Sosyo-politik hareketler üzerine son yıllarda yapılan sosyolojik araştırmalar, bu hareketlerin toplumsal tabanına ilişkin bir dizi sorunu, kolektif eylemin etrafında seferber edildiği meseleleri, başvurulan mücadele biçimlerini ve bu mücadelelerin verildiği bağlamları ele almaktadır. Ne var ki bu araştırmalarda, siyasal önderliğin rolü ve toplumsal dinamiklerine ilişkin bir analiz genel olarak eksiktir. Siyasal önderliğin rolü ve toplumsal dinamiklerinin […]
Sosyo-politik hareketler üzerine son yıllarda yapılan sosyolojik araştırmalar, bu hareketlerin toplumsal tabanına ilişkin bir dizi sorunu, kolektif eylemin etrafında seferber edildiği meseleleri, başvurulan mücadele biçimlerini ve bu mücadelelerin verildiği bağlamları ele almaktadır. Ne var ki bu araştırmalarda, siyasal önderliğin rolü ve toplumsal dinamiklerine ilişkin bir analiz genel olarak eksiktir. Siyasal önderliğin rolü ve toplumsal dinamiklerinin ihmali, bu faktörün daha önceki araştırmalarda önemli bir yer kaplaması ve yapısalcı olmayan ya da post-yapısalcı “toplumsal aktör” yaklaşımının günümüzde onca toplumsal hareket analisti tarafından benimsenmesi göz önüne alındıgında tuhaf bir durumdur (Calderon, 1995; Escobar ve Alvarez, 1992; Esteva Prakash, 1998).
Bunun muhtemel açıklamalarından biri, bu alandaki sosyologlar ve tarihçiler arasında post-modernist bir hassasiyetin ortaya çıkmış olmasıdır. Post-modernizmin genel etkisi, dikkati yapısal faktörlerden uzaklaştırma ve bu hareketlerin karşılaştırmalı ve nesnel bir analizinden kaçınma yönünde olmuştur. Gerçekten de, tekil bir hareketin bağlamsallaştırılmış ve iyi betimlenmiş ancak büyük ölçüde açıklanmamış kolektif eylemlerine odaklanmayla birlikte bu karşılaştırmalı analiz eksikliği, 1980’lerde ve 1990’larda yapılan sosyolojik araştırmaların göze çarpan bir özelliği olmuştur (Munck, 1997).
Bir diğer özellik de, post-yapısalcı bir söylem analizine yönelerek bu yeni entellektüel bağlamda, yapısalcılıkların, özellikle de Marksist sınıf teorisinin terk edilmesidir (Howarth, Alettta ve Slavrakakis, 2000; Petras ve Veltmeyer, 2001; Veltmeyer, 1997). Bu makale, bu post-yapısalcı analiz biçimine ve onunla yakından ilişkili post-modernist ve post-kalkınmacı teoriye karşı yazıldı. Bu bağlamda, siyasal önderlik faktörüyle ilgili olarak, Latin Amerika’daki sosyo-politik hareketlerin dinamiklerinin, yapısal bir perspektifle ve yeniden kurulmuş bir sınıf analizine dayanılarak en iyi şekilde anlaşılabileceğini savunuyoruz.
Tartışmamızın izleyeceği sıraya gelince. İlk olarak, yeni sosyo-politik köylü hareketleri dediğimiz olgunun onaya çıkışını koyacağız. Ardından, daha hakim post-yapısala biçimin karşısına çıkardığımız yapısala bir söylem analiziyle bu hareketlerin dinamiklerini inceleyeceğiz. Sonra başkalarıyla birlikte bizim de Latin Amerika’nın günümüzdeki en canlı toplumsal hareketi olarak gördüğümüz bir hareketin önderliğinin sınıfsal ve toplumsal karakterini tanışacagız. Bu tanışma, Brezilya Topraksız Kır İşçileri Hareketi MST önderligi üzerine alan araştırması verilerimizi yorumlamak ve bu önderlerin sosyolojik,bir portresini çizmek amacıyla kurdugumuz on hipotezle bağlantılı olarak yürütülecek. Herhangi bir genel teoriye değil, ama değişik toplumsal hareketlere ilişkin daha önceki incelemelerimize ve alan araştırması verilerimize dayanarak türettiğimiz bu hipotezlerle bağlantılı olarak, Latin Amerika’da çagdaş toplumsal degişim mücadelesine hakim olan köylü tabanlı hareketlere ilişkin ayırt edici biçimde “yeni” olanın, tamı tamına, bu önderliklerin sınıf karakteri, yanı sıra da hareketlerin toplumsal tabanıyla organik bağları olduğunu savunacağız. Son bölümde de bu argümanın çeşitli teorik ve siyasal sonuçlarını ortaya koyacagız.
