O günden beri, yönetici koalisyon içerisinde cereyan eden siyasi çekişmeler, Hauge mahkemesi vaya sayısız skandallar zaman zaman haber olmayı sürdürdü. Dikkatsiz bir okuyucunun gözünde tüm bunlar demokratik parlamentarizm çerçevesinde meydana geliyor ve yeni siyasi oligarşi kök salıyor ve Yugoslavya deforme bir işçi devletinden kapitalizme geçiş yolunda ilerliyor gibi görünmüş olabilir. Fakat, son iki yıl boyunca, […]
O günden beri, yönetici koalisyon içerisinde cereyan eden siyasi çekişmeler, Hauge mahkemesi vaya sayısız skandallar zaman zaman haber olmayı sürdürdü. Dikkatsiz bir okuyucunun gözünde tüm bunlar demokratik parlamentarizm çerçevesinde meydana geliyor ve yeni siyasi oligarşi kök salıyor ve Yugoslavya deforme bir işçi devletinden kapitalizme geçiş yolunda ilerliyor gibi görünmüş olabilir. Fakat, son iki yıl boyunca, alttan alta çelişkiler birikmekteydi. Başından beri Miloseviç’i deviren kitlelerin sırtından iktidarı alan yeni yönetici elitin Miloseviç kadar sıkı bir şekilde iktidarı elinde tutamayacağı belliydi. Yeni yönetici grup başından beri en azından Miloseviç’in son günlerindeki kadar çürük ve zayıftı. Yakın dönem Sırbistan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiçbir adayın gerekli çoğunluğu kazanamaması bu yönetici grubun kriz içinde olduğu ve dayandığı kurumların zayıflığının açık göstergeleriydi. Miloseviç’in devrilmesinden sonra kurulan yönetim hiçbir zaman halk desteğine sahip olmadı ve içeriden sayısız fraksiyonlararası kavgalar ve çeşitli çıkarlar arasında parçalanmıştı.
Suikast
Bu Çelişkiler, Sonunda, Demokratik Parti Lideri Başbakan Zoran Cinciç’in Belgrat’ın Ortasında Hükümet Binasından Ayrılırken Suikaste Kurban Gitmesiyle Su Yüzüne Çıktılar.
Henüz tam ve yeterli bilgi sahibi değiliz ama ilk bilgilere göre suikast, Hükümet binasının arkasındaki yakın bir binanın çatısından, profesyonel bir tarzda işlenmiş göğüse ve başına isabet eden iki atış ile gerçekleşmiş görünüyor. Cinciç tüm girişimlere rağmen iki saat sonra ölmüş. Ben bu satırları yazarken kentteki tüm trafik, polis barikatları ile kesilmiş ve binlerce kişi yaya olarak evine dönmek zorunda kalmış bulunuyor. Rastgele arabalar ve insanlar aranıyor. Polisin verdiği bilgiye göre yakındaki bir çatıda iki adet kovan bulunmuş durumda. Görgü tanıklarına göre nişancı atışlarından hemen sonra iki genç adam havaya ateş ederek paniğe neden olmuşlar ve nişancının kaçmasını kolaylaştırmışlardır. Şu ana kadar üç insan tutuklanmış fakat henüz suikast ile ilgileri olduğuna dair bir ipucu mevcut değil. Birkaç dakika önce olağanüstü hal ilan edildi- böylece her türlü toplantı, gösteri ve haberleşme sınırlanabilecek. Belgrad’dan tüm otobüs ve uçak seferleri iptal edilmiş durumda.
Bu suikast öyle damdan düşer gibi gelmedi. son iki yıl içinde yeni iktidar skandallarla sarsılırken, resmi ve mafya güçlerinin faili meçhul kalan öldürme olayları gündelik bir hale gelmişti. İki hafta önce Başbakan’ın ayakları arabasına çarpan bir kamyon sonucu yaralanmıştı. Bu olayın kaza mı yoksa başarısız bir suikast girişimi mi olduğu hakkında spekülasyonlar sürmekteydi. Cinciç bu kazadan dolayı hala yaralıydı ( koltuk değnekleri kullanmaktaydı ki daha kolay bir hedef idi!).
