Bush’un Irak’ın ABD’ye yönelik bir tehdit olduğuna ilişkin söylediklerinin yalan olması sorun değildir, ticari medya bu konuda Bush’a zor sorular sormayacaktır. Bush ve yönetimi, yaklaşan savaşa ilişkin, ev sahibi takımı tutan yerel spor muhabiri gibi haber üreten basının “yurtseverliğini” bilir. Ve Bush -eski SSCB’nin yöneticilerinin aksine- herhangi bir emir vermek ya da herhangi bir sansür […]
Bush’un Irak’ın ABD’ye yönelik bir tehdit olduğuna ilişkin söylediklerinin yalan olması sorun değildir, ticari medya bu konuda Bush’a zor sorular sormayacaktır. Bush ve yönetimi, yaklaşan savaşa ilişkin, ev sahibi takımı tutan yerel spor muhabiri gibi haber üreten basının “yurtseverliğini” bilir. Ve Bush -eski SSCB’nin yöneticilerinin aksine- herhangi bir emir vermek ya da herhangi bir sansür uygulamak zorunda kalmayacaktır. Çünkü, ABD’de basın kendi kendini sansürler.
Mayıs 2002’de CBS haber spikeri Dan Rather, “burada hakkında konuştuğumuz şey -birileri onu kabul etse de, etmese de, ya da tam olarak bu isimle adlandırsa da, adlandırmasa da- bir çeşit oto-sansürdür. Bu, kendi içinde yurtseverlik hissederek başlar. Ülkenin bütününün kesin bir bilgisine sahip olduğunuzu onaylar… Başkalarının yurtseverlik dalgasını hissetmekle devam eder. Ve birisi kendisini “ben doğru soruyu biliyorum, fakat sen biliyor musun? Bu o soruyu sormak için doğru zaman değil” derken bulur. ” diyerek oto sansürü kabul etmektedir.
Tabii ki, Rather, bunları İngiltere’nin BBC’sine söylemektedir ve 11 Eylül saldırısından sonra medyadaki yurtseverlik dalgasına liderlik ettiği kendi ülkesi için aynı şeyleri söyleyebilecek cesarete sahip değildir. Tahminen, ABD geleneksel medyasında hiçbir bülten Rather’ın bu düşüncelerini bildirmemiştir.
Washington’da hiç kimse, gazetelere bazı şeyleri saklamasını söylemek zorunda olmamıştır- tıpkı, hiç kimsenin basına, İngiltere’nin Observer gazetesinde yayınlanan, Bush yönetiminin Irak savaşı için ABD’ye yetki verilmesi tartışmaları süresince Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerini gözetlediğine ilişkin raporu göz ardı etmelerini söylemediği gibi…
Pek az medya bülteni, Newsweek dergisinin Irakla ilgili doğru haberleri yayınlamasına ilgi gösterdi. Tanınmış bir mülteci olan Hüseyin Kamel, Irak’ın zaten önemli oranda silahsızlandırılmış olduğuna 1995’de tanıklık etti. Bush ve diğer yöneticiler, Kamel’in tanıklığından Irak’ın elinde hala kitle imha silahları olduğunun delili olarak düzenli bir biçimde söz ettiler.
Hükümet medyanın haberleri serbestçe iletmeye önem vereceğini düşünerek bir takım kısıtlamalar getirecek ve yönetim açık bir biçimde enformasyonu manipüle edecektir. Ama gerçek olan medyanın savaşı destekleyeceğidir.
Yeni körfez savaşı için tamamen hijyen bir imaj oluşturulacaktır. ABD’nin Afganistan’a yönelik bombardımanı süresince, CNN’in yöneticisi Walter Isaacson çalışanlarına “Afganistan’daki kayıplara ve zorluklara odaklanmanın mantıklı olmaktan uzak” olduğunu söylemişti. Ve 1991 körfez savaşında medya, savaşın sonunda “Ölüm Otoyolu”nda geri çekilen asker ve sivillere karşı girişilen korkunç katliamın görüntülerini gizledi.
Komplolar ya da gizli anlaşmalar yüzünden değil, medyanın kendisinin ABD hükümetini yönlendiren elit azınlıkla aynı ekonomik ve politik çıkarları paylaşan muazzam büyüklükte şirketler olması yüzünden, medya, temel meseleler konusunda hükümetle aynı çizgidedir. Bazı durumlarda, o elit azınlıkla, medya aynı kişilerdir.
Üç Büyük yayın ağı için, eski askeri yetkilileri, eski politikacıları ve eski bürokratları ücret bordrolarına eklemek yaygın bir uygulama durumundadır. Yenilerde Filistinli Yazar Edward Said’in belirttiği gibi “Medya basitçe savaş lobisinin şubesi haline gelmiştir. Televizyonda tamamen görünmez kılınan şey, aynı görüşte olmayan seslerin aslında birbirlerinin benzeri olduklarıdır.” Bu görüşün altını çizercesine, Şubat ayında, Kablo haber televizyon ağı MSNBC sol kanattan liberal olan Phil Donahue’nun programını savaş karşıtı, Bush karşıtı konuklar çağırdığı için iptal etti ve yaşlı cumhuriyetçi Dick Armey’i yorumcu olarak işe aldığını duyurdu.
Mevcut ve eski hükümetlerin sesi, medyada savaş ve dış politikaya dair diğer sorunlar hakkındaki tartışmalara hükmeder. “Adı açıklanmayan hükümet kaynakları”, basın sözcüleri, Pentagon yetkilileri, Beyaz Saray yetkilileri ve yönetime yakın ideologlar duyduğumuz başlıca uzmanları ve güvenilir kaynakları oluştururlar.
Medyaya egemen olan şirketler gittikçe daha fazla tekelleşiyorlar. Medya Tekeli adlı kitabın yazarı Ben Bagdikian, ABD medyasına 6 birbiriyle bağlantılı şirketin hükmettiğini ortaya koyuyor. Savaş sektörünün en büyüklerinden olan General Electric, aynı zamanda NBC’nin de sahibidir. Fakat askeri-endüstriyel komplekse doğrudan bağlı olmayan haber medyasının bile sistemin bu biçimde sürmesinden çıkarı vardır.
Bu böyledir, çünkü medyanın işi, reklam satışından kar etmektir. Yazılı basın, televizyon ve radyo, hepsi de izleyicilerini reklam verenlere satarak para kazanırlar-ve bilirler ki, sınır çizgileri, haberlerinin reklam verenlere zarar verebileceği noktadır.
Haberciliğin ekonomisi, izlediğimiz haberleri de şekillendirir. Örneğin, Afganistan’da Bagram hava üssünde tutuklulara işkence edildiği haberi ve bununla ilgili araştırma raporundansa, medya Beyaz Sarayın suçları kınayan basın konferansını aktaracaktır.
Bu, geleneksel medyanın aktarmayacağı ya da gizleyeceği enformasyona ulaşmak için bağımsız medyanın önemli bir kaynak olduğu anlamına gelir. Bağımsız medya çabalarını desteklemeliyiz ki, bu savaş hakkındaki gerçekleri bize söyleyecek birileri olsun… Fakat aynı zamanda ticari medya bültenlerine doğrudan meydan okumaya da ihtiyacımız var.
Irak’taki savaşa karşı gösterilere katılımı aylar boyunca önemsizleştirdikten sonra, New York Times ve Washington Post gibi başlıca gazeteler bile 15 Şubat’ta gerçekleştirilen uluslararası savaş karşıtı gösterileri ön sayfalarından aktarmak zorunda kaldılar. Bunun başlıca sebebi, dünya çapında 10 milyondan fazla insanın katıldığı gösterilerin, editörler için gizlenemeyecek kadar büyük olmasıydı. Fakat eylemciler, doğrudan National Public Radyo, Times ve diğer seçkin medyayı hedef alarak, daha önceki protestoları göz ardı ettiklerini kabul ettirip, onları utandırdılar.
15 Şubat savaşa ilişkin kızgınlıklarını paylaşan ve sonraki gösteride de sokaklarda bir araya gelmeye kararlı milyonlarca insanın karşı çıkışının gücünü gösterdi. Bu gücü görmek için Vietnam Savaşı örneğine bakabiliriz. Medya Vietnam halkına karşı yapılan acımasız savaşı başlangıçta destekledi. Fakat savaş karşıtı hareket, kamu bilincinde savaşın gerçekliğini ortaya çıkardı ve medyanın da içinde olduğu ABD kurumlarına, sorunun tartışmaya açılması için baskı yaptı. Muhabirler savaşın acımasızlığını ifşa eden ve hükümetin yalanlarına meydan okuyan olayları açığa çıkartabildiler. Bu süreç, Vietnam savaşına karşı çıkan milyonlarca insanı birleştirdi ve savaşın sonunu getirdi.