Siyasi gğricilik-I: Radikalıslam ve terör Son aylarda sıklaşan terörist eylemleri, özellikle Bali ve Mombasa saldırılarından sonra basına yansıyan bilgileri, köktendinci İslami hareketleri yakından izleyen analistlerin (Örneğin: Robert Fisk/ Independent, Patrick Seale/ The Daily Star-Urdün, Boza Ganor/ Jarusalem Post) çözümlemeleri ışığında değerlendirdiğimizde ortaya şu çıkıyor: Köktendinci İslamdan kaynaklanan terorizmin kökü, Usame ve El Kaide’nin liderliği tasfiye […]
Siyasi gğricilik-I:
Radikalıslam ve terör
Son aylarda sıklaşan terörist eylemleri, özellikle Bali ve Mombasa saldırılarından sonra basına yansıyan bilgileri, köktendinci İslami hareketleri yakından izleyen analistlerin (Örneğin: Robert Fisk/ Independent, Patrick Seale/ The Daily Star-Urdün, Boza Ganor/ Jarusalem Post) çözümlemeleri ışığında değerlendirdiğimizde ortaya şu çıkıyor: Köktendinci İslamdan kaynaklanan terorizmin kökü, Usame ve El Kaide’nin liderliği tasfiye edilerek kurutulamaz! Karşımızda tek bir liderliği olan organik bir örgüt (El Kaide) değil, birçok ülkede, yerel kaynaklardan beslenen bir örgütler ve ilişkiler ağı var. El Kaide bu ağın içinde, siyasi ve askeri olarak hegemonik konuma sahip. İkincisi, bu yerel örgütlerin militanları hem yoksullardan, hem de zengin, okumuş ama hoşnutsuz orta sınıflardan devşiriliyor. Bu genelde emperyalizmin, özelde emperyalizmle işbirliği içindeki yönetici elitlerin, hanedanların siyasi, ekonomik, kültürel baskılarına itirazlarını yansıtabileceği demokratik/meşru platformlardan ve kurumlardan yoksun bir sosyal taban. Bu sosyal taban, kendini ifade edecek yeni alanlar, siyasi iktidarsızlıklarını (“Niye böyleyiz?) anlamlandıracak “büyük söylemler” ararken köktendinci Müslüman şiddete yönelebiliyor. Kısacası, karşımızdaki terörist ağ, El Kaide örgütü, aslında uluslararası, popülist bir muhalefet dalgasının üzerinde yükseliyor. Ya da giderek bu dalgayla buluşuyor, bu buluşmayı hızlandırmak için de “antiemperyalist” tonlu bir söylemi benimsemeye çalışıyor.
Şimdi, bu sürece iki yeni özellik daha eklendi. Birincisi, Bali’den sonra Mombasa saldırıları, taşınabilir roketlerle sivil uçakların vurulmak istenmesi, teröristierin hedef alanlarını “yumuşak hedefleri” kapsayacak bir biçimde genişlettiğini gösteriyor. İkincisi, saldırılar İsrail’i “terorizme karşı savaşın” meşruiyeti en sorunlu, bugüne kadar yalnızca ABD’ye ait olduğu varsayılan karanlık alanına (sınırötesi hareketler, yeni askeri üsler, yargısız infazlar vb..) çekti. Böylece terörist ABD-İsrail/İslam dünyası karşıtlığıyla, emperyalizm/antiemperyalizm karşıtlığı arasında bir paralellik kurmaya başladı.
Ne ki, bugün “antiemperyalist” kesilen köktendinci Müslüman terorizm, dün gelişmekte olan ülkelerde solun imha edilmesine bağlı olarak muhalefet söyleminin ontolojik (ona karakterini veren) merkezinde açılan boşlukta ve hemen her zaman emperyalizmin ebeliğinde doğdu. Hem bu yüzden hem de totaliter, ataerkil, homofobik, ulusalcı boyuttan yoksun, emek-sermaye çelişkisine kör, hatta sermayeyle dost, kölecilikle sorunu olmayan, modernizmi ve rasyonalizmi (aydınlanmayı) reddettiği için demokrasiyle bağdaşmayan özelliklerinden dolayı bu terörist hareket, muhalefet söyleminin ontolojik merkezindeki boşluğu asla dolduramaz. Ama bu onun, bu boşluğu gizleyen bir fantezi işlevi görmeyeceği anlamına gelmiyor.