“Yugoslav Blair’i”
Zoran Cinciç 1952’de doğmuş ve muhalif çevrelerle ilişkili olarak Belgrad üniversitesi’nde felsefe eğitimi almıştır. Eğitimini Almanya’da Jurgen Habermas’ın yanında, Konstanza üniversitesinde sol fikirlere yakınlaşarak tamamlamıştır. Bir süre anarşizm ile flört etmiş ve Belgrad’a dönüşünden sonra muhalif çevrelerde aktif olmuştur. Bu faaliyetlerinden dolayı bir yıl hapse mahkum edilmiştir. Titocu bürokrasi güçten düşüp tek partili sistem sona erince 1989’da kurulan ilk muhalif partilerden olan demokratik parti’nin kurucularından biri olmuştu. 1994’te parti içerisinde gücünü arttırmış, akıl hocası ve demokratik parti kurucusu Dragoljub Micunovic’i devirerek başa geçmişti. Cinciç diğer altmışların ve yetmişlerin aktivistleri gibi ultra sol bir uçtan liberal yupi tarzı politikaya geçişte hiç zorlanmamıştır. Tony Blair veya Joschka Fischer’in sırp karşılığı olmuştur.
1990’larda Miloseviç yönetimi sırasında ne kendisi ne de partisi hiçbir zaman muhalefetin ana gücü konumuna gelemedi. Onun açıkça batı yanlısı politik düzlemi işçi sınıfı içerisinde popüler olmasını önledi. Cinciç’in imajı daha da ötesi adı kötüye çıkmış makyavelist politik taktikleri ve şüpheli iş çevreleri ile ilişkileri nedeniyle zarar görmüştü.
1996 kışının Milosevic karşıtı gösterileri boyunca, kendisi muhalefet liderlerindendi, Miloseviç’le kapalı kapılar ardında görüşmeleri sürdürmüş olduğu açığa çıkmıştı! Bu protestolardan sonra kısa bir süre için Belgrad belediye başkanlığı yaptı. Daha sonra NATO saldırısı başladığında hayatının tehlike altında olduğunu iddia ederek ülkeyi terk etti! Tüm bunlar hakkında şüpheler oluşmasına neden oldu.
Bugüne dek Cinciç kamuoyu yoklamalarında düşük destek elde etti. ancak, kitlesel destekten yoksun olmasına rağmen, mükemmel bir organizatör ve sayısız bağlantıları olan bir muhalefet lideriydi. İyi örgütlenmiş parti yapısı ve devlet güvenlik güçleri-ki bir zamanlar Miloseviç’i desteklemişlerdi- içerisindeki bağlantıları sayesinde önemli bir oyuncu olabildi. Milosevic’in düşmesinden sonra devlet aygıtını devralabilecek altyapı ve kapasiteye sahip tek muhalefet lideri olarak öne çıktı. Son iki yıl boyunca tüm iktidar olanaklarını tek elde toplayarak diğer dost (hükümet koalisyonu) liderlerine sadece kırıntıları bıraktı.
Kim Yaptı?
Klişe olmuştur. Bir planın yoksa veya suçlayacak kimse yoksa, veya gerçek suçluları işaret edip işleri karıştırmak istemiyorsanız, ismi bilinmeyenleri- kriminalleri ve mafyayı- suçlarsınız. Hükümet hemencecik organize suç örgütlerine savaş açtığını açıkladı. Son aylarda suç şebekeleri üzerinde uyguladıkları baskı nedeniyle Mafya’nın öç aldığını söylediler. Şüphesiz mafya tablonun içerisinde mevcut fakat bunun nedeni suça karşı savaş adı verilen ikiyüzlü hükümet uygulamaları ile ilgisi yok. Miloseviç zamanından beri suç kartelleri Sırp yönetici azınlığının bir parçası olmuşlardır ve hala da öyledirler. Cinciç güçlü Mafya çeteleri ile güçlü bağları vardı ve muhtemeldir ki sponsorları ile bir çıkar çatışması yaşamış olabilir. Fakat, tüm operasyonun yürütülüş biçimine bakılırsa bu mafyanın tek başına yürütebileceği bir operasyon değildir. Eğer cellatlık yaptılarsa bile arkalarında güç odaklarından bir destek almış olmalılar.
