Avrupa Birliği’ne uyum ve çağdaşlık adına çalışma hayatına yönelik olarak İş Kanunu, Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu değiştirilirken aslında yapılan kapitalizmin doğasına uygun olanı yeniden hayata geçirmekti. Ancak sadece işçilere yönelik bu düzenlemeler ile restorasyonu gerçekleştirmek mümkün değildir. Bir de kamu çalışanlarına yönelik düzenlemeler yapmak gerekmektedir. Yani devleti de yeniden biçimlendirmedikçe […]
Avrupa Birliği’ne uyum ve çağdaşlık adına çalışma hayatına yönelik olarak İş Kanunu, Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu değiştirilirken aslında yapılan kapitalizmin doğasına uygun olanı yeniden hayata geçirmekti. Ancak sadece işçilere yönelik bu düzenlemeler ile restorasyonu gerçekleştirmek mümkün değildir. Bir de kamu çalışanlarına yönelik düzenlemeler yapmak gerekmektedir. Yani devleti de yeniden biçimlendirmedikçe kapitalizmin restorasyon süreci tamamlanmamış olacaktır. Böle olduğu için de kapsamlı bir kamu personel rejimi “reformu” yapılmak istenmektedir. Kuşkusuz personel yönelik reform bir bütünün parçasıdır, tek başına çok büyük bir anlamı yoktur. Bütün olan devlette reformun dört temel ayağı bulunmaktadır. Bunlardan ilki bütçe reformudur, ikincisi yerel yönetimler reformudur, üçüncüsü kamu yönetimi reformudur, sonuncusu ise personel rejimi reformudur. Dördü de birbiri ile ilişkili olup, birbirini tamamlamaktadır.
Etkin kamu hizmeti adı altında kamu hizmetleri yerel yönetimler aracılığı ile piyasa mekanizmasına terk edilirken aslında yapılmak istenen düpedüz özelleştirmedir. Kuşkusuz bunun reformcular tarafından böyle tanımlanması gerekmemektedir. Ancak daha demokratik daha katılımcı olduğu ileri sürülerek merkez tarafından yerine getirilen kamusal hizmetler yerelleştirilmeğe çalışılmaktadır. Bu ise kamu hizmetlerinin eritilmesidir, memurluğun eritilmesidir, memurluk statüsünün ortadan kaldırılmasıdır.
Yeni reform çalışmaları merkezi yönetimde toplanmış bulunan eğitim, sağlık, kültür gibi hizmetleri il özel idarelerine devretmektedir. Yerelleştirilen bu hizmetleri sunacak olan yerel yönetimler ile ilgili yasa tasarısında ise “yerel yönetimlerde esas istihdam biçiminin sözleşmeli personel olacağı” belirtilmektedir. Böylece yaklaşık 1.200.000 memur büyük ölçüde sözleşmeli personele dönüştürülecektir. Sözleşmeli personelin ise sendika hakkı yoktur. Devlet böylece büyük ölçüde örgütlenmiş olan kamu çalışanlarını sözleşmeli personele dönüştürerek kapsam dışı bırakmaktadır. Böylece kamu kesimi işçileri özelleştirme ve taşeronluk aracılığı ile sendikasızlaştırılırken, memurlar da “yerelleştirilerek” sendikasızlaştırılacaktır. Kuşkusuz, sözleşmelilik ile iş güvencesi de kaybedilmiş olacaktır. Hem iş güvencesinden hem de sendikal örgütlenme hakkından yoksun olan memurların gelirlerinin azalacağını söylemek için kahin olmaya gerek yoktur. Bu kapitalizmin doğasına uygun olup, kapitalist restorasyonun da temel amacıdır.
Kamu Personel Rejimi Reformu, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ve Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı mutlaka birlikte okunmalıdır. Birlikte okunduğunda kapitalist restorasyonun tüm boyutları daha açıkça görülebilecektir. Kamu hizmetlerinin özelleştirme düzenlemesi olan, memurluk statüsüne son verip sözleşmeli personeli esas alan bu reformlar, devleti yeniden yapılandırma kapitalizmin ihtiyaç duyduğu sermaye birikiminin önündeki engelleri kaldıracak, bu süreci daha da hızlandıracak, karları arttırıp, kar alanlarını genişletecektir. Burada kapitalist sisteme ters bir şey yoktur. Ters olan kamu emekçilerinin bu düzenlemelere yeterince tepki göstermemesidir.
Hem işçilere hem kamu emekçilerine yönelik bu yıkım projesine, kapitalist restorasyona karşı 1 Mayıs mücadeleyi başlatacak gün ve bu mücadeleyi yükseltecek bir kaldıraç olursa gerçek anlamına kavuşacaktır. Yoksa geleneksel “ayinlerden” biri olacak tarihteki yerini alacaktır.