Siyasi gericilik-II:
Terorizme karşı mücadele
Başkan Bush, yeni bir Anavatan Güvenliği Bakanlığı kuran yasayı imzaladı, 11 Eylül’ü soruşturmak için bir komisyon kurulmasını kabul etti. Birincisinin bünyesinde şimdi “Total Enformasyon Farkındalığı” amaçlayan bir örgüt oluşuyor, başına emekli Amiral Pointdexter getiriliyor. 11 Eylül’ün engellenememesinin nedenlerini soruşturacak komisyon da Kissinger’ın tecrübeli ellerine emanet.
200 milyon dolar bir kaynakla faaliyetine başlayacak “Total Enformasyon Farkındalığı” (TIA) örgütü, her türlü elektronik, optik bilgi işlem ve iletişim gerecini, (sokaklardaki TV kameraları da dahil) kullanarak tüm ABD vatandaşlarını, giderek ulaşabildiği herkesi içeren global bir veri tabanı oluşturmayı (Washinton Post, 12/11) hedefliyor. Pentagon bu ve ri tabanıyla, okul kayıtları, iş, sağlık, bankacılık, sigorta, kredi kartı, ulaşım verileri, kitaplıklardan alınan kitapların kayıtları, süpermarket alışveriş listeleri, telefon, internet haberleşmeleri dahil, tüm alanlarda bilgi toplayacak (New York Times, 14/11) bu bilgileri tarayarak trendler bulacak, terörist eylemleri önceden fark edip engelleyecek. Şimdi, karşımızda bir ironi sırıtıyor: 200 yılda nice mücadelelerle kazanılan birey hakları (sivil toplum) alanını tümden iğfal eden bu bilgilerin denetiminin başına Amiral Pointdexter gibi bilgiyi istismar etmekten mahkum olmuş biri getiriliyor. Amiralimiz(!), Reagan döneminde İran-kontra silah kaçakçılığı davasında en üst sorumlu olarak saptanmış, elindeki Reagan’ın imzaladıkları da dahil çok değerli resmi belgeleri imha ettiği için beş kez mahkum olmuş ama teknik bir nedenle mahkumiyeti bozulmuş (The New York Observer, 30/11). Eğer Pointdexter’ın durumunu, bir sübyancının ana okuluna bakıcı atanmasına benzetirseniz, Vietnam, Şili ve Arjantin’deki darbeler, suikastlar ve cuntalarla, Doğu Timor’daki katliamlarla ilişkisi olduğu iddiasıyla dünyanın kimi bölgelerinde savaş suçlusu olarak aranan Kissinger’ın (The Nation, 27/11) 11 Eylül komisyonunun başına atanmasını da Ağca’nın Susurluk araştırma komisyonunun başına atanmasına benzetebilirsiniz.
Tekrar TIA’ya dönersem, sivil toplumla, devlet arasındaki duvarları yıkan bu projenin en büyük savunucularından biri de Başsavcı Ashcroft ve bu çok mantıklı! Bu adam bir zamanlar Ulusal Politika Konseyi (Council for National Policy) denen bir örgütün üyesiymiş. 1999’da Bush da CNP’de bir konuşma yapmış. (The Guardian, 13/01/01; abc News, 3/04/02). Bush yönetiminde başka üyeleri de olan CNP’nin hedefi devletle din arasındaki duvarları kaldırmak. CNP’nin etkin üyelerinden R.J. Rushdoony şöyle diyordu: “Tanrının kelamı yaşamın her alanına uygulanır: Yalnızca birey, aile, kilise değil devlet, okul, sanat, ekonomi, hukuk ve tüm diğer alanlar İsa’nın iktidarı altında olmalıdır. Bu yüzden inançlı bir Hıristiyan, Hıristiyanlık amacına hizmet eden yasaları, bireysel özgürlükleri ihlal etse bile savunur.” (The Moscow Times, 29/11).
Madalyonun biryüzünde köktendinci Hıristiyanlık öbür yüzünde köktendinci İslam! Biri imparatorluk kurmak istiyor, öbürü terörist. Her ikisi de aydınlanma geleneğine, demokrasi ve insan haklarına düşman. V.I. Lenin’in 75 sene önce yaptığı “emperyalizm siyasi gericiliktir” saptaması na katılmamak elde değil!