LATİN AMERiKA’DA YENİ SOSYOPOLİTİK KÖYLÜ HAREKETLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullarda 1940’ların sonlarında başlatılan geniş çaplı bir kalkınma projesi ve çok farklı koşullarda 1980’lerin sonunda başlatılan bir küreselleşme projesi bağlamında, Latin Amerika’da kapitalist sisteme karşı üç toplumsal ve siyasal hareket dalgası çizmek olanaklıdır. 1950’ler ve 1970’lerde toplumsal ve siyasal değişim güçleri üç şekilde seferber oldu: Sol siyasal paniler ve seçim mekanizması yoluyla (Salvador Allende’nin Şili’de işçi sınıfını devlet iktidarına taşıma başarısında örneklenen bir strateji); emeğin sendikalaşması ve örgütlü işçi sınıfının sermayeye ve devlete karşı daha yüksek ücret, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sosyal hakların genişletilmesi için mücadelesiyle; ve Küba Devrimi’nin ardından, devlete karşı silahlı savaşla.
Her bir siyasal mücadele tarzı, İşçi sınıfı unsurlarının ve kırsal üreticilerin siyasal ve ekonomik gelişme süreciyle bütünleşmesine yardımcı oldu. Ama bu sistem karşıtı mücadele ve stratejilerin hiçbiri karşılarında saf tutan güçler dizisini alt etmeyi başaramadı ve toplumsal devrim ya da toplumsal dönüşüm projesi yenilgiyle son buldu. 1980’lerde bir demokratikleşme süreci yaşandı, bölge çapında bir borç krizi ortaya çıktı ve bölge ekonomilerini yeni bir dünya ekonomik düzeninin gereklerine yapısal olarak uydurma amaçlı bir neo-liberal ekonomi projesi hayata geçirildi. Bu ortamda, yeni neo-liberal kapitalizm modeline karşı protesto, ve toplumsal dönüşüm projesi, ikinci bir kuşak tarafından ve yeni bir toplumsal ve siyasal örgütlenme biçimiyle devam ettirildi. Kent yoksullarının başı çektiği bir halk hareketi gelişti ve filizlenen bir “sivil toplum”un ve siyasalın karşıtı olarak toplumsal bir sorun ortaya çıkışının işareti olan hükümet dışı örgütler (HDÖ) her yerde boyattı. Ama bu sivil toplum örgütlerinin seferber ettiği güçler sonradan (1990’larda) bölge hükümetlerinin uyguladığı bir neo-liberal ekonomik ve siyasal reform önlemleri programıyla dağıtıldı.
1990’larda bölgeyi, mevcut sisteme karşı saf tutan üçüncü bir toplumsal ve siyasal güçler dalgası vurdu. Bu sırada emek hareketi dağınıktı, güçlerinin ve örgütlenme ve seferberlik kapasitesinin büyük bölümü, kapitalist sınıfın devlet eliyle yürüttüğü bir “sessiz devrim”le yok edilmişti. 1980’erde siyaset sahnesine hakim olan yeni toplumsal hareketler de benzer bir akıbete uğramış, seferber ettikleri güçler bir iki istisnayla dağıtılmıştı. Bununla birlikte bu aynı ortamda, birkaç köylü tabanlı sosyo-politik hareketin başı çektiği yeni bir dalga ya da kırsal eylemcilik ortaya çıktı: Meksika’da Zapatist Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN); Ekvador’da Yerli Milliyetler Konfederasyonu CONAIE önderliginde bir yerli ayaklanması ve toplumsal hareketi; Brezilya’da Topraksız Kır İşçileri Hareketi MST; ve Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC); FARC haricinde hepsi 1980’lerde örgütlenen ve EZLN dışında ulusal çapta faaliyet gösteren bu hareketler, 1990’larda üçüncü hareket dalgası olarak sahnenin merkezine yerleşip Sistem karşıtı toplumsal degişim yolundaki halkçı mücadeleye hakim oldular.
