İşçi ve emekçiler son üç yılda tarihinin en ağır saldırıları ile karşı karşıya. Kriz bu saldırıları daha da katlanılmaz hale getirmiştir. Başta sendika konfederasyonları olmak üzere, emek örgütlerinin gerçekleştirdikleri eylemlilikler saldırıları durduramamıştır. 1999 yılında, Sosyal Güvenlik yasasına karşı yürütülen kitlesel eylemlilikler, yasayı engelleyemediği gibi, yasa çıktıktan sonraki süreç tam bir sessizlikle geçiştirildi. Özel sağlık ve […]
İşçi ve emekçiler son üç yılda tarihinin en ağır saldırıları ile karşı karşıya. Kriz bu saldırıları daha da katlanılmaz hale getirmiştir. Başta sendika konfederasyonları olmak üzere, emek örgütlerinin gerçekleştirdikleri eylemlilikler saldırıları durduramamıştır.
1999 yılında, Sosyal Güvenlik yasasına karşı yürütülen kitlesel eylemlilikler, yasayı engelleyemediği gibi, yasa çıktıktan sonraki süreç tam bir sessizlikle geçiştirildi. Özel sağlık ve emeklilik uygulamasının, ayrıca emeklilik fonlarının sermayeye aktarılmasının önü açılmıştır.
Yine1 Aralık 2000’da Emek Platformunun çağrısıyla, ağırlıklı olarak kamu çalışanlarının katılımıyla gerçekleşen 1 milyon emekçinin iş bırakma eylemi ardından yaşanan süreç de içler acısıdır. Eylemlilik ardından yaşanan bir yılda 1,5 milyon işçi ve emekçi işten atılmış, ücretler düşürülmüş, bağıtlanan toplu sözleşmeler uygulanmamış, esnek çalışma dayatılmış, artık yoksulluk değil açlık sınırındaki milyonlardan söz edilir hale gelinmiştir.
Derviş yasaları özelleştirmelerin önündeki engelleri kaldırmış, kamu yararı ilkesi tamamen terk edilerek, kamu hizmeti alanları ve tarım ulusötesi sermayenin talanına terk edilmek istenmektedir. Kamu bankalarının tasfiyesi ve Merkez Bankası’ nın özerkleştirilmesi ile emperyalizmin mali politikalarına teslim olunmuştur.
Bu saldırılar yalnızca Türkiye’de yaşanmamaktadır. Tüm dünyada eşzamanlı olarak uygulanan sermaye politikalarının tüm dünya işçi ve emekçi sınıflarına yönelik saldırılardan bağımsız değildir.
Son ekonomik paketle, işçi sınıfının artık kırıntı olarak ellerinde kalan, kıdem tazminatı, emeklilik hakkı, ikramiye gibi haklarına göz koyulmuş, kamu kurumlarının tasfiyesi gündeme gelmiştir.
Kazanımların bu denli aşındığı bu dönemde, emek örgütleri ve son üç yıldır varlığını sürdüren Emek Platformu neler yaptı?
İşçi sınıfı, örgütleri aracılığıyla yapılan mücadele çağrılarına yanıt vermiş, tüm güçleriyle alanları doldurmuşlardır. Fakat bu saldırılar durdurulamamış ve artarak bugüne gelinmiştir.
Bunun nedeni işçi ve emekçilerin sürekli, hak almaya kilitlenmiş genel eylemliliğinin yaratılamamasıdır. İşçi sınıfının küçük bir azınlığının örgütlü bulunduğu sendikalar ve üst örgütleri konfederasyonlar, temsil ettikleri kitlenin, dar ve dönemsel çıkarları üzerinden uzun soluklu, genel eylemliliği yaratamazlardı ve yaratmadılar da. Gerçekleştirilen tek perdelik oyun biçimindeki eylemliliklerle, işçi sınıfının öfke ve tepkileri sönümlendirilmiştir.
28 Şubat Darbesinin kitle tabanının yaratılmasında işlev gören Sivil İnisiyatif’in, sermaye örgütü haline getirilen Ekonomik Sosyal Konsey’in, sermaye örgütleriyle birlikte yürütülen kampanyaların, işsizlikle mücadelede işlev göreceği söylenen işsizlik fonu olşumunun içinde işçi konfederasyonlarını “mutlaka” görmekteyiz. Bu yüz kızartıcı ortaklık, salt Türkiye’de değil tüm dünyada, bu örgütlerin uluslararası örgütleri üzerinden de yapılmaktadır. Söz konusu ihanetçi oluşumlar ülkemize özgün değil, gelişmiş dünyadan ülkemize taşınmıştır.
Sermaye ve devlete göbekten bağlı hale gelen emek örgütlerinin, kitlesinin kendisini zorlayan tepkilerini gidermeye dönük, öfkenin sistemi zorlayacak kanallara akmasını önleyen eylem aldatmacası artık görülmelidir.
İşçi sınıfının öfkesi ve eylemliliği üzerindeki bu bürokratik kuşatmanın aşılması gerekmektedir.
İşçi sınıfının en önemli silahı olan, kitle eylemliliklerinin içeriğinin boşaltılmasına, dejenere edilmesine artık izin verilmemelidir.
Yeni eylemlilik sürecinde de, bu bürokratik kuşatmanın gizlenmesine izin vermemek gerekir.
Eylemliliklere destek bu ihanetçi yüzün teşhirine dönük yapılmalıdır.
Birleşik Sendikal Hareket; sermayeden, bürokrasiden ve devletten bağımsız, birleşik, kararlı ve enternasyonal perspektifte yürütülecek mücadelenin yaratılmasını hedeflemektedir.
Birleşik Sendikal Hareket; işçi sınıfının kazanmaya kilitlenmiş uzun soluklu genel eylemliliğini savunur.
Birleşik Sendikal Hareket; İşçi sınıfının genel eyleminin, sınıfın bütün kesimlerinin ortaklaştırdığı talepler doğrultusunda, birleşik örgütlü mücadelesiyle yaratılacağını savunur.
Birleşik Sendikal Hareket; en küçüğünden en büyüğüne hiç bir kitle eyleminin, dar bürokratik çıkarların pazarlığında kullanılmasına izin vermeyecektir.
Birleşik Sendikal Hareket; yine en küçüğünden en büyüğüne her kitle eyleminin, tabandan örgütlenerek gerçekleştirilmesini savunur. Eylemin, kararın tabanda tartıştırılmasıyla başladığına inanır.
İşçi sınıfının genel eylemleri mutlaka yapılmalı ve desteklenmelidir. Ancak yapılan eylemlere karşın yaşanan başarısızlıklar da değerlendirilmeli ve eylemlerin inisiyatifi sendika bürokratlarının elinden alınmalıdır.
Sermayeye karşı mücadele, sendikal bürokrasiye karşı mücadeleden bağımsız değildir.
Biz, yalnızca bu günü değil, yarını da istiyoruz
Biz, yalnızca bu ülkeyi değil dünyayı istiyoruz,
Biz, sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız, savaşsız, bir dünyayı yaratacağız
Yaşasın İşçi Sınıfının Birleşik Enternasyonal Mücadelesi
Devletten, Bürokrasiden, Sermayeden Bağımsız İşçi sınıfı Mücadelesi için
Birleşik Sendikal Hareket de Birleş
BİRLEŞİK SENDİKAL HAREKET