2002 Genel seçimleri büyük bir sarsıntı yaratan sonuçlarıyla birlikte, ülkenin siyasal yaşamının en büyük tasfiyesini beraberinde getirdi. Şimdiden 4 genel başkanın çekileceğini açıkladığı bu sürecin asıl yıkıcı ve dönüştürücü etkileri, artçı sarsıntılarla birlikte, önümüzdeki aylarda daha da derinden hissedilecektir. Seçimin ana mesajı IMF politikalarına dönük tepkidir. Ancak bu tepkinin gerici kanallardan ifade edildiği de bir […]
2002 Genel seçimleri büyük bir sarsıntı yaratan sonuçlarıyla birlikte, ülkenin siyasal yaşamının en büyük tasfiyesini beraberinde getirdi. Şimdiden 4 genel başkanın çekileceğini açıkladığı bu sürecin asıl yıkıcı ve dönüştürücü etkileri, artçı sarsıntılarla birlikte, önümüzdeki aylarda daha da derinden hissedilecektir. Seçimin ana mesajı IMF politikalarına dönük tepkidir. Ancak bu tepkinin gerici kanallardan ifade edildiği de bir başka gerçektir.
Seçim sonuçlarının ana hatlarına ilişkin şu saptamaları not düşebiliriz.
1- Olağan üstü çarpıcı sonuçların alındığı bu seçimlerde, tüm partilere verilen oyların büyük bir bölümünün son derece kaygan olduğu açığa çıktı. Özellikle yaratılan kutuplaşmadan kaynaklı, CHP ve kısmen AKP de hatırı sayılır ölçüde “kerhen” oy aldı. Ayrıca özellikle AKP oylarının büyük bölümünün IMF politikalarına tepki olarak biçimlendiği, ideolojik bir tercih olmadığı da açık. Bu tablo, bugün parlamento da temsil edilen seçmenlerin de aslında arayış içinde olduğunu ve kalıcı tercihler yapmadığını, ancak henüz sistemi sorgulayacak bir bilince de ulaşmadığını ortaya koyuyor.
2- Katılım oranında önemli bir düşüş mevcut. 1999 seçimlerinde 3,5 milyon civarında katılmayan seçmen sayısının, bu seçimlerde 9 milyonu aştığı ve 1,2 milyon iptal oyunun da çoğunlukla protesto oyu olduğu yan yana konduğunda, bu durumun sonuçların en çarpıcı boyutunu dile getirdiği anlaşılıyor. Oldukça radikal bir tavır olarak sandığa gitmeyen veya protesto eden 10 milyonluk bu seçmen kitlesi içinde sol eğilimin ağırlıklı bir yer tuttuğu da anlaşılıyor.
3- Seçime katılmayan ve protesto eden 10 milyon seçmene, barajın altında kalan partilere oy veren 14 milyon seçmen eklendiğinde 41 milyon içinde 24 milyon kişinin temsil edilmediği, sadece 17 milyonunun oyunun temsil edildiği, hükümet ve muhalefetin bu azınlık içinden belirlendiği görülmektedir.
Bu durumun parlamento için bir “meşruiyet” sorunu yarattığı ortadadır. Bunun bir “meşruiyet krizine” veya “meşruiyet sorgulamasına” yol açıp açmayacağı, esas olarak parlamento dışı muhalefetin etkisine, bunun yanı sıra da iktidarın yeteneğine bağlı olacaktır.
Özellikle AKP’ye oy veren seçmenlerin büyük bir bölümünün de arayış içinde oldukları ve tepkiyle AKP’ye yöneldikleri göz önünde tutulduğunda, AKP’nin (elbette CHP’nin de) sırat köprüsü üzerinde dans etmekle yüz yüze olduğu ortadadır.
SAĞ DA DURUM
4- Seçimler sağ partilerde büyük bir yıkıma yol açtı. AKP’nin sağın tek alternatifi olarak biçimlendiği bu seçimlerde, AKP’nin misyonu süreç içinde belirginleşecektir. AKP’nin merkez sağın yeniden inşasında, gerici seçmen arayışıyla devlet partisi arasında orta vadeli bir barışı gerçekleştirecek, dünyadaki büyük arayışlara paralel olarak ekonomide ve rejimde yeniden yapılanmayı yönlendirecek kilit partiye dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecektir. AKP’nin hedefinin bu misyon olduğu ortada. Yani AKP 1983’lerin ANAP’ı 1950’lerin DP’si gibi yeni dönemin kuruculuğu misyonunu üstlenmek istemekte. Ancak ortada çok temel bir fark var. DP, savaşın ardından, ANAP ise 1980 krizinin aşılmasının ardından geldi ve kriz sonrasındaki genişleme içinde yeni yapılanmaya yön verdi. AKP ise dünyada ve ülkedeki krizin tam ortasında iktidarı devraldı. O nedenle AKP’ye ilişkin basit ANAP veya DP benzetmeleri doğru olmayacaktır. AKP’nin geleceğini, henüz ortasında olduğumuz ülkemizdeki ekonomik kriz, dünyadaki ekonomik durgunluk ve Irak savaşının etkileri belirleyecek olup, tüm bu olguların ilk sonuçlarının etkileri de 1,5 yıl sonraki yerel seçimlerde görülecektir.
Diğer merkez-sağ arayışları ise, AKP’nin başarı veya başarısızlığına doğru orantılı olarak biçimlenecektir. Ancak AKP ülkedeki 1980 sonrasındaki İslamcılığın en son ve “en olgun” atağı olarak görülmelidir. 28 Şubat yenilgisinin ardından liberalleşen İslami akımlar, kendi geleneksel zeminlerini (Erbakan ekolünü) tüketirlerken, başarı durumunda sisteme tam entegrasyon, başarısızlık durumunda ise büyük bir çözülme ile yüz yüzeler. O nedenle AKP iktidarı aynı zamanda Türkiye’deki etkili islami siyasetin de sonu anlamına gelen bir devre olacaktır.
MHP’de ise suların çalkalandığı görülüyor. Bahçeli’nin çekilme açıklaması “Başbuğluk” geleneğine denk düşmemektedir. Çekilme hamlesinin tepkilerin enterne edilerek hareketin bekası için Başbuğu’yu geri çağıran bir bilinçli hamle olabileceği de düşünülebilir. Nitekim, hemen Bahçeli’ye tabandan kalması yönünde basınç gelmektedir. MHP’nin geleceği ve rolünü ise sistemin otoriterlik arayışları biçimlendirecektir.
ULUSALCILIK VE GENÇ PARTİ VAKASI
5- Egemen siyasetin ekseninin AB’ye doğru kaymasıyla birlikte, ulusalcı politikalar arka plana atıldı ve ulusalcı politika güden partilerin (DSP, MHP ve İP) toplam oy oranında kritik bir düşüş yaşandı. AKP ise, gayet akıllı bir politika ile bu seçmen kitlesinin bilincindeki ulusalcı motifleri örtük bir şekilde söyleminde içselleştirdi.
6- Genç Parti de kısmen bu ulusalcı hafızaya seslenirken, esas olarak IMF’ye dönük “en harbi” tutumuyla, yaşadıkları sıkıntı karşısında otorite arayışına giren tepkisel ve lümpen genç oyların bir yandan bu arayışlarını gıdıklarken, diğer yandan da onlara kolay köşe dönme çağrışımları yapmaktaydı. Ancak Genç Parti olgusunun iki açıdan üzerinde durmak gerekiyor: Birincisi, özellikle genç tepkisel oyların kolaylıkla lümpen bir tavırla inanılmaz bir kayganlıkta hareket edebileceğini gösterdi. Bu kitlelerin düzenin en otoriter arayışlarına kayabileceği gibi, çok kısa bir sürede en yıkıcı/düzen dışı arayışlarla da temas edebilme potansiyeli taşıdığını gösterdi. İkinci olarak ise, GP’nin IMF karşıtı vurgusunun aslında tüm halk kesimleri içinde yankı yaratarak sol bir zemine de olanak taşıdığını görmek gerekir. Ancak, henüz geleceği belirsiz olan GP, günümüzde demagojik söylemlerle, klasik faşist motiflerin nasıl güçlendirilebileceğinin çarpıcı bir örneğini oluşturdu. Buna karşın GP’nin oylarının asıl deposunu kapitalizmin en gelişkin olduğu (ağırlıkla Ege, Trakya ve Marmara) illerinden oluşturulması ve sanıldığı gibi sadece MHP’den değil, her kesimden oy alması (örneğin İzmir’deki %18’lik oyun ağırlıkla sosyal demokrat ve sola meyledilebilecek genç lümpen tabandan alması) bu seçimin en çarpıcı olgularından birisiydi.
SOSYAL DEMOKRAT CEPHENİN İÇLER ACISI DURUMU
7- Kuşkusuz seçimin bir başka, belki de en önemli sonucu solun ve sosyal demokratların büyük yenilgisidir. CHP’nin %19’luk oyu hiçbir şeyi örtmeye yetmez. 1999 seçimlerine kıyasla CHP-DSP oylarında yüzde 10’luk (net 3,2 milyonluk) bir azalma göze çarpmaktadır. Üstelik bu sonuç Türkiye tarihinin en derin krizinin yaşandığı atmosferde alındı. CHP bu seçimlerde düzenin en güvenilir partisi olma misyonuna soyundu ve bunun bedelini aldı/ödedi. Önümüzdeki dönemde de CHP’nin -aynı misyon gereği- kendisine AKP’yi IMF ve ABD politikaları doğrultusunda denetleme ve eleştirileri bu çerçevede yöneltme rolünü biçtiği görülüyor. Yani IMF’ciliği ve Amerikancılığı kendi islami üslubuna uydurmaya çalışacak bir iktidarın karşısında, “nasıl daha iyi IMF politikası uygulanır ve nasıl daha inceltilmiş Amerikancılık yapılır” diyecek olan bir elit-laik “sosyal demokrat” muhalefet.
Bu durum karşısında sosyal demokrat cenahtaki arayışların duru
lması olası değil. Özellikle, sol sosyal demokratların tatminsizliğinin derinleşme potansiyeli taşıdığı açık. Bu noktada, asıl büyük soru solda bu arayışlara cevap oluşturabilecek bir yeniden yapılanma atağının başlayıp başlamayacağı. Aksi taktirde, bu tatminsizliğin un ufak olması kaçınılmazdır.
“KÜRT SORUNU” EKSENLİ SİYASETİN SINIRLARI GÖZÜKTÜ
8- Bu seçimler HADEP’in Kürt sorununu temel alarak güttüğü politikanın sınırlarını da ortaya çıkarması açısından ilginçti. DEHAP’ın doğuda ortalama %40’ları bulan oy oranı (yaklaşık 900 bin oy) yakın çevrede %7-8 (G.Antep, Erzurum, Elazığ’dan alınan 90 bin oy) ve batıda büyük şehirlerde %2,5-5,5 arasında (İstanbul, İzmir, Ankara toplam 425 bin) ve Anadolu’nun kalanında (Adana Mersin hariç) ise %1-2 arasında seyretti. Bu seçimlerde DEHAP’ın kaydettiği artış net 450 bin oydu. Bunun yaklaşık 50 bininin EMEP oyları, 100 bininin eski ÖDP oyları olduğu düşünülürse, kalan 300 bin oyun ise geçen seçime göç nedeniyle katılamayan ve yeni kayıt yaptırmış Kürt seçmen olduğu büyük olasılıkla varsayılabilir. Yani büyük bir baskı altında geçen 1999 seçim ortamıyla, oldukça rahat geçen 2002 seçim ortamı arasında HADEP oylarının aslında çok fazla değişmediği genel olarak istikrarlı bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır. 1,5 milyon civarında gezinen HADEP’in (Kürt kökenli) oylarının koşullara göre şimdilik 1 milyonla 1,5 milyon arasında gidip geldiği, en iyimser koşullarda da 2-2,5 milyon düzlemine ulaşabileceği anlaşılmaktadır.
Kısacası, HADEP mevcut kriz atmosferinde Kürt sorununda gerçekten demokratik yönelimler sağlamak istiyorsa, bir kısım sıkıntıyı da göze alarak ülke çapında sınıf eksenli bir sol zemin oluşmasına kilitlenmelidir. (AB eksenli politikanın sağladığı özgürlüğün bu kadar olduğu da görüldü) Kaldı ki uluslar arası planda da, Kürt sorununun merkezinin Irak’a kaydığı ve Kürt sorununda önderliğin Barzani-Talabani ikilisine geçtiği gerçeği göz önünde tutulduğunda, Türkiye Kürtleri açısından yeni bir dönemin açılacağı anlaşılmaktadır. Tüm bu nedenlerle, Türkiye Kürtleri bugüne kadar ki çizgilerini bir bütün olarak sorgulamak zorunda kalacaklardır. Bu sorgulamanın dinci, sağcı, reformist ve devrimci içeriklerle yapılabileceği gerçeği akıllardan hiç çıkarılmamalıdır. Öyle görünüyor ki, Kürt siyasetinde de bir dönemin sonuna gelinmektedir.
SOLDA YIKIM VE YENİ DÖNEM
9- Seçim sonuçları 1990’larda başlayan yasallaşmacı akımın hüsranı ve sonudur. Bu akımın başını çeken ÖDP’nin başarısızlığı sadece kendi aldığı oy ile sınırlı tutulmamalıdır. Bu akım sendikal alandan siyasal alana dek tüm sol zemine damgasını basarak geçtiğimiz on yıldaki sol siyasetin ana kulvarını biçimlendirmiş ve sol liberalizmle bulaşık çizgisi nedeniyle IMF politikalarının en şiddetli saldırılarına maruz kalınan yıllarda solu uysallaştırmıştır. Bu politikanın sonuçlarını ise, hep birlikte en derin krizin yaşandığı atmosferde en derin yenilgiyi alarak yaşamaktayız.
(Acaba ÖDP önderleri Ufuk Uras’ın biçimsel istifasının ötesinde, gerçek bir hesaplaşma yapabilecekler mi; yoksa aynı DY yenilgisinin ardından yaptıkları gibi üç maymunu oynayarak, yüzsüzce durumu geçiştirmeye mi çalışacaklar? Malum ÖDP önderliğinin hukuki formlarla değil, fiili formlarla yürütüldüğü biliniyor. Bu nedenle örneğin Oğuzhan Müftüoğlu, Mesut Yılmaz’ın gösterdiği kadar bir demokratik sağduyu gösterebilecek mi?)
TKP’nin aldığı binde 2’lik oyun ise içine kapalı bir siyaset tarzının doğal ürünü olduğu ve çok fazla uzayıp kısalamayacağı ortadadır.
SONUÇ
10- Bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu seçim sonuçları son derece dinamik mesajlar vermektedir. Siyasal arena sağ ve solda baştan aşağı yenilenecektir. Bu gerçeği görmeyenler siyaseten umutsuz vakalara dönüşecektir.
AKP’nin geleceği önümüzdeki 1,5 yıl içinde ekonomik kriz, dünya ekonomisindeki durgunluk ve Irak savaşının siyasal/ekonomik etkilerine göre biçimlenecektir.
Solda yeniden yapılanma için son derece uygun bir zemin oluşmaktadır. Gelişmeler gözlenmeli, bu seçim sonuçları derinlemesine tartışılmalı, solda orta-kısa vadeli bir yeniden yapılanma perspektifi oluşturulmalıdır.