OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ZORUNLU OLACAK. Genel olarak zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarmayı hedeflediklerini açıklayan bakan, özellikle ilköğretimin birinci kademesini bir basamak aşağıya çekmek gerektiğini belirtiyor.Gerçekten de, ortaöğretimi 4 yıla çıkarmaktan daha doğru bir proje okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak.Ancak, daha önce uygulamaya konan zorunlu 8 yıllık eğitimin sonuçları bugün çok daha net görülebiliyor.Okul binaları aynı kalıyor, […]
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ZORUNLU OLACAK.
Genel olarak zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarmayı hedeflediklerini açıklayan bakan, özellikle ilköğretimin birinci kademesini bir basamak aşağıya çekmek gerektiğini belirtiyor.Gerçekten de, ortaöğretimi 4 yıla çıkarmaktan daha doğru bir proje okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak.Ancak, daha önce uygulamaya konan zorunlu 8 yıllık eğitimin sonuçları bugün çok daha net görülebiliyor.Okul binaları aynı kalıyor, kapasiteleri ve olanakları arttırılmadan daha fazla öğrenci ile eğitim devam ediyor.
İnsanların 3-7 yaş arasında düşünme ve davranış eğilimlerinin şekillendiği düşünülecek olursa, bugünkü olanaklarla okul öncesi eğitim yapabilmek çok ciddi hataları beraberinde getirecektir. Özellikle MEB değişen hükümetlerle ve onların kadrolarının projeleriyle; öğrencileri, eğitim çalışanlarını ve velileri tam bir deneme tahtasına çevirmiştir.6 yaş eğitimi, kredili ders sistemi v.b. uygulamalar bu durumun en çarpıcı örneklerini oluşturmuştur.
KİTAPLAR ÜCRETSİZ OLACAK.
İlk etapta temel eğitimde orta vadede tüm eğitim kurumlarında ücretsiz ders kitabı dağıtmayı hedeflediklerini açıklayan bakan, ücretsiz kitap için kaynağın nasıl yaratılacağı konusunda her hangi bir açıklama yapmadı.Daha önce Güney Doğu Anadolu bölgesinde uygulanan “ödünç kitap ” projesini referans olarak gösterdi.Genel olarak,öğrenciler yoksulluk nedeniyle yıl sonunda kitaplarını kendi aralarında ya da kampanyalar aracılığıyla değiştirmekte veya ödünç vermektedir.Güney Doğu Anadolu’ da kısmen uygulanan “ödünç kitap” projesi, sınırlı sayıda öğrencinin aldığı kitaplar kayda geçirilerek bir alt sınıfla değişim şartı konmuş ve yaygınlaştırılmamıştı.
Ücretsiz kitap dağıtımı bugüne kadar devlet eliyle yalnızca bir defa 19 Ağustos Marmara depremi döneminde ilköğretime yönelik olarak aynı yıl içinde çok sınırlı uygulandı.Özellikle 3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesi, Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan tarafından mitinglerde kullanılan en popüler vaatler arasındaydı ücretsiz kitap dağıtımı…Yıllardır büyük bir rant kapısı haline gelen ders kitapları, ücretsiz hale getirilirse kaynak bakanlığın bütçesinden mi karşılanacak? Yoksa kitaplara reklam mı alınacak karnelerde olduğu gibi ?
Ayrıca bakanın kitaplarla ilgili nitelik ve kapsamı açısından Avrupa ve Amerika’ da ki benzerlerine uygun olacağını belirtmesi, müfredat programlarının da sil baştan yapılacağını;ancak bu konuda da ne tür bir hazırlık yapıldığının belli olmadığını ortaya çıkarıyor.
OKUL VAKIFLARI KURULACAK.
Okul aile birlikleri, okul koruma dernekleri ve Milli Eğitim Bakanlığı Vakfı ile okullar arasında işlemeyen bir sistem olduğunu belirten bakan; “okul vakfı” denilebilecek yeni bir yapılanmaya gidileceğini belirtiyor.Veliler, okul mezunları ve yerel yönetim temsilcilerinin de içinde olacağı bir tüzel kişilik üzerinde çalıştıklarını; asıl amaçlarının öğrenci velilerinin okulla iletişiminin arttırılması ve eğitim programlarıyla doğrudan ilintili olmayan idari, mali, sosyal işlerde yönetime katılma imkanı sağlayacağını belirtiyor.