Yabancı basın şimdiden bu cinayetin Hague Mahkemesi ile bağlantılı ulusal güçlerin, eski Sırp politikacıların ve ordu komutanlarının iadesi ve Cinciç’in batı yanlısı reformları ile bağlantılı olabileceğini söylemeye başladı. Bu da son derece ihtimal dışı görünüyor. Bu çevrelerin bu çapta bir eyleme yetecek yeterlilik ve lojistik desteği mevcut değil. Saldırının bu çevrelerden geldiğini kabul edersek bile, en uygun aday gene de yönetici azınlık içerisine Ekim 2001 olayları sırasında son anda dahil olanlar olabilir. Ayrıcalıkları ve çıkarları Yugoslav pazarının açılması ve yabancı sermayenin gelmesi ile bozulmuş olabilir. Bu kesimler kendi siyasi ifadelerini Vojislav Kostunica’da, Cinciç’in baş rakibi, bulmuşlar ve parasal olarak da desteklemişlerdir. Fakat Kostunica iktidarı Cinciç’in elinden siyasi araçlarla almakta beceriksiz olduğunu kanıtlamıştı. Milosevic’in düşüşünden beri süren bu kavgada en son olarak Sırbistan başkanlık seçimlerinde gerekli oyu alamayarak yenilmişti. Bu nedenle bu meselenin başka araçlarla çözümlenmeye çalışılması son derece anlaşılır olmaktadır.
Cinciç’in son aylarda son derece keskin bir politik dönüş yapmış olduğundan ise kimse söz etmiyor. Cinciç tüm siyasi kariyerini Avrupa yanlısı bir kapitalist restorasyon üzer
ine kurmuştu. Ortalama bir Yugoslav’ın gözünde o, birkaç ay öncesine kadar, efendilerinin sözünden çıkmayan bir batı kuklasıydı. Ancak Cinciç Napolyonik özellikleri olan çok yüzlü bir adamdı. Öyle görünüyor ki devlet aygıtı içerisinde elinde çok güç biriktirmiş bulunmaktaydı. Bu ona manevra imkanı vermekteydi. Örneğin, batı kapitalizmine ve kurumlarına sıkı sıkı inanmakla birlikte son aylarda söz verdiği parayı serbest bırakmadığı için IMF’yi eleştirmeye başlamıştı. Tabi ki herkes bu hareketin pazarlık gücünü arttırma niyetinden başka birşey olmadığını anlayabiliyordu. Fakat sonra Kosova ile ilgili girişimi ortaya çıktı. Cinciç bu konuda son derece tereddütlü görünmekteydi. Son birkaç haftada “Kosova’nın statüsü ile ilgili çözüm” ismini verdiği diplomatik bir atak başlatmıştı. Her ne kadar hem ABD hem de AB’den şu sıralar Irak’la meşgul oldukları ve zamanın erken olduğu yanıtını alsa da, bu konuyu gündemde tuttu ve hatta Kosova’nın bir Sırp bir de Arnavut olmak üzere iki parçaya ayrılması fikrini ortaya attı.
Belgrad’ın bu girişimi güneyde ortalığı hareketlendirmeye başladı. Kosova parlementosundaki Arnavut liderlik bağımsızlık kararını görüşüp AB ve ABD’ye yolladı. Presevo-Bujanovac bölgesişnde iki Arnavut ve iki polis memuru öldürülmüş ve gerilla faaliyetlerinden söz edilmeye başlanmıştı. Ayrıca ilginç bir nokta da şu ki, komşularının aksine, Belgrad rejimi resmi olarak Irak’a müdahaleye karşıydı. Öyle görünüyor ki Cinciç son günlerde biraz şımarmıştı.
