Sanmayın ki, 90’ı aşkın AKP milletvekilinin “ret” oyu, demokrasi rüzgarlarının habercisidir. Çözülen AKP’nin boşluklarından Genç Parti, ANAP, Doğru Yol üçgeninde oluşacak demokrasi karşıtı bir sürecin de kampana sesidir. Ama inan ki, kıl payı yakalanan bu karşı duruş, “Savaşı biz durdururuz” diyen ve başta “Barış Girişimi”, “Irak’ta Savaşa Hayır” platformu olmak üzere tüm sivil toplum örgütlerinin […]
Sanmayın ki, 90’ı aşkın AKP milletvekilinin “ret” oyu, demokrasi rüzgarlarının habercisidir. Çözülen AKP’nin boşluklarından Genç Parti, ANAP, Doğru Yol üçgeninde oluşacak demokrasi karşıtı bir sürecin de kampana sesidir. Ama inan ki, kıl payı yakalanan bu karşı duruş, “Savaşı biz durdururuz” diyen ve başta “Barış Girişimi”, “Irak’ta Savaşa Hayır” platformu olmak üzere tüm sivil toplum örgütlerinin başarısıdır. Ne var ki, rehavete kapılmaya izin vermeyecek kadar da küçük bir başarıdır.
Zira… Türkiye’nin bir kısmının, 264 “Evetçi” gibi yandaş mı karşıt mı olacağını bilemeyen 19 çekimseri de kendine benzediği ve kendi düşüncelerini dile getirmesi için seçtiğini unutamayız! Dahası, 264 artı 19’un ardındaki sermaye piyasası müdavimlerinin, petrol istasyonu sahiplerinin, gıda stokçularının, ilaç ve maden şirketlerinin yüzlerini de yok sayamayız!
Yok sayarsak, para ve sermaye piyasalarının TBMM’den “Evet” çıkması için neden baskı yaptığını… ABD’nin “Asker yoksa kredi yok” tehdidiyle gelecek krediyi IMF denetimine soktuğunu da anlayamayız.
Oysa başta TÜSIAD olmak üzere sermaye kesiminin açıklamaları, büyük ölçekli sermayenin savaşı, varlığının devamı olarak gördüğünü göstermektedir. Sermaye cephesinden baktığınızda, ulusötesi sermaye ile ortaklıklarını tamamlamış, özellikle de savaş sanayisine tamamlayıcı mal üreten Türkiye sermayedarı için yakın komşularda gerçekleşecek bu tür savaşlar bulunmaz bir fırsattır. Böylelikle, hem savaş sonrasının yeniden inşa dönemindeki pazar paylarını şimdiden garantilemiş olurlar. Hem de kendi ülke hükümetleri üzerindeki denetimlerini pekiştirme olanağını yakalarlar.
Ne var ki, küçük ve orta ölçekli sermayenin aynı fırsatlardan yararlanması zor. Özellikle de vergi, maden, iş yasası gibi globalizme eklemlenme yasalarının yürürlüğe girme tarihinin savaşın yaratacağı durgunlukla aynı zamana denk geldiği hatırlanırsa!!
Eğer AKP hükümeti, iktidara hazırlanırken reel ekonomiyi savaşa göre yapılandıracak bir program yapsaydı bu olumsuzlukları kontrol edilebilirdi. Örneğin, başta beyaz eşya gibi dayanıklı tüketim malları üreten; turizme girdi sağlayan… Kısacası, savaştan öncelikle olumsuz etkilenecek sektörlere yönelik üretim ve istihdam projelerini iktidara gelmeden hazırlaması gerekirdi.
264 artı 19’un ardındaki gerçek yüzlerden biri de bildiğiniz gibi borsa. Stok yenileme ağırlıklı üretim artışlarına bakarak reel piyasaların krizi atlattığını dolayısıyla makro dengelerin oluştuğunu söylemek mümkün değil. Zira, savaş Irak’la sınırlı kalsa bile döviz getirici sektörler durgunluğun etkisiyle daralacaktır. Borsa, Körfez Savaşı’ndan kalma öykülerle istenildiği kadar pompalansın Irak başlangıçlı savaş, küçük ve orta ölçekli yatırımcıyı dibe çakacaktır.
Zannetmeyin ki, hisse senedi getirisiyle yaşayanlar kan ağlayacak. Savaş sektörünün kağıtları tabii ki prim yapacak. Kısacası, borsayı yukarı taşıyan kağıtlara yatırım yapanlar bu savaşı çok hem de pek çok sevecek. Ne var ki 90’ı aşkın “retçi”sine rağmen AKP hükümeti, kapitalizmin yeniden inşa döneminde Türkiye’nin üstüne düşeni yapacağını taahhüt etmiş bir hükümettir. Dolayısıyla, savaşa da tezkereye de hayır diyemez!..