Washington’dan gelen bu niyeti bozuk açıklamalarda eksik olansa El Kaide, Bin Laden ve onun terörist ağları, bize “yeni yüzyılda ABD güvenliğine karşı en büyük tehditi oluşturduğu” söylenmiş olan Orijinal Terörist’tir. Medyadaki görüntüleri ortaya çıktığı kadar hızla ortadan kaybolmuştur; ne harita, ne acil saldırılar, ne yeni resimler. Bazı savaş karşıtları ABD’nin Irak’taki işgalinin “yeni teröristleri” ve […]
Washington’dan gelen bu niyeti bozuk açıklamalarda eksik olansa El Kaide, Bin Laden ve onun terörist ağları, bize “yeni yüzyılda ABD güvenliğine karşı en büyük tehditi oluşturduğu” söylenmiş olan Orijinal Terörist’tir. Medyadaki görüntüleri ortaya çıktığı kadar hızla ortadan kaybolmuştur; ne harita, ne acil saldırılar, ne yeni resimler.
Bazı savaş karşıtları ABD’nin Irak’taki işgalinin “yeni teröristleri” ve terörist saldırıları kışkırtacağını öne sürüyorlar. Washington yönetimi yeni potansiyel terörist tehditleri bir çırpıda sayıyor. Bazı durumlarda gelecekteki terörist tehditler tezini Suriye, İran ve Lübnan’a saldırma tezlerini haklılaştırmak için kullanıyorlar.
Bin Laden ve El Kaide’nin Washington’un (ve böylellikle de uyumlu medyanın) söyleminden kaybolmasının iyi bir nedeni var: Onlar – kötü ünlü, her an hazır ve nazır teröristler- Bush Yönetiminin amaçlarına hizmet ettiler, propaganda hedeflerine hizmet ettiler, birçok Amerikalının içine yerleştirilmiş olan çirkin militarist ve ırkçı psikoları harekete geçirdiler, Kongre’nin Anayasal garantileri ortadan kaldırmak üzere sıkıştırılmasına ve Bush Yönetimine beyaz bir sayfa açılmasına hizmet ettiler. Güçlü Müslüman-Arap terörist komplo imgesi askeri bütçelerin büyümesi, bir iç güvenlik aygıtının yaratılması ve ABD kamuoyunun silahlı emperyal fetihler için harekete geçirilmesi için gereken toprağı gübreledi. Bin Laden-El Kaide dünya terörist komplosu kamuoyunu Bush’un dünya egemenliği planlarını kabullenmek üzere hazırladı. Daha sonra bunun yerini Irak’ın askeri işgalinin hazırlığı olarak Irak’a karşı yürütülen kitlesel propaganda kampanyası, kitle imha silahları, diktatör Saddam Hüseyin aldı. Rumsfeld ve Wolfowitz emperyalist bir savaşı başlatmanın kolay olduğunu ve bunun yapmanız gereken tek şeyin “insanlara saldırıya uğrayacaklarını söylemek, barış yanlılarını yurtseverlik eksikliği ve ülkeyi tehlikeye atmakla suçlamak” olduğunu söyleyen Nazi propagandacısı Hermann Goring’i izlediler. Rumsfeld-Wolfowitz, Goring’in bıraktığı yerden devam ederek Washington ve Tel Aviv’in çıkarlarını güvence altına almak için tüm Ortadoğu’nun fethedilmesini savunmaktadırlar.