Başkanlık seçimleri başarısızlığı Sırbistan siyasi hayatında köklü bir değişimin önünü açmış bulunuyor. Batı ülkedeki kapitalist restorasyonun hızından memnun görünmezken, Cinciç reformcu kanadın en önünde yer alırken, yerini almak üzere yeni bir reformcu kuşak hazırlanmaktaydı. Cinciç’in günleri zaten sayılıydı. Suikast sadece süreci hızlandırmış oldu. Çarklar dönmeyi sürdürecek, bir yanda Yugoslav halkı diğer yanda emperyalist güçler mevcut kriminal nomenkalturadan bıkmış durumda. Kırk katır ile kırk satır arasında tercih yapmak zorundalar! Kendi halklarının çıkarlarını tatmin edemedikleri gibi yabancı efendilerininkini de tatmin edemiyorlar. Sorun onalrı önce kimin devireceğidir- emperyalistler mi işçiler mi?
Ya şimdi?
Bu nedenle kim yaptı sorusuyla oyalanmak zaman kaybı olacak. Yugoslav işçi sınıfı için bu sorunun önemi yok. Tetiği çekeni bulsalar bile, emri kimin verdiği karanlıkta kalacak. Bilmeliyiz ki bu suikastin işçi sınıfına bir yararı yok. Yönetici elitin bir bölümüne yarayacak, kapitalist restorasyon ise yavaşlamak yerine hızlanacak.
Marksistler olarak eylemi kınıyoruz. Zoran Cinciç’e sempati duyduğumazdan değil, tam tersine bizce o Yugoslav devriminin kazanımları ve işçi sınıfının düşmanlarından biriydi. Bu eylemi suçluyoruz çünkü sadece yönetici azılığa yarayacak. En önemlisi de bu suikast olağanüstü hal gibi diktatöryel yöntemlerle, ifade özgürlüğünü ve temel insan haklarını bastırmak için kullanılacak bir bahane olacaktır. Şimdiden günlük gazetelerin yayın yönetmenleri ertesi günkü haberleri tartışmak üzere toplantıya çağrılmış bulunuyor.
Olağanüstü hal kararı parlamentoda hemen hiç tartışılmadan birkaç dakikada alındı. Bu önlemin anayasal temeli yoktur. Olağanüstü hal ancak ülke dış güçlerin saldırısına uğrarsa ve halk tehdit altında olursa ilan edilebilir. Ortada böyle bir durum yoktur. Olan şey yönetici elitin kendi iç gruplarının birbirinden çekinmesinden ibarettir. Bu nedenlerle olağanüstü halin kaldırılmasını ve anayasal haklarımızın iade edilmesini talep etmeliyiz.
İkinci olarak, bu olay Cinciç davanın (siz bunu Yugoslavya’da kapitalizmin restorasyonu diye okuyun) kahramanı haline gelecektir. Ayrıca diğer bir olasılık da halkın yaratılan mevcut güvensizlik ortamının da etkisiyle geçici olarak hükümetin etrafında kenetlenmesi ve polisin sert önlemlerine destek vermesi olabilir. Bu durum da yönetici azınlığa her türlü muhalefeti bastırma imkanı verecektir. Böylece birkez daha Hükümet ülkedeki çöküşün sorumluluğunu organize suç çetelerine atabilecektir.
Yönetici elit ve polis güçleri bu cinayeti çözebilecek konumda değillerdir! Sırbistan’daki her politikacı şöyle ya da böyle bu çatışmanın bir parçasıdır ve kimsenin eli temiz değildir. Mafya tarafından finanse edilen bu insanlara ülkedeki çöküşle savaşmaları ve istikrar getirmeleri konusunda güvenemeyiz.
Bizler bu çılgınlığın bir parçası haline gelmeyi, kan davasına taraf olmayı reddedip alternatif inşa etmeye kafa yormalıyız. Mevcut yönetici çevrelerle hiçbir bağı olmayan bir işçi sınıfının gerçek partisi ancak gerekli önlemleri alabilir ve Yugoslav halkına istediği güvenli ortamı sunabilir. Bu aynı zamanda özelleştirmelere son verilmesi ve temel sanayinin tekrar kamu denetimine geçirilmesi demektir. Ülkenin zenginlikleri işçilerin kendi ellerinde olmalıdır.
Olağanüstü Hale Son!
Bir suçluyu başka suçlu yargılayamaz!
Kahrolsun Egemen Sınıflar!