Geçen hafta Genel Kurmay Başkanı, Hüsamettin ÖZKAN’la görüştü. Bu sırada ordu ve derin devletin basındaki truva atı Emin ÇÖLAŞAN ve (Koç’larla yakın bağlantılı Doğan Grubu’na ait olan) Hürriyet Ecevit’e hücum atışları başlatmıştı. Muhtemel beklenti Ecevit’in hırçınlık göstermeden çekilmesiydi. Bunun ardından İsmail CEM, Kemal DERVİŞ, Hüsamettin ÖZKAN üçlüsünün DSP’yi ele geçirerek ANAP, AKP/DYP ile ittifak oluşturmaya […]
Geçen hafta Genel Kurmay Başkanı, Hüsamettin ÖZKAN’la görüştü. Bu sırada ordu ve derin devletin basındaki truva atı Emin ÇÖLAŞAN ve (Koç’larla yakın bağlantılı Doğan Grubu’na ait olan) Hürriyet Ecevit’e hücum atışları başlatmıştı. Muhtemel beklenti Ecevit’in hırçınlık göstermeden çekilmesiydi. Bunun ardından İsmail CEM, Kemal DERVİŞ, Hüsamettin ÖZKAN üçlüsünün DSP’yi ele geçirerek ANAP, AKP/DYP ile ittifak oluşturmaya yönelmesiydi. Yeni kurulacak hükümetin programı ise AB’ye girişin koşullarını hazırlamak olacaktı. Ancak asıl sözü edilmeyen boyut yeniden ısıtılmaya başlanan ve önümüzdeki bahar için söz konusu edilen Irak müdahalesine Türkiye’nin etkin bir biçimde asker göndererek, dahil edilmesiydi. Bunun karşılığında ise, Türkiye’nin 2003’te çok yüklü olan borç takvimi bir şekilde hatırlatılacak ve AB’ye giriş ile birlikte IMF’nin şimdilik sözü edilmeyen birçok talebi hızla hayata geçirilecekti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
Ecevit çekilmek yerine Özkan’ı tasfiyeye girişti. Ecevit ile ittifak içindeki Bahçeli seçim çağrısı yaparak senaryonun tutmayacağını kamuoyuna ilan ederek caydırıcılığı artırdı. Fakat bunlara rağmen Hüsamettin ÖZKAN resti gördü ve istifa ederek DSP’den kopuşu başlattı. Onu 32 milletvekili daha izledi. Kopanlar yeni bir parti oluşturacaklarını ilan ettiler. Ancak asıl kritik beklenti İsmail CEM-Kemal DERVİŞ ikilisinin tavrına bağlı olarak şimdilik askıda beklemekte.
Önümüzdeki dönemin kamplaşması oluşmuş durumda. Bir tarafta DSP-MHP ikilisi diğer tarafta ise tüm yerli-yabancı odakların desteği ile ANAP-Yeni Oluşum-AKP. Her iki kampta DYP’yi yanına almak istiyor. Zevkten dört köşe olan ve anahtar konumunun verdiği güçle davranan Çiller ise Başbakanlık talebini dillendiriyor. (Çiller kendisini ABD’nin olası Irak operasyonu sırasında Başbakan olarak görmek istediğini ifade etti.)
Süreç o denli karışık ve her şey o denli saray entrikaları şeklinde gelişiyor ki her saat başı yeni bir senaryo üretiliyor. Senaryolar Mehmet AĞAR’dan Cemil ÇİÇEK’e DTP’den CHP’ye kadar bütün bir siyasal yelpazeyi kapsayacak şekilde yeniden ve yeniden çiziliyor. Ecevit hariç herkes seçimden söz ediyor. Ama herkes nedense seçim tarihi gibi nüanslarda ayrılarak ortak bir noktaya varamıyor.
Gelişmeleri izlemek gerekir. Entrikaların nereye varacağını şu an başlatanlar dahil hiç kimse bilmiyor. Ancak buradaki asıl kritik olgu tüm bu Bizans entrikalarının üç-beş medya grubu, Ordunun zirvesi, birkaç parti başkanı veya hizip başı, bir dizi belediye başkanı ve elbette birkaç yabancı diplomat etrafında dönüyor olması. Toplumun büyük çoğunluğu kendini doğrudan ilgilendiren bu son derece önemli dönemeçte sessiz… Her şey tepede bitiriliyor. Hiçbir tabanı olmayan siyasal oluşumlar medya aracılığıyla pazarlanarak, iktidara soyunduruluyor. Siyaset zemini artık oy için bile yalancıktan halkın sorunlarıyla uğraşırmış gibi görünen partilere (MHP gibi) tahammül edemez halde. Artık örgütlü siyasal parti bile görmek istemiyorlar. Her şey bir avuç elitin kafasında başlayıp bitiyor. Bu açıdan yaşanılan kurgusal siyasetin boyutlarının nerelere varacağını hep birlikte göreceğiz.
Solda orduya önemli anti-emperyalist misyonlar yüklenerek AB karşıtlığı ve ulusalcılık yapanlar (İP vb. gibi) ile AB’ye yandaşlık yapanlar da şaşkın durumda. Zira AB’ye giriş en keskin ve riskli Amerikan hamleleri ile birlikte ele alınırken, AB karşıtlığının da bir dönemde belirli egemen mihrakların elini güçlendirmekten başka bir anlam ifade etmediği ortaya çıkmış durumda. Kıssadan hisse şu ki, sermayenin ipiyle kuyuya inilmez. İç ve dış sermaye gruplarının tercihlerine emekçiler taraf olamaz. Olurlarsa da emekçilerin kendi bağımsız çizgileri heba olur.
Tüm bu kritik gelişmeleri izlemekten başka elinden başka bir şey gelmeyen, hatta kısmen taraf olan emek örgütleri ve sol partiler kaçınılmaz bir etkisizleşmeye doğru artan bir hızla sürükleniyorlar. Süreç emekçilerin safında büyük değişim sancılarını zorluyor.