Ortadoğu’da uydu rejimlerin yaratılması istemiyle ilgili birçok ciddi politik sorun bulunmaktadır ve “terörizme karşı savaş”ın orijinal ya da ilk meşrulaştırma gerekçesi olan temel düşmanın, El Kaide’nin mevcut olmayışı bunların en önemsiz olanı değildir. 11 Eylül’den bu yana Kuzey Amerika ya da Avrupa’da bir tane bile başarılı büyük terörist saldırı gerçekleşmemiştir. İki büyük müslüman ülke (Afganistan ve Irak) ABD tarafından işgal edilmiş ve bombalarda yıkılmış, camiler tahrip edilmiş, çocuklar yaralanmış ve öldürülmüştür – ve El Kaide tamamen hareketsiz, eylemsizdir. Bin Laden tarafından nadiren yapılan “cihat” çağrılarına karşın ABD yatırımlarına karşı ne deniz aşırı, işgal altındaki sömürgelerde ne de ABD’de gerçekleşen tek bir şiddet eylemi bile mevcut değildir. Bir başka deyişle örgütlü disiplinli terörist bir komployu anımsatacak ne bir iz ne de bir eylem mevcuttur.
Aktif muhalefetin neredeyse tamamı, hiçbiri de Bin Laden’le uzak yakın hiçbir ilişkisi olmayan barışçıl protestolardaki halkların kitlesel seferberliklerinden kaynaklanmaktadır. Irak direnişi sürdükçe, binlerce Arap ve Iraklı Irak’a dönmek üzere gönüllü olmuşlardır. Terörist komplocuların eylemlerinde hiç bir artış olmamıştır. Bağdat kuşatma altındayken, bombalanırken, ABD tankları, gemileri ve uçakları Suudi, Cezayir ve Kuveyt petrolleri ile çalıştırılmıştır. Bu Arap işbirlikçileri ve petrol kuyuları El Kaide ile bağlantılandırılabilecek tek bir terör eylemine bile sahne olmamıştır.
Belirleyici savaş anlarında eyleme geçmeyen acımasız bir öndere sahip kararlı bir uluslararası örgüt, tamamen geçersiz keskin tehditler savuran bir önderin örgütü, böyle bir örgütün varolmadığı, Avro-ABD istihbarat servislerinin bir imalatından başka birşey olmadığı sonucuna varmamızı gerekli kılmaktadır. En azından Afganistan mağaralarında mevcudiyetini sürdüren şey her ne ise bunun bugün tamamen işlevsiz olduğu, “kutsal bir savaş” başlatmak şöyle dursun, milyonlarca Iraklı müslümanın hayatı sözkonusu iken bile tek bir eylem örgütlemekten aciz durumda olduğu sonucuna varabiliriz. Bin Laden’in emirleri kısır bir toprağa düşmektedir: mesajları ile eylem arasında kocaman bir hiç bulunmaktadır. Elbette Arap televizyonlarını gören herkes kışkırmaktadır – öfke ve kızgınlık artmakta ve tüm Arap ülkelerinde neredeyse evrenselleşmektedir; insan büyük bir eylem beklemektedir. Mantıksal varsayım örgütlenme olmaksızın eylemin olamayacağıdır. Daha özel olaraksa, eylem yoktur çünkü El Kaide, etkili bir uluslararası terörist örgüt olarak asla varolmamıştır -Müslüman bir nüfusa yönelik azami bir Batılı terörist saldırı koşullarında bile varlık kazanabilir hale gelmemiştir.
“Uluslararası terörist komplo” düşüncesi tamamen Washington tarafından imal edilmiş ve Bin Laden’in, bu ordusuz komutanın, medya tarafından yaratılan bu önderin, tek bir terör saldırısı bile gerçekleştirmekten aciz olan bu liderin boş saldırgan retoriği tarafından cilalanmıştır. Eğer El Kaide’nin eylemsel varlığının hiçbir kanıtı yoksa ve eğer Bin Laden etkili takipçilere sahip değilse, asla hiçbir terörist komplonun olmadığı da açıktır. Bu düşünce Washington tarafından Wolfowitz ve Perle tarafından Ortadoğu’yu fethetmek için tasarlanan önceki planların (1992-1998) meşrulaştırılması için imal edilmiştir.
“Dünya çapında terörist komplo”nun açık bir imalat olması olgusu, ABD’nin askeri fetihler itkisini tetikleyen olay, 11 Eylül olayı hakkında temel sorular ortaya çıkarmaktadır.
Colin Powell’ın BM’ye bol bol kanıt sunma konusundaki kuvvetli çabalarına karşın Irak ile Bin Laden/El Kaide arasında hiçbir bağlantının olmadığı iyi bilinen bir gerçektir. Ama aynı ölçüde önemli olan ABD, BM, Tony Blair, Afgan narko-savaş ağaları ve diğer ABD müttefiklerinin de Bin Laden/ El Kaide’yi 11 Eylül terörist olaylarına bağlayan tek bir parça kanıt bile asla bulamamış olmalarıdır. Dağlar gibi çeşitli belgelerin ele geçmiş olmasına karşın ne tek bir şifresiz mesaj, e-mail, bant kaydı, video, mektup, not. Tek “kanıt”, -kendisi ABD ya da Avrupa’da ne önceden ne de sonradan tek bir büyük terörist saldırı bile gerçekleştirememiş olan- Bin Laden’in 11 Eylül olaylarıyla ilgili kutlamaları ve teşükkürleridir. Mantıksal sonuç, Bin Laden/ El Kaide’nin, herhangi bir rol oynadılarsa bile, en çok marjinal bir rol oynamış olduklarıdır. Tek bildiğimiz teröristlerin bazılarının Suudi Arabistan’daki ABD elçiliğinden birden çok giriş vizesini kolaylıkla almış olduklarıdır. Korsanlardan en az ikisinin ABD askeri üslerinde eğitilmiş olduklarıdır. FBI ve CİA’nın uçak kaçırma olayını önceden haber aldıkları ve yetkililere ilettikleridir. Condeleeza Rice’ın gerçekleşmesinden kısa bir süre önce “geleneksel bir uçak kaçırma” bilgisini onaylamış olduğudur. ABD hava kuvvetlerine ait uçakların korsanlar başarıya ulaşmadan önce eylem emri almamış olduklarıdır. Şimdi El Kaide’nin Afganistan dışında eylemsiz olduğunu, Bin Laden’in dünyanın hiçbir yerinde etkili bir eylem emri veremediğini biliyoruz. Hiçbir Ortadoğu ülkesinin Bin Laden ve El Kaide ile bağlantısı olmadığını biliyoruz. Eleminasyon yöntemiyle geriye üç muhtemel olasılık kalıyor:
ya korsanlar kendi başlarına hareket eden özerk
bir hücreydiler ya terörist eylem Washington tarafından Ortadoğu’yu işgal etme yönünde zaten yapılmış olan planları gerçekleştirmek için örgütlenen bir eylemdi ya da eylem her ikisinin bir bileşiminden oluşuyordu – özerk teröristler ve farklı gündemler üzerinden hareket eden ve gerçekleşmesi planlanan korsanlığın tipi hakkında farklı anlayışlara sahip olan sızmış ajanlar. Ben ilk varsayıma inanıyorum ama üçüncüsünü de ihmal etmiyorum. Ancak hikayenin tamamı açısından önemli olan 11 Eylül olayını kimin yaptığı değildir – kimin bunu nasıl kullandığı, ABD emperyal amaçlarını ilerletmek için tasarlanmış bir dizi politik imalata nasıl yolaçtığıdır. En azından kitle imha silahları, ABD’li işgalcileri selamlayan Iraklılar, güçlü uluslararası terörist örgütler hakkındaki öyküleri imal edenlerin 11 Eylül öyküsünü de imal edebileceklerini söyleyebiliriz. ABD hükümetinin, şüpheli istihbarat “hataları”nın bolluğuna karşın 11 Eylül’ü araştırmak için atadığı komisyonun haberlerden yokolması, asla hiçbir oturum düzenlememiş olması ve muhtemelen de düzenlemeyecek olması elbette tesadüf değildir. Bunlar, imparatorluk yönelimi açısından hiçbir şeye hizmet etmeyeceklerdir.