Öncelikle bugün okullarda yaşanan duruma bakarak bu projenin aslen neyi amaçladığını saptamak gerekiyor.MEB uzun süredir bütçeden %2-3 gibi bir payla planlama yapıyor.Ek kaynağı oluşturmak konusunda ise işletilen sistemin en önemli aracı MEB Vakfı ve bu vakfın çalışmalarıdır.Her öğrenci yıllık katkı payı ödemekte, okullarda toplanan paranın % 25 lik kısmı il milli eğitim müdürlüklerine gönderilmektedir.Okulların yıllık bütçeden aldıkları paylar 1 milyar gibi çok düşüktür ve bu durumda bütçelerini oluşturmaları konusunda yalnız bırakılmışlardır.Okul müdürleri, koruma dernekleri, veliler ve hatta öğrenciler esnaftan belediye başkanına kadar herkesten yardım talep etmektedir.Ayrı ayrı yapılan bu kaynak bulma çabaları yeni tüzel kişilik aracılığıyla daha organize olacak ve devlet elini eğitimin finansından tamamen çekecektir.Okullar ticarethane, öğrenciler müşteri haline getirilmiştir ve bu v.b. uygulamaların tüzel kişilikleri, yönetmelikleri, programları hazırlanmaktadır.Yeni hazırlanan Personel Rejimi Yasa taslağına da uyum gösterecek bu hazırlıklarla; yerel yönetimler, okul vakıfları okul çalışanlarıyla yıllık sözleşmeler yapabilecek, muhtarlıktan fakirlik belgesi alan öğrencilere maddi yardım yapabileceklerdir.
SINAV SİSTEMİ YENİDEN DÜZENLENECEK.
İlk etapta öğrenci başarısının yalnızca sınavlara bağlı olduğu bir eğitim sisteminde, başarı ölçümünde projeyi ön plana çıkaran bir çalışma hazırlığında olan bakanlığın bu hazırlığına olumsuz bakmak mümkün değildir.Ancak bu düzenlemede ki sorunda diğerleriyle benzeşmektedir.
Genel olarak okulların laboratuarları, işlik ve atölyeleri, kütüphaneleri yoktur; olanlarda da araç-gereç bulunmamaktadır.Bu koşullarda okullarda öğrenciler nasıl proje çalışması yapacaklar?Düşünmeyi, sorgulamayı, araştırmayı öngörmeyen müfredat programlarıyla ne tür projeler geliştirecek öğrenciler?Yalnızca sınav sayısını azaltarak ya da alınan notların genel ölçme ve değerlendirmede ki yüzdesini düşürerek ezberci, milliyetçi, dayatmacı eğitim sistemi ön planda proje üretimi olan bir hazırlığı kaldırabilir mi?
Yukarıda sıralanan yeni düzenlemelerin kulağa hoş gelen yanları vardır.Ve asıl aldatıcı tarafları da bu yanlarıdır.Hiçbir düzenlemenin alt yapısı ve bütçesi oluşturulmamıştır.Sivil toplumcu AKP hükümetinin Acil Eylem Planına uygun düzenlemelerdir.Ancak, en tehlikeli hazırlık öğretmenlik mesleğinin sınıflandırılması ile ilgili yapılan hazırlıktır.
ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ SINIFLANDIRILIYOR.
Öğretmenlik yasası(!) konusunda çalışmaları bulunduğunu belirten E.Mumcu, öğretmenliğin bir kariyer mesleği olarak tekrar yapılandırılacağını açıkladı.Bu hazırlık çerçevesinde, öğretmenlik mesleğinin “aday öğretmenlik”, “öğretmenlik”, “uzman öğretmenlik” ve ” başöğretmenlik ” olarak 4 ayrı statüde değerlendirileceğini belirterek; her statüde mesleki gelişime paralel olarak ücret artışı gerçekleştirilmesinin düşünüldüğünü açıkladı.Mumcu, böylece kariyer, liyakat ve performansa dayalı, kaliteyi öne çıkaran bir ücretlendirme sistemine geçileceğini belitti.
Öncelikle, öğretmenlik mesleği ile ilgili ayrı bir yasa çalışma olduğu bakanın açıklamasından açığa çıkıyor.Personel Rejimi Reformu Yasa Taslağının içinde yer alan ve çalışanlar açısından çok ciddi bir eşitsizliği, rekabeti yerleştiren, sınıf içi dayanışma ruhunu ortadan kaldıran performansa dayalı ücret sisteminin ilk uygulamasıyla karşı karşıya kalacak öğretmenler.Bugün fiilen uygulanan sözleşmeli öğretmen uygulaması da bu düzenlemeyle meşrulaşacak ve kendine bir statü bulacaktır.