Immanuel Wallerstein çabuk bir zafer senaryosunu gözden kaçırarak “uzun ve tüketici bir savaş” olasılığı uyarısında bulundu. “çabuk ve kolay bir zafer, açıkça ABD yönetiminin umudu, en az olası [sonuç]. Buna yirmide bir şans veriyorum.” Sonunu da şöyle bağlıyor ” kaybetmek, olanaksız gibi görünse de (ama Vietnam’da da öyle görünüyordu) gayet mantıklı bir sonuç.” Hanson’un, Foreign […]
Immanuel Wallerstein çabuk bir zafer senaryosunu gözden kaçırarak “uzun ve tüketici bir savaş” olasılığı uyarısında bulundu. “çabuk ve kolay bir zafer, açıkça ABD yönetiminin umudu, en az olası [sonuç]. Buna yirmide bir şans veriyorum.” Sonunu da şöyle bağlıyor ” kaybetmek, olanaksız gibi görünse de (ama Vietnam’da da öyle görünüyordu) gayet mantıklı bir sonuç.”
Hanson’un, Foreign Policy’nin 2002 yılı Temmuz/Ağustos sayısında yazdığım bir makaleden alıntıladıklarında ben bugün yüzümü kızartacak bir şey göremiyorum. Pek çok kişiyle birlikte benim de Saddam Hüseyin’in büyük kentlere çekileceğini ve evden eve savaşacağını düşündüğüm doğrudur. Ama görünüşe göre o bizden daha akıllı çıkıp gerilla savaşına karar verdi. Eski Amerikalı deniz subayı ve 1990’ların ortalarında B.M. denetçileri arasında yer alan Scott Ritter o zamanlar işgal durumunda bir gerilla savaşı için resmi bir plan taslağıyla karşılaştığını ve bu belgeyi ABD yetkililerine verdiğini söylüyor. Ve Washington Post’un 13 Kasım 2003 sayısında aşağı Sünni üçgenindeki askeri operasyonlardan sorumlu 82. Hava İndirme Birliği komutanı General Charles H. Swannack, Jr., böyle bir hesapla karşı karşıya olduklarını düşünüyor:
“Saddam Hüseyin’in hep, eğer Irak düşerse, bir gerilla savaşına girme niyetinde olduğuna inanıyorum. İşte bu yüzden ülkenin her tarafında önemli sayıda silah saklandığını görüyorsunuz. Bir gerilla savaşına başlamayı ve savaşmayı planlıyorlardı.”
O zaman nerede olduğumuza tekrar bir bakalım. ABD açıkça görüldüğü gibi hızlı ve kolay bir zafer kazanmış değil. ABD’de uzun yıpratıcı bir savaşın içinde. O makalede ABD’nin uzun yıpratıcı, kanlı bir savaşı kazanma şansının üçte iki olduğunu ve gerçek bir yenilgi olasılığının yalnızca üçte bir olduğunu düşündüğümü söylemiştim. Ama geçenlerle güya sızdırılan bir CIA raporu ABD’nin Irak’ta kontrolü gerçekten kaybetmekte olabileceğini söylüyor. Öyleyse ben ABD’nin kazanma şansını yüksek tahmin etmişim. Ne olursa olsun, tek gerçek dışı olan şey ABD’nin Irak fiyaskosunda işlerinin iyi gittiğine inanmaktır.
Saddam Hüseyin’in ABD işgalinden hemen önce, gizli haberciler tarafından, kendisini iktidarda bırakan ama Amerikan denetçilerine kitle imha silahları için açıkça izin veren bir anlaşma önerdiğini seçkin neo-con Richard Perle’nin bize söylemesi sayesinde şimdi hepimiz biliyoruz. Bu öneri ABD tarafından dikkate alınmadı. Bu açıklama üzerine New York Times, 7 Kasım 2003’de baş köşede şunları yazdı.
Yönetimin destekleyicileri o zaman Bush yetkililerinin bildikleri ama halkla paylaşamadıkları şeyler olduğunu söylemekten çok hoşlanıyorlardı. Bu şeyler arasında savaştan kaçınmamızı sağlayacak bir öneri bulunduğunu hayal etmek hiç de zor değil.
Bu arada ABD’de bütün anketler Amerikan halkının yavaş yavaş ama kesinlikle Irak macerasının bir hata olduğu sonucuna varmaya başladıklarını gösteriyor. En kıdemli senatörlerden birisi olan Ernest “Fritz” Hollings, 30 yıllık hizmet vermiş Güney Carolina’dan bir Demokrat, 3 Kasım’da Senato’da yaptığı pek haber konusu olmayan konuşmasında Irak üzerine kuşkularını açıkladı. Hollings konuşmasına “Irak savaşında kendi ‘Kamboçya Anları’mı hatırlamaya başlıyorum” diye başladı, daha önceki bir savaşı işaret ederek. Montana Senatörü ve sonra ABD senatosu çoğunluk lideri Mansfield, Kamboçya’nın işgali sırasında artık Vietnam savaşına tahammül edemeyeceğini söylemişti. Holling, Mansfield’ın Vietnam’da yaptığı kadar uzun beklemek istemediğini söyledi.
Bu konuşmada önemli olan şu: Hollings Güney’den ve tarihsel olarak da oldukça muhafazakar bir Demokrat. Ve Bush yönetiminin tekrarlamalarına karşılık vererek bunun kesinlikle Vietnam olmadığını söylemenin saçmalık olduğunu söylüyor. Hollings’in temsil ettiği Amerika’nın ortasından gelen gürültüler gayet gerçek ve hızla yayılıyor.
O zaman ABD Irak’da gerçekten kaybedebilir mi? Valla, ABD Vietnam’da gerçekten savaşı kaybetmişti. Tabii bu savaş kazanmayı nasıl tanımladığınıza bağlı. ABD birliklerinin Irak’da kalmasını ama onlara kimsenin ateş açmamasını mı kastediyoruz? Önümüzde bizi bekleyen ise ABD birliklerini kendilerine ateş edilmesi güç beton duvarlar ardında toplamak. Yoksa “demokratik” bir hükümetin seçilmesini mi kastediyoruz? Bugün ya da yarın olacak bir serbest seçim Şii bir çoğunluğa neden olacaktır. Yoksa ABD’nin sponsorluğunu yaptığı sürgünlerin elindeki bir hükümete değil. Her iki durumda da seçilenlerin John Locke ya da Thomas Jefferson’u kendi kahramanları yapacakları, ya da en azından İsrail’e karşı Saddam Hüseyin’den daha az düşman bir bakışa sahip olacakları ya da yapabildikleri anda nükleer silahlanmaya başlama olasılıklarının daha az olacağı kuşkulu. Herşey bir yana Irak’ın da kendi ulusal çıkarları var ve bunlar ABD’nin ulusal çıkarlarıyla pek de iyi uyuşmuyorlar.
Irak’daki ABD yöneticisi Paul Bremer bu durumu Irak’da uzun süre yönetici olarak kalarak ve yavaşça kabul edilebilir bir kukla rejim kurarak idare edebileceğini düşünüyor görünmekteydi. Ama günlük can kayıpları Washington’daki şahinleri bile bu derece akılsız olacak kadar zamanları olduğuna dair kuşkuya düşürdü. Ufuk Irak’da, Orta Doğu’da hatta dünyada ABD için hoş değil.
Bu Bush yönetimini güç duruma sokuyor. Washington’da şimdi bu stratejiyi bırakmak üzerine mırıldanmalar başlıyor. Kimileri bunun Bush’a 2004’de şu anki stratejide ısrar etmekten daha fazla oy kazandıracağını düşünüyorlar. Ama bu hayal kırıklığı yaşayan taraftarların oylarının kaybına da yol açabilir. Yani bu Bush için sonu hep kayıp olacak bir durum. Ve tek baş döndüren gerçekdışı bunu görememektir.