun olarak AKP iktidarının ilk zamanlarında öncelikle İş Yasasını emek aleyhine, sermaye lehine değiştirerek önemli bir adım attı.
İş Yasasını değiştirerek önemli bir adım atan AKP, ANAP döneminin eksik bıraktığı işlerden birini daha yapmak zorundaydı: kamunun yeniden yapılandırılması. Bunun için de hazırlıklarına başlayan AKP, Kamu Yönetimi Temel Yasası, Yerel Yönetimler Yasası ve Personel Rejimi yasasını çıkarak reform sürecinin önemli eksiklerini giderme isteği konusunda oldukça kararlı görünmektedir.
Özal döneminin temel özelliklerinden biri çalışanların reel ücretlerinin düşürülmesi idi. AKP bu konuda da oldukça tutarlı davranarak hem kamuda çalışan işçilerin hem de kamu görevlilerin reel ücretlerini düşürmek için enflasyon düzeyinde ya da altında zam vermeye bile yanaşmamakta, yeni dönemde de eski ücretleri ile çalışmalarını talep etmektedir. Bu ücretlerin enflasyon oranında gerilemesinden başka anlama gelmeyecektir. Ücretlerde kamu kesiminin motor işlevi üstelendiği anımsandığında, bu politikanın hızla özel kesime de uygulanacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Türkiye’de çalışanları AKP döneminde yoksullaşmak beklemektedir, ANAP döneminde olduğu gibi. Tek fark çalışma ilişkilerini düzenleyen yasaların daha acımasız hükümlerle donatılmış olmasıdır.
Özal döneminde yabancı sermayeye açılan kapılar bu dönemde daha da pervasızca açılacaktır. Özal’ın otobanlarının yerine bu kez duble yollar yapılacaktır. Özal ile bir karanlık çağı yaşayan emekçiler, kır ve kent yoksulları Kasımpaşalı Erdoğan ile birlikte bir kez daha bu karanlığa mahkum edilmektedir. Türkiye’nin bu karanlığı hak edip etmediği daha büyük bir sorumluluk duygusu içinde tartışılmalıdır. Özal dönemini dünyaya açılındığı için savunanlar, Erdoğan dönemini demokrasiye geçildiği için savunmaktadırlar. Emekten yana olanlara ise bu aldatmacıyı göstermek düşüyor; büyük bir inat ve sabırla.