Abdullah Gül’ün, Dışişleri müsteşarı Uğur Ziyal ve bir Genelkurmay yetkilisi ile ABD’ye gönderdiği mektubun, Türkiye’li egemenlerin haşmetmaaplarına bağlılıklarını ve emirlerine hazır olduğunu bildiren içeriği ortaya çıktı. Ziyal “İran’da yanınızdayız” mesajını iletirken, Irak’taki yeniden yapılanmada Türkiye’nin üstüne düşeni yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Irak’ta oluşturulacak uluslararası güce 1000-2000 kadar asker verme isteğinin ABD’ye iletilmesi bundan sonrada geçmişte […]
Abdullah Gül’ün, Dışişleri müsteşarı Uğur Ziyal ve bir Genelkurmay yetkilisi ile ABD’ye gönderdiği mektubun, Türkiye’li egemenlerin haşmetmaaplarına bağlılıklarını ve emirlerine hazır olduğunu bildiren içeriği ortaya çıktı.
Ziyal “İran’da yanınızdayız” mesajını iletirken, Irak’taki yeniden yapılanmada Türkiye’nin üstüne düşeni yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Irak’ta oluşturulacak uluslararası güce 1000-2000 kadar asker verme isteğinin ABD’ye iletilmesi bundan sonrada geçmişte olduğu gibi emirlere amade olunduğunun ifadesiydi. ABD’nin aylardır süren “kızgınım, küstüm, sen görürsün gününü” politikası beklendiği gibi sonuç verdi. Zaten başka türlüsü düşünülemezdi. Uğur Ziyal ile görüşen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman, Türkiye ile ‘stratejik bir ittifak içinde olduklarını stratejik ortaklık için zamana ihtiyaç olduğunu söyledi. Wolfowitz ile beraber Türkiye’yi fırçalayan Grossman’ın bu açıklaması tüm egemen blokta büyük bir sevinç yarattı. Herkes rahat bir nefes aldı. İmparator yeniden bizleri kulluğa kabul etmişti. Ne büyük mutluluk!? Ancak şartlar hemen bildirildi; Ortadoğu, Kafkasya, İran, Irak’ta tam işbirliği. Ayrıntılar Abdullah Gül’ün ABD ziyaretine bırakıldı.
Hükümet jet hızıyla geçirdiği 6. uyum paketiyle beraber AB’nin Selanik zirvesine koştu. AB’nin Selanik zirve sonuçları, egemen sınıfların 50 yıllık AB rüyasının gerçekleşmesi doğrultusunda umutlu beklentiler yaratan sonuçları oldu. AB anayasası için oluşturulan konferansa Türkiye’nin de gözlemci olarak katılmasının kararlaştırılması bu beklentileri oluşturan en önemli gelişmeydi. AB liderleri 6.uyum paketi için hükümete övgüler yağdırdılar. AKP hükümeti Selanik gazıyla MGK’nın işleyişinin de konu edileceği 7. uyum paketini hızla gündeme aldı.
AB süreci açısından iki önemli sorundan biri olan Ege’deki kıta sahanlığı sorunu; Hürriyet gazetesinde yayınlanan Türk Hava Kuvvetlerine ait bir uçağın Yunanlılar tarafından yıllar önce düşürüldüğü haberiyle kızışan sorunda Türkiye tarafında (AKP ve Destekçileri) geri adım atma belirtileri vardır. TSK’nın bu sorunu gereksiz kaşıdığı hatta haksız uygulamalar yaptığı tartışılmaya başlamıştır.
AKP hükümetinin AB sürecinin en can alıcı halkası olan Kıbrıs sorununu ise zamana bırakan bir çizgi izlediği görülmektedir. KKTC’de Aralık ayında yapılacak seçimleri Denktaş’a karşı muhalefetin kazanması halinde AKP’nin eli güçlenecektir. Buradan Türkiye’ye verilecek müzakere tarihinin belli olacağı Aralık 2004’e kadar olan süre AKP hükümetinin Kıbrıs ile ilgili kazandığı zamandır. Irkçı devletçi cephe ile bu önemli konudaki kavgasını sona sakladığını söylemek yanlış olmasa gerek.
Dış politikada bu gelişmeler yaşanırken, içerde hükümet kamu işyerlerindeki Toplu İş Sözleşmeleri için sıfır zam önerdi. Kamu işçilerinin toplu sözleşme sürecinde hükümet tarafından önerilen sıfır zam önerisine itiraz eden Türk-İş’i; hükümet, işsiz ve asgari ücretli milyonlarca emekçi ile tehdit ederken, TİSK başkanı gedikli işveren temsilcisi Refik Baydur’un “eksi zam bile olur” sözleri işçi hareketini daha nelerin beklediğinin işareti oldu. Baydur’un sözleri eldekini koruma politikası güden sendikal bürokrasilerin, savunmacı sendikal anlayışlarının neyle karşılaşacaklarının en çarpıcı göstergesidir. AKP böylece tekelci sermaye ve IMF’ye olan bağlılıklarını bir kez daha teyit etti.
TSK’nın bu süreci, kendi iç çatışmalarını bastırıp pusuya yatmak olarak belirlediği ve bir süre fazlaca ortalarda görünmeme kararlılığında olduğu da ortaya çıktı. Bunun anlamı hükümeti tamamen boş bırakma olmayacağı açık (Uğur Ziyal’in yanındaki Genelkurmay yetkilisi bunu gösteriyor). Kurum olarak yıpranacağını anlayan TSK üst yönetimi olacakların tüm sorumluluğunu hükümete bırakan ancak denetleme ve belirleme isteğini elden bırakmadan sürecin olası olumsuzluklarının kefaretini AKP’ye ödetecek bir çizgiyi benimsemiş görünüyor.
AKP hükümeti güç aldığı kesimlerle olan tam teslimiyet ilişkisi ile iktidarını sağlamlaştırıyor. Önümüzdeki yılın bahar aylarında yapılması beklenen yerel seçimlere Uzanlar gibi rakiplerini diskalifiye etmiş, AB sürecinde ileri adımlar atmış, ABD ile olan ilişkileri uşaklık ruhuyla yeniden düzenlemiş olarak girmek istiyor. Büyük ölçüde yoksulların oyları ile iktidar olan AKP’nin aşil topuğu ise ekonomi. Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in “Bir kriz yok, ama öncü sinyali var” şeklindeki açıklaması ortalığı karıştırdı ve hızla aksi yönde açıklamalarda bulunuldu. Tüzmen’in ağzından kaçırdığı, belki de bilinçli olarak söylediği bu sözler dış politik gelişmelerin etkisiyle fazla konuşulmayan ekonomik durumun pek de parlak olmadığının ifadesi oldu. Anlaşılan o ki hükümet ekonomi konusunda sahte iyimserliklerle ayakta durmaya çalışıyor.