Şu anda bu hareketler, bölgede toplumsal değişimin ve ekonomik ve siyasal sisteme karşı muhalefetin en dinamik güçleri durumundalar. Bununla birlikte bu hareketler hala çok iyi anlaşılabilmiş değildir. Toplumsal temellerinin doğasına ve giriştikleri mücadelenin dinamiklerine ilişkin yanıttan çok sorulara yol açarak akademik (ve siyasal) tartışmaları kışkırtıyorlar (Brass, 2000; Bernstein, 2000; Foweraker, 1995; Haber, 1996; Petras, 1997; Petras ve Veltmeyer, 2001).
ÖNDERLİK MESELESi – 10 HİPOTEZ
Latin Amerika’daki köylü tabanlı yeni sosyo-politik hareketlerin doğası ve dinamikleriyle ilgili tartışma, hareketlerin toplumsal tabanına ve örgütlenme ve seferberlik dinamiklerine (mücadelelerinin genel biçimi, özgül strateji ve taktikler ve eşlik eden ideoloji) yogunlaşmıştır genellikle. Ne var ki önderliğin karakteri ve biçimi, bu hareketlerin, toplumsal değişim doğrultusundaki direniş ve muhalefet güçlerini örgütleme ve seferber etme başarısını açıklamakta eşit derecede
önemli bir faktör olarak görünüyor. Örneğin FARC, 1970’ler ve 1980’lerde kontrgerilla güçleri karşısında yalnızca varlığını sürdürmekle kalmayıp seferberlik kapasitesini de fiilen arttıran köylü tabanlı tek gerilla ordusudur. Küba Devrimi sonrasındaki ayaklanmacı faaliyetin ilk iki dalgasında kurulan ulusal kurtuluş ve toplumsal değişim hedefli diğer gerilla orduları ile FARC arasındaki çarpıcı fark, önderliğinin toplumsal karakterinde ve biçimindedir. Toplumsal tabanları ve ideolojileri açısından bu gerilla orduları, özdeş olmasalar da çok benzerdiler (örneğin, bkz. Wickham-Crowley 1992); ancak FARC, yalnızca köylü tabanlı değil, ama yeni sosyo-politik köylü hareketleri gibi köylü önderliği altında da olan bu tür yegane harekettir.
1980’lerde bölgede, toplumsal tabanları sınıf temeline indirgenemeyen ya da sınıfsal açıdan anlaşılamayan “yeni toplumsal hareketler” olgusunun ortaya çıkışı, sınıf analizinin geniş çaplı terk edilişine ve post-yapısalcı söylem analizi biçimlerinin benimsenmesine yol açtı (Calderon ve Jelin,1987; Camacho ve Menjivar, 1989; Escobar ve Alvarez,1992; Mallon, 1995; Slater, 1995; Zapata, 1987). 1990’larda sınıfanalizi, siyaset sosyologlarının tekrar tekrar çizdikleri toplumsal hareketler haritasından neredeyse yok oldu ve bu tebliğin yazarlarını, günümüzde bölgedeki köylü tabanlı toplumsal hareketlerin önderlik karakterini ve sınıf kökenlerini yeniden incelemeye sevk etti.
Bu bağlamda ve yeniden kurulmuş bir sınıf analizi biçimine geri dönüşü tetiklemek amacıyla, Brezilya’daki MST önderliğine ilişkin bir saha araştırması yapma yolunu seçtik. Çeşitli araştırma ziyaretleri; birkaç MST önderi ve militanı ile mahallinde yapılan sohbetler ve kapsamlı söyleşiler; ve MST’nin temsil edildiği her eyaletten gelmiş 37 önderden oluşan bir kadroyla biçimsel bir anket yoluyla yapılan gözlemler ve toplanan veriler temelinde her biri aşağıda tartışılan bir dizi hipotez formüle ettik. Bu hipotezler, herhangi bir genel teoriden değil, ama bölgedeki bir dizi köylü tabanlı toplumsal harekete ilişkin alan çalışmalarından türetilmiştir (örneğin bkz. Petras,1997; Veltmeyer, 1997). Verilen yüzdeler, bu araştırma verilerinin istatistik analizinden elde edilmiştir.
1. HİPOTEZ
MST önderleri, kırda ve örgütledikleri çevre içinde derin ve sürekli köklere sahiptir. MST’nin geçmişte Latin Amerika’daki diğer kırsal hareketlere göre çarpıcı karakteristiklerinden biri, hareketin toplumsal tabanını oluşturan kır yoksullarıyla uzun süreli bağlara sahip önderlerin oranının yüksek olmasıdır. Her şeyden önce, önderlerin üçte ikisine yakını köylülerin oğulları ve kızlarıdır (küçük üretici yüzde 37,6-40,6 ya da topraksız tarım işçisi yüzde 28,2-21,9). Daha önceki köylü hareketi dalgalarındaki karşılaştırılabilir hareketlerin önderlikleriyle ilgili hiçbir sistematik veri ya da araştırma olmasa da, bu konuda yıllardır çalışan analistlerin çoğu, önderliklerin kentli orta sınıf kökenine ilişkin yorumlar yapagelmişlerdir. Buna karşın MST örneğinde, önderlerin çogu (yüzde 79), üretim kooperatifi üyesi, küçük çiftçi ya da topraksız işçi ailesi kökenlidir.
Bu çeşitli “köylü” kategorilerinin, ilerlemiş bir kapitalist sanayileşme, toplumsal çözülme ve sınıf farklılıklaşması bağlamında nasıl kavramsallaştırılacağına ilişkin devam eden bir akademik tartışma var. Ancak bu tartışmanın özneleri, kendilerini genellikle hem “köylü” hem de “topraksız işçi” olarak görmekte ve tarif etmekte, bu da öz tarif değilse de nesnel kategorileştirme sorunları yaratmaktadır (Bernstein, 2001; Brass, 2000; Kearney, 1996; Mallon, 1995).
Çeşitli MST önderleriyle yaptığımız sohbetlerden onların, yalnızca kırda derin köklere sahip olma eğilimi sergilemedikleri, ayrıca genellikle toprak işgalleri bağlamında olmak üzere olanaklı olduğunca kırsal bölgeye giderek kırla olan ilişkilerini sürdürüp besledikleri, ve hareketin kırdaki sıradan unsurlarının mücadeleleri ve yaşam tarzlarıyla özdeşleşerek aralarında toplumsal bir mesafe olmamasını sağlamak için aktif biçimde çalıştıkları da açıkça ortaya çıkıyor. Dahası bu önderleri hareketin sıradan unsurlarından barınma, beslenme, ulaşım araçları ve kişisel mallar gibi maddi koşullar açısından ayrıştıracak çok az şey vardır. Bu bağlamda, ardından gelenlerle aynı maddi koşulları paylaşan önderlerin, onların ortak çıkarlarını yansıtan mücadelelere girmeleri, kendi özel imtiyazlı konumlarıyla ilgilenme ve koruma eğilimindeki, hiyerarşi içinde halinden memnun bürokratlara karşıt olarak çok daha muhtemel olduğu gayet iyi bilinir. Geçmişte hem Güney ve Orta Amerika hem de Meksika’daki diğer kırsal toplumsal hareketler için karşılaştırılabilir verilerin olmamasına rağmen, MST’ye kıyasla bu hareketlerin, önderler ve sıradan unsurlar arasında önemli bir toplumsal mesafeyle nitelendiklerinin açık işaretleri vardır. Bu konuda, diğerlerinin yanı sıra Wickham-Crowleie (1991) bakınız.
2. HİPOTEZ
Önderler, göreli olarak iyi eğitimli ve eğitimi sürdürme kararlılığındadır, dolayısıyla toplumsal gerçekleri teşhis etme ve uygun stratejiler geliştirme becerilerinin öğrenilmesi ve öğretilmesini güvence altına almaktadırlar.
Başarılı halk sınıfı hareketleri, iyi eğitimli ve şikayetleri dillendirme ve formüle etmeye muktedir, toplumsal durumlara teşhis koyan ve uygun stratejiler bulan önderler gerektirir. Pek çok örnekte toplumsal hareketler, ya kentli orta sınıfa mensup iyi eğitilmiş önderlere ya da temel eğitimi az olan tabandan gelen önderlere dayanma eğilimindeydi. Buna karşın MST, göreli olarak iyi ya da son derece eğitimli halk kesimlerinden büyük bir taban önderleri kadrosuna sahiptir. MST önderlerinin yarısından fazlası orta öğrenim sonrası eğitim (ya teknik okul ya da üniversite) almıştır. Ayrıca, üçte birlik bir bölümü (yüzde 27,9) lise mezunu ya da lise terktir. Yalnızca yüzde 12’lik bir bölümü hiç okula gitmemiş ya da ilkokulu bitirmemiştir.
Ayrıca MST, bütçesinin büyük bir bölümünü eğitime ayırmaktadır ve önderler ve militanlar için özel kurslar düzenleyen bir dizi üniversiteyle ilişkiler geliştirilmiş durumdadır (Caldan, 1997,2000). Araştırma örnekçemizin yüzde 31’ini (9 kadın/29 erkek) oluşturan kadın önderler özellikle iyi eğitimlidir. Üniversite eğitimi almış kadınların sayısı erkeklerin iki katıdır. Dolayısıyla MST’nin başarısı ulusal örgütlenme hamlelerini geliştirecek, resmi eğitime de sınıf deneyimine de sahip halktan gelen bir önderlik kadrosu bulunduğu açıktır. Bu bakımdan MST önderliği, 1970’lerde kurulan ve önderlerinin çoğunun, özellikle de iyi eğitimli olanlarının kırsal tabanla hiçbir organik bağı bulunmayan gerilla hareketlerinden önemli ölçüde farklıdır.
1970’ler ve 1980’lerdeki Orta Amerika gerilla hareketlerinin önderleri gibi bunlar da, FARC önderi Marulanda (Tirofijo*) haricinde çok az istisnayla orta sınıflardan gelen çok daha küçük bir önderlik kadrosuna yaslanıyordu. Bu konuda Dominguez (1994) içindeki Johnson’a bakın.
3. HİPOTEZ
MST önderlerinin esas bağlılığı, yine MST’yedir. Diğer siyasal gruplara, ideolojik bölünmelere yol açabilecek ve amaç birliğini baltalayabilecek çatışan aidiyetleri yoktur.
Latin Amerika’daki halk hareketlerinin daimi ve bölücü musibetlerinden biri sekter siyasal çatışmalardır. Bu hareketlerin önderlerinin pek çoğu, birinci amaç kitle hareketlerini kendi saflarını genişletmekte kullanmak olan siyasi partilerden geliyorlardı. Bu durum, halk hareketlerini süreç içinde en
önemli unsurlarından yoksun bırakmış ve felç etmiştir. Buna karşılık MST, diger partilerle, bilhassa İşçi Partisi (PT) ile kardeşlik ilişkileri olan sosyo-politik bir harekettir, ama kendi özerkliği ve bağımsız eylem kapasitesini koruma ısrarındaki önderlere sahiptir (Stedile, 2000).
Çoğu önder, MST’nin örgütlediği toprak işgallerinde yer alma ve/veya toplantılara ve tanışmalara katılma yoluyla harekete girmiştir. “Parti aracıları”ndan ziyade, faaliyetleriyle doğrudan temas yoluyla MST’ye girmiş olmaları nedeniyle ideolojik formasyonları ve pratikleri de esas olarak hareket içindeki toplumsal etkileşimlerin bir sonucudur. Bu durum, önderlerin siyasal tavırlarında da kendini gösterir: Yüzde 65-100 oranında büyük çoğunluğu önlerindeki ana konularda hemfikirdir. (Örnegin Henrique Fernando Cardoso rejiminin etkin tarım reformuna ilişkin olumsuz konumu, IMF ve Dünya Bankası’nın oluşturduğu ve desteklediği politikaların olumsuz etkisi gibi). Bu iç konsensüs, harekete dış desteği geliştirmeye odaklanma ve eldeki kaynakları, doğrudan eylemin örgütlenmesi ve gerçekleştirilmesine kanalize etme olanağı sağlamaktadır. Yine bu durum, söyleşi yaptığımız Pedro Stedile ve öteki önderlerin söylediklerinden çıkarılmış bir sonuç olmaktan ibaret değildir. Çünkü amaç birliğini zayıflatabilecek çatışan aidiyetlerden ve diger koşullardan olanaklı olduğunca kaçınma, olmazsa karşı koyma, bir iç politika meselesi olmanın yanı sıra ortak bir stratejidir de.
4. HİPOTEZ
Safları genişletmenin ana kaynağı, ideologlardan ziyade “yapanlar”ı çeken pratik sorun çözümüne dayanır.
Üyelerini, önderlik düzeyindeki ideolojik polemikler temelinde kazanan siyasal örgütlerin çoğu, uzun uzun teorilerden söz etmeye ve ideolojik farklar keşfetmeye düşkün, hareketin toplumsal tabanının dili ve çıkarlarından kopuk, ideolojik olarak da son derece “saflıkçı” “masa başı” devrimcileri yaratma eğilimindedir (bu konuda başkalarının yanı sıra bkz. Liss, 1991; Wickham-Crowley; 1992).
MST’de ise önderler, toprak işgallerine ve halk toplantılarına katılma yoluyla harekete girmişlerdir genellikle. Kendi anlatımlarına göre, hareketin çekimine girmelerinin nedeni, hareketin kendilerininkiler de dahil olmak üzere pratik sorun çözmedeki başarılar tarihine dayanıyor. Bu bakımdan önderlerin çoğunlugu (yüzde 69), on ya da daha fazla toprak işgaline katılmıştır ve üçte ikisinden fazlası, toprak işgallerinin tarım reformunu gerçekleştirmenin ve teoriyi pratiğe geçirmenin en etkin yolu olduğuna inanmaktadır. Bir örgüt olarak MST, teori ve pratiğin ve ikisinin birleştirilmesi ihtiyacının kesin bir şekilde farkında olmasına rağmen, siyasal eğitimin sürdürülmesine yaptığı vurgunun pratik sorunların çözümü bağlamında anlaşılması gerekir. Bu yaklaşım nedeniyle MST, “ideologlar”dan ziyade “yapıcılar”ı saflarına katma eğilimindedir. Bu kavrayış, bizzat önderler tarafından da teyit edilmiştir.
5. HİPOTEZ
Önderler, yeni üyeleri ve taraftarları harekete çekebilecek ve de çeken başarılı eylemler örgütleme ve gerçekleştirme kapasitelerini geliştiren doğrudan eylemleri sürdürme yoluyla pratik deneyim biriktirmişlerdir.
MST önderleri, başarılı eylemlere, kazanacakları şöhretle daha sonra idare etmek için girmezler. Sürekli eylem halindedirler. Görece gençliklerine (yüzde 88’i 40 yaşın altındadır ve üçte birinden fazlası 20’li yaşlarındadır) rağmen, pek çoğu çok sayıda toprak işgaline katılmıştır. Bu işgaller, işgalcilerin yerleşim alanını idare etmek, hükümetle müzakere yürütmek ve lehte bir çözüm için baskı yapmak üzere örgütlendiği uzun süreli deneyimleri sıklıkla içerir. Bu çok ve çeşitli deneyimler yoluyla MST önderleri, hareketin esas tabanını oluşturan topraksız ya da az topraklı işçilerin yararına olacak şekilde topraklara el konulmasını sağlama becerisini geliştirmişlerdir. Bu sürekli, giderek artan biçimde pratik sorun çözücü önder tipi ve sınırlı ama sürekli kazanımlara verilen önem, MST’nin başarısında kilit bir faktör olarak görünüyor: En azından bu, bizzat önderlerin bu konudaki çeşitli tartışmalarda ifade ettiği görüştür. Bu bağlamda, 15 yılı aşan mücadele sürecinde MST, 300 binden fazla topraksız aileyi iskan etmiş ve 1995’ten 1999’a kadar, yani toprak ve toprak reformu mücadelesinin doruğunda, 363.053 topraksız “köylü” ya da işçi ailesini toprak işgalleri için seferber etmiştir (Robles, 2000: Tablo 5; Petras ve Veltmeyer, 2001). 1999 yılının ilk altı ayında MST, 22 bin aileyi kapsayan 147 işgal örgütledi. Bu seferberlik düzeyi, sonraki yıllarda Cardoso hükümeti tarafından başlatılan büyük bir karşı saldırı koşullarında da sürdürüldü. Latin Amerika’da başka hiçbir sosyo-politik hareket, üyelerinin çok büyük kesiminin yararına olan pratik kazanımlar elde etmede böyle bir dinamizm ve başarı sergileyememiştir.
6. HİPOTEZ
Önderler, kendi gücüne dayanan ve seçim siyasetçilerine daha az bağımlı, bu nedenle değişikliklerin doğrudan eylem yoluyla gerçekleştirilmesine katılma yetenek ve istekliliğindedir.
Diğer bağlamlardaki hareketlerin (özellikle Orta Amerika’daki eski gerillalar) aksine MST önderleri, seçim süreçleri ve siyasetçilerine sağlıklı bir güvensizlik olarak görülebilecek bir özelliğe sahip. Çünkü ilkin, yıllarca pek çok halk önderinin parlamentoya girmesine ve mücadeleyi terk etmesine tanık oldular. Sonra, doğrudan eylemle gerçekleştirilen başarılara tanık oldular. Hem kendi katılımları hem de tarım reformunu gerçekleştirmek için en iyi stratejiyi geliştirme açısından üçte ikisinden fazlası (yüzde 70), değişiklik yapmanın bir aracı olarak seçim süreçlerinden çok toprak işgallerinden yana. Öte yandan, hükümetin ve uluslararası kalkınma yardımı kuruluşlarının “barışçı ve sivil mücadele” (“seçim mekanizması”nın kullanılması da dahil) olarak adlandırdığı tarzı seçmeleri yolundaki baskılar da önemli bir düzeydedir.
Siyasal koşullar köklü bir şekilde farklı ve belki de kıyaslanabilir olmasa da, bu bulgular, Orta Amerika’da tarım ya da toprak reformu hedefli sosyo-politik hareketlere ilişkin bulgulardan dikkat çekici bir şekilde farklıdır (başkalarının yanı sıra bkz. Edelman, 2000). Ayrıca MST önderlerinin önemli bir azınlığı (yüzde 23), doğrudan eylemin seçim kampanyalarıyla bir bileşiminin toplumsal değişikliğin en iyi rotasını oluşturacağına inanıyor.
Sadece bir önder, toplumsal değişiklik ve gelişmede seçimlerin önceliğini savundu. Bu durum yine, analistlerin bölgedeki diğer tarım reformu hareketlerine ilişkin bulgularına tezattır. Bu bağlamda MST, programını destekleyen ilerici siyasetçileri (esas olarak İşçi Partisi’nden) destekler, ama bunu daima kendi toplumsal hareketinin özerkligi konumundan yapar; örneğin seçim kampanyaları sırasında toprak işgallerini askıya almaz.
7. HİPOTEZ
Önderler arasında, ortak düşmanlarının kimler olduğu, devlet iktidarının doğası ve Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve diğer uluslararası finans kuruluşlarının kendi taraftarlarına ve tarım reformu sürecine olan etkisiyle ilgili ortak bir kavrayış ya da fikir birliği vardır.
MST önderleri, hasımlarına ve devlet iktidarının doğasına ilişkin yüksek düzeyde bir konsensüs sergiliyor. Yüzde 75’i, Cardoso rejimini, tarım reformunun tamamen karşısında algılıyor; üçte ikiden fazlası, hükümet ve toprak sahiplerini tarım reformuna karşı ortak eylem içinde görüyor; yüzde 75’inden fazlası, Cardoso’nun başkanlık döneminde baskının